Tağrık BUĞRA - Küçük Ağa

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
ROMANIN TAHLİLİ

Küçük Ağa, Tarık Buğra’nın en önemli romanıdır. İlk baskısını 1963 yılında yapan roman o tarihten sonra pek çok basılmıştır. Roman Türk romanında önemli bir yere sahip olan milli mücadele romanları sınıfına girer. Fakat romanı benzerlikten ayıran özelliği Fethi Naci’nin de belirttiği gibi yazarın milli mücadeleyi anlatırken roman yazdığını unutmaması ve roman sanatının gereklerini yerine getirmesidir. Roman yazdığı önsözdeki şu ifadelerden yazarın kendisinde bu tehlikenin farkında olduğunu anlıyoruz. “Fakat hayır ben destan yazmak niyetinde değildim. Bunun tam aksine bir roman, romanlardan bir roman yazmaya çalışacaktım. Yazar bu niyetine sadık kalarak vermek istediği mesajdan çok roman sanatının yerine getirmiş, olayların ve kişilerin karikatürize etmeden anlatmasını bilmiştir.

ÖZET

Küçük Ağa Milli Mücadele’nin yaşandığı yıllarda başta Akşehir olmak üzere Orta Anadolu’da Milli Mücadelenin örgütlenmesini konu alır. Roman birinci Kitap ve ikinci kitap olmak üzere iki ana bölümden oluşur. Birinci kitap ilk 453 sayfayı teşkil eder. Bu bölümde milli mücadelenin Akşehir’deki örgütlenme sürecini anlatır. Hemen hemen ilk 150 sayfanın baş kişisi Çolak Salihtir. Salih birinci dünya savaşında Arabistan cephesinde savaşmış ve sağ kolunu kaybetmiş ve yüzünde önemli yara izi kalmış olan bir savaş mağdurudur. Bu ilk bölümler Salih’in mağduriyetinin ikinci planı sorgulama ve bilinçlenme süreci olarak anlatılır. Ardından Salih ikinci plana düşer ve Osmanlı yanlısı olan İstanbullu hoca ile Kuvay-ı milliyeci Hoca ve kuvay-ı Milliye’nin arasında bir mücadele başlar aynı zaman kuvay-ı Milliye’nin örgütlenmesi ve güçlenmesi de devam etmektedir. Bir taraftan bu çekişme anlatılırken diğer yandan da Kuvay-ı Milliye’nin örgütlenmesi anlatılır. İstanbullu hoca gerek dini kimliği sağları ahlakıyla halk üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir. Kuvay-ı milliye aleyhine yaptığı teklimler direnişin gücünü kırmaktadır. Kuvay-ı milliyecileri uzlaşma arayışlarını da ısrarla reddetmesi sonucunda hocayı öldürme kararı alırlar. İstanbullu hoca bunun haberini alır aynı zamanda birde çocuğu doğmak üzeredir. Başlangıçta öyle bir niyeti yoktur ama ailesini de düşünerek kaçmak zorunda kalır. Fakat niyeti yoktur ama ailesi de düşünülerek kaçmak zorunda kalır. Fakat ilginç bir şekilde bu kaçış onun Kuvay-ı milliyeye katılmasını da sağlayacaktır. Kaçtıktan sonra tanınmamak için sakalını keser ve adını gizler Küçük Ağa olarak anılacaktır. Küçük ağa olduktan sonra İstanbullu hoca için yeni bir hayat başlamıştır o artık bir Kuvay-i milliye neferidir. Bir bakıma realiteyle yüzleşmesi onu bu hale getirmiştir. Bu aşamadan sonra Küçük Ağa Salih’in zorlamasıyla Kuvay-ı Milliye için çalışmak zorunda olduğunu hisseder. O mücadelesini ilk önce aklıyla yapar ve aklınca davrandığı için başarılı olur. Bir baskınla Kuvay-ı milliye için ayrıcalıklı bir grup bertaraf edilir. İkinci kitap gene bir bahar günü Akşehir’in tasviriyle başlar. Bu başlangıçta da baş kişi salihtir. Aradan 1 yıl geçmiş TBMM açılmıştır. Salih’in Akşehir’e dönüş nedeni Küçük Ağa’nın, karısı ve çocuğundan haber almak ve bunu ona iletmektir. Akşehir halkı ise İstanbullu Hoca’nın Küçük Ağa olduğundan haber yoktur. Salih dayanamayarak bunu Reis Bey Ali Emmi ve Küçük Hacı’ya açıklar. Herkes bundan mutlu olur. Fakat İstanbullu Hoca’nın öldüğüne kanaat getirilerek karısı emine çıkrıkçı Hasan adlı biriyle evlenmiştir. Fakat bu bir mecburiyetin sonucu olmuştur. Bu da trajik bir durumun başlangıcı olur. Diğer taraftan Diğer taraftan Küçük Ağa Tevfik ve tem kardeşlerin ayrılıkçı hareketlerine karşı planlar yapmaktadır. Etem Bey’in kontrol ettiği güçleri Kuvay-ı Milliye izlediği akıllıca taktik sayesinde Etem Bey’in hazırladığı isyan hareketini onlar ve bunu Ankara’ya ihbar eder. Hem bu sayede hem de Etem Bey’in emrimdekilerin Kütahya halkına eziyet etmek istemesi nedeniyle bu isyan kolayca bertaraf edilir. Ardından Küçük Ağa Ankara’ya gelir. Mehmet Akif’in bir konuşmasını dinler. TBMM’deki ihtilafa tanık olur. Ankara’da geçirdiği günlerde fazla olay yoktur. Küçük Ağa’nın ihtilafa yönelik düşünceleri bu bölümde önemli yer tutar. Daha sonra görev için tekrar Akşehir’e döner. Karısının başkasıyla evlendiğini öğrenir. Bunu metanetle karşılar. Oğlunu görür. Fakat karısı da birkaç gün içinde ölür. Bundan sonra Küçük Ağa kendisini davasına adayacaktır şahsi mutluluk denen şeyi görmeyecektir.

