Doç. Dr. Haluk BERKMEN
Sümer dilinden daha önce söz ettim ve Türkçe ile olan ilişkisine değindim. (Bkz. 16 sayılı Sümer Dili başlıklı yazım)
Bir önceki 49 sayılı yazımda Sümer yazısının resimsel (Piktografik) olarak başladığını, fakat zaman içinde karmaşık çivi yazısına dönüştüğünü söyledim. Bu dönüşümü alttaki resimde görmekteyiz.
Resimdeki kil tablet yaklaşık 5,000 yıl eski olup Sümer kültürüne aittir. Uruk şehrinden bunun gibi pişmiş kilden birçok kayıtlı tablet ele geçmiştir. Bu tablette görülen şekiller yazıdan daha çok resim görüntüsü vermektedirler. Bu simgesel anlatımın zaman içinde nasıl değiştiğini alttaki resimde, bazı örnekleri ile, görmekteyiz.
İlk şekil “sag” sözcüğü olup /baş/ olarak tanımlanmıştır. Oysa ki bu sözcüğün aslı “sang” şeklinde olması gerekir. Çünkü Ön-Türkçe telaffuzunda /ng/ daima birlikte genizden seslendirilmiştir. Bu açıdan sang = saygın olup toplumda önemli ve sayılan kişiye işarettir. Nitekim, Japonca da “san” /saygın/ demektir. Şu halde resim saygın kişiyi belirtmektedir.
Bu şeklin zaman içinde nasıl değiştiğini ve MÖ. 1,000 yıllarında tanınmaz bir şekle dönüştüğünü görmekteyiz. Keza, ikinci şekilde bir bacak görülmekte ve bu şeklin bacak anlamında /gin/ sözcüğünü ifade ettiğine Sümerolog uzmanlar karar vermişlerdir. Oysa ki Türkçe kökenli bu şekil tek bir bacağı ifade etmek yerine, yürümek eylemini belirten /git/ sözcüğüdür. Gin ile git arasındaki yakın ilişki bu görüşe kesin destektir.
Üçüncü sırada görülen şekil açıkça dalgalı suyu belirtmektedir. Bu şeklin OZ damgası olduğundan söz ettim. (Bkz. 10 sayılı OSİRİS başlıklı yazım) Bu damganın da zaman içinde iki dikey çizgiye dönüştüğü görülmektedir. Sümer dilinde /a/ sesi ile belirtilen su, Arapça /maa/ ve kadim Mısır dilinde /mu/ oluşu ilginçtir.
Dördüncü sırada görülen şekil açıkça bir kuşu simgeliyor. Bu şekil de önceleri herkes tarafından anlaşılabilir iken, zamanla tanınmaz bir çivi yazısı sözcüğe dönüşmüştür.
Öyle anlaşılıyor ki, tam kavramlar ifade eden ve logografik bir yazı türü olan Sümer yazısı, zaman içinde karmaşık Babil ve Asur çivi yazısına dönüşmüş, anlaşılmaz ve uzmanlık gerektiren karmaşık bir yapıya bürünmüştür. Bu gelişime karşı, doğu Akdeniz kıyılarında Ugarit şehrini kurmuş olan Ön-Türk kökenli kültür çivi yazısını basite indirgeyerek ilk harfe dayalı abeceyi geliştirmiştir. Üstteki resimde Ugarit abecesine ait 30 harfi görmekteyiz.
Ugarit adının OKART demek olduğunu ve bu isim ile GİRİT (Creta) sözcükleri arasında ilişki bulunduğunu belirttim. (Bkz. 27 sayılı Tur ve Ok boylarının adları başlıklı yazım) Bu mantık ile hareket eden doğu Akdeniz kökenli Finike kültürü ise Ön-Türk damgalarından esinlenerek 22 harfli Finike abecesini geliştirmiştir.
