Sözsüz İletişim ve Başarı
Ken Cooper, "Sözsüz İletişim" isimli kitabında, Sözsüz iletişimin meslek ayrımı gözetmeden hepimizin üzerinde çok önemli etkisinin bulunduğunu belirtiyor ve şöyle devam ediyor:
“ Amerika’da John F. Kennedy’den beri her başkan sözsüz iletişim hakkında özel ders görmüştür. Bu politikacılar, sözsüz iletişimin, insanların bir adayı anlamaları ve oy kararları üzerindeki muazzam etkisinin farkındadır. Sizin sözsüz iletişiminiz de, sizin seçmenleriniz, mesleğinizin geleceğini elinde tutan yetkilileri etkileyeceklerdir.
Hayvanlar dünyasının bireyleri, insanlarla olan ilişkilerinde sözsüz iletişimi kullanmakta çoğumuzdan daha başarılıdır. Hayvanlar âleminin en genç üyeleri bile bizleri anlama konusunda oldukça mahirdir. Eğer küçük bir köpeği eğittiyseniz, gelişmiş bir sözsüz iletişim mekanizmasının işleyişini görmüşsünüzdür.
Küçük bir köpeği eğitirken, er geç bir gün “hatasını” yakalarsınız. (Halının üstünde ve somut olarak) Siz dişlerinizi sıkıp sabırla diz çökerek beklerken, sevimli köpeğiniz karşınızda kuyruk sallar, yaltaklanır.
Suçunun bilincinde sizi yumuşatmaya çalışır. Siz hiç kızmamış gibi davranırsınız. En tatlı ve nazik sesinizle onu çağırırsınız. “ Gel buraya Fido! Gel canım! Gel tatlım! Gel seni biraz seveyim! Gel seni biraz okşayayım!”
Fido gelir mi? Tabi ki gelmez! Siz yaklaştıkça o geri kaçar. Belki elinizdeki dürülmüş gazete ile dayak yemeyecektir ama yaptığı şeye burnunu sokacağınızı ve sonra da onu avluya atacağınızı çok iyi bilir.
Bunları bilir çünkü olabildiğince nazik ve tatlı görünmeye çalışsanız bile, sözsüz iletişiminizin farkındadır. Elinizdeki gazete bu tavrınızı kanıtlayıcı bir aksesuardır. Böylece sezgilerini güçlendirmiş olursunuz.”
Öğretmen ise, sınıfa elinde değnek ve asık bir suratla giriyorsa, öğrencilerine: “Ben sizi çok seviyorum. Bu gün bildiğim ne varsa bütün gün boyunca sizlerle paylaşmaya can atıyorum.” mu diyordur acaba, yoksa “Sakın bana yaklaşmayın, kimse lüzumsuz hatta lüzumlu dahi soru bile sormasın.
Bu gün canım sıkkın, moralim bozuk. Benim size öğreteceğim hiç bir şey yok. Sizin de benden alacağınız bir şey yok. En iyisi mi siz, bu günü kazasız belasız; sessiz sakin, bana takılmadan ve dayak yemeden atlatmaya bakın.” mı diyordur?
Mahmut Açıl
Ken Cooper, "Sözsüz İletişim" isimli kitabında, Sözsüz iletişimin meslek ayrımı gözetmeden hepimizin üzerinde çok önemli etkisinin bulunduğunu belirtiyor ve şöyle devam ediyor:
“ Amerika’da John F. Kennedy’den beri her başkan sözsüz iletişim hakkında özel ders görmüştür. Bu politikacılar, sözsüz iletişimin, insanların bir adayı anlamaları ve oy kararları üzerindeki muazzam etkisinin farkındadır. Sizin sözsüz iletişiminiz de, sizin seçmenleriniz, mesleğinizin geleceğini elinde tutan yetkilileri etkileyeceklerdir.
Hayvanlar dünyasının bireyleri, insanlarla olan ilişkilerinde sözsüz iletişimi kullanmakta çoğumuzdan daha başarılıdır. Hayvanlar âleminin en genç üyeleri bile bizleri anlama konusunda oldukça mahirdir. Eğer küçük bir köpeği eğittiyseniz, gelişmiş bir sözsüz iletişim mekanizmasının işleyişini görmüşsünüzdür.
Küçük bir köpeği eğitirken, er geç bir gün “hatasını” yakalarsınız. (Halının üstünde ve somut olarak) Siz dişlerinizi sıkıp sabırla diz çökerek beklerken, sevimli köpeğiniz karşınızda kuyruk sallar, yaltaklanır.
Suçunun bilincinde sizi yumuşatmaya çalışır. Siz hiç kızmamış gibi davranırsınız. En tatlı ve nazik sesinizle onu çağırırsınız. “ Gel buraya Fido! Gel canım! Gel tatlım! Gel seni biraz seveyim! Gel seni biraz okşayayım!”
Fido gelir mi? Tabi ki gelmez! Siz yaklaştıkça o geri kaçar. Belki elinizdeki dürülmüş gazete ile dayak yemeyecektir ama yaptığı şeye burnunu sokacağınızı ve sonra da onu avluya atacağınızı çok iyi bilir.
Bunları bilir çünkü olabildiğince nazik ve tatlı görünmeye çalışsanız bile, sözsüz iletişiminizin farkındadır. Elinizdeki gazete bu tavrınızı kanıtlayıcı bir aksesuardır. Böylece sezgilerini güçlendirmiş olursunuz.”
Öğretmen ise, sınıfa elinde değnek ve asık bir suratla giriyorsa, öğrencilerine: “Ben sizi çok seviyorum. Bu gün bildiğim ne varsa bütün gün boyunca sizlerle paylaşmaya can atıyorum.” mu diyordur acaba, yoksa “Sakın bana yaklaşmayın, kimse lüzumsuz hatta lüzumlu dahi soru bile sormasın.
Bu gün canım sıkkın, moralim bozuk. Benim size öğreteceğim hiç bir şey yok. Sizin de benden alacağınız bir şey yok. En iyisi mi siz, bu günü kazasız belasız; sessiz sakin, bana takılmadan ve dayak yemeden atlatmaya bakın.” mı diyordur?
Mahmut Açıl