OLAY ÖRGÜSÜ

Küçük Ağa’nın olay örgüsü kronolojiktir. Yer yer iç analizler esnasında kişilerin geriye dönüşleri olsa da bunlar olay örgüsüne etki etmez. Sözün gelişi Salih’in Arabistan cephesinde yaşadıklarını hatırlaması sadece iç analize gidişini değiştirmez. Olay örgüsünde bazı geleneksel unsurları da görüyoruz. Romanın yağmurlu bir bahar gününde başlaması iyi gelişmelerin habercisidir. Bahar ve yağmur edebiyatta iyi günleri müjdeleyen bir simge olarak hep kullanıla gelmiştir. Aynı şekilde diğer mevsimlerde sembolik değerleriyle romanda kullanılmıştır.

ANLATICI VE BAKIŞ AÇISI

Anlatıcı 3. sahıştır ve Tanrısal bakış açısıyla anlatılmıştır. Yazar distans ilkesine devamlı bağlı kalmıştır. Fakat dile getirmek istediği bir düşünce olunca onu karakterlerin iç analizi aracılığıyla dile getirir. Tabii bu karakterler romandaki Küçük Ağa Doktor Haydar, Reis Bey gibi olumlu ve nispeten bilgili karakterlerdir. Tabii karakterlerinin düşünceleri olduğu söylemek doğru olmayabilir. Fakat Tarık Buğra’nın dünya görüşünü bildiğimiz için buraların onun düşüncesi olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin İstanbullu Hoca’nın Kuvay-ı Milliye hakkındaki düşünceleri :
“Ancak iyi iddia iyi niyet bir kuvay-ı Milliye de değildi. Daha birçok cemiyetin kurulmuş, ele başıları çıkmıştır. Bunların hepside vatanı milleti bahis ediyorlardı. Hatta yalnız bundan bahsediyorlardı da, bir türlü bir araya gelemiyorlardı.”
Bu satırlarda yazar kitabın temalarından olan ihtilaf birlik teması Hoca’nın bakış açısından yorumlar getirir. Fakat bunlar Hoca’nın geçtiği için düşten ilkesi ihlal edilmiş olmaz.

KİŞİLER VE KİŞİLEŞTİRME

Romanda en fazla öne çıkan karakterler Küçük Ağa ve Salihtir. Bu iki karakter roman boyunca bir gelişme ve değişme süreci yaşar bu nedenle yuvarlak karakterlerdir. Diğer karakterlerin ise düz karakterlerin olduğu söylenebilir. Kişilerin önemli özelliklerinden biri hemen hepsinin bir toplumsal kesimin yada görüşün temsilcisi olmalıdır. Salih sunuş mağduru sırasında Türk İnsanının, (başlangıçta) İstanbullu Hoca Payı tahtın ve Osmanlılığın, Doktor Haydar Kuvay-ı Milliye’nin temsilcidir.

