10. Sınıf Sözlü Edebiyat

OBir

MEB
Özel üye
Sözlü Edebiyat (12. Sınıf Konusu)

Henüz yazının kullanılmadığı dönemdir. Başlangıcı bilinmemektedir. Yazı henüz olmadığı için bu dönemin bütün ürünleri sözlü ürünlerdir. Dilden dile, kuşaktan kuşağa söz yolu ile aktarılan bu dönemin verimlerinin bir kısmı günümüze kadar gelmiştir. Bu dönemin sözlü ürünleri tamamen ulusal özellikler taşır. Orta Asya’daki Türk boyları arasında yaygın olan bu edebiyat şiir ekseninde gelişmiştir. Bunda ölçülü, uyaklı sözlerin akılda daha kolay kalmasının etkisi vardır elbette.

Sözlü Edebiyat İle Mitoloji Arasındaki İlişki

Destan, sözlü edebiyatın ilk ürünlerinden biri olduğu için destanlardaki mitolojik öğeler sözlü edebiyatta sık sık görülmektedir. Mitoloji, toplumu derinden etkileyen olayların halk arasında anlatılmasıyla ortaya çıkmaktadır. Sözlü edebiyatın halk arasında meydana geldiği göz önüne alındığında mitoloji ile sözlü edebiyat arasında yakın bir ilişki vardır. Kadın, at, bozkurt, ışık, ağaç gibi mitolojik öğeler sözlü edebiyatta da yer almaktadır. Destan döneminde mitolojik hikâyeler sözlü edebiyatın özellikle de destanların oluşumunu hızlandırmıştır.

Sözlü Edebiyatın Özellikleri
  • Nazım şekilleriyle, kullanılan ölçüyle tamamen ulusal bir edebiyattır.
  • Şiirler “ozan, baksı, kam” denen şairler tarafından “kopuz’ denen bir saz eşliğinde söylenirdi.
  • Şiirler ulusal ölçümüz hece ile, hecenin de daha çok 7’li, 8’li ve 11’li ölçüsüyle söylenmiştir.
  • Şiirlerde daha çok yarım uyak ve redif kullanılmıştır.
  • Şiirlerde kullanılan nazım birimi dörtlüktür.
  • Dil, gelişim aşamasında olduğundan sözcük sayısı bakımından zengin değildir. Aynı zamanda yabancı dillerin etkisine de kapalıdır. Türkçede yabancı dillerin etkisi bu dönemde görülmemektedir.
  • Bu dönemin ürünleri sav, sagu, koşuk ve destanlardır.
  • Şiirler sığır denen av törenlerinde, şölen denen ziyafetlerde ve yuğ denen, ölen bir kişinin ardından yapılan törenlerden doğmuştur.
  • Şiirlerde kahramanlık, yiğitlik, savaş, doğa ve aşk konuları işlenmiştir.
 
İslamiyet Öncesinde Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler (Şiirler)

İslamiyet öncesi dönemde Türkler Orta Asya’da göçebe bir toplumdular. Kabileler halinde yaşayan Türklerin tek bir hükümdarı vardır. Bu hükümdara hakan veya kağan denilirdi. Önemli günlerde şölen veya toy denilen tören düzenlerlerdi. Bu törenlerde kopuz isimli müzik aletiyle şiirler söyleyen ozan, şaman, kam denilen şairler bulunuyordu.

Tüm eski edebiyatlarda olduğu gibi İslamiyet Öncesi Türk edebiyatında da şiir; çeşitli törenlerde müzik ve dansla iç içe doğmuş ve gelişmiştir. “Şaman, kam, ozan, baksı” gibi adlar verilen, hekimlik, büyücülük ve din adamlığı yapan kişiler, aynı zamanda birer şairdir. Bunlar şiirlerini düzenlenen törenlerde, kutsal bir amaç için kopuz eşliğinde çalıp söylemiştir. Bu törenlerin başlıcaları Sığır töreni, yuğ töreni ve şölen‘dir.

