TİMUR İMPARATORLUĞU (1370-1507)
Timur Devleti, Moğol İmparatorluğundan sonra, Orta Asya ve Ortadoğu'da kurulmuş en büyük Türk devletidir. Bu büyük devletin kurucusu Timur'dur.
Timur, 1335 yılında Semerkant yakınlarında, Keş şehrinin Hoca Ilgar köyünde doğdu. Babası, Barlas boyunun beylerinden Emir Turagay (Tur- gay)'dır, annesi Tekine Hatun'dur. Barlas boyu, o dönemde Çağatay Hanlığının yönetimi altında bulunmaktaydı. Timur'un dünyaya geldiği tarihlerde Çağatay Hanlığı karışıklıklar içindeydi. Ülkede hâkimiyet, Çağatay ailesinden çok, kendilerine emir denilen beylerin elindeydi. Bunlardan binsi olan Emir Kazgan, Semerkant'a tamamen hâkimdi. Bu sırada Timur, Emir Kazgan'm emrinde bulunuyordu.
Karışıklıklar sürerken Timur yirmi beş yaşma gelmişti ve ortaya çıkmak için zamanm geldiğini görmüştü. Ülke içinde süregelen olaylar karşısında amcasmm boyuna ve beyliğine sahip çıkması dolayısıyla Çağatay Hanı Tuğluk Timur onu kutladı ve destekledi.
Çağatay Hanı, Maveraünnehir'deki karışıklıklara son vermek irin 1359'da Semerkant'a geldi. Timur, Çağatay Manı ile görüşüp ona bağlılığım bildirdi ve böylece Keş şehrinin emirliğine getirildi. Kısa bir süre sonra Timur, Maveraünnehir'de Moğolların halka kötü davranmalarına ve haksızlıklara dayanamayıp, kayın biraderi Emir Hüseyin'in yanına gitti. Onunla işbirliği yaparak, Çağataylılara karşı isyan etti. Uzun süren bu isyan döneminde Timur, Çağataylılarla zorlu bir mücadeleye girişti.
Timur, sahip olduğu siyasi ve askeri yetenekleri sonucu başarıya ulaşarak, 1369 yılında Belh Şehrinde eski Türk töresine göre "emir" ilan edildi. Timur Cengiz Han soyundan gelmediği için Çağatay hanları soyundan birini tahta çıkardı ve şeklen de olsa ona bağlı kaldı.
Timur'un ilk seferleri, Harezm ve Horasan'a oldu ve ondan sonra ciddi olarak İran fethine başladı.112 Kısa zamanda Harzem, Horasan, İran ve Azerbaycan'ı ele geçirerek büyük bir devlet kurdu. Timur'un seferleri arasında, Altm Orda Devleti ve Osmanlı Devleti'ne karşı düzenlediği seferlerin ayrı bir önemi vardır. Timur'un fetihleri herhangi bir sıra izlemeksizin Volga'dan Şam'a, Ganj'dan İzmir'e kadar yayılmıştır. Düşman saldırıları karşısında da Timur bir yerden diğerine koşup durmuştur. Hiç boş durmamış, sürekli seferlerle uğraşmıştır.
Timur, 1393 yılında çıktığı seferde Bağdat, Musul ve Cüneydoğu Anadolu'yu ele geçirdi. Timur'un önünden kaçan Bağdat hükümdarı Ahmet Celayir, Memluklulara sığındı. Timur, 1398 yılında Hindistan seferine çık1: Amacı, gelecekte batıya düzenleyeceği seferler için mali kaynak sağlamakt; Delhi'ye kadar giden Timur, 1399 yılında ihtiyaç duyduğu ganimetle Semerkant'a döndü. Bu arada Timur'un Hindistan seferine çıkmasından yararlanan Ahmet Celayir Bağdatı geri almıştı. Timur, Hindistan seferinden sonra tekrar batıya yönelince, Ahmet Celayir ile Karakoyunlu hüküm dan Kara Yusuf, Yıldırım Bayezid'e sığındılar. Bu sırada Anadolu Türk birliğini kurmaya çalışan Yıldırım Bayezid, Türk beylikleri ile savaşıyordu. Yıldınm Bayezid'in önünden kaçan bazı Türk beyleri de Timur'a sığmıyorlardı.
