Hayatımız boyunca, ne bileyim bir Leydi Diana, bir Arzum Onan olamamış ben ve benim gibi kadınların canını son derece sıkacak bir cümledir: ‘’ Sizin gibi bir bayana hiç yakışmıyor’’
Bizim en sevdiğimiz renk hiç bir zaman pembe olmadı, ama siyah da değildi. Kıyafetlerimizi kendi zevkimize göre seçtiğimiz döneme kadar annemizin zorla giydirdiği sevimli etekleri, çoktan fırlatıp attık. Zira görmeye dahi tahammülümüz yoktu. Arada sırada biz de, çok fazla makyaj yaptık, kırmızı ruj sürdük, cici bici elbiseler ve topuklu ayakkabılar giydik. Çok da şahane olduk belki ama, aynada kendimize mal mal bakıp yadırgadık ''bu ben miyim?'' dercesine… Pijamalarımızı giydiğimizde rahatladık ancak.
Ellerimizi ağzımıza kibarca koyup kıkırdamadık. Aksine öyle kahkahalar attık ki, samimiyeti cümle içinde kullansak, bu kadar başarılı olamazdık. hayatında bildiği tek küfür ''salak!!!'' olan kadınlara hayret ettik, Can Yücel'in ''……ım ortalık yerinize '' dizelerini anımsayarak… Küfretmek güzeldi zira, ama noktalama işareti gibi kullanılmadığı zaman. en az bir kez saçlarımızı rengarenk boyamayı geçirdik içimizden, bazılarımız yaptı da. Dövmeye, piercinge ''ay acır amaaaaa?'' diye yaklaşanlara çay demlemelerini rica ettik. Acısın, ne var ki? Sakız çiğnedik ama sokakta …. karılar gibi değil, evin içinde.
Dedikodu da yaptık ama şimdi görüyorum ki en ''erkeğim ben!'' diyen erkekten daha fazla değildir muhtemelen. Yeri gelmişken, en erkekten daha erkek çıktık pek çok konuda.
Bu hayattaki asıl amacımız, ne gelinlik giymekti ne de bebek sahibi olmak. Daha fazla şeyler bekledik hayattan. Çok da sevdik bu arada. Kadın gibi ne kelime, ‘’eşşek’’ gibi sevdik. Sevdiğimiz adama sadece bedenimizi değil, ruhumuzdan geri kalanı da verdik. Eh, ruhumuzu kaybetmiştik bu arada.
Annelerimiz gibi yufka açamazdık belki, ama kimse bizden güzel taze fasulye yapamazdı. Erkeklerin tekelindeki lafları bir güzel kullandık ama yerinde ve zamanında. Hafta sonu bol pantolonlarımızla ''hadi ordan lavuk!'' dedik ama, pazartesi sabahı tayyörlerimizi çekip en ciddi ve terbiyeli halimizle, iş yerimize gitmesini de bildik.
Birayı şişeyle içtik, barlarda bacaklarımızı tabureden sarkıtarak, ama güzel bir restoranda, sevgilimizin şarabı kadehimize koymasını sandalyemizde sağ bacağımız sol bacağımızın ve ellerimiz dizlerimizin üzerindeyken gülümseyerek izledik. Velhasıl erkek değildik evet, ama hiç bir zaman ''hanım hanımcık'' olamadık. Ancak kadın olabildik… Bir türlü ''bayan'' olamadık. Ruhumuzda yoktu. Fazla zorlayamazdık.
Siz de zorlamayın. Kullanmayın şu cümleyi! Bakın rica ediyorum, bütün ''bayan''lığımla hem de…
Bizim en sevdiğimiz renk hiç bir zaman pembe olmadı, ama siyah da değildi. Kıyafetlerimizi kendi zevkimize göre seçtiğimiz döneme kadar annemizin zorla giydirdiği sevimli etekleri, çoktan fırlatıp attık. Zira görmeye dahi tahammülümüz yoktu. Arada sırada biz de, çok fazla makyaj yaptık, kırmızı ruj sürdük, cici bici elbiseler ve topuklu ayakkabılar giydik. Çok da şahane olduk belki ama, aynada kendimize mal mal bakıp yadırgadık ''bu ben miyim?'' dercesine… Pijamalarımızı giydiğimizde rahatladık ancak.
Ellerimizi ağzımıza kibarca koyup kıkırdamadık. Aksine öyle kahkahalar attık ki, samimiyeti cümle içinde kullansak, bu kadar başarılı olamazdık. hayatında bildiği tek küfür ''salak!!!'' olan kadınlara hayret ettik, Can Yücel'in ''……ım ortalık yerinize '' dizelerini anımsayarak… Küfretmek güzeldi zira, ama noktalama işareti gibi kullanılmadığı zaman. en az bir kez saçlarımızı rengarenk boyamayı geçirdik içimizden, bazılarımız yaptı da. Dövmeye, piercinge ''ay acır amaaaaa?'' diye yaklaşanlara çay demlemelerini rica ettik. Acısın, ne var ki? Sakız çiğnedik ama sokakta …. karılar gibi değil, evin içinde.
Dedikodu da yaptık ama şimdi görüyorum ki en ''erkeğim ben!'' diyen erkekten daha fazla değildir muhtemelen. Yeri gelmişken, en erkekten daha erkek çıktık pek çok konuda.
Bu hayattaki asıl amacımız, ne gelinlik giymekti ne de bebek sahibi olmak. Daha fazla şeyler bekledik hayattan. Çok da sevdik bu arada. Kadın gibi ne kelime, ‘’eşşek’’ gibi sevdik. Sevdiğimiz adama sadece bedenimizi değil, ruhumuzdan geri kalanı da verdik. Eh, ruhumuzu kaybetmiştik bu arada.
Annelerimiz gibi yufka açamazdık belki, ama kimse bizden güzel taze fasulye yapamazdı. Erkeklerin tekelindeki lafları bir güzel kullandık ama yerinde ve zamanında. Hafta sonu bol pantolonlarımızla ''hadi ordan lavuk!'' dedik ama, pazartesi sabahı tayyörlerimizi çekip en ciddi ve terbiyeli halimizle, iş yerimize gitmesini de bildik.
Birayı şişeyle içtik, barlarda bacaklarımızı tabureden sarkıtarak, ama güzel bir restoranda, sevgilimizin şarabı kadehimize koymasını sandalyemizde sağ bacağımız sol bacağımızın ve ellerimiz dizlerimizin üzerindeyken gülümseyerek izledik. Velhasıl erkek değildik evet, ama hiç bir zaman ''hanım hanımcık'' olamadık. Ancak kadın olabildik… Bir türlü ''bayan'' olamadık. Ruhumuzda yoktu. Fazla zorlayamazdık.
Siz de zorlamayın. Kullanmayın şu cümleyi! Bakın rica ediyorum, bütün ''bayan''lığımla hem de…