Sığır töreni: Türkler, her yılın belli aylarında avlanmaya çıkardı. Boyun erkekleri sürek avına çıkar, bunu da dinî bir tören havasında yapardı. Şamanlar, bu törenlerde avın kutlu olması ve bereketli geçmesi için kopuz eşliğinde şiirler düzer, ava katılanları yüreklendirir ve kutsardı. Büyük av yakalayanlar milli bir kahraman gibi karşılanır, onların adlarına koşuklar ve destanlar söylenirdi.

Şölen: Yılda bir kez, sığır törenlerinden sonra yapılırdı. Avlanan hayvanlar kesilir, pişirilir ve toplu halde ziyafet verilirdi. Boyların reisleri, beyler ve halk bir arada yiyip içip eğlenirdi. Ozanlar bu şölenlerde kopuz eşliğinde “koçaklamalar, lirik yır’lar (besteli şiir)” söylerdi. Daha sonraları mutlu günlerde, bayramlarda, yıl dönümlerinde hakanlar ve beyler tarafından verilen ziyafetlere de şölen denmiştir.

Yuğ töreni: Türklerin dinî inançlarına göre yaptıkları yas törenidir. Bir hakanın, bir kahramanın, sevilip sayılan bir kimsenin ölümü üzerine düzenlenir. Ölen kişi, önce bir çadıra konur, çadırın etrafında kurbanlar kesilir; sonra da yüksek bir yere kazılan mezarına konur, bu mezar süslenir, bunların başına balballar (mezar taşları) dikilirdi. Boyun erkekleri silahlanıp atlarına binerek mezarın etrafında yedi defa dönerdi. Yuğ törenlerinde ağıtlar düzülür ki bunlara sagu denirdi. Sagularda ölen kişinin yiğitlikleri ve iyilikleri övülür, bu ölümden duyulan acı dile getirilirdi. Yuğ törenlerinde kadın ve erkeklerin saç kesmeleri, elbiselerini parçalamaları, yüzlerini tırnaklarıyla kanatmaları, hatta kulaklarını kesmeleri gibi aşırı hareketler ve jestler görülürdü.

İslamiyet öncesi dönemde söylenen şiirlerin genel özellikleri şunlardır;
  • Kopuz eşliğinde okunmak için söylenmiştir.
  • Hece ölçüsü kullanılmaktadır.
  • Kullanılan nazım birimi dörtlüktür.
  • En çok redif ve yarım kafiyeden yararlanılmıştır.
  • Diğer dillerin etkisinden uzak saf sade bir Türkçe kullanılmıştır.
  • Yazıya geçirilmemiş ya da çok geç geçirilmiştir.
  • En çok tabiat, aşk, kahramanlık kavramları işlenmiştir.
  • İslamiyet öncesi Türk şiirinin çeşitleri destan, koşuk ve sagudur.

* * * * * * * * * *​

Sagu

Eski Türklerde sevilen, sayılan bir kişinin ölümünden sonra düzenlenen cenaze törenine “yuğ töreni”, bu törenlerde söylenen şiirlere “sagu” adı verilmiştir.

Saguların Genel Özellikleri:

  • 7’li hece ölçüsü ile söylenip kafiye şeması aaab şeklindedir.
  • Nazım birimi dörtlüktür.
  • Sagular da koşuklar gibi “kopuz” eşliğinde söylenmiştir.
  • Ölen kişinin yiğitliğini, yaptığı işleri, değerini anlatan, ölümünden doğan acıyı dile getiren sagular, bir tür “ağıt”tır.
  • Sagular, sanat kaygısından uzaktır. Samimi bir dille söylenmiştir.
  • Sagular, koşuk nazım şekliyle söylenir. Divan-ı Lûgati’t Türk’te yer alan Alp Er Tunga sagusu, bu türün önemli bir örneğidir. Bu sagunun tamamı on iki dörtlüktür.
  • Sagular, sözlü edebiyat döneminin ürünlerindendir.
  • Sagunun Halk edebiyatındaki karşılığına ağıt; Divan edebiyatındaki karşılığına ise mersiye adı verilir.
  • Geçmişte bu şiirlerde, ölen bir devlet adamının, bir kahramanın veya sevilen herhangi bir kimsenin ölümünden duyulan bir üzüntü dile getirilirken, günümüzde ise her insan için söylenebilmektedir.
Alp Er Tunga Sagusu
Alp Er Tunga öldi mü
Isız ajun kaldı mu
Özlek öçin aldı mu
Emdi yürek yırtılur

