9. Sınıf Şiir inceleme yöntemi

Suskun

V.I.P
V.I.P
1- Zihniyet

Şiirin yazıldığı döneme ait sosyal, siyasi, ve kültürel özellikleri şiirin zihniyetini oluşturur.

2- Şiirde Ahenk
Şiirin ölçüsü, uyağı, redifi, asonans, aliterasyon, gibi ses tekrarları ahengi oluşturan unsurlardır.

3- Şiir Dili
Şairlerin süslü ya da süzsüz(sade), duru ya da karmaşık anlatımları şiir dilini oluşturur. Edebi sanatlar şiirin estetiğini artırır.

4- Şiirde Yapı
Nazım şekilleri venazım türleri şiirin yapısını oluşturur.

5- Nazım
Duygu ve düşüncelerin ölçülü ve uyaklı bir biçimde ifade edilmesidir.
a) Nazım türü : Şiirlerde işlenilen konu ve temaya göre şiirlerin aldığı adlardır.
b) Nazım şekli/biçimi: Şiirlerin ölçü, nazım birimi, aheng özelliklerine göre aldığı adlardır.

6- Şiirde Tema
Şiirde birimleri birbirine bağlayan anlam bütünlüğü sağlayan temel öğe temadır.

7- Şiirde Gerçeklik ve Anlam
Şairler edebiyatın konusu olan(insan doğa ve yaşam)alırlar ve bunların ifade ediliş biçimi şiirde kullandıkları zaman, gerçeklik birbirinden farklıdır.Şair herkesin gördüğü bir gerçeği değişik şekil ve boyutlarda anlatılır.(benzetmeler , mecazlar, söz sanatlarından faydalanılarak)

8- Şiir ve Gelenek
Şairlerin yaşadıkları dönemdeki geleneği şiirlerine yansıtmalarıdır. Ritim, aheng unsurları, ölçü, konu, tema, zihniyet aynı olsada farklı dönemlerde yaşayan şairlerin şiirlerinde kullanılan imgeler, semboller, birbirlerinden farklı olur.

9- Yorum
Şairin ne anlatmak istediğini anlamaya yorum denir. Bir şiiri doğru yorumlayabilmemiz için şairin hayatını edebi kişiliğini (zihniyetini, geleneğini...) iyi bilmemiz ve şiir üzerinde doğru düşünebilmemiz gerekir
 
Şiir İnceleme Yöntemi (9. Sınıf)

Bir şiir aşağıdaki ölçütlere göre incelenir:


a. Şiir ve Zihniyet
b. Şiirde Ahenk (Ses ve Ritim)
c. Şiir Dili
ç. Şiirde Yapı
d. Şiirde Tema
e. Şiirde Gerçeklik ve Anlam
f. Şiir ve Gelenek
g. Yorum
h. Metin ve Şair

Bu ölçütleri kapsamlı olarak ele alalım...
 
Şiir ve Zihniyet

Zihniyet, bir dönemdeki sosyal, siyasî, idarî, adlî, dinî, ticarî hayatın birlikte oluşturduğu ortamdır. Yani devrin kabul edilmiş sanat zevki ve hâkim anlayışıdır. Bir dönemdeki dinî, siyasi, ekonomik, sivil, askerî hayatın duygu, anlayış ve zevkler bütünü zihniyeti oluşturur. Bireysel farklılıklar dışında bir toplumdaki bireylerde ortak olan inançlar, yargılar ve temsiller bütünü de zihniyet kavramının içindedir. Zihniyet, bir toplum ve kültürün üyelerinin ortak tutumlarını da yansıtır.

Bir eser hangi dönemde verilmişse, o dönemden izler taşır. Şairlerin şiirleri de yaşadıkları dönemden izler taşır. Şairlerin şiirlerinde de yaşadıkları dönemin sosyal ve siyasal olaylarını, kültürünü, ilişkilerini, inançlarını, sanat zevkini görmek mümkündür. Dolayısıyla bir şiiri incelerken, o şiirin yazıldığı dönemin ve şairin özellikleri göz önüne alınmalıdır.

Şairler dönemin zihniyetinden etkilenirler. Hemen her şair, yaşadığı dönemin zihniyetinin etkisi altında kalır. Dolayısıyla dönemin zihniyetinin bilinmesi, şiirdeki iletinin anlaşılmasına yardımcı olur. Sosyal, siyasal ve toplumsal olayların, inançların vb. şiir üzerinde etkisi olur. Dil bilgisi kuralları da şiirlerin yazıldığı dönemden etkilenir.

Başka sanat bilmeyiz, karşımızda dururken
Yazılmamış bir destan gibi Anadolu’muz
Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken
Sana uğurlar olsun… Ayrılıyor yolumuz!


Faruk Nafiz, bu dizeleri, Millî Edebiyat akımının temel ilkelerinden biri olan Türkçeyi sadeleştirme anlayışına bağlı kalarak yalın bir dille yazmıştır. Bu dizelerde şair, kendi dönemi içinde Türk şairine sanatın kaynağını ve malzemesini gösteriyor. Batıdan alınma, kuru bir taklide dayalı, havada kalan soyut ve bizimle ilgisi olmayan Batı sanatı yerine bizim kendi sanatımızı, kendimiz kurmamız gerektiğini söylüyor. Ona göre Anadolu, millî sanat üretimi için bakir bir alandır. Hem tabii güzellikleri hem insanlarının kültür zenginlikleri, gönül dünyalarının renkliliği, insani, medenî kimlik ve kişilikleri sanat ve edebiyat için yararlanılacak zengin ve önemli bir kaynaktır.
 
Şiirde Ahenk (Ses ve Ritim)

Ahenk


Ahenk kelimesi uyum anlamına gelmektedir. Edebiyatta ise kelimelerin birbiriyle ses ve anlam bakımından etkileyici bir bütün olması anlamındadır.