KÜÇÜK AĞA

Romanda 70. sayfada girer. İstanbullu Hoca olarak 22 yaşında olduğu romanın sonlarına doğru öğreniriz. Pay tahtın ve Osmanlı’nın temsilcisidir. Padişaha ve Osmanlı değerlerine gönülden bağlıdır. Dindar, bilgili, akıllı, ahlaken mükemmel bir insandır. Başlangıçta hoca sıfatıyla yaptığı telkinlerle haklın Kuvay-i Milliye’ye karşı şartlandırır. Fakat bunun nedeni 600 yıllık Osmanlı mirasına olan bağlılığı ve inancıdır. Kuvay-i Milliye ile olan mücadelesi Doktor Haydarla girdiği diyaloglarla somutlaşır. Başlangıçta Kuvay-i Milliye’nin güçlenmesi ve onlara iyi niyetini faik etmesi onu Kuvay-i Milliye’ye yakınlaştırır. Akşehir’e gelince evlenir ve karısı hamile kalır. Kuvayi Milliye’nin kendisini tehdit etmesiyle ailesi ve görevi arasında ikileme düşmüş bundan sonra ismini ve görünüşünü de değiştirmiştir. Küçük Ağa ismini almasında Türk destanlarında ki ad verme motifini görürüz. İsmiyle birlikte hayatı da değişmiştir. Bundan böyle Kuvayi Milliyenin ve Ankara’nın bir neferi olacaktır. Küçük Ağa’nın önceki hayatı Veli tipini ikinci hayatı Gazi tipini çağrıştırır. Bu Salih’nde bilincine yansır.
“Salihçik Küçük Ağa’da hem kahramanını, hem de şeyhini bulmuş gibiydi.” S. 484
Bu Türk geleneklerindeki alperen tipine uygun düşmektedir.
Küçük Ağa’nın idealize edilmiş bir karakter olduğunu belirtmek gerekir. Fakat buna rağmen cansız sabit, düz bir karakter değildir. Beşir Ayvazoğlu roman hakkında resmi tarih tezine aykırı bir şekilde Milli mücadeleye yaklaştığını belirtir. Osmanlının 600 yıllık değerlerini benimserken Küçük Ağa olduktan sonra da bu değerleri reddetmeden bir yeniden doğuşu aramaktadır. Çünkü riyet’ten sonraki tarih tezlerinde Osmanlı’nın reddedildiğini biliyoruz.
Küçük Ağa için din, din devlet ve vatan kavramları her türlü şahsi menfaatlerin üzerindedir. Kişisel ihtiraslar uğruna milletin birliğini, bozulmasına şiddetle karşıdır. İstanbullu Hoca olarak bilindiği dönemde Kuvay-i milliye’ye karşı duruşunun öenmli bir nedeni de bu hareketin ülkenin birliğini bozduğuna inanmasıydı. Yoksa kuvayi milliyecilerin iyi niyetli olduklarına oda inanmıyor.
Birlik ve düzen onun için çok önemlidir. Bu birliğin sağlanması için Akşehir’de Osmanlı adına İstanbullu Hoca olarak Kuvay-i Milliye’ye karşı mücadele etti. Kuvay-i Milliye’ye onu bir bakıma şartların sürüklediği bir durumdu. Fakat daha sonra kendiside Kuvay-i Milliye’ye inanmaya başlamıştır. Kütahya’da Kuvay-i Milliye adına birliğin sağlanması için Çerkes Etem ve Tevfik Beylere karşı mücadele eder. Kuvay-i Milliye’ye ilişkin kanaatlerin değiştiğini şu ifadelerden anlayabiliriz :
“Küçük Ağa Akşehir’den ayrıldıktan sonra çok şey işitmiş, görmüş ve öğrenmişti. Artık o büyük yenilikten önceki bilgi ve inanışlarına göre düşünmüyordu. Uyanık kafası yeni şartların getirdiği ölçüleri hiç değilse sezebiliyor ve her zaman olduğu gibi, hatta daha da kuvvetle, “önce düzen” diyordu. S. 574 – 575
Düzenin gerekliliğine inanışı Küçük Ağa’yı Kuvay-i Milliye’ye yaklaştırdı. Çünkü Kuvay-i Milliye’den alternatif yoktu.
Küçük Ağa ülkeye gönül vermiş iyi nitelikli kişilerin iktidar ya da gurur adına birliği birliği feda etmemeli en büyük üzüntü kaynağıdır. Romanın sonlarında Ankara’ya gelir. TBMM’de yaşanan ihtilafı görür. Mehmet Akif’in ağzından bu ihtilafı dile getiren sözleri işitir. Bir gece yatağından hiç uyumadan düşünür. Şu ifadelerden onun duyduğu üzüntüyü anlarız :
“Vatanın bahtı adına onlar Mustafa Kemal’e Mustafa Kemal’de onlara muhtaçtır. Ama Küçük Ağa bunca düşündükten sonra artık iyice biliyordu, kopacaklardı birbirlerinden üstelik. Can yoldaşı iken can düşmanı olarak!...
İdealize edilmiş bir karakter olması ve yazarın düşüncelerini dile getirmesi için bir araç olarak kullanılması nedeniyle Küçük Ağa’nın psikolojik yönünün fazla işlendiği söylenemez. Sadece ailesi için yaşadığı endişe ve korkuyla psikolojisini görürüz. Yazar düşüncelerini bu karakter aracılığıyla dile getirmeyi başarmıştır. Ama bu da karakteri yalınkatlaştırmıştır.

ÇOLAK SALİH

Romanda Küçük Ağa’dan sonraki en önemli karakteridir. Salih’in iki yönden önemli olduğunu belirtmek gerek.

1. Savaş mağduru sıradan Türk insanı bir numunesi
2. Küçük Ağa ve Kuvay-i Milliye arasında bir nevi arabulucu olması

Bizce Salih romanın en önemli olmasa da en iyi işlenmiş karakteridir. 22 yaşındadır. 1919 baharında Arabistan cephesinden dönmüştür. Sağ kolunu kaybetmiş yüzü tanınmaz hale gelmiştir. Başlangıçta büyük bir insan içindedir. Niçin savaştığını neden bu duruma düştüğünü kendisi de bilmemektedir. Onun bu sözleri bu durumunu açıklar niteliktedir.