Özlek yarağ közetti
Ogrı tuzak uzattı
Beglerbegin azıttı
Kaçsa kah kurtulur

Ögreyüki mundağ ok
Munda adın tigdağ ok
Atsa ajun uğrap ok
Tağlar başı kertilür

Begler atın argurup
Kagdu anı turgurup
Menğzi yüzü sargarup
Körküm anğar türtülür

Ulşıp eren börleyü
Yırtıp yaka urlayu
Sıkrıp üni yurlayu
Sıgtap közi örtülür

Könğlüm için örtedi
Yitmiş yaşığ kartadı
Keçmiş özüg irtedi
Tün kün keçüp irtelür

Günümüz Türkçesiyle:
Alp Er Tunga öldü mü?
Kötü dünya kaldı mı?
Zaman öcünü aldı mı?
Şimdi yürek yırtılır.

Zaman fırsat gözetti
Gizli tuzak uzattı
Beyler beyini azıttı
Kaçsa nasıl kurtulur?

Adeti böyle işte.
Bunda başka sebep yok.
Felek ok atıp vursa
Dağlar başı kertilir.

Beyler atlarını yoruyor
Kaygı onları zayıflatıyor
Benizleri yüzleri sararıp
Safran sürülmüş gibi oluyor

Erler kurtlar gibi uluşup
Bağırıp yaka(larını) yırtıyor
Kısık seslerle haykırıyor
(Gözleri yaşlarla) örtülünceye kadar ağlıyorlar

Gönlüm içten yandı
Kaybolmuş yarayı kaktı
Geçmiş gün(ler)i aradı(m)
Gece(ler) gün(ler) geçse (o yine) aranır.


Koşuk

Eski Türklerde eğlencelerde söylenen, genellikle aşk, doğa ve yiğitlik konularını işleyen, “kopuz” adı verilen çalgı eşliğinde söylenen şiirlere “koşuk” adı verilir.

Eski Türkler yılda bir kez, belli dönemlerde, “sığır” adını verdikleri kutsal av törenleri düzenlerlerdi. “Şölen” adı verilen ziyafetlerde ve kazanılan savaşlardan sonra bütün boyların erkekleri bir araya gelerek eğlenirdi.

Koşukların Genel Özellikleri:
  • Hece vezniyle söylenen bu şiirlerde genellikle yarım kafiye kullanılmıştır.
  • Dörtlük nazım birimiyle yazılan bu şiirlerin uyak düzeni (aaab cccb dddb) şeklindedir.
  • Koşuk; söyleyiş biçimi, söylenme ortamı, zamanı ve şekil özellikleri bakımından, Âşık edebiyatı nazım şekillerinden koşma’yla; Divan edebiyatı nazım şekillerinden gazel ile büyük benzerlikler göstermektedir.
Koşuk Örneği
Kızıl sarığ arkaşıp
Yipkin yaşıl yüzkeşip
Bier bier kerü yürkeşip
Yalnguk anı tanglaşur

Alın töpü yaşardı
Unıt otın yaşurdı
Kölnin suvın küşerdi
Sığır buka möngreşür

Kulan tükel kamıttı
Akar sukak yumuttı
Yaylag tapa emitti
Tizig turup sekrişür

Günümüz Türkçesiyle:
Kızıl ve sarı ardı ardına yerden bitiyor
Mor ile yeşil yüz yüze geliyor
Ve birbirlerine sarılıyorlar
İnsan bu renk cümbüşünü görünce hayretler içinde kalıyor.