Şiirde ahenk; ustaca kullanılan ses akışı, söyleyiş, ritim, ölçü ve her türlü ses benzerliğiyle sağlanır. Şiirde ahengi sağlamak için ölçü, uyak, vurgu, tonlama gibi değişik unsurlar kullanılır.

Şiirde ahengi sağlayan unsurları şöyle sıralayabiliriz:

1. Vurgu: Bir kelimede hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı, daha kuvvetli söylenmesidir. Vurgu hem kelimenin anlamını güçlendiren hem de şiiri ahenkli kılan bir unsurdur. Vurgulama ve tonlama şiirin ahengini ve etki gücünü bir kat daha artırır.

Örnek:
Gök sarı toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı
Arkada zincirlenen Toros Dağları

2. Tonlama: Anlatılmak istenen duygu veya düşüncenin daha etkili ifade edilebilmesi için ses tonunu değiştirerek okumaya tonlama denir. Böylece acıma, üzüntü, özlem, hayranlık, sevgi gibi duygular belirginlik kazanır.

Örnek:
Bir sarsıntı… Uyandım uzun süren uykudan,
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.

3. Ölçü: Ahengi sağlamak şiire belli bir düzen vermek için şiirlerde çeşitli ölçüler kullanılır. Türk edebiyatında hece ve aruz ölçüsü olmak üzere iki çeşit ölçü kullanılmıştır.

a. Hece ölçüsü: Şiirdeki tüm dizelerin hecelerinin sayısının eşit olması esasına dayanır. Hece ölçüsü Türklerin bulduğu bir ölçüdür. Bilinen en eski Türk şiirlerinde de bu ölçü kullanılmıştır. 7’li, 8’li, 11’li hece ölçüsü kalıpları en çok kullanılan kalıplardır.

Durak: Ölçü kalıpları içerisindeki durma yeridir. Hece ölçüsünde duraklar sözcükleri bölmez.

b. Aruz ölçüsü: Dizelerdeki hecelerin açıklık kapalılık esasına bağlı olan bir ölçü sistemidir. Sonu ünlü ile biten heceler ‘’açık’’, sonu ünsüzle biten heceler de ‘’kapalı’’ hece olarak adlandırılır. Ayrıca uzun ünlülü heceler ile dize sonundaki heceler daima kapalı kabul edilir. Aruz ölçüsünde duraklar sözcükleri bölebilir.

O be nim mil / le ti min yıl / dı zı dır par / la ya cak
. . – – . . – – . . – – . . –
Fe i la tün Fe i la tün Fe i la tün Fe i tün

Aruz vezninde hecelerin kısalığı ve uzunluğu esas olduğu için bazı Türkçe kelimeler kısa olduğu halde vezin gereği uzun okunur; buna imale denir. İmale kısa heceyi uzun yapar. Arapça ve Farsça kelimelerdeki bazı uzun seslerin vezin gereği kısa okunmasına da zihaf denir. Sessiz bir harfle biten kelime vezin gereği açık olması gerekirse, kendinden sonra sesli ile başlayan bir hece varsa birinci kelimenin sonundaki harf, ikinci kelimenin ilk hecesine ulanır. Buna ulama denir. Ulama kapalı heceyi açık yapar.

c. Serbest Ölçü: Herhangi bir sisteme bağlı olmayan ölçüdür.19.yüzyıl sonlarından itibaren edebiyatımıza girmiştir.​

4. Uyak (Kafiye) ve Redif:

Uyak: Dize sonlarında bulunan ve görevleri farklı olan ses veya ek benzerlikleridir.

Redif: Mısra sonlarında bulunan aynı görevdeki ses, ek ve kelime tekrarlarıdır.

Her yalana kanmışım --- kafiye:’’an’’
Her söze inanmışım --- redif: ‘’mışım’’
Ben artık sevgiden de
Bıkmışım, usanmışım

Uyak Çeşitleri

a. Yarım Uyak: Sadece bir ünsüzün benzeşmesiyle oluşan kafiyeye yarım uyak denir.

Ecel büke belimizi
Söyletmeye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selam olsun

b. Tam Uyak: Biri ünlü biri ünsüz olmak üzere iki sesin benzerliğiyle oluşan uyağa tam uyak denir.

Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin;
İki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler
Tak, tak ayak sesimi aç köpekler işitsin
Yolumda bir tak olsun zulmetten taş kemerler

c. Zengin Uyak: En az üç sesin benzerliğiyle oluşan uyağa zengin uyak denir.

Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.

d. Cinaslı Uyak: Aynı seslerden oluşan; fakat farklı anlamları karşılayan kelimelerle yapılan uyağa cinaslı uyak denir. Cinas bir kelimenin tekrarı değildir. Aynı kelimenin aynı anlamla tekrar etmesine redif denir.

‘’Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz kışım yazıma’’

Bu beyitteki ‘’yazıma’’ sözcüklerinin yazımı aynıdır; ancak birinci dizede kaderime anlamında ikinci dizede ise yaz mevsimi anlamında kullanıldığından cinaslı uyaktır.


NOT: Yazımları ve anlamları aynı olan iki sözcük redif; yazımları aynı ancak anlamları farklı olan iki sözcük cinaslı kafiye oluşturur.

NOT: Uzun okunan ünlüler iki ses değerinde kabul edilir.


Uyak Düzeni (Şeması) ve Çeşitleri

Şiirler uyaklanış bakımından dörde ayrılır:


a. Düz uyak: Uyaklı kelimeler aaxa veya aaab şeklinde sıralanmışsa buna düz uyak denir.

Hiç anılmaz olmuş atalar adı
Beşikte bırakmış ana evladı
Kırılmış yetimin kolu kanadı
Zulüm pençesinden aman kalmamış

b. Çapraz uyak: Uyaklı kelimeler abab şeklinde sıralanmışsa buna çapraz uyak denir.