- “Ne bileyim ben?.. –“omuzlarını silkmişti” seferberlik dediler. Sancak-ı Şerif açıldı dediler, hadi askere dediler, bizde gittik. Padişahım çok yaşa diye bağırdık”.. s.48
-
Yazara göre Salih’in isyanının nedeni mağduriyetinin nedeni bilmemesinden kızgınlığını yöneltecek doğru hedefi bulmamasındandır. Salih bilinçlenme süresi bir bakıma öfkesini yönelteceğini doğru hedefi bulmasıyla gerçekleşecektir.
“Niko aşağı indi. Salih’in gözlerinden bir iki damla pıt pıt diye iki damla yaş düştü. Bunlar delirmiş bir kızgınlığın ama kelepçelenmiş deli bir kızgınlığın yaşları idi. Ne var ki, Salih bu kızgınlığın neye veya kime karşı olduğunu bilemiyordu. Bilemediği müddetçe de ipsizin, haytanın, kopuğun biri olacaktı. İşte bunu pek iyi biliyordu” s.43
- Salih Akşehir’e dönünce çocukluk arkadaşı olan rum niko ile yakınlık kurar. Niko da ona yakın davranır. Aynı zamanda mağduriyetinin verdiği isyanlar kendisini bir hayata sürükler. Bu nedenlerden Akşehir’in Müslüman Türk ahalisi tarafından dışlanır. Fakat Salih’in de kendine göre haklı nedenleri vardır. Kolunu kaybetmesi, yüzünün tanınmaz hale gelmesi, cephede çektiği sıkıntılar, hayallerini , ideallerini artık tamamen ertelemek zorunda kalması onun için taşınması çok ağır yüklerdir fakat çevresi bunu anlamamaktadır. Özellikle bölgenin önce gelenlerinden yetmiş yaşındaki Ali Emmi’nin şu sözlerinde Toplumun Salih’e tepkisi somutlanır.
- Utan len hafızın oğlu utan. Koca Memalik-i Osmaniye senden beter oldu, bin beter oldu. Kıçı kırık İtalyan askeri gelmiş ta Akşehir’e dayanmış da Hafız’ın oğlu kolundan budundan konuşur. Haram olsun o gaza sana diyecem emme dilim varmaz utan, utan.

Salih’in bilinçlenme süresinde Ali emmi ve arkadaşlık ettiği Rumların davranışları katalizör rolü oynar. Salih Rumlarla yakınlık kursa da üçten içe onların tavırlarının değiştiğini farkındadır ve bunu dile getirmese de yadırgar :
“… Herkeste (Rumlarda R.Ç) bir efe hal vardır. Pervasız neşeli bakışlar… Geniş ve rahat, yumuşak jestler… kesilmeyeceğinden emin sesler.
Salih bütün bunları unutup çoktan gitmişti ve bir an için böyle sahnenin olmaması gerektiğini düşünür gibi oldu Fakat bu bir esintiden ibarettir.” S. 60
Böyle bir esintiyi yaşamış olması bile Salih’in yaşayacağı değişime ilişkin bir ipucu, verir.
Niko’nun Salih’e yakın davranmasının nedeni ona ait bir bahçeyi satın almak istemesidir. Ama Salih bunu da anlamıştır. Bahçeyi ona satar ve kendine bir kahve açar kimse rağbet etmez. Bu da çok dışlanmasına neden olur. Dışlandıkça Salih kendini daha çok içkiye verir. Tabii sorumluluktan kaçmasının verdiği suçluluk duygusunu Salih hisseder içkiye yönelmesinin nedenlerinden biride bu suçluluk duygusunu bastırma arzusudur.
Salih Niko’nun kahvesine getirdiği bir gece vakti Niko ve diğer Rumların planlarını müzakere etmekte olduklarını görür ve şaşkınlık içinde kalır. Fakat Rumlar içinde Kirye Vasili adından biri onlara karşı çıkar ve oradan kovulur. Çıkarken Salih’i görür.
“Pis…” dedikten sonra bahçeye çıkıp hızla yürüdü Salih hareketin bu kadar canlı ifadesini Ali emmide filan görmemiştik. Gönlü perişan oldu. Kafasının işlemesine zaten imkan yoktu. S.109
Bilmeden de olsa Rumların planlarına alet olmasının bir Rum tarafından kendisinin bu şekilde hatırlanması Salih’in bilinçlenme süresinde en önemli aşamadır.
Daha sonra Salih İstanbullu Hoca’nın vereceği vaazı dinlemek için Cuma namazına gider. Namaz sonrasında Hoca ve Doktor Haydar arasında geçen diyaloga tanık olur. Salih’in Kuvay-i Milliye’ye yaklaşmasının nedeni onların da kendi gibi dışlanmış kişiler olması olabilir. Doktor Haydar Beyle yaptığı konuşmalar onun Kuvay-i Milliye’ye girmesini sağlar ve sol koluyla gizli gizli atış talimleri yapmaya başlar. Salih Rumlarla yakın olduğu zamanlarda içkici ve sorumsuzdur. Onlardan ayrılıp kendi toplumuna yaklaştığı zaman içkiyi bırakır ve ülkesi için sorumluluk üstlenir.
Kuvay-i Milliye tarafından İstanbullu Hoca’yı bulmak için gönderildiğinde Salih onu fazla tanımaz. Küçük Ağa olarak bulup tanıyınca onu korumak ister. Fakat onun sorumluluk üstlenmesinde telkinleriyle vesile olur :
“Öyle işte : Ya onu, ya öteki seçmeliydi. Sırf canını korumak için yaşayarak dünyayı bu vahşi endişeden ibaret sayacak adam mıydı? İstanbullu Hoca?”. S.400
İstanbullu Hoca Aktif bir mücadele adamı olmazsa Salih ondan kendisini öldürmesini istemiştir.
Bizce Salih karakterinin sorumlu tarafı bilinçlenmesi için kızgınlığının yönelmesi gereken hedefi bilmesi gerekmesidir. Oysa gerçek bir bilinç bir karşıta tepkiden çok kendine ait söylenecek sözlerin bulunmasıyla oluşmasıdır.