Yamaçlar ve tepeler yeşerdi
Kuru otları gizleyip
Göllerin suyunu taşıdılar
Sığırlar ve boğalar sevinçlerinden böğrüşüyorlar

Bahar yaban atlarını iyice coşturdu
Dağ keçilerini ve geyikleri bir araya getirdi.
Bunlar otlamak için yaylalara yöneldiler
Sıra sıra dizilip hoplayıp zıplıyorlar

Kaşgarlı Mahmut / Divanü Lügat-it Türk
 
İslamiyet Öncesinde Olay Çevresinde Oluşan Metinler

İslamiyet öncesi dönemde olay çevresinde gelişen edebi metin örnekleri olarak sadece destanlar mevcuttur.

Destan: Eski çağlarda genellikle tanrıların, olağanüstü güçlerin yaptıkları savaşları, savaş katılanların başlarından geçenleri, gösterilen kahramanlıkları, yaşana olağanüstü olayları, felaketleri hayal gücüyle donatarak ve manzum olarak anlatan ürünlere denir. Bunların çoğu anonimdir. Mitolojiyle karıştırmamak gerekir. Mitolojinin kahramanları tanrılar ve tanrılaştırılmış insanlardır. Ayrıca, Âşık Edebiyatı nazım şekillerinden ‘destan’ın söyleyeni bellidir.

Bir milletin destanının olabilmesi için;
  • Milletin tarihinin efsaneler yaratma dönemine uzanacak kadar eski olması,
  • O milleti tarihinde unutulmaz tabiat olayları, büyük savaşlar, göçler, istilalar, yeni coğrafyada vatan kurmalar gibi halk hayat ve hafızasını nesillerce meşgul edecek olaylar bulunması,
  • Bütün bu olayları derleyip gelecek nesillere aktarılmasını sağlayacak birisinin olması gerekir.
Destanların Özellikleri
  • Olağanüstü olaylara ve kişilere yer verilir.
  • Destanların söyleyeni belli değildir.
  • Bir milletin ulusal törelerini, inançlarını ve değerlerini yansıtır.
  • Destan kahramanlarına tarih sayfalarında rastlanabilir(Oğuz Kağan Destanı-Mete Han)
Destanlar doğal ve yapma destanlar olmak üzere ikiye ayrılırlar:

A. Doğal Destanlar:
Milletlerin ilkel çağlarında kendiliğinden oluşan, ait olduğu milletin vicdanında derin izler bırakan bir olayın nesilden nesile aktarılarak -hayal gücü de katılarak- anlatılmasıdır. Anonim özellikler gösteren bu destanlar derlenip şekillenir.
  1. İlyada ve Odysseia (Homeros)
  2. Şehname (Firdevsi)
  3. Kalevala (Lönnört)
  4. Nibelungen (Wagner): Almanların
  5. Ramayana: Hintlilerin
  6. Chasenderolant: Fransızların
  7. Oğuz Kağan, Türeyiş
B. Yapma Destanlar: Yeni ve yakın çağlarda, herhangi bir tarihi olayın bir şair tarafından yazılmasıyla oluşan destanlardır.
  1. Vergilius (Aeneis, Latin Edb.)
  2. Çılgın Orlando (İtalyan şair, Ariosto)
  3. Kurtarılmış Küdüs (Tasso)
  4. Kaybolmuş Cennet (Milton)

* * * * * * * * * *​

Destanlar

Destanlar henüz aklın ve bilimin toplum hayatına tam anlamıyla hâkim olmadığı ilk çağlarda ortaya çıkmış sözlü edebiyat ürünleridir. Milletleri derinden etkileyen tarihî ve sosyal olayları anlatan edebî eserlere destan adı verildiğini biliyoruz. Bu tür edebî eserler deprem, bulaşıcı hastalık, kuraklık, kıtlık, yangın, göçler, savaşlar ve istilâlar gibi önemli olayların etkisiyle tarihin eski çağlarında meydana gelmiştir.