Sokaktayım kimsesiz bir sokak ortasında
Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum
Yolumun karanlığa saplanan noktasında
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum


c. Sarma uyak: Uyaklı kelimeler abba şeklinde sıralanmışsa buna sarma veya sarmal uyak denir.

En son Bektaş Ağa çöktü diz üstü
Titrek elleriyle gererken yayı
Her yandan bir merak sardı alayı
Ok uçtu, hedefin kalbine düştü

d. Mani tipi uyak: Mani tipindeki şiirlerde kullanılan uyak türüdür. aaxa şeklinde uyaklanır. Tek dörtlük için geçerlidir.

Dağlarda kar kalmadı
Gözlerde fer kalmadı
Daha yazacak idim
Kâğıtta yer kalmadı

5. Aliterasyon ve Asonans:

Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünsüzün tekrarlanmasından oluşan ahenge aliterasyon denir.

Bir şiirin dizelerinde sürekli aynı ünlünün tekrarlanmasıyla oluşan ahenge asonans denir.

Senin kalbiden sürgün oldum ilkin bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği

“ü harfi ile asonans, s harfi ile aliterasyon yapılmıştır.”
 
Şiir Dili

Şiir insanın duygu, coşku, özlem ve hayallerini kendine özgü bir dille ifade eder. Dili daha canlı, daha güzel ve daha etkili hâle getirerek ona bir kimlik kazandırır. Şair günlük dildeki sözcükleri özenle seçer. Onlara yepyeni anlamlar kazandırır. Kullanılan dile yeni değerler ve anlamlar kazandırır. Benzetmelere, değişmecelere (mecaz) yer verir. Somut varlıkları soyutlaştırır, soyutları da somutlaştırır. Böylece duygu ve düşüncelerine bir anlam derinliği kazandırır. Şairler, şiirlerini tekdüzelikten kurtarmak için sanatlardan yararlanmıştır. Böylece şiir, daha ilgi çekici, merak uyandırıcı bir hâl almıştır. Şairlerin yararlandıkları belli başlı sanatlar şunlardır:

Teşbih (Benzetme)

Aralarında ilgi bulunan iki şeyden güçsüz olanı güçlü olana benzetme sanatıdır. Teşbihte dört unsur vardır:
  • “Kendisine benzetilen”, benzerlik kurulan unsurlardan nitelikçe daha üstün, daha güçlü olandır.
  • “Benzeyen”, benzerlik kurulan unsurlardan nitelikçe daha zayıf, daha güçsüz olandır.
  • “Benzetme yönü”, birbirine benzetilen unsurlar arasındaki benzetme ilgisidir.
  • “Benzetme edatı”, benzetme yaparken kullanılan “kadar, gibi, sanki vb.” edatlardır.
  • “Annesinin elleri pamuk gibi yumuşaktı.” cümlesinde teşbih sanatı vardır. “Annenin elleri” sözü “pamuk”a benzetilmiştir. Bu teşbihin unsurlarını inceleyelim:
Annesinin elleri (benzeyen)
pamuk (benzetilen)
gibi (benzetme edatı)
yumuşaktı (benzetme yönü)

  • Dört unsuru da bulunan benzetmelere tam teşbih adı verilir.
  • Sadece “kendisine benzetilen’ ve “benzeyen” unsurlarıyla yapılan benzetmelere teşbih-i beliğ denir.
  • “Gülünce inci dişleri ne güzel parlıyor.” cümlesinde “dişler” sözü “inci”ye benzetilmiştir, “inci” kendisine benzetilen, “dişler” de benzeyendir. Yalnızca bu iki unsur olduğundan burada teşbih-i beliğ vardır.
İstiare (İğretileme)

İstiare, “kendisine benzetilen” veya “benzeyen” ile yapılır. İstiare ikiye ayrılır:

a. Açık istiare: “Kendisine benzetilen” ile, yani benzetmenin güçlü unsuruyla yapılan istiaredir. Şairler; daha çok, açık istiareyi kullanmışlardır.

Sabahtan uğradım ben bir fidana
Dedim mahmur musun, dedi ki yok yok

dizelerinde “fidan” sözcüğünde açık istiare vardır, “sevgili”, “fidan’a benzetilmiştir. “Sevgili” benzeyen, “fidan” kendisine benzetilendir. Görüldüğü gibi yalnızca kendisine benzetilen, yani “fidan” sözcüğü kullanılmış, bununla da “sevgili” kastedilmiştir.

b. Kapalı istiare: Sadece “benzeyen” unsuruyla yapılır.

Dalların boynu bükük
“Kederliyiz” der gibi

Bu dizelerde “dallar” boynu bükük sözünden de anlaşılacağı üzere “insan’a benzetiliyor. Burada sadece kendisine benzetilen durumundaki “insan’dan söz edilmemiş, kapalı istiareye başvurulmuştur.​

Mecaz-ı Mürsel (Ad Aktarması)

Aralarında anlam ilgisi bulunan sözlerden birini diğerinin yerine kullanma sanatına mecaz-ı mürsel denir. Mecaz-ı mürsel sanatında benzetmeden yararlanılmaz.

Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet

dizesinde “Beyoğlu” sözüyle, orada yaşayan insanlar, “Karacaahmet” sözüyle de mezarlık kastedilmiştir.

Tecahül-i Arif

Şairin bildiği bir konuyu bilmiyormuş gibi aktarmasına dayanan bir sanattır.

Geç fark ettim taşın sert olduğunu
Su insanı boğar, ateş yakarmış

dizelerinde şair, “taşın sert olduğunu, suyun insanı boğduğunu, ateşin yaktığını” elbette biliyor. Ancak bunları bilmiyormuş gibi bir tavır takınarak tecahül-i arif sanatı yapıyor.

Teşhis (Kişileştirme)

İnsan dışındaki varlıkları, insana özgü niteliklerle aktarma sanatıdır.

