Güneş, uykulu köyü altın parmaklarıyla okşayarak uyandırdığında, Simitçi Şaban Amca da fırının sıcak nefesiyle birlikte uyanmıştı. Her sabah olduğu gibi, elleri hamura bulaşmış, yüzünde memnuniyet dolu bir tebessümle simitlerini şekillendiriyor, fırının dibinde dans eden ateşin sırrını biliyormuş gibi usulca fırına sürüyordu. Şaban Amca’nın simitleri öyle meşhurdu ki, köyün uzak köşelerinden bile gelip, sıcacık, çıtır çıtır simitlerinden tatmak için kuyruk oluyordu.
Bugün ise özel bir gündü. Köy meydanında yıllık Pazar kuruluyordu ve Şaban Amca, özenle hazırladığı, en taze simitleriyle oradaydı. İrili ufaklı sepetlerinde yüzlerce simit; susamlısı, susamsızsı, çörek otu dökülmüşü… her biri mis gibi kokuyordu. Çocuklar, sepetlerin önünde çığlıklar atarak koşuşuyor, yetişkinler ise simitlerin altın rengine ve o enfes kokusuna hayran bakıyordu.
Şaban Amca’nın tezgahı, rengarenk pazarın tam ortasında adeta bir cazibe merkeziydi. Ama bir problem vardı. Genç ve cimri bir tüccar olan Ziya, Şaban Amca'nın simitlerine haset duyuyordu. Kendi sattığı kuru, tatsız kurabiyeleri kimse almıyordu. Ziya, Şaban Amca'nın başarısına gıcık olup, kötü bir plan kurdu. Pazarın kalabalığından yararlanarak, Şaban Amca’nın en iyi simitlerinden birinin içine acı biber koydu.
Öğleden sonra, bir çiftçi olan Yusuf Amca, sepetten bir simit seçip ağzına attı. Birden, yüzü kıpkırmızı kesildi. Acıdan gözleri yaşardı. "Vay canına!" diye bağırdı. "Bu simitte ne var böyle?!"
Kalkışan bir telaş başladı. Herkes Şaban Amca’ya kızgın bakışlar yöneltti. Kimse simit almaya cesaret edemiyordu. Şaban Amca ne kadar masum olduğunu anlatsa da, kimse inanmıyordu. Ziya, gizlice köşede gülümsüyordu.
Ama küçük Ayşe, her şeyin gerçekten olduğu gibi olmadığını hissetti. Ayşe, Şaban Amca'nın ne kadar iyi yürekli biri olduğunu biliyordu. Çocukların çoğu gibi, Şaban Amca'dan zaman zaman simit alır ve o güzel gülümsemesine hayran kalırdı.
Ayşe, cesaretini toplayarak Ziya'nın yanına yaklaştı. Ziya'nın kırışık yüzünde birşeyler sakladığını görmüştü. Ayşe, dikkatlice, Ziya’nın cebinden bir parça acı biber düştüğünü farketti.
Cesurca bütün pazarcılara biber parçasını gösterdi. Herkes Ziya'ya döndü. Ziya, yalanını saklayamayacak kadar korkmuştu. Gerçeği itiraf etmek zorunda kaldı.
Şaban Amca, haklı olduğuna dair herkesin özrü ile mutluydu, ama Ayşe'nin cesaretini takdir etti. Ayşe, doğru ve adil olanı yapmıştı. O günden sonra Ayşe, köyün en cesur ve akıllı çocuğu olarak tanındı. Şaban Amca ise , Ayşe'ye her zaman taze, çıtır çıtır en güzel simitlerinden ikram etti.
Gerçeği gizlemek mümkün değildir, dürüstlük ve cesaret her zaman sonunda ödüllendirilir. Herkesin içinde Ayşe gibi bir iyiliğin ve doğrunun sesi olması önemlidir. Kötü ve haksız davranışlara karşı sessiz kalmayıp hakikatin ortaya çıkması için elimizden geleni yapmalıyız. Çünkü sadece böylece, dünya daha adil ve güzel bir yer olabilir.
Bugün ise özel bir gündü. Köy meydanında yıllık Pazar kuruluyordu ve Şaban Amca, özenle hazırladığı, en taze simitleriyle oradaydı. İrili ufaklı sepetlerinde yüzlerce simit; susamlısı, susamsızsı, çörek otu dökülmüşü… her biri mis gibi kokuyordu. Çocuklar, sepetlerin önünde çığlıklar atarak koşuşuyor, yetişkinler ise simitlerin altın rengine ve o enfes kokusuna hayran bakıyordu.
Şaban Amca’nın tezgahı, rengarenk pazarın tam ortasında adeta bir cazibe merkeziydi. Ama bir problem vardı. Genç ve cimri bir tüccar olan Ziya, Şaban Amca'nın simitlerine haset duyuyordu. Kendi sattığı kuru, tatsız kurabiyeleri kimse almıyordu. Ziya, Şaban Amca'nın başarısına gıcık olup, kötü bir plan kurdu. Pazarın kalabalığından yararlanarak, Şaban Amca’nın en iyi simitlerinden birinin içine acı biber koydu.
Öğleden sonra, bir çiftçi olan Yusuf Amca, sepetten bir simit seçip ağzına attı. Birden, yüzü kıpkırmızı kesildi. Acıdan gözleri yaşardı. "Vay canına!" diye bağırdı. "Bu simitte ne var böyle?!"
Kalkışan bir telaş başladı. Herkes Şaban Amca’ya kızgın bakışlar yöneltti. Kimse simit almaya cesaret edemiyordu. Şaban Amca ne kadar masum olduğunu anlatsa da, kimse inanmıyordu. Ziya, gizlice köşede gülümsüyordu.
Ama küçük Ayşe, her şeyin gerçekten olduğu gibi olmadığını hissetti. Ayşe, Şaban Amca'nın ne kadar iyi yürekli biri olduğunu biliyordu. Çocukların çoğu gibi, Şaban Amca'dan zaman zaman simit alır ve o güzel gülümsemesine hayran kalırdı.
Ayşe, cesaretini toplayarak Ziya'nın yanına yaklaştı. Ziya'nın kırışık yüzünde birşeyler sakladığını görmüştü. Ayşe, dikkatlice, Ziya’nın cebinden bir parça acı biber düştüğünü farketti.
Cesurca bütün pazarcılara biber parçasını gösterdi. Herkes Ziya'ya döndü. Ziya, yalanını saklayamayacak kadar korkmuştu. Gerçeği itiraf etmek zorunda kaldı.
Şaban Amca, haklı olduğuna dair herkesin özrü ile mutluydu, ama Ayşe'nin cesaretini takdir etti. Ayşe, doğru ve adil olanı yapmıştı. O günden sonra Ayşe, köyün en cesur ve akıllı çocuğu olarak tanındı. Şaban Amca ise , Ayşe'ye her zaman taze, çıtır çıtır en güzel simitlerinden ikram etti.
Gerçeği gizlemek mümkün değildir, dürüstlük ve cesaret her zaman sonunda ödüllendirilir. Herkesin içinde Ayşe gibi bir iyiliğin ve doğrunun sesi olması önemlidir. Kötü ve haksız davranışlara karşı sessiz kalmayıp hakikatin ortaya çıkması için elimizden geleni yapmalıyız. Çünkü sadece böylece, dünya daha adil ve güzel bir yer olabilir.