Destanlar üç safhada oluşur:

  1. Doğuş Safhası: Bu safhada milletin hayatında iz bırakan önemli tarihî ve sosyal olaylar, bu olaylar içinde yüceltilmiş efsanevî kahramanlar görülür.
  2. Yayılma Safhası: Bu safhada, söz konusu olay ve kahramanlıklar, sözlü gelenek yoluyla yayılır. Böylece bölgeden bölgeye ve nesilden nesle geçer.
  3. Derleme (yazıya geçirme) Safhası: Bu safhada, sözlü gelenekte yaşayan destanı, güçlü bir şair, bir bütün hâlinde derleyip manzum olarak yazıya geçirir. Çoğu zaman bu destanların kim tarafından derlendiği ve yazıya geçirildiği belli değildir.
Destan Çeşitleri
  1. Tabii (Doğal) Destan: Toplumun ortak malı olan ve birtakım olaylar sonucu kendiliğinden en oluşan destanlardır. Örnek: Oğuz Kağan Destanı
  2. Yapma (Yapay) Destanlar: Bir şairin, toplumu etkileyen herhangi bir olayı tabiî destanlara benzeterek söylemesi sonucu oluşan destanlardır.
    Örnek: Üç Şehitler Destanı – Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
Destanların Genel Özellikleri
  • Anonimdirler.
  • Genellikle manzumdurlar. Az olmakla beraber nazım-nesir karışık olan destanlar da vardır. Bazıları, manzum şekilleri unutularak günümüze nesir hâlinde ulaşmıştır.
  • Olağan ve olağanüstü olaylar iç içedir.
  • Destan kahramanları olağanüstü özelliklere sahiptir.
  • Destanlar, tarihî ve sosyal olaylardan doğarlar. Bu eserlerde genellikle, yiğitlik, aşk, dostluk, ölüm ve yurt sevgisi gibi temalar işlenir.
  • Bir edebiyat türü olan destan, zamanla asıl anlamını yitirmiş, âşık edebiyatında savaşları, ünlü kişileri, gülünç olayları anlatan eserlere de destan denilmiştir.
Türk destanları, İslamiyet’ten önceki destanlar ve İslamiyet’ten sonraki destanlar olmak üzere ikiye ayrılır.

İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK DESTANLARI

  • Altaylara Ait Destanlar
  • Yaratılış Destanı
  • Sakalara Ait Destanlar
  • Alp Er Tunga Destanı
  • Şu Destanı
  • Hunlara Ait Destanlar
  • Oğuz Kağan Destanı
  • Attila Destanı
  • Göktürklere Ait Destanlar
  • Ergenekon Destanı
  • Bozkurt Destanı
  • Uygurlara Ait Destanlar
  • Türeyiş Destanı
  • Göç Destanı
İSLAMİYETTEN SONRAKİ TÜRK DESTANLARI
  • Karahanlı Dönemi – Satuk Buğra Han Destanı
  • Kazak-Kırgız Dönemi – Manas Destanı
  • Moğol Dönemi – Cengiz Han Destanı (Cengiz-Name)
  • Tatar-Kırım Dönemi – Timur Destanı
  • Tatar-Kırım Dönemi – Edige Destanı
  • Beylikler Dönemi – Danişmend Gazi Destanı (Danişmend-Name)
  • Selçuklular Dönemi – Battal Gazi Destanı (Battal-Name)
  • Osmanlılar Dönemi – Köroğlu Destanı
  • Türk Destanlarında Motifler (Totemler)
  • Türk Destanları
  • Dünya Destanları
 
Geri
Top