Ay suda bestelerken en güzel şarkısını
Küreklerim de suya en derin şiiri yazdı

dizelerinde “ay” ve “kürekler” insana özgü niteliklerle aktarıldığından teşhis sanatı yapılmıştır. İnsana özgü bir özellik olan “şarkı bestelemek”, “Ay’a; “şiir yazmak ” ise “kürekler”e verilmiştir.

İntak (Konuşturma)

İnsan dışındaki varlıkları konuşturma sanatıdır.

Çiğdem der ki ben elâyım
Yiğit başına belâyım

dizelerinde sözü edilen “çiğdem” insan dışındaki bir varlıktır. “Çiğdem der ki” sözüyle çiğdem konuşturulduğundan intak sanatı yapılmıştır.

Tekrir

Bir ahenk yaratmak için aynı sözcüklerin tekrarlanmasına dayanan söz sanatıdır.

Neysen sen, nefes sen, neylersin neyi
Neyzensen, nefessen, neylersin neyi

dizelerinde aynı sözcüklerin tekrar edildiğini görüyoruz. Dolayısıyla tekrir sanatı yapılmıştır.

Mübalağa (Abartma)

Bir olayı, durumu ya da varlığı olduğundan büyük ya da küçük olarak anlatmaya mübalağa denir.

Horoz değil katır idi
Dağdan odun getirirdi
Her işleri bitirirdi
Çil horozum kayboldu

dizelerinde “horozun katır kadar olması, dağdan odun getirmesi, her işleri bitirmesi” gerçek yaşamda olabilecek şeyler değildir. Dolayısıyla burada mübalağa sanatı yapılmıştır.

Tezat

Bir konuyu ortaya koyarken onunla ilgili karşıt sözcükleri bir arada kullanma sanatıdır.

Neden böyle düşman görünürsünüz
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar

dizelerinde şair aynalarla ilgili düşüncesini aktarırken “düşman” ve “dost” sözcüklerini kullanmıştır. Bunlar karşıt sözcüklerdir.

Tevriye

Tevriye sanat, birden çok anlam taşıyan sözcüklerle yapılır. Sözcüğün birden çok anlama gelecek biçimde kullanılmasına dayanan bir sanattır. Tevriyede genellikle sözcüğün yakın anlamı vurgulansa da uzak anlamı kastedilir.

Bir buse mi, bir gül mü verirsin dedi gönlüm
Bir nim tebessümle o âfet gülü verdi

dizelerinde “gülü verdi” sözüyle tevriye sanatı yapılmıştır. Bu sözden “gül çiçeğini verdi” ve “gülümsedi” anlamları çıkar. Ancak şair, sevgilinin gül çiçeğini verdiğini söylese de asıl olarak “gülümsediğini” vurgulamak istemiştir.

Hüsn-i Talil

Bir olayın meydana gelişini gerçek nedeninin dışında hayalî ve güzel bir nedene bağlama sanatıdır.

Ayrılık hasretine içerledi güller
Yapraklannı döküverdi birer birer

dizelerinde “güllerin yapraklarını dökmesi”, ayrılık hasreti çekme” nedenine bağlanmıştır. Oysaki güllerin yapraklannı dökmesinin gerçek nedeni bu değildir.

Telmih

Geçmişteki, herkesçe bilinen bir olayı ya da önemli bir kişiyi hatırlatma sanatıdır.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi
Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi

dizelerinde telmih sanatı yapılmıştır. “Bedrin aslanları” sözüyle “Bedir Savaşı” hatırlatılmıştır.

Kinaye

Hem gerçek hem mecaz anlama gelebilecek sözlerle yapılan bir sanattır. Kinayenin bulunduğu sözün gerçek anlamı çıksa da asıl, mecaz anlamı kastedilir. Deyim ve atasözlerinde kinayeye sık sık başvurulmuştur.

“Ateş düştüğü yeri yakar.”

atasözünde kinaye vardır. Gerçek anlamda “ateşin düştüğü yeri yaktığı” doğrudur. Bu atasözünün mecaz anlamı ise “bir derdin, sıkıntının, en çok, onu çeken kişiyi etkilediği”dir. Bu atasözünde de kastedilen, gerçek değil mecaz anlamıdır.

Aliterasyon

Şiirde ahengi yakalamak için aynı seslerden oluşan sözcüklerin bir arada kullanılmasıdır. Aliterasyon ünsüz harflerle yapılır.

Derûn-ı sînede zahm-ı nihân mısın a gönül
Elemle âh çeken bir dehân mısın a gönül

dizelerinde “n” ünsüzleriyle aliterasyon yapıldığını görüyoruz.

Cinas

Yazılışları aynı anlamları ayrı sözcükleri dize sonlarında kullanma sanatıdır.

Böyle bağlar
Yâr başın böyle bağlar
Gül açmaz bülbül ötmez
Yıkılsın böyle bağlar

dizelerinde “bağlar” sözcüğüyle cinas sanatı yapılmıştır.
 
Şiirde Yapı

Şiirin yapısı anlam ve ses kaynaşmasından oluşur. Anlam ve ses kaynaşmasından oluşan nazım birimlerine beyit, kıt’a, bent, mısra gibi isimler verilir. Dize, beyit, dörtlük gibi birimlerle ölçü, kafiye düzeni, tema ve imgeler belli bir bütün oluşturarak şiirde yapıyı meydana getirir.

Nazım Birimi


Bir şiirde anlam bütünlüğünü sağlayan en küçük birime nazım birimi denir. Türk edebiyatında değişik dönemlerde farkı nazım birimleri kullanılmıştır.

