Tokat Antik Kentleri (Karadeniz Bölgesi)

  • Konuyu açan Konuyu açan ZeyNoO
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Tokat Antik Kentleri (Karadeniz Bölgesi)

Sebastapolis (Sulusaray) Antik Kenti

5hteF.webpSulusaray’da yapılan arkeolojik kazılar yörede ilk yerleşimin MÖ.3000 yıllarında Eski Tunç Çağında başladığını göstermiştir. MÖ.2000 yılında Hititler, MÖ.1000 yılında da