Akıllı Telefonlar ve İnternet
Son birkaç on yılda iletişim teknolojisi ile ilişkimizde bir devrime tanık olduğumuz inkar edilemez. Akıllı telefonlar ve tabletler aracılığı ile internete erişim her zamankinden daha kolay hale geldi. Facebook, Twitter gibi sosyal platformlar aracılığı ile de artık hepimiz bir biçimde birbirimize bağlıyız. Ancak uzun zamandır bu konuda da endişe duyuyoruz. Ancak Cincinnati Üniversitesinde yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre güzel bir haber var. Uzmanlar dijital çağın bizi aptallaştırmadığını söylüyorlar. Hatta tam tersi, bilgiyi ihtiyaç duyulduğu zaman hatırlama, hesaplama, depolama ve sunma bakımından güzel araçlar sağlıyorlar.Uzun zamandır bu kadar bilginin kolayca etrafta ve ulaşılabilir olması sonucunda internetin beynimizi olumsuz yönde etkileyeceği konusunda haberler okuyoruz. Konu ile ilgili ilk uyarı 2008’de Nicholas Carr’ın Atlantik dergisi için kaleme aldığı “Google Bizi Aptallaştırıyor mu?” başlıklı makalesinde geldi. Daha sonrasında 2011 yılında yayınlanan “The Shallows: How the Internet Is Changing the Way We Think, Read and Remember” isimli kitabında konu yeniden dikkatlerimize sunuldu. Yazarın internetin etkileri hakkında etkili bir dille aktardıkları kendi deneyimleri ile alakalı idi. Yani o zamanlarda ortada bu konu ile ilgili herhangi bir araştırma yoktu.
Onu, Oxford Üniversitesi’nde nörofarmakolog olan Susan Greenfield izledi. Birkaç yıl boyunca televizyonda, radyoda ve gazetelerde internette çok fazla zaman geçirmenin ve video oyunları oynamanın zararları hakkında uyarılarda bulundu. Konuyu iklim değişikliği kadar ciddi bir sorun olarak ele aldı. Sonrasında da kitaplarında bu durumu “zihin değişikliği” olarak adlandırdı. Kendisi herhangi bir araştırma yapmamış olmasına rağmen, söylemleri akademik referansları nedeniyle medyanın büyük ilgisini çekti.
Kendisi Daily Mail için kaleme aldığı bir yazısında “Dikkat süreleri kısalıyor, kişisel iletişim becerileri azalıyor ve soyut düşünme yeteneğinde belirgin bir düşüş var. “biçiminde ifadeleri kullandı. Devamında da korku tacirliği aynı görüşte olan başka yazarlarında işin içine katılması ile giderek büyüdü. Sonuçta ,internet ve sosyal medya bizi stresli, yalnız ve depresif yapıyor söylemi de bulgulara eklendi.
Değişime Direnç Yeni Bir Olgu Değil
İnternet ve sosyal medyanın etkileriyle ilgili bu korkular, tarihsel bir eğilimin parçasıdır. Nöropsikolog Vaughan Bell 2010’da Slate için konu hakkında yazdığı yazıda, İsviçreli bilim insanı Conrad Gessner örneğini vermişti. Gessner benzer endişelerini 1565 yılında dile getirmişti. Ancak onun korkularının kaynağı o dönemlerde yeni yaygınlaşmaya başlayan matbaaydı. Zamanda daha da geriye gidersek, Sokrates’in bir şeyleri yazmanın bellek üzerindeki olumsuz etkilerine karşı uyarıda bulunduğunu da görebiliriz. Kendisi, sözlü konuşma geleneği belirli bir düzeyde ezberlemeyi gerektirdiğinden, yazmanın öğrenme ve ezberleme ihtiyacını ortadan kaldıracağından endişe duyuyordu. Daha yakın zamanlarda da, radyonun ve ardından TV’nin ortaya çıkması benzer endişelere yol açtı.Gerçekçi olalım. İnternet, akıllı telefonlar ve sosyal medya davranış biçimimizi değiştiriyor. Ancak bazı alışkanlıklarımızı değiştirmiş olmamız, beynimizin yeniden yapılandığı anlamına gelmez. Bilişsel psikolog Tom Stafford’un BBC Future için yazdığı makalesinde belirttiği gibi “Evet, İnternet beyninizi yeniden yapılandırıyor. Ama televizyon izlemek de öyle. Ve bir fincan çay içmek ya da içmemekte. Hayatınız, nasıl yaşarsanız yaşayın, beyinde iz bırakır.”
İnternet, Dikkat Odağımızı Bozup, Anılarımızı Köreltir mi?
Şu ana kadar aktardıklarımızdan internetin ve sosyal medyanın tamamen masum olduğu sonucunu çıkarmamalısınız. İnternetin dikkat dağıtıcı olduğuna dair kanıtlar var. Bir çalışmada öğrencilerin öğrencilerden bir metini Instant Messenger kullandıkları esnada okumaları istendi. Sonuçta tahmin edeceğiniz gibi metini okumaları yüzde 25 daha uzun sürdü. Bunun nedeni, insanların çoklu görevlerde çok iyi olmamasıdır. Microsoft ofislerinde yürütülen bir başka araştırma, bir e-postaya yanıt vermenin, çalışanları yalnızca yanıt yazarken değil, sonrasında da dakikalarca ana görevlerinden saptırdığını buldu.Ayrıca, internetin anılarımızı kullanma şeklimizi değiştirebileceğine dair de kanıtlar da var. 2011’de Betsy Sparrow tarafından yürütülen bir araştırma, bir bilgisayara yazdıklarını hatırlamaya çalışan insanları içeriyordu. Sonuçta bilgisayar yazdıklarını kayıt aldığına aldığı için, bu kişiler bilgileri daha sonra anımsamakta zorlandılar. Aslında bunun en güzel örneği günümüzde zaten telefonlarımızda kayıtlı olduğu için, bir çoğumuzun en yakınının telefon numarasını bile ezbere bilmemesi olabilir. Ancak bu anılarımızın köreldiği anlamına gelmez. Anılarımızı başka bir şey için kullanıyor da olabiliriz.
İnternet Bizi Aptal Yapmaz
Ayrıca yazının başında ele aldığımız gibi internet kullanımının bizi aptallaştırmak yerine bilişsel becerimizi geliştirdiğini gösteren çok sayıda araştırma da mevcut. Örneğin 2010’da yayınlanan ve 32 ila 84 yaşları arasındaki binlerce insandaki zihinsel yetenekleri inceleyen bir araştırmayı ele alalım. Araştırma sonuçları düşündüğümüzün tam aksini gösteriyordu. Yaşamın her aşamasında, bilgisayarları daha fazla kullanan kişiler, görev değiştirme ve diğer bilişsel testlerde daha iyi performans gösterme eğilimindeydiler.Alışkanlıklarımızın yeni teknolojiler ile değişmesi doğal bir süreçtir. Tarih boyunca durum böyleydi ve şimdi bilgisayarlar ve internet için de aynı şey geçerli. Diğer herhangi bir aktivite gibi, bu teknolojileri kullanmak da beynimizi etkileyecektir. Ancak, kanıtların incelenmesi sonucunda gördüğünüz gibi bu etkiler mutlaka zararlı olmak zorunda değildir. Ancak internet beynimize zarar veriyor sözleri iyi satan bir nöromittir. Sonuçta değişim insanları korkutur ve bu korkunun beslenmesi de her zaman para yapar.