FİNİKE (GUBLA) ABECESİ
Finike abecesinin Ön-Türk damgaları ile ilişkili olduklarından söz ettim. Ancak kimdi bu Finike halkı? Yaşadıkları bölgenin doğu Akdeniz kıyıları olduğu biliniyor. Başşehirleri genelde Byblos olarak bilinse de şehrin o dönemdeki asıl adı Gubla idi. Gubla bugünkü Beyrut şehrinden 30 km. daha kuzeyde ve kıyıdadır. Ondan biraz daha kuzeyde de Ugarit bulunmaktadır. (Bkz. 50 sayılı Sümer çivi yazısından Finike Abecesine başlıklı yazım)
Üstte görülen belge, Gubla şehrindeki taşa kazılı bir yazıtın görüntüsüdür. Bu yazı henüz çözülebilmiş ve okunabilmiş değildir. Uzmanlar bu yazıya Pseudo-Hieroglyphic (Hiyeroglif benzeri) adını takmışlardır. Yazı bir resim yazısı olmayıp açıkça bir damga yazısıdır. Yazıdaki işaretlerin bir hece yazısı oluşturdukları ve sağdan sola doğru okunmaları gerektiği saptanmıştır. Bu yazı tarzında toplam 117 adet farklı işaret bulunmaktadır. Yaklaşık tarih olarak M.Ö. 2,000 yıllarında kullanılmış olduğu sanılmaktadır. Bu yazının Asya kökenli damga yazısının bir türevi olan Proto-Sina yazısından dönüştüğü görüşündeyim. (Bkz. 35 sayılı A Harfinin İzlediği Yollar başlıklı yazım)
M.Ö. 1.000 yıllarında geliştirilen Finike abecesinde ise 22 harf bulunuyordu. Bu harfler ile Ön-Türk damgaları ve Orhun yazıtlarındaki harflerin arasında bariz birtakım benzerlikler bulunmaktadır. Üstteki tablonun her karesinde solda Ön-Türk damgaları ve sağda Finike harfleri görülüyor.
Bu işaretlerdeki benzerliklere biraz daha yakından bakalım. Sol üst köşede görülen Zayn harfi ile OZ damgası arasındaki ilişki ve ikinci sıranın en sağdaki kutuda görülen SA damgası ile SADHE harfi arasındaki ilişki için 10 sayılı Oziris başlıklı yazıma bakınız. Üst sıradaki ikinci kutuda görülen OĞ harfi Orhun abecesinde bulunuyor. Finike WAW harfinin okunuşu ile OĞ sesi arasındaki benzerlik çarpıcıdır. Oğ damgası iki kolunu göğe doğru kaldırmış bir insanı andırıyor ve /yükselmek/ kavramını içeriyor. (Bkz. 27 sayılı Tur ve Ok Boylarının adları başlıklı yazım)
Hemen yanındaki KE damgası OK damgası ile ilişkilidir. K => G dönüşümü ile Gimel adını almıştır. PE ile PEH arasındaki benzerlik açıklama gerektirmeyecek kadar barizdir. Üst sıranın en sağındaki LAMEDH harfinin UL damgasından türediğini daha önceki bir yazımda belirttim. (Bkz. 12 sayılı Ortak Kültürde OL sözcüğü başlıklı yazım)
İkinci sırada görülen işaretler hakkında daha önceki birçok yazımda açıklamalarda bulundum. BU damgası ile BETH harfi için 28 sayılı Ön-Türk Harflerinin Kökeni başlıklı yazıma, OK damgası ile KAPH harfi için 9 sayılı Khan-Khut-Khanum başlıklı yazıma, TENGRİ damgası ile TETH harfi için 7 sayılı Tengri Simgesi başlıklı yazıma ve R damgası ile REŞ harfi için 15 sayılı Etrüsk ve Likya Yazısı başlıklı yazıma bakınız.
Finike abecesinde toplam 22 harften 10 tanesi Ön-Türk damgaları ile ilişkili iseler Finike abecesinin neredeyse yarısı Ön-Türk damgalarından dönüşmüştür denebilir. Çünkü, Ön-Türk damgaları Orta Asya’dan atı ehlileştiren bir kültür sayesinde dört-bir yana dağılmış olduklarına genetik bulgular dahi destek vermektedirler. (Bkz. 59 sayılı genetik bulgular başlıklı yazım)