● Aslında evimizin çok küçük olmadığını,
● Yuvamızın çok soğuk olmadığını,● Yattığımız yatağın, üstümüzdeki yorganın markasının çok da önemli olmadığını,
● Yemeğin tuzu, salçası az olunca da karın doyurabileceğini
● Etli yemeğin az yada çok pişmesinin önemli olmadığını,
● Yemeğimiz beş on dakika gecikince kıyamet kopmadığını
● Öve öve bitiremediğiniz telefonunuzun, arabanızın modelinin,
● Yazlığınızın, terasınızın çok önemli olmadığını,
● Milyonlarca liraya alınan konutun belki de mezarınız olabileceğini,
● Üstünüzdeki montun, ayağınızdaki botun yağmurdan yaştan korumasının yeterli olduğunu
● Üşümeyelim diye bir köşede duran battaniyenin kıymetini,
● Sıcak bir çayın, Çorbanın, taze ekmeğin nasıl da güzel bir ikram olduğunu,
● Kalbini kırdığınız bir insanın gönlünü almaya vaktinizin olamayacağını,
● Kaçırdığınız trenin, vapurun dolmuşun arkasından telaş yapmanın ne kadar gereksiz olduğunu,
● Nerede nasıl yattığınızın değil de, nerede, ne halde nasıl uyanacağınızı
● Üzerinizde uyuduğunuz yorganın yerine, moloz yığınlarının altında kalabileceğinizi,
● Bu afetler, felaketler, hep ders olmalı, unutulmamalı,
● Zenginliğin, malın mülkün ve makamın emanet olup asıl insanlığın kalıcı olduğunu,
● Sevdiklerinizin kıymetini bilin kalbini kırmayın,
● Yediğinizi içtiğinizi israf etmeyin, emanet olan hayatımızı, canımızı, ne zaman nerede teslim edeceğimiz belli değil
● Yaptığınız işin, imalatın ya da mesleğinizdeki sorumluluğun, insan hayatına nasıl da olumsuzluklar yaşatabileceğini, ölümlere sebep olabileceğinizi,