Timur, Yıldırım Bayezid'den, Ahmet Celayir ve Kara Yusuf'un kendisine verilmesini ya da öldürülmesini istedi. Yıldırım Bayezid, cihan devleti olmanın gereği Timur'un isteğini kabul etmedi. Bunun üzerine Anadolu'ya giren Timur Sivas'ı, daha sonrada Suriye'ye inerek Halep ve Şam'ı aldı.
Karşılıklı olarak sığınan beylerin iki hükümdarın birbirine kötülemeleri ve Timur'un isteklerini artırması, Doğınun ve Batı'nın iki büyük Türk hükümdarmı karşı karşıya getirdi. Timur'u, Osmanlı devleti üzerine vurunu- ye teşvik edenler arasında, Erzincan Emiri Mutaharten, Akkoyunlu Beyi Karayölük, Osmanlı karşısıbda topraklarını kaybeden diğer Türk beylikleri, özellikle de Karaman beyi zikretmek gerekir. Ayrıca Ceneviz, Fransa, Bizans ve Kastilya gibi Osmanlı karşıtları da, bu savaşın olması yönünde Timur'la yakm ilişki içerisinde bulunmuşlardır.114 Neticede, 1402 yılında ve- niden Anadolu'ya giren Timur, Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezid'i yenerek esir aldı.
Timur'un kurduğu ve 137 yıllık bir hâkimiyet devri olan Timurlu devletinin karakterine baktığımızda, Türk-Moğol devlet esaslan ve Türk-Mogol askeri teşkilatı unsurları ile İslam medeniyetinin bir terkibini taşıdığını söyleyebiliriz. Timur hayatı boyunca hiçbir zaman Türk milli gayesi diye bir ülküye sahip olmamıştır.
1404 yılında Semerkant'a dönen Timur, bir süre sonra büyük bir ordu ile Çin seferine çıktı. Bu sefer sırasında Otrar Şehrinde hastalandı ve burada öldü. Bu tarihte Timur devletinin sınırları, Doğu Avrupa'dan Hindistan'a, Orta Asya'dan Ege'ye kadar uzanıyordu.
Uzun süren mücadelelerden sonra Timur'un küçük oğlu Şahruh, kardeşlerine ve yeğenlerine üstünlük sağladı. Karakoyunlular ve Celayirliler üzerine sefer yaparak egemenliğini güçlendirdi.
Şahruh'un ölümünden sonra, yerine oğlu Uluğ bey geçti. Uluğ Bev'in hükümdarlığı döneminde Semerkant, büyük bir kültür merkezi durumuna geldi. Uluğ Bey'in 1449'da ölmesinden sonra Timuroğulları arasında yenden taht kavgaları başladı. Bunlardan Hüseyin Baykara, Maveraünnehir ve Harezm'i ele geçirerek burada egemenlik sürdü. Bu dönem, daha çok sanat ve edebiyatm gelişme gösterdiği bir dönem oldu. Kendisi de büyük bir şair olan Hüseyin Baykara, Türkçe yazdığı şiirlerle ün yapmıştı.
Hüseyin Baykara'nm ölümünden sonra, doğuda Özbeklerin, batıda Ka- rakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmenlerinin saldırıları sonucu Timur Devleti sona erdi. Timur'un torunlarmdan olan Babür Şah bir süre Fergana'de, daha sonra da Kabil Kandahar'da hüküm sürdükten sonra, Hindistan'ı alarak kendi adıyla anılan Babür İmparatorluğunu kurdu.116
Timur Devletinde yönetim anlayışı diğer Türk-İslam devletlerinden farklı değildi. Devlet yönetiminde hükümdarın dışında "Divan" bulunmaktaydı. Ülke hükümdar ailesinin ortak malı sayılır ve şehzadeler geniş ülkeleri yönetirlerdi. Timur devletin gerçek yöneticisi olmakla birlikte, hiçbir zaman '"Sultan" unvanını kullanmamıştır. Bunun nedeni hükümdar soyundan gelmemesiydi. Bu nedenle sadece "Emir" unvanını kullanmıştır.