Mısra (dize): Coşku ve heyecanı dile getiren metinlerde, yani şiirde yapıyı meydana getiren her bir satıra mısra ya da dize denir. Mısra anlamlı en küçük nazım birimidir. Bu, bir şiirin parçası olabileceği gibi, kendi içinde bağımsız bir bütün de olabilir. Bir şiirin içinde her yönüyle en güçlü, güzel, akılda kalan ve dikkat çeken mısraya mısra-i berceste denir.

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
Kanuni

Beyit: İki mısradan meydana gelen nâzım parçasına beyit denir. Divan edebiyatında gazel, kaside gibi nazım şekilleri beyitlerden meydana gelir.

Bir söz dedi canan ki keramet var içinde
Dün giceye dair bir işret var içinde

Bent: Bir şiiri meydana getiren bölümlerden her birine bent denir. Beyit ve dörtlükte dize sayısı bellidir, ancak bentlerde dize sayısı değişebilir.

Leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün
Onu saçlarından topladığın belli
Bir leylak bahçesisin karşımda
Böyle kucağında kalsa daha iyi
Bir vazoya bırakıp gidiyorsun
Sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki
Önce renkleri gidiyor arkandan
Nesi varsa gidiyor soyunarak

Dörtlük (kıta):
Dört dizeden oluşan nazım birimine kıta denir.

Bir gece misafirim olsan yeter
Dolar odama lavanta kokusu
Soğur sevincinden sürahide su
Ay pencereden durup durup güler



NAZIM ŞEKİLLERİ


Kafiye örgüsüne ve mısra sayılarına göre manzumelerin aldığı biçime, sundukları görünüme nazım şekli denir. Türk edebiyatının değişik dönemlerinde kullanılan nazım şekilleri şunlardır:

İslamiyet Öncesi Türk Şiiri Nazım Şekilleri

Koşuk: “Sığır” denilen sürek avları sırasında söylenen şiirlerdir. Konusu daha çok doğa, aşk, savaş ve yiğitliktir.
Sagu: “Yuğ” adı verilen ölüm törenlerinde, ölen kişilerin erdemlerini ve duyulan acıları dile getiren şiirlerdir.
Destan: Toplumu derinden etkileyen olaylar sonunda halk arasında kendiliğinden oluşan uzun nazım türüdür.​

Halk Şiiri Nazım Şekilleri

Anonim halk edebiyatı nazım şekilleri:

Mani: Başta aşk olmak üzere hemen her konuda, 7’li hece ölçüsüyle söylenir, tek dörtlükten oluşur. Kafiye örgüsü aaxa biçimindedir. Asıl anlatılmak istenen son iki dizede verilir. Düz, kesik, cinaslı, yedekli, artık mani” gibi çeşitleri vardır.
Ninni: Annenin çocuğunu uyutmak için kendine özgü bir ezgiyle söylediği şiirlerdir. Belli bir kafiye ölçüsü olmadığı gibi, çoğu zaman dizeler arasında tam bir ölçü birliği de görülmez. Matta ninnilerin dörtlükler halinde olmayanları da vardır.
Türkü: Ezgi eşliğinde söylenir. Genellikle hece vezninin 7, 8 ve 11’li kalıplarıyla söylenir. Her kıta türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bent ile nakarattan meydana gelir. Nakarat her bendin sonunda tekrarlanır. Bu kısım bağlama veya kavuştak diye de bilinir. Ezgilerine göre, kırık havalar (usullü ezgiler), uzun havalar (usulsüz ezgiler) olmak üzere; konularına göre çocuk türküleri, tabiat türküler, aşk türküleri, kahramanlık türküleri, askerlik türküleri; yapılarına göre mani kıtalarından kurulu türküler, dörtlüklerle kurulu türküler olmak üzere çeşitleri vardır.
Ağıt: Ölen kişinin ardından duyulan acıları dile getiren şiirlerdir.​

Âşık edebiyatı nazım şekilleri:

Koşma: 11’li hece ölçüsüyle aşk, ayrılık, gurbet, sevgi, doğa, yiğitlik gibi geniş çerçeveli konular işlenir. Genellikle 3 ila 5 dörtlükten oluşur ancak daha fazla dörtlükten oluşanları da vardır. Kafiye düzeni “abab, cccb, dddb…” şeklindedir. Son dörtlükte şairin mahlası bulunur. Konularına göre “güzelleme, koçaklama, ağıt, taşlama” adlı türleri vardır.
Semai: Koşma ile aynı konular işlenir. Kafiye düzeni koşma ile aynıdır. 8 ‘li ölçüyle söylenir. 3-5 dörtlükten oluşur. Koşmadan ezgisi, dörtlük sayısı ve ölçüsü bakımından ayrılır.
Varsağı: Toros Dağları ve Adana civarında yaşayan “Varsak” boylarının söyledikleri şiirlere denir. Kafiye düzeni koşmadaki gibidir. 8’li ölçüyle söylenir. “Bre, behey, hey” sözleri sıklıkla kullanılmıştır. “En az 3, en fazla 5 dörtlükten oluşur. Hayattan ve talihten şikâyet gibi konular işlenir.
Destan: 11’li hece ölçüsüyle söylenir. Kafiye düzeni koşma ile aynıdır. Ayaklanma, kıtlık, savaş, hastalık gibi toplumsal konular işlendiği gibi bireysel konuların işlendiği destanlar da vardır. Dörtlük sayısında sınırlama yoktur.​

Tekke-tasavvuf edebiyatı nazım şekilleri:

İlahi: Tekke edebiyatının ana nazım türüdür. 7, 8 ve 11’li hece ölçüsüyle söylenir. Fanilik, Allah sevgisi, nefsin öldürülmesi temel konusudur. En büyük ustası Yunus Emre’dir.
Nefes: İlahilerin konularının Bektaşilerce söylenmesi sonucu ortaya çıkmış türdür.
Deme: Alevi tekkelerinde tören sırasında makamla ve sazla söylenen şiirlerdir.
Nutuk: Tekke edebiyatında pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren müritleri bilgilendirmek tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktik şiirlerdir.
Devriye: Evrendeki canlı cansız her şeyin Allah’tan geldiğini ve yine ona döneceğini ifade eden “devir” kuramını yansıtan şiirlerdir.
Şathiye: Dinî ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir. İnançlardan teklifsizce, alaylı bir dille söz eder gibi söylenen şiirlerdir.​


