Sultan İkinci Selim Ve İnebahtı Faciası
Sultan İkinci Selim... Nam-ı diğer Sarı Selim...
Babası Kanuni Sultan Süleyman, anası Hürrem Sultan... Tarihin en tartışmalı dönemlerinden birinin ürünü.
Hürrem Sultan'ı erkek eliyle yazılan Osmanlı tarihinin lânetli kadını yapan eylem sayesinde padişahlık tahtına oturan sarışın delikanlı...
Toplumsal açıdan, Kanuni gibi bir cihangirden sonra, adı gibi halim-selim bir padişaha razı olmak elbette kolay değildi. Ama zamanla benimsendi. Yalnız hiçbir savaşa katılmaması eleştiriliyordu. Bunun da bir çaresini buldu: Babasından kalma dirayetli vezirleri savaşları yönetmeye memur etti. Doğrusu bu konuda yetenekliydi. Öylesine doğru tercihler yaptı ki, devlet onun döneminde fazla kırpılmadan krizleri atlatmayı başardı: İnebahtı yenilgisi hariç...
O yenilgi tam bir ibret dersidir. Bir hezimetin sabır, irade ve kararlılık sayesinde nasıl zafere dönüştüğünü gösteren bir semboldür. Olayın kısa hikâyesi şöyle...
Kıbrıs, 1 Ağustos 1571'de fethedilmişti. Bu bir zaruretti. Zira Kıbrıs Adası, Venediklilerin elinde tam bir korsan yatağına dönüşmüştü. Ticaret gemilerimizi soyuyor, esirleri zindanlara atıp işkence ediyorlardı.
Avrupa devletleri bu fetihten çok etkilendiler ve Kıbrıs Adası'nı kaybetmenin acısını çıkarmak için bir Haçlı donanması meydana getirdiler.
O sıralarda Osmanlı donanması, İnebahtı önlerinde demirliydi. Donanmamız, burada Haçlıların baskınına uğradı. Çok şiddetli bir deniz savaşı oldu. Ama düşman hazırlıklıydı. Tutuşturulmuş paçavralı oklar, kadırgalarımızın tutuşmasına ve yanmasına yol açtı. Büyük gayretlere rağmen, bozgun önlenemedi.
Tecrübeli denizci Uluç (Kılıç) Ali Paşa, yirmi gemisiyle bir çıkış bulmaya çalışmış, ancak başarılı olamamıştı.
Tam bir bozguna uğradık. Kaptan Müezzinzade Ali Paşa şehit oldu. Haçlı donanması İnebahtı Deniz Savaşı'nda, Osmanlı donanmasını yendi (7 Ekim 1571).
İnebahtı galibiyeti ile Avrupa bayram yerine dönmüştü. Görkemli şenlikler düzenlediler. Çanlar günlerce çaldı. Bu arada; mağlubiyetin Osmanlılar üzerindeki etkisini öğrenmek için, İstanbul'a elçiler gönderdiler.
Venedikli elçileri Sokullu Mehmed Paşa kabul etti. Paşa onların niyetini çok iyi biliyordu. Böbürleneceklerdi. Nitekim elçi, İnebahtı'da sizi yendik diye üzülmeyin diye söze başlayınca, Sadrazam,
Bre elçi! diye kükredi: Siz donanmamızı yenmekle sakalımızı tıraş ettiniz. Biz Kıbrıs'ı almakla kolunuzu kestik. Kesilen kol yerine gelmez, ama tıraş edilen sakal eskisinden daha gür çıkar. Bu devlet isterse, gemilerinin yelkenlerini atlastan, halatlarını ibrişimden, demirlerini gümüşten bir donanma yapacak kadar güçtedir, ne bellersiniz!
Elçiler böyle bir karşılık beklemiyorlardı. Şaşkınlıktan bocaladılar. Umduklarını bulamadan Venedik'e döndüler.
Sokullu Mehmed Paşa, gerçekten de söylediklerini yaptı. Kısa bir zamanda iki yüz gemilik yeni bir donanma inşa edip denize indirdi. Yeni donanma Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa'nın komutasında tekrar Akdeniz'e açıldı (13 Haziran 1572).
İnebahtı galibiyetiyle bayram yapan Avrupalıların sevinci kısa sürmüştü. Osmanlı donanmasının bütün ihtişamıyla Akdeniz'de boy göstermesi karşısında, Avrupa tekrar derin bir mateme gömülmekten kurtulamadı.
Donanmamız Akdeniz'de zaferden zafere koşarken, İstanbul'da Padişah hastalandı. Hastalık gün geçtikçe ilerliyordu. Sık sık başı dönüyor, sendeliyordu. Doktorlar bir türlü çare bulamıyorlardı.