Timur Devleti, kültür bakımmdan Arap-Fars, yönetim bakımından da Türk-Moğol, siyasi ve dini yönden ise Moğol-Arap karışımı bir yapıya sahipti. Bu nedenle devlet, sağlam bir içyapıya sahip olamamış ve kalıcı bir yönetim kuramamıştır. Yönetimin kalıcı ve sağlam olmayışı, devletin çok kısa sürede parçalanmasına ve yıkılmasına sebep olmuştur. Ülkenin, hükümdar ailesinin ortak malı sayılması anlayışı da, devletin çok çabuk yıkılırı asında diğer önemli bir nedendir.
Ülkenin yalnızca hükümdarı değil ama tüm hanedan üyelerine ait olduğu anlayışı sürekli olarak taht kavgalarını gündemde tutmuş ve bunlar da devletin batışmı hızlandırmıştır. Derebeylik düzeni Timurlular Devleti'nin askeri gücünün temelini oluşturmuştur. İlk planda bundan şehzadeler, yüksek askeri komutanlar ve boy reisleri yararlanmıştır. Toprak düzeninde ise askeri tımar sistemi geçerli kılınmıştır.118
Timur Devleti'nde ordu teşkilatı "onluk sistemce göre düzenlenme; Ordu, yaya ve atlı birliklerinden meydana geliyordu. Orduda disiplin ^ eğitime büyük önem verilirdi. Timur ordusunun en önemli özelliklerin der birisi de, iyi eğitilmiş yüzlerce file sahip bulunmasıydı. Filler, günümüz ordularındaki tanklarm görevini görüyorlardı. Savaşlarda ele geçirilen topraklar, komutanlara ikta olarak verilirdi. İkta alan komutanlar belli sayıda asker beslemek zorundaydılar.
Timur Devleti'nde ilk zamanlarda edebiyat dili Farsça, ilim dili Arapça idi. 15. yüzyıldan sonra Doğu Türkçesi (Çağatayca) ile eserler yazılmaya başlandı. Çağatay edebiyatı Timur ve Timurlular devrinde meydana getirilen edebi üründür. Bu edebiyat Harezm ve Altm Orda Türk edebiyatının Horasan ve Maveraünnehir'de gelişme ve olgunlaşmasından ibarettir.
Sultan Hüseyin Baykara (1469-1506) zamanında, dil ve edebiyat alanında büyük gelişme oldu. Kendisi de aynı zamanda büyük bir şair olan Hüseyin Baykara, Türkçe yazdığı şiirler ile büyük ün kazandı. Yazarları ve şairleri koruyan ve onları himaye eden Hüseyin Baykara, İslam Minyatür sanatının da gelişmesine önem verdi.
Türk edebiyatının ünlü şairlerinden biri olan Ali Şir Nevai de (144i 1501) bu dönemde yaşamıştır. Türkçenin edebiyat dili haline gelmesi içir, büyük çaba göstermiştir. Türkçenin Farsçadan üstün olduğunu savunmuş ve bu amaçla "Muhâkemet'ül Lûgateyn" adlı ünlü eserini yazmıştır. Bu eserde Türkçe ve Farsça, çeşitli yönleriyle karşılaştırılmıştır. Timurlular devri resim ve güzel yazı konusunda da en parlak devirdir. Maveraünnehır şehirlerinde birçok resim meslekleri ortaya çıkmıştır.120
Devlet dine de önem veriyordu. Timur gittiği her bölgeye Müslümanlığın yayıcısı olarak gidiyor ve öbür dinden olanlara zorla Müslümanlık benimsetiliyordu. Benimsemeyenlerin çoğunluğu ise kılıçtan geçiriliyordu. Halkm çoğunluğu Sünni idi. Ne var ki Sünniler ile Şiiler arasmdaki kavga belirgin bir şekilde Timurlu Devleti'ne yayılmıştı. Mezhep çatışmaları bazen dinsel nedenlerle bölgesel ayaklanmalara kadar gidiyordu. Bazı bovların Sünni, bazılarının ise Şii olmaları mezhep çatışmalarım körüklemiştir. Akkoyunlular Sünni, Karakoyunlular ise Şii idi. Bu kavgayı kazanan Safeviler daha sonra İran'da bir Şii devleti kurmayı başardılar. Özbekîer ise daha doğuda Sünni kaldılar.