DOKTOR HAYDAR

Akşehir de Kuvay-i Milliye’yi örgütleyen kişilerdendir. Tahsilli aydın bir kişidir. İstanbullu Hoca ile mücadeleye girmek zorunda kalır. Padişah’a değil ama İstanbul Hükümetine girmek zorunda kalır. Padişah’a değil ama İstanbul hükümetine karşıdır. Kuvay-i Milliyenin alternatifi olmadığına inanır. Şartların gerektirdiği şekilde hareket edilmesi gerektiğini bilen bir kişidir. İstanbullu Hoca ile mücadele etse de onun iyi niyetini ve değerini teslim eder. Kuvay-i Milliye’nin onu öldürmesi kararı alması onun içinde çok trajik bir durum olmuştur. Daha sonra Ankara’da İstanbullu hoca ile Küçük Ağa olarak karşılaşır ve onu tanır. Duyduğu hayranlığı da dile getirir. Daha çok eylemci kimliğiyle önce çıkar.

ALİ EMMİ

Aşkehir’in önce gelen ihtiyarlarındandır. İki oğlunu da savaşta kaybetmiştir. Kuvay-i Milliye’nin başından beri destekler. Salih’e yönelik tepkim temsilcisidir, onun bilinçlenmesinde önemli rol oynar. Liderlik vasıflarına sahip karizmatik bir kişidir. Nüktedandır. Akşehir haklı üzerinde büyük tesiri vardır.

REİS BEY

Akşehir de hakimlik yapan bilge bir kişidir. Kuvay-i Milliye’nin Akşehir de önde gelenlerindendir. Daha çok bilgeliği ile ön plana çıkar. Düz bir karakterdir. Herhangi bir değişim yaşamaz. Ermenilere ve Rumlara karşı öfkelidir. Onların büyük devletlerin oyununa geldiğini düşünür. Fakat onlar içinde iyi insanların bulunması onu tereddüte sürükler.

ÇAKIRSARAYLI

Milli mücadele yıllarında savaştan istifade ederek halkın malını mülkünü yağmalayan hatta namusuna saldıran eşkıyalardan biridir. Hiçbir ahlaki endişe taşımaz. Fakat emrindeki adamlardan bir kısmı Reis Bey’in tel kimleriyle Kuvay-i Milliye’ye katılmışlardır.

NİKO

Salih’in çocukluk arkadaşıdır, terzidir. Akşehir’e döndüğünden ona yakınlık gösterir. Salih’e gösterdiği yakınlığın nedeni onun bahçesini satın almak istemesidir. Fakat yıllarca birlikte yaşadığı Türk halkına ihanet ederek Pantus Rum devleti kurma çalışmalarına katılır. Sinsi, içten pazarlıklı bir kişi olarak görülür. İlk bölümlerden sonra neredeyse hiç görünmez.

ÇERKES ETEM BEY

Romanın sonralarına doğru görülür. Bildiğimiz gibi gerçek bir kişidir. Başlangıçta milli mücadele için savaşmış ve büyük yararlar sağlamıştır. Fakat daha sonra kişisel iktidar hırsı yüzünden Ankara ile bağlarını kopararak isyan etmiştir. Etem Bey hizmetlerini takdir edilmediği düşüncesindedir. Kişisel ihtiras uğruna insanları ve ideallerini harcamaktan çekinmeyen bir kişidir.

ZAMAN

Romanda geçen zaman Milli Mücadele yıllarıdır.
1919 yılının baharında başlar. Bildiğimiz gibi 19 Mayıs’ta Mustafa Kemal Samsun’a giderek Milli mücadeleyi başlatacaktır. Birinci kitap bu tarihten sonraki bir yıllık süreyi kapsar. İkinci kitap ise bundan bir yıl sonrasıyla gene Salih’in Akşehir’e gelişiyle başlar. Bu da TBMM açılışına denk gelir.
Romanda zaman iki şekilde tezahür eder.