Hamama gittiği bir sırada, ayağı kayıp mermerlerin üstüne düştü. Kaldırıp yatağına götürdüler. Yataktan bir daha da kalkamadı. Ve 15 Aralık 1574 (431. yıldönümü) Çarşamba günü, 51 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Saltanatı 8 yıl 2 ay 15 gün sürmüştü. Babası Kanunî gibi her anlamda büyük bir padişahtan sonra tahta çıkmış olduğu için fazla bir şey yapmasına gerek kalmamıştı. Ordu en kuvvetli dönemini yaşıyordu. Devlet hazinesi ağzına kadar doluydu. Osmanlı Devleti, dünyanın en büyük, en kuvvetli devletiydi...
En önemlisi, Kanunî'den, büyük ve güçlü bir devletle birlikte iyi yetişmiş devlet adamları da miras kalmıştı.
Verdiği en iyi karar, Sokullu Mehmed Paşa'yı sadrazamlığa getirmesi oldu...
Ne var ki, devamlı olarak Sokullu Mehmed Paşa'nın gölgesinde kaldı.
Padişahlığı süresince hiçbir savaşa katılmadı. Oysa asker, başında padişahı görmeye alışıktı. Onları Kanunî alıştırmıştı. Padişahın arkasından ölüme bile yürümeye hazırdılar. Fakat Padişah saraydan çıkmıyordu. Tabii, bu da askerin bağlılığını azaltıyor, şevkini kırıyordu. Sultan İkinci Selim devrinde büyük isyanların çıkmaması, Kanunî'nin sağladığı çelik disiplinden dolayıdır. Kanunî, öylesine sağlam bir düzen kurmuştur ki, bu düzeni, ardından gelen bazı aksaklıklar bile bozamamıştır.
Sultan II. Selim, Nurbânû Sultan'la evliydi. Murad, Osman, Süleyman, Mahmud, Cihangir, Mehmed, Mustafa, Abdullah isimli sekiz oğluyla, Esma, Fatma, Şah Sultan, Gevher Mülük adlı dört kızı oldu.
İyi şairdi. Şiirlerinde Talibi takma adını kullanırdı. Bir divanı vardır. İstanbul'da Ayasofya avlusundaki türbesinde gömülüdür
Sultan İkinci Selim... Nam-ı diğer Sarı Selim...
Babası Kanuni Sultan Süleyman, anası Hürrem Sultan... Tarihin en tartışmalı dönemlerinden birinin ürünü.
Hürrem Sultan'ı erkek eliyle yazılan Osmanlı tarihinin lânetli kadını yapan eylem sayesinde padişahlık tahtına oturan sarışın delikanlı...
Toplumsal açıdan, Kanuni gibi bir cihangirden sonra, adı gibi halim-selim bir padişaha razı olmak elbette kolay değildi. Ama zamanla benimsendi. Yalnız hiçbir savaşa katılmaması eleştiriliyordu. Bunun da bir çaresini buldu: Babasından kalma dirayetli vezirleri savaşları yönetmeye memur etti. Doğrusu bu konuda yetenekliydi. Öylesine doğru tercihler yaptı ki, devlet onun döneminde fazla kırpılmadan krizleri atlatmayı başardı: İnebahtı yenilgisi hariç...
O yenilgi tam bir ibret dersidir. Bir hezimetin sabır, irade ve kararlılık sayesinde nasıl zafere dönüştüğünü gösteren bir semboldür. Olayın kısa hikâyesi şöyle...
Kıbrıs, 1 Ağustos 1571'de fethedilmişti. Bu bir zaruretti. Zira Kıbrıs Adası, Venediklilerin elinde tam bir korsan yatağına dönüşmüştü. Ticaret gemilerimizi soyuyor, esirleri zindanlara atıp işkence ediyorlardı.
Avrupa devletleri bu fetihten çok etkilendiler ve Kıbrıs Adası'nı kaybetmenin acısını çıkarmak için bir Haçlı donanması meydana getirdiler.
O sıralarda Osmanlı donanması, İnebahtı önlerinde demirliydi. Donanmamız, burada Haçlıların baskınına uğradı. Çok şiddetli bir deniz savaşı oldu. Ama düşman hazırlıklıydı. Tutuşturulmuş paçavralı oklar, kadırgalarımızın tutuşmasına ve yanmasına yol açtı. Büyük gayretlere rağmen, bozgun önlenemedi.
Tecrübeli denizci Uluç (Kılıç) Ali Paşa, yirmi gemisiyle bir çıkış bulmaya çalışmış, ancak başarılı olamamıştı.