Divan Şiiri Nazım Şekilleri

Beyitle kurulan nazım biçimleri:


Gazel: Güzellik, aşk, kadın, şarap gibi konuları işler. Araplardan Farslara, onlardan da Türklere geçmiştir. İlk beytine “matla” son beytine “makta” denir. Makta beytinde şairin mahlası kullanılır. En güzel beytine “beytü’l-gazel” ya da “şah beyit” denir. Gazelin bütün beyitlerinde aynı konu işleniyorsa buna “yek-ahenk gazel” denir. Bütün beyitler aynı söyleyiş güzelliğine sahip ise buna “yek-âvâz” gazel denir. “aa, ba, ca da…” şeklinde örgülenir. En az 5 en fazla 15 beyitten oluşur.
Kaside: Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla yazılan şiirlere denir. En az 33 en fazla 99 beyitten oluşur. Kafiye düzeni gazelle aynıdır. İlk beytine matla, son beytine makta, şairin adının bulunduğu beyte taç beyit, en güzel beytine “beytü’l-kasid” adı verilir. Altı bölümlerinden oluşur. Nesib, kasidenin giriş bölümüdür. Girizgâh, konuya giriş niteliğinde olan bölümdür. Methiye, övülecek olan kişinin yüceliklerinin sıralandığı bölümdür. Fahriye, şairin kendini övdüğü kısımdır. Tegazzül, şair bu bölümde bir gazele yer verir. Dua bölümünde, övülen kişinin başarısı için Allah’a dua edilir. Konularına göre değişik isimler alır: Allah’ın birliğini anlatan kasidelere “tevhit”, Allah’a dua etmek ve yalvarmak için yazılanlara “münacaat”, herhangi bir şahsı övmek için yazılanlara “methiye”, Peygamberleri övmek için yazılanlara “naat”, birini eleştirmek için yazılanlara “hicviye”, ölen birinin arkasından yazılanlara “mersiye” denir.
Mesnevi: Beyit sayısı sınırsızdır. Konu sınırlaması yoktur. Genellikle savaş, aşk, tarihi olaylar, dinî olaylar gibi konular işlenir. Her beyiti kendi arasında kafiyelidir. Uyak düzeni aa, bb, cc, dd, ee… şeklinde devam eder. Beş mesneviden oluşan eserlere “hamse” denir.
Müstezat: Gazelin özel bir biçimine denir. Uzun dizelere kısa bir dize eklenerek yazılır. Uzun ve kısa dizeler gazel gibi kendi aralarında uyaklanır. Kısa dizelere “ziyade” adı verilir.
Kıt’a: Genellikle iki beyitten oluşur. 9 ila 10 beyte kadar yazılanları da vardır. Matla’ ve mahlas beyti yoktur. “xa, xa, xa…” biçiminde örgülenir. Felsefî, tasavvufî bir fikir, bir hayat görüşü, bir nükte, bir kişiyi övme ya da yerme, bir olayın tarihi kıtanın konusu olabilir.​

Dörtlüklerle kurulan nazım biçimleri:

Rubai: Tek dörtlükten oluşur. “aaxa” biçiminde örgülenir. Aruzun belli kalıplarıyla yazılır. Hayatın anlamı ve hayat felsefesi, dünyanın nimetlerinden yararlanma ve ölüm gibi konular işlenir. İran edebiyatına ait bir türdür.
Tuyuğ: Divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir. “aaxa” biçiminde örgülenir. Tek dörtlükten oluşur. Felsefi konular işlenir. Mahlas kullanılmaz.
Şarkı: Besteyle okunmak için yazılır. Dörtlük sayısı 3 ile 5 arasında değişir. Birinci dörtlükte 2. ve 4. dizeler diğer dörtlüklerde 4. dizeler aynen tekrarlanır. Buna nakarat denir. Türklerin divan edebiyatına kazandırdığı bir türdür. Aşk, sevgi, günlük hayat gibi konular işlenir. Halk deyişlerine ve söyleyişlerine yer verilir.
Murabba: Dört dizelik kıtalardan oluşur. Dörtlük sayısı 3-7 arasında değişir. Her konuda yazılır, “aaaa, bbba, ccca…” biçiminde örgülenir.​

Bentlerle kurulan nazım biçimleri:

Terkib-i bent: Bentlerle kurulmuş olan bir nazım şeklidir. Her bent 7 ile 10 beyitten oluşur. Bent sayısı 5 ile 15 arasındadır. Bentleri birbirine bağlayan beyitlere “vasıta beyti” denir. Şairin toplumsal ve felsefi konulardaki düşünceleri konu olarak işlenir.
Terci-i bent: Terkib-i bente benzer. Yalnız burada bentler arasındaki vasıta beyti aynen tekrarlanır. Konu olarak daha çok Allah’ın kudreti, kâinatın sırlan ve kainatın zıtlıkları gibi konulara yer verilir.
Musammat: Bendlerden kurulu nazım biçimlerine (murabba, muhammes, müseddes, müsebba, müsemmem, mütessa, muaşşer, terbi, tahmis, taşdir, tesdis, tesbi, tesmin, tes-i, taşir, terkib-i bend ve terci-i bend) verilen genel addır.​

Batı Edebiyatından Alınan Nazım Şekilleri

Sone: 14 dizeden oluşur ve daha çok lirik konular işlenir. Kafiye örgüsü şöyledir: “abba abba ccd ede” Her türlü konu işlenebilir. Son dize, duygu yönünden en baskın dizedir. Edebiyatımıza Servet-i Fünun Döneminde. Fransız edebiyatı etkisiyle geçmiştir.
Terza-rima: Üçer mısralık bentlerle yazılmış bir nazım şeklidir. Bent sayısı belirsizdir. Tek bir mısra ile sona erer. Kafiye şeması şöyledir: aba bcb cdc ded e.
Triyole: 10 dizeden oluşur. Önce iki mısralı kısım, sonra dörder mısralı iki kısım gelir. Birinci kısmın ilk mısrası birinci dörtlüğün sonunda, yine birinci kısmın ikinci mısrası ikinci dörtlüğün sonunda tekrarlanır, “ab aaaa bbbb” biçiminde örgülenir.​
 
Şiirde Tema

Konu

Üzerinde söz söylenilen, fikir yürütülen, yazı yazılan herhangi bir olay, düşünce veya duruma konu denir.