Bütün ülkede yaşamakta olan zaman seyrek de olsa hatırlanır.
Buna paralel olarak Akşehir’de yaşanmakta olan zaman
Romanda zaman karakterle üzerinde de etkilidir. Gündüzler hareketli ve diyaloglarla geçerken geceleri kişiler içe kapanır. Ve iç analiz’e yer verir.
Zaman kronolojik biz zamandır. Geriye dönüş yok denecek kadar azdır.

MEKAN

Roman Akşehir, Kütahya ve Ankara’da geçer. Yazar mekanı atmosfer yaratmak amacıyla ustaca kullanır. Örneğin, Salih evine döndüğü zaman evin tasviri :
“Taşlık hatırladığında daha serin çok daha loştu. Karşıdaki bahçe kapısı aralıktı ve bu aralıkta tavuk kümesi görünüyordu. Çil horoz, paçalı horoz, Raziye adını taktığı kar beyaz, tombul ve takkeli tavuk , sonra başkaları onlar, elbette çoktan gitmişlerdi, ama torunları da yoktu : Kümesi bomboştu, bırakılmış evleri andırıyordu.” S.20
En önemli mekanlardan biri Kahvehanedir. Burası halkın toplanıp olaylar hakkında kendilerine görüş alış-verişlerinde bulundukları yerdir.
Mekan doğrudan ilgisi olamasa da Tarık Buğra’nın ateşi de atmosfer yaratmak ya da karakterleri ruh haline yansıtmak amacıyla kullanıldığını söyleyebiliriz. Örnek olarak;
“Mırıldana mırıldana içiyordu. Büyücek kahvecinin masaya diktiği mumun oynak ve canlı hale getirdiği loşluğunda tam bir mağara adamı gibiydi. Ruhuyla da bedeni ile de öyle. S. 101
Lüks lambası ya da şöminesi ateşi gibi nesneler bu şekilde çok defa kullanılmıştır. Ateş bir leitmotivdir.

TEMALAR

Küçük Ağa Milli Mücadele’yi konu alan bir romandır. Fakat milli mücadelenin sadece Türk tarafını konu alır. Ermeniler ve Rumlar zaman zaman geçse de asıl konu Türk halkıdır ve onun düşmana karşı verdiği mücadeleden çok kendi içindeki meseleleri sorun eder.

BİRLİK & AYRILIK

Romanın sonuna kadar en önemli tema hiç kuşkusuz birliktir. Küçük Ağa gerek İstanbullu Hoca iken gerekse Küçük Ağa olduğunda devamlı birliğin sözcüsü olmuştur. Romanda birlik birey düzeyinde Salih’te tecessüm eder. Sıradan bir vatandaş olan Salih’in kişisel hikayesi onun kendisinin milletin bir ferdi ve hizmetçisi olmasıyla sonuçlanır. Salih birde durak ülkesinin birliğine katkıda bulunan insanı temsil eder.
Daha sonra birlik teması İstanbullu Hoca ve Kuvay-i Milliye’ye arasındaki mücadele tezahür eder. İstanbullu Hoca’nın Kuvay-i Milliye’ye karşı oluşunun en önemli nedeni Kuvay-i Milliye’yi kötü niyetli görmesi değil onların iktidar peşinde koşan ve bu nedense ülkenin birliğine zarar veren kişiler olarak görmesindedir. Daha sonra Çerkeş Etem ve Ankara hükümeti arasındaki mücadele gene kişisel iktidar hırsı yüzünden birliğin bozulduğunu görürüz. Romanın sonlarında Küçük Ağa bu defa TBMM’deki bölümlerine tanık olur. Gene insanlar halkı ya da haksız nedenlerle birliğe zarar verirler.
Birliğin sağlanmasının önündeki en önemli engel insanların kişisel ihtiraslarına yenik düşmeleridir. Çerkes Etem romanda bunun en önemli örneğidir.

ŞAHSİ MUTLULUK & MİLLİ SORUMLULUK

Şahsi Mutluluk ve Milli Sorumluluk arasındaki çatışma romanın başında sonuna kadar gözlemlenebilir. Küçük Ağa ülkesine uğruna ailesinden ve rahat hayatından vazgeçmek zorunda kalır. Sulih zaten bütün ideallerin unutmak zorunda kalmıştır. Romanda idealize edilen de vatan, millet uğruna, fedakarlık yapmaktadır. Küçük Ağa bunun en üst noktasını temsil eder.Reis Bey de Kuvayı Milliye’nin katıldığı için işini kaybeder. Ama kişisel mutluluklar da herkesin hayalidir. Şu diyalog buna örnektir.
- Daldın Reis Bey?...
- Küçük Hacı bir baba yakınlığı ile soruyordu.
- Ne düşünün?..
- Gülümsedi
- Şu iş hayırlısı ile bir bitse de cübbemi yeniden giysem diye düşünüyorum Hacı Bey.