Timur Devleti'nde bilim ve sanat alanında, Orta Asya'da büyük bir gelişme gerçekleştirildi. Timur, fethettiği yerlerdeki bilginleri, sanatçıları ve ustaları Semerkant'a toplamıştır. Bu dönemde Semerkant, önemli bilim ve kültür merkezi durumuna gelmiştir. Bundan dolayı bu döneme Timurlu Rönesans'ı denilmiştir. Bu hareketin İslam sanatı için büyük katkıları olmuş ve tüm dünyada bu hareket kendisini göstermiştir.
Timur'un torunu Uluğ Bey zamanmda, Buhara ve Semerkant'ta açılan medreseler, önemli birer ilim merkezi haline geldiler. Uluğ Bey'in öğrencisi olan Ali Kuşçu da, astronomi alanmda tanmmış bir bilgindi.
Timurlular döneminde yapılmış mimari eserlerin çoğu günümüze kadar gelmiştir. Bu eserlerin başlıcaları Semerkant Medresesi, Uluğ Bey Rasathanesi, Gûr-i Mir (Timur ve ailesinin anıt mezarı), Meşhed'deki Gevher Sad Camisidir.
Bu dönemde, hükümdarlarm özel çabaları ile saray çevresinde yeni bir resim sanatı doğmuştur. Özellikle duvar resimleri alanında çok değerli sanatçılar yetişmiştir. Minyatür, çinicilik ve dokuma sanatında da büyük gelişmeler olmuştur. Timur, ziraate de büyük önem vermiş ve Maveraünnehir'de birçok kanallar açmıştır. Semerkant'ta birçok yerden getirilmiş yüz elli bin sanatkâr vardı. Seyyahlar bu şehrin bayındırlığından, ticaretin öneminden ayrınülanyla bahsetmişlerdir.
Timur Devleti, Çin'den batıya doğru uzanan ticaret yollan üzerinde bulunuyordu. Kervanlardan alman vergiler, ülkenin en önemli gelir kaynağını oluşturuyordu. Bu nedenle devlet, ticaretin gelişmesi amacıyla Uzak Doğu ile Ön Asya arasındaki ticaret yollarını onarmış, yollar üzerinde güvenliği sağlamış ve tüccarlar desteklenmiştir.
Kaynak:
Kürşat Gökkaya ve Cemil Cahit Yeşilbursa'nın YENİ VE YAKIN ÇAĞ TARİHİ kitabı
Timur Devleti, Moğol İmparatorluğundan sonra, Orta Asya ve Ortadoğu'da kurulmuş en büyük Türk devletidir. Bu büyük devletin kurucusu Timur'dur.
Timur, 1335 yılında Semerkant yakınlarında, Keş şehrinin Hoca Ilgar köyünde doğdu. Babası, Barlas boyunun beylerinden Emir Turagay (Tur- gay)'dır, annesi Tekine Hatun'dur. Barlas boyu, o dönemde Çağatay Hanlığının yönetimi altında bulunmaktaydı. Timur'un dünyaya geldiği tarihlerde Çağatay Hanlığı karışıklıklar içindeydi. Ülkede hâkimiyet, Çağatay ailesinden çok, kendilerine emir denilen beylerin elindeydi. Bunlardan binsi olan Emir Kazgan, Semerkant'a tamamen hâkimdi. Bu sırada Timur, Emir Kazgan'm emrinde bulunuyordu.
Karışıklıklar sürerken Timur yirmi beş yaşma gelmişti ve ortaya çıkmak için zamanm geldiğini görmüştü. Ülke içinde süregelen olaylar karşısında amcasmm boyuna ve beyliğine sahip çıkması dolayısıyla Çağatay Hanı Tuğluk Timur onu kutladı ve destekledi.
Çağatay Hanı, Maveraünnehir'deki karışıklıklara son vermek irin 1359'da Semerkant'a geldi. Timur, Çağatay Manı ile görüşüp ona bağlılığım bildirdi ve böylece Keş şehrinin emirliğine getirildi. Kısa bir süre sonra Timur, Maveraünnehir'de Moğolların halka kötü davranmalarına ve haksızlıklara dayanamayıp, kayın biraderi Emir Hüseyin'in yanına gitti. Onunla işbirliği yaparak, Çağataylılara karşı isyan etti. Uzun süren bu isyan döneminde Timur, Çağataylılarla zorlu bir mücadeleye girişti.