Tema

Şiirde dile getirilen duygu, düşünce ve hayale tema denir. Şairin şiirinde okura iletmek istediği duygu ve hayaller o şiirin temasını oluşturur. Bu, karamsarlık, yalnızlık, özlem, sevgi vs. olabilir.

Şiir bir düşünce yazısı olmadığı için “tema” sözcüğünden daha çok eserde dile getirilen duygu ve hayali anlamalıyız.

Şiirde tema kimi zaman bir aşk, ayrılık acısı, ölüm korkusu gibi bireysel duygular kimi zaman da başka insanlar için üzüntülerin yer aldığı toplumsal konuları da içerebilir.

Uçun kuşlar uçun doğduğum yere
Şimdi dağlarında mor sümbül vardır
Ormanlar koynunda bir serin dere
Dikenler içinde sarı gül vardır

Bu dizelerde yurt özlemi vardır. Şair, yurt özlemi çektiğini kuşların doğduğu yere uçmasını istemesinden, dağlarının güzelliklerinden söz etmesinden anlıyoruz.

Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

Ve gönül Tanrısına der ki:
– Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!

Şiirin konusu: İnsanın hayata bağlı olması.

Şiirin teması: Bütün zorluklara rağmen hayat güzeldir. Önemli olan, yaşanan olumsuzluklarına rağmen hayatı sevmektir.
 
Şiirde Gerçeklik ve Anlam

“Sanat ya da edebiyat, bir nevi gerçeğin yorumlanarak anlatılmasıdır.” ifadesinden hareketle şiirde de gerçeğin değiştiğini söyleyebiliriz. Şiirdeki gerçeklik, somut bir anlayışla sınırlı değildir. Bu gerçeklik, insanın sadece yaşadıklarıyla değil; sezgileri, tasarıları ve izlenimleriyle de ilgilidir.

Şair, şiirinin her okuyanda farklı duygular uyandırmasını amaçlar. Bu nedenle kelimelere yeni anlamlar yükler. Bu anlamları okuyucu kendisi hisseder. Bu şekilde şiirde farklı bir gerçeklik ortaya çıkar.

AT
Bin gemle bağlanan yağız at şaha kalkıyor
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor
Son macerayı dinlememiş varsa anlatın
Zaptetmek isteyenler o mağrur, asil atın

Beyhudedir her uzvuna bir halka bulsa da
Boştur köpüklü ağzına gemler vurulsa da
Coştukça böyle sel gibi bağrında hisleri
Bir gün başında kalmayacak seyisleri

Son şanlı macerasını tarihe anlatın
Zincir içine bağlı duran kahraman atın
Gittikçe yükselen başı Allah’a kalkıyor
Asrın baş eğdi sandığı at şaha kalkıyor


Faruk Nafiz Çamlıbel’in bu şiiri temsili istiarenin en ünlü örneklerinden biridir. Bu şiirde Türk ulusu “at”a; atın şahlanışı halkın düşmana başkaldırmasına; atın ağzına gem vurulmak istenmesi ulusal bağımsızlığın yok edilmeye çalışılmasına; seyis ise yurdu işgal eden düşmana benzetilmiştir. Şiirde betimlenen at, çeşitli yönlerden Türk ulusunu temsil etmiştir.
 
Şiir ve Gelenek

Şiir geleneği daha önce yaşamış şairlerin eserleriyle oluşmuştur. Geleneği oluşturan şairler arasında sanat anlayışı bakımından ilişki vardır. Halk ve aydın, tarihi akış içerisinde kendi dilleriyle kendi şiir geleneklerini oluşturmuşlardır.

Bir toplumda kuşaktan kuşağa iletilen kültürel değerlere, alışkanlıklara bilgi, töre ve davranışlara gelenek denir. Düğün geleneği, mevlid geleneği, bayram geleneği… gibi.

Şiir geleneği daha önce yaşamış şairlerin eserleriyle oluşmuştur. Geleneği oluşturan şairler arasında sanat anlayışı bakımından ilişki vardır. Halk ve aydın, tarihi akış içerisinde kendi dilleriyle kendi şiir geleneklerini oluşturmuşlardır.

Örneğin Murat Çobanoğlu, geleneği Türk edebiyatının başlangıç tarihine dayanan halk edebiyatının bir temsilcisidir. O, dörtlüklerle ve hece vezniyle şiir kozasını oluştururken içinde yaşadığı kültürel ortamın etkisiyle farklı kavramlara ve kelimelere yer vererek geleneğin içinde özgünleşmiştir.