İşin başında bile sayılmayacaklarını pek iyi biliyordu. Gözlerinin önünde bir an için “Doktor Haydar” tabelası beliren doktor da çocuk gibi güldü. S.296

DİN

Din romanda çok önemli bir temadır. Bu nedenle Küçük Ağa’nın bazı kesimler tarafından eleştirilmesine neden olmuştur. Tarık Buğra bu konuda kendini savunurken o dönemde din, devlet vatan gibi kavramlar birlikte düşünüyordu demiştir. Bu gerçekten de yerinde bir tespittir. Çünkü o dönemde milliyetçilik ancak aydınlar arasında tartışılmaya başlanmıştı. Dolayısıyla haklı mücadeleye sevk eden en önemli Saiklerden biri din olacaktır. İslam kaynaklı cihat ve gaza ideolojisinin Türk toplumunda ne kadar yaygın olduğu da bilinen bir şey.
Romanda din konusu da Küçük Ağa’nın şahsında tez ahir eder. O en başta bir din adamıdır. Bunu yalnızca görev olarak yapmaz, dininin değerlerine samimiyetiyle benimsemiştir.
Romandaki diğer karakterler de Milli Mücadeleye dini kavramlarla yaklaşırlar. Halkı motive etmek için dini terimleri referans olarak kullanırlar.

OSMANLI

Küçük Ağa’da Osmanlı reddedilemez tam aksine 600 yıllık bir miras olarak benimsenir. İstanbullu Hoca Osmanlı ya ve onun değerlerine yürekten bağlıdır. Kuvayi Milliyecilerde Osmanlı kimliğini reddedemezler. Roman 1920 yılında bittiği için Osmanlıya ilişkin nihai bir yorum yapılmamıştır. Küçük Ağa’nın bazı kesimler tarafından hedef bir kişi olmasıdır. Yazarın önsözdeki şu ifadeleri bu konuda fikir verir.
“Kurtuluş ümidi, 6 asırlık yaşama geleneğinin karşısında idi. Hiçbir milletin tarihi bu kadar trajik bir gelişme göstermemiştir. Bu çelişme de doğru yolu seçmek bir fazilet işi olmaktan çıkıyor, herkesten beklenmeyecek bir görüş üstünlüğü gerekiyordu. Buna karşılık yanılanları suçlandırmaksızın, zira menekşe, rengi mor olduğu için ne kadar suçlu ise, bu insanlarda yanılmaları yüzünden ancak o kadar suçlu idiler”.
Buradan yazarın Osmanlı’ya Milli mücadele yıllarının bakışıyla yaklaştığını ve romanda o şekilde istediğini çıkarabiliriz.
Yarın Osmanlı ve cumhuriyet dönemlerini uzlaştırma arzusu taşıdığını da söyleyebiliriz.

SAVAŞ

Yazarın savaşa yaklaşımını bize göre oldukça yüzeysel. Savaşı iyinin kötünün mücadelesine indirgiyor. Ermenileri ve Rumları büyük devletler tarafından kandırılmış ve Osmanlıya ihanet etmiş kişiler olarak görüyor. Bundan haklılık payı olsa bile mesafeyi tek başına açıklamaya yetmez. O dönemde milliyetçiliğin her yerde olduğu gibi Türkiye’deki azınlıklar üzerindeki etkiliği olduğu anları ulus – devlet idealine sürüklediği bilinen bir şey ama yazar bu konuya hiç değinmiyor.

ERMENİLER VE RUMLAR

Romanın Ermeniler ve Rumlara yaklaşımı Türkiye’deki tipik yaklaşım Ermeniler ve Rumlar kandırılmış ve ihanet etmişlerdir. Fakat gene de yazarın onları yekpure bir bütün olarak görmediğin onlar içinde de iyilerin bulunabileceğine inandığını söyleyebiliriz. Rumlar içindeki Kirye Vasili, Ermeni Doktor Minas iyilere örnektir.
Fakat genelde bunlara yaklaşımını olumsuz olduğunu belirtmek gerekir. Reis Bey’in düşünceleri olan şu satırlar dikkat çekici :

- Reis Bey içinden geçirdi
- Biz öyle sanırmışız

Bu aldanışta zehirden acı bir tad vardır. Tanelerdeki sarsıntısı birlikte akrep akrepliğin – Agoplar Agopluklarını, Yorgolar Yorgoluklarını bulmuştu”. S.498
Yani Rumlar ve Ermeniler potansiyel olarak ihanet duygusunu taşıyorlardı demek istiyor. Devanım da
“Hiç olmazsa aralarında Doktor Minas’lar Manifaturacı Eftimler çıkmasaydı!
Reis Bey :
- Öylesi çok daha kolay olurdu diye düşündü. Çünkü öylesi çok daha kolay olacaktı. Çünkü o zaman içinden çıkmak “Rum” deyip, “Ermeni” deyip çıkıvermek mümkündü ve bu imkan bir hak” olurdu.” S.498

Bu ifadelerden Rumlara ve Ermenilere duyulan öfkeyi çıkarabiliriz.