Timur, sahip olduğu siyasi ve askeri yetenekleri sonucu başarıya ulaşarak, 1369 yılında Belh Şehrinde eski Türk töresine göre "emir" ilan edildi. Timur Cengiz Han soyundan gelmediği için Çağatay hanları soyundan birini tahta çıkardı ve şeklen de olsa ona bağlı kaldı.
Timur'un ilk seferleri, Harezm ve Horasan'a oldu ve ondan sonra ciddi olarak İran fethine başladı.112 Kısa zamanda Harzem, Horasan, İran ve Azerbaycan'ı ele geçirerek büyük bir devlet kurdu. Timur'un seferleri arasında, Altm Orda Devleti ve Osmanlı Devleti'ne karşı düzenlediği seferlerin ayrı bir önemi vardır. Timur'un fetihleri herhangi bir sıra izlemeksizin Volga'dan Şam'a, Ganj'dan İzmir'e kadar yayılmıştır. Düşman saldırıları karşısında da Timur bir yerden diğerine koşup durmuştur. Hiç boş durmamış, sürekli seferlerle uğraşmıştır.
Timur, 1393 yılında çıktığı seferde Bağdat, Musul ve Cüneydoğu Anadolu'yu ele geçirdi. Timur'un önünden kaçan Bağdat hükümdarı Ahmet Celayir, Memluklulara sığındı. Timur, 1398 yılında Hindistan seferine çık1: Amacı, gelecekte batıya düzenleyeceği seferler için mali kaynak sağlamakt; Delhi'ye kadar giden Timur, 1399 yılında ihtiyaç duyduğu ganimetle Semerkant'a döndü. Bu arada Timur'un Hindistan seferine çıkmasından yararlanan Ahmet Celayir Bağdatı geri almıştı. Timur, Hindistan seferinden sonra tekrar batıya yönelince, Ahmet Celayir ile Karakoyunlu hüküm dan Kara Yusuf, Yıldırım Bayezid'e sığındılar. Bu sırada Anadolu Türk birliğini kurmaya çalışan Yıldırım Bayezid, Türk beylikleri ile savaşıyordu. Yıldınm Bayezid'in önünden kaçan bazı Türk beyleri de Timur'a sığmıyorlardı.
Timur, Yıldırım Bayezid'den, Ahmet Celayir ve Kara Yusuf'un kendisine verilmesini ya da öldürülmesini istedi. Yıldırım Bayezid, cihan devleti olmanın gereği Timur'un isteğini kabul etmedi. Bunun üzerine Anadolu'ya giren Timur Sivas'ı, daha sonrada Suriye'ye inerek Halep ve Şam'ı aldı.
Karşılıklı olarak sığınan beylerin iki hükümdarın birbirine kötülemeleri ve Timur'un isteklerini artırması, Doğınun ve Batı'nın iki büyük Türk hükümdarmı karşı karşıya getirdi. Timur'u, Osmanlı devleti üzerine vurunu- ye teşvik edenler arasında, Erzincan Emiri Mutaharten, Akkoyunlu Beyi Karayölük, Osmanlı karşısıbda topraklarını kaybeden diğer Türk beylikleri, özellikle de Karaman beyi zikretmek gerekir. Ayrıca Ceneviz, Fransa, Bizans ve Kastilya gibi Osmanlı karşıtları da, bu savaşın olması yönünde Timur'la yakm ilişki içerisinde bulunmuşlardır.114 Neticede, 1402 yılında ve- niden Anadolu'ya giren Timur, Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezid'i yenerek esir aldı.
Timur'un kurduğu ve 137 yıllık bir hâkimiyet devri olan Timurlu devletinin karakterine baktığımızda, Türk-Moğol devlet esaslan ve Türk-Mogol askeri teşkilatı unsurları ile İslam medeniyetinin bir terkibini taşıdığını söyleyebiliriz. Timur hayatı boyunca hiçbir zaman Türk milli gayesi diye bir ülküye sahip olmamıştır.
1404 yılında Semerkant'a dönen Timur, bir süre sonra büyük bir ordu ile Çin seferine çıktı. Bu sefer sırasında Otrar Şehrinde hastalandı ve burada öldü. Bu tarihte Timur devletinin sınırları, Doğu Avrupa'dan Hindistan'a, Orta Asya'dan Ege'ye kadar uzanıyordu.
Uzun süren mücadelelerden sonra Timur'un küçük oğlu Şahruh, kardeşlerine ve yeğenlerine üstünlük sağladı. Karakoyunlular ve Celayirliler üzerine sefer yaparak egemenliğini güçlendirdi.
Şahruh'un ölümünden sonra, yerine oğlu Uluğ bey geçti. Uluğ Bev'in hükümdarlığı döneminde Semerkant, büyük bir kültür merkezi durumuna geldi. Uluğ Bey'in 1449'da ölmesinden sonra Timuroğulları arasında yenden taht kavgaları başladı. Bunlardan Hüseyin Baykara, Maveraünnehir ve Harezm'i ele geçirerek burada egemenlik sürdü. Bu dönem, daha çok sanat ve edebiyatm gelişme gösterdiği bir dönem oldu. Kendisi de büyük bir şair olan Hüseyin Baykara, Türkçe yazdığı şiirlerle ün yapmıştı.
Hüseyin Baykara'nm ölümünden sonra, doğuda Özbeklerin, batıda Ka- rakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmenlerinin saldırıları sonucu Timur Devleti sona erdi. Timur'un torunlarmdan olan Babür Şah bir süre Fergana'de, daha sonra da Kabil Kandahar'da hüküm sürdükten sonra, Hindistan'ı alarak kendi adıyla anılan Babür İmparatorluğunu kurdu.116
Timur Devletinde yönetim anlayışı diğer Türk-İslam devletlerinden farklı değildi. Devlet yönetiminde hükümdarın dışında "Divan" bulunmaktaydı. Ülke hükümdar ailesinin ortak malı sayılır ve şehzadeler geniş ülkeleri yönetirlerdi. Timur devletin gerçek yöneticisi olmakla birlikte, hiçbir zaman '"Sultan" unvanını kullanmamıştır. Bunun nedeni hükümdar soyundan gelmemesiydi. Bu nedenle sadece "Emir" unvanını kullanmıştır.
Timur Devleti, kültür bakımmdan Arap-Fars, yönetim bakımından da Türk-Moğol, siyasi ve dini yönden ise Moğol-Arap karışımı bir yapıya sahipti. Bu nedenle devlet, sağlam bir içyapıya sahip olamamış ve kalıcı bir yönetim kuramamıştır. Yönetimin kalıcı ve sağlam olmayışı, devletin çok kısa sürede parçalanmasına ve yıkılmasına sebep olmuştur. Ülkenin, hükümdar ailesinin ortak malı sayılması anlayışı da, devletin çok çabuk yıkılırı asında diğer önemli bir nedendir.
Ülkenin yalnızca hükümdarı değil ama tüm hanedan üyelerine ait olduğu anlayışı sürekli olarak taht kavgalarını gündemde tutmuş ve bunlar da devletin batışmı hızlandırmıştır. Derebeylik düzeni Timurlular Devleti'nin askeri gücünün temelini oluşturmuştur. İlk planda bundan şehzadeler, yüksek askeri komutanlar ve boy reisleri yararlanmıştır. Toprak düzeninde ise askeri tımar sistemi geçerli kılınmıştır.118
Timur Devleti'nde ordu teşkilatı "onluk sistemce göre düzenlenme; Ordu, yaya ve atlı birliklerinden meydana geliyordu. Orduda disiplin ^ eğitime büyük önem verilirdi. Timur ordusunun en önemli özelliklerin der birisi de, iyi eğitilmiş yüzlerce file sahip bulunmasıydı. Filler, günümüz ordularındaki tanklarm görevini görüyorlardı. Savaşlarda ele geçirilen topraklar, komutanlara ikta olarak verilirdi. İkta alan komutanlar belli sayıda asker beslemek zorundaydılar.
Timur Devleti'nde ilk zamanlarda edebiyat dili Farsça, ilim dili Arapça idi. 15. yüzyıldan sonra Doğu Türkçesi (Çağatayca) ile eserler yazılmaya başlandı. Çağatay edebiyatı Timur ve Timurlular devrinde meydana getirilen edebi üründür. Bu edebiyat Harezm ve Altm Orda Türk edebiyatının Horasan ve Maveraünnehir'de gelişme ve olgunlaşmasından ibarettir.