Türk edebiyatında üç şiir geleneği vardır:

1. Halk Şiiri Geleneği ve Özellikleri


  • Halkın içinden yetişmiş ve çoğu okur-yazar olmayan sanatçılar tarafından oluşturulmuştur.
  • Şiirler, sade bir halk Türkçesiyle söylenmiştir.
  • Nazım birimi olarak dörtlük kullanılmıştır.
  • Hece vezni kullanılmıştır.
  • Kafiyeye önem verilmiştir.
  • Aşk, tabiat, tasavvuf, yiğitlik gibi konular işlenmiştir.
  • Şiirler hazırlıksız olarak söylenmiştir.
  • Genellikle yarım kafiye kullanılmıştır.
  • Gelenek usta-çırak ilişkisiyle bugüne kadar gelmiştir.
  • Koşma, semai, varsağı, destan, ilahi, nefes, mani, türkü gibi nazım şekilleri vardır.
  • Halk şiiri geleneğinin en güçlü temsilcileri Karacaoğlan, Âşık Seyrani, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Erzurumlu Emrah ve Gevheri’dir.
  • Bu geleneğin son dönem temsilcileri arasında Âşık Veysel, Murat Çobanoğlu, Âşık Reyhani, Âşık Şeref Taşlıova ve Âşık Mahzuni’nin önemli bir yeri vardır.
Örnek:
Avşar Elleri
Kalktı göç eyledi avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eyler ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir

Belimizde kılıcımız kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda Devlet Vermiş Fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir

Dadaloğlum yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir

Dadaloğlu

2. Divan Şiiri Geleneği ve Özellikleri

  • Divan edebiyatı, saray ve çevresinde gelişen ve aydın zümreye hitap eden bir edebiyattır. “Klasik Türk Edebiyatı” ismiyle de anılır.
  • Bu döneme ait şairlerin, şiirlerini topladıkları “divan” adı verilen birer defterleri vardır. Her şairin bir divanı olduğu için, divan edebiyatı ifadesi daha yaygındır.
  • Divan şiirinin dilinde Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalar sıkça görülür. Bu dönemin Türkçesine “Osmanlı Türkçesi” denir.
  • Nazım birimi beyittir.
  • Aruz vezni kullanılmıştır.
  • Şiirlerde aşk, tabiat, din, tasavvuf gibi genellikle ferdi konular işlenmiştir.
  • Şiirlerde konu bütünlüğüne ve bütün güzelliğine değil, beyit güzelliğine yer verilmiştir. Yani en güzel şiiri yazmak değil, en güzel beyti yazmak amaçlanmıştır
  • Kaside, gazel, mesnevi, murabba, terkib-i bend, rubai, şarkı gibi nazım şekilleri vardır.
Örnek:
Gazel
Tahammül mülkünü yıktın Hulagu Han mısın kâfir
Aman dünyayı yaktın ateş-i sıızan mısın kâfir

Nedir bu gizli gizli ahlar çak-i giribanlar
Aceb bir şuha sende âşık-ı nalan mısın kâfir

Sana kimisi canım kimi cananım deyü söyler
Nesin sen doğru söyle can mısın canan mısın kâfir

Niçin sık sık bakarsın öyle mirat-ı mücellaya
Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayran mısın kâfir

Nedim-i zarı bir kâfir esir etmiş işitmiştim
Sen ol cellad-ı din ol düşmeni iman mısın kâfir

Nedim

3. Modern Şiir Geleneği ve Özellikleri

  • Bu şiir geleneğinde şiirde ölçünün, nazım biriminin ve kafiyenin şart olmadığı savunulmuş ve ölçüsüz ve kafiyesiz şiirlerin örnekleri verilmiştir.
  • Sanatlı söyleyişin yerine yalın ve tabii söyleyiş benimsenmiştir.
  • Her türlü konu işlenmiştir.
  • Nazım birimi kullanılmamıştır.
  • Serbest şiir tarzı benimsenmiştir.
  • Şiirlerde sözcük dizilişi ve iç ahenk ön plandadır.
Örnek:
Anlatamıyorum
Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.

Orhan Veli KANIK
 
Şiir ve Yorum

Okuyucun metni kendi birikimlerine, özelliklerine, kültürüne, zevkine ve hayal gücüne göre anlamlandırmasına “yorum” denir.

Güzel bir yorum için:
  • Öncelikle şiirin yapısal özelliklerini, dil ve üslubunu, temasını belirlememiz gerekir.
  • Sonra şiirin yazıldığı dönemin şartlarına ve şairin zihniyetine (edebi kişiliğine) bakmamız gerekir.
  • Şiirin bağlı olduğu geleneğin özelliklerini bilmemiz gerekir.
  • Şiirin çok anlamlı bir metin parçası olduğunu unutmamız gerekir.

Şiirde Anlam

  • Anlam, iletişim sırasında iletinin alıcıda uyandırdığı her türlü etkidir.
  • Her anlam bir bağlamda oluşur ve farklı bağlamlarda farklı algılanabilir.
  • Her şiirin anlamı birbirinden farklıdır ve şiiri her okuyan farklı bir şekilde anlamlandırır.
  • Bir şiirin çeşitli zamanlarda, farklı kişilerce değişik yorumlanabilmesi şiirin çok anlamlılığındandır.
  • Okurun bilgi, kültür seviyesi, zevk ve anlayışı, ruh hâli, yaşı, yaşadığı ortamı şiiri farklı anlamlandırmasında etkilidir.

Bir şiiri yorumlarken şunlara dikkat etmek gerekir:
  • Şiirin yazıldığı dönemin şartlarına,
  • Şairin edebî kişiliğine,
  • Şairin bağlı olduğu geleneğin özelliklerine,
  • Şiirin çok anlamlı olduğuna.
Şiirler çok anlamlılığını sözcüklere yüklenen yeni anlamlarla kazanır. Bu şekilde farklı yorumlanabilen, yoruma açık metinlere “açık metin” denir. Açık metinlerde, duygu, düşünce, olay ayrıntılarıyla anlatılmaz, boşluklar bırakılır; okuyucu bu boşlukları kendi istek ve beklentilerine göre yorumlar. Yorumlama yapılırken şiiri meydana getiren parçalar arasında ilişki kurulmalı, her parçanın bütün içindeki işlevi belirlenmelidir.
 
Geri
Top