Tam bir bozguna uğradık. Kaptan Müezzinzade Ali Paşa şehit oldu. Haçlı donanması İnebahtı Deniz Savaşı'nda, Osmanlı donanmasını yendi (7 Ekim 1571).
İnebahtı galibiyeti ile Avrupa bayram yerine dönmüştü. Görkemli şenlikler düzenlediler. Çanlar günlerce çaldı. Bu arada; mağlubiyetin Osmanlılar üzerindeki etkisini öğrenmek için, İstanbul'a elçiler gönderdiler.
Venedikli elçileri Sokullu Mehmed Paşa kabul etti. Paşa onların niyetini çok iyi biliyordu. Böbürleneceklerdi. Nitekim elçi, İnebahtı'da sizi yendik diye üzülmeyin diye söze başlayınca, Sadrazam,
Bre elçi! diye kükredi: Siz donanmamızı yenmekle sakalımızı tıraş ettiniz. Biz Kıbrıs'ı almakla kolunuzu kestik. Kesilen kol yerine gelmez, ama tıraş edilen sakal eskisinden daha gür çıkar. Bu devlet isterse, gemilerinin yelkenlerini atlastan, halatlarını ibrişimden, demirlerini gümüşten bir donanma yapacak kadar güçtedir, ne bellersiniz!
Elçiler böyle bir karşılık beklemiyorlardı. Şaşkınlıktan bocaladılar. Umduklarını bulamadan Venedik'e döndüler.
Sokullu Mehmed Paşa, gerçekten de söylediklerini yaptı. Kısa bir zamanda iki yüz gemilik yeni bir donanma inşa edip denize indirdi. Yeni donanma Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa'nın komutasında tekrar Akdeniz'e açıldı (13 Haziran 1572).
İnebahtı galibiyetiyle bayram yapan Avrupalıların sevinci kısa sürmüştü. Osmanlı donanmasının bütün ihtişamıyla Akdeniz'de boy göstermesi karşısında, Avrupa tekrar derin bir mateme gömülmekten kurtulamadı.
Donanmamız Akdeniz'de zaferden zafere koşarken, İstanbul'da Padişah hastalandı. Hastalık gün geçtikçe ilerliyordu. Sık sık başı dönüyor, sendeliyordu. Doktorlar bir türlü çare bulamıyorlardı.
Hamama gittiği bir sırada, ayağı kayıp mermerlerin üstüne düştü. Kaldırıp yatağına götürdüler. Yataktan bir daha da kalkamadı. Ve 15 Aralık 1574 (431. yıldönümü) Çarşamba günü, 51 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Saltanatı 8 yıl 2 ay 15 gün sürmüştü. Babası Kanunî gibi her anlamda büyük bir padişahtan sonra tahta çıkmış olduğu için fazla bir şey yapmasına gerek kalmamıştı. Ordu en kuvvetli dönemini yaşıyordu. Devlet hazinesi ağzına kadar doluydu. Osmanlı Devleti, dünyanın en büyük, en kuvvetli devletiydi...
En önemlisi, Kanunî'den, büyük ve güçlü bir devletle birlikte iyi yetişmiş devlet adamları da miras kalmıştı.
Verdiği en iyi karar, Sokullu Mehmed Paşa'yı sadrazamlığa getirmesi oldu...
Ne var ki, devamlı olarak Sokullu Mehmed Paşa'nın gölgesinde kaldı.
Padişahlığı süresince hiçbir savaşa katılmadı. Oysa asker, başında padişahı görmeye alışıktı. Onları Kanunî alıştırmıştı. Padişahın arkasından ölüme bile yürümeye hazırdılar. Fakat Padişah saraydan çıkmıyordu. Tabii, bu da askerin bağlılığını azaltıyor, şevkini kırıyordu. Sultan İkinci Selim devrinde büyük isyanların çıkmaması, Kanunî'nin sağladığı çelik disiplinden dolayıdır. Kanunî, öylesine sağlam bir düzen kurmuştur ki, bu düzeni, ardından gelen bazı aksaklıklar bile bozamamıştır.
Sultan II. Selim, Nurbânû Sultan'la evliydi. Murad, Osman, Süleyman, Mahmud, Cihangir, Mehmed, Mustafa, Abdullah isimli sekiz oğluyla, Esma, Fatma, Şah Sultan, Gevher Mülük adlı dört kızı oldu.
İyi şairdi. Şiirlerinde Talibi takma adını kullanırdı. Bir divanı vardır. İstanbul'da Ayasofya avlusundaki türbesinde gömülüdür