Sultan Hüseyin Baykara (1469-1506) zamanında, dil ve edebiyat alanında büyük gelişme oldu. Kendisi de aynı zamanda büyük bir şair olan Hüseyin Baykara, Türkçe yazdığı şiirler ile büyük ün kazandı. Yazarları ve şairleri koruyan ve onları himaye eden Hüseyin Baykara, İslam Minyatür sanatının da gelişmesine önem verdi.
Türk edebiyatının ünlü şairlerinden biri olan Ali Şir Nevai de (144i 1501) bu dönemde yaşamıştır. Türkçenin edebiyat dili haline gelmesi içir, büyük çaba göstermiştir. Türkçenin Farsçadan üstün olduğunu savunmuş ve bu amaçla "Muhâkemet'ül Lûgateyn" adlı ünlü eserini yazmıştır. Bu eserde Türkçe ve Farsça, çeşitli yönleriyle karşılaştırılmıştır. Timurlular devri resim ve güzel yazı konusunda da en parlak devirdir. Maveraünnehır şehirlerinde birçok resim meslekleri ortaya çıkmıştır.120
Devlet dine de önem veriyordu. Timur gittiği her bölgeye Müslümanlığın yayıcısı olarak gidiyor ve öbür dinden olanlara zorla Müslümanlık benimsetiliyordu. Benimsemeyenlerin çoğunluğu ise kılıçtan geçiriliyordu. Halkm çoğunluğu Sünni idi. Ne var ki Sünniler ile Şiiler arasmdaki kavga belirgin bir şekilde Timurlu Devleti'ne yayılmıştı. Mezhep çatışmaları bazen dinsel nedenlerle bölgesel ayaklanmalara kadar gidiyordu. Bazı bovların Sünni, bazılarının ise Şii olmaları mezhep çatışmalarım körüklemiştir. Akkoyunlular Sünni, Karakoyunlular ise Şii idi. Bu kavgayı kazanan Safeviler daha sonra İran'da bir Şii devleti kurmayı başardılar. Özbekîer ise daha doğuda Sünni kaldılar.
Timur Devleti'nde bilim ve sanat alanında, Orta Asya'da büyük bir gelişme gerçekleştirildi. Timur, fethettiği yerlerdeki bilginleri, sanatçıları ve ustaları Semerkant'a toplamıştır. Bu dönemde Semerkant, önemli bilim ve kültür merkezi durumuna gelmiştir. Bundan dolayı bu döneme Timurlu Rönesans'ı denilmiştir. Bu hareketin İslam sanatı için büyük katkıları olmuş ve tüm dünyada bu hareket kendisini göstermiştir.
Timur'un torunu Uluğ Bey zamanmda, Buhara ve Semerkant'ta açılan medreseler, önemli birer ilim merkezi haline geldiler. Uluğ Bey'in öğrencisi olan Ali Kuşçu da, astronomi alanmda tanmmış bir bilgindi.
Timurlular döneminde yapılmış mimari eserlerin çoğu günümüze kadar gelmiştir. Bu eserlerin başlıcaları Semerkant Medresesi, Uluğ Bey Rasathanesi, Gûr-i Mir (Timur ve ailesinin anıt mezarı), Meşhed'deki Gevher Sad Camisidir.
Bu dönemde, hükümdarlarm özel çabaları ile saray çevresinde yeni bir resim sanatı doğmuştur. Özellikle duvar resimleri alanında çok değerli sanatçılar yetişmiştir. Minyatür, çinicilik ve dokuma sanatında da büyük gelişmeler olmuştur. Timur, ziraate de büyük önem vermiş ve Maveraünnehir'de birçok kanallar açmıştır. Semerkant'ta birçok yerden getirilmiş yüz elli bin sanatkâr vardı. Seyyahlar bu şehrin bayındırlığından, ticaretin öneminden ayrınülanyla bahsetmişlerdir.
Timur Devleti, Çin'den batıya doğru uzanan ticaret yollan üzerinde bulunuyordu. Kervanlardan alman vergiler, ülkenin en önemli gelir kaynağını oluşturuyordu. Bu nedenle devlet, ticaretin gelişmesi amacıyla Uzak Doğu ile Ön Asya arasındaki ticaret yollarını onarmış, yollar üzerinde güvenliği sağlamış ve tüccarlar desteklenmiştir.
Kaynak:
Kürşat Gökkaya ve Cemil Cahit Yeşilbursa'nın YENİ VE YAKIN ÇAĞ TARİHİ kitabı