EKONOMİK SIKINTILAR

Savaş sebebiyle ülkede yokluk hüküm sürmektedir. Örneğin; kahvehanede kahve yoktur. Ihlamur’dan başka bir şey içilmez Ancak zenginlerin evlerinde kahve vb. şeyler bulunabilir.

ANLATIM TEKNİKLERİ

Diyalog
Romanda en fazla yer bulan, anlatım tekniği diyalogdur. Özellikle ilk kitapta diyalog yoğun olarak yer alırken ikinci kitap da iç analiz tekniği ön plana geçer. İlk kitap olay ağırlıklı iken ikinci kitapta duygu ve düşünce yoğundur.


İç Analiz
Çok yoğun olarak kullanılan bir tekniktir. Özellikle karakterler yalnız kaldıklarında bir konu üzerinde düşündüklerinde kullanılır. İç analiz yoluyla yazarın düşüncelerini ve ideolojisini de öğreniriz. Çünkü yazar distans ilkesinin reddetmemek için pek çok düşüncesini karakterleri aracılığıyla dile getirir.

Leitmotiv
Ateş Ihlamur, tütün en çok kullanılan leitmotivlerdir. Ateş atmosfer yaratma amacıyla kullanılır. Sigara ya da tütün kişilerin ruh durumlarına ilişkin imaj oluşturmak için kullanılır. Ihlamur ise kahve olmadığı için ikram edilir sürekli olarak yokluğu hatırlatır.

DİL VE ÜSLUP

Eserin dili anlatıcı ya da okumuş karakterle konuştuğu zaman standart Türkçedir. İstanbullu Hoca, Reis Bey, Doktor Haydar gibi karakterler standart Türkçe ile konuşulur. Akşehir’in yerli halkı konuştuğu zaman bölgenin şive özellikleri ile konuşur. Örneğin;
- …… Bir daha den mi ? s. 434
- Dert o değil doktor bey seneyi bilin… s. 90

Genelde kısa cümleler kullanılmıştır. Bu da romanın okunmasını kolaylaştırır. Buğra’nın sevdiği bir şey de bazı önemli yerleri tekrar ederek pekiştirme yapması.
- Öylesi çok daha kolay olurdu diye düşündü. Çünkü öylesi çok daha kolay olacaktı. S.498
- Bunun gibi pek çok cümleye rastlamak mümkün

TRAJEDİ

Küçük Ağa romanının yapısını oluşturan en temel öye bizce trajedidir. Bildiğimiz gibi trajedi iki durum arasında seçim yapma zorunluluğunu gerektirir. Trajedi öyesini Küçük Ağa’da çok yerde görürüz. En başta Küçük Ağa’da çok yerde görürüz. En başta Küçük Ağa ölüm ve kaçma arasında seçim yapmak zorunda kalmış ve kaçmayı seçmiştir. Küçük Ağa içinde öldürme kararını Kuvayi Milliyeci olan Doktor Haydar, Yüz başı Nazım, Yüzbaşı Hamdi için trajedidir. Çünkü onlarda vatan davasının zarar görmesi ve çok değerli bir hayatın kaybolması arasında seçim yapmak zorunda kalmışlardır. Halk da trajik bir durumla karşı karşıyadır. Osmanlı ya da Kuvayi Milliye arasıdan seçim yapmak zorunda kalmışlardır. Aynı şekilde hemen her karakter kişisel ikbal ve milli menfaat arasında seçim yapmak zorunda kalır. Küçük Ağa Reis Bey, Doktor Haydar gibiler Milli menfaatten yana tavır alırken çakır saraylı ve Çerkes Etem şahsi menfaatlerinin yanında yer almışlardır.

SONUÇ

Yazarın Peyami Safa’nın dediği gibi epope olmaya çok elverişli bir konuda iyi bir roman çıkarmayı başardığını söyleyebiliriz. Bu onu Milli Mücadele romanları içinde ayrıcalıklı kılar. Fakat romanın olumsuz yanları olmadığı da söylenemez.
En başta Küçük Ağa’nın idealize edilmiş bir karakter olması onu bir destan karakteri haline getiriyor. Bu yazarın düşüncesinden kaynaklanır. Kendini dizginlemeyerek zaman zaman düşüncesinin esiri olmuştur. Küçük Ağa’nın neredeyse hiçbir insani zaafını göremeyişimiz bunu yeterince kanıtlar. Romanın bir başka zaafı da romanın bazı yerlerinde bazı karakterlerin ön planda olup diğerlerinin neredeyse hiç görünmeyişi. Örneğin Küçük Ağa romanda ancak 70. sayfada girer. O bölüme kadar hatta daha sonrasında romanın baş kişisi Salih’tir. Daha sonra Salih birden geri plana düşer ve sayfalarca hiç görünmediği olur. Göründüğü zamanda önemsiz bir şekilde görünür. Bu durum romanın organik bütünlüğüne zarar vermiştir.
Romanın bir tezli roman olduğunu da söylemek gerekir. Zaten kusurlarının da en önemli nedeni budur. Resmi Tezden farklı bir şekilde Milli Mücadeleye yaklaşmış olması romanın bir başka özelliğidir.
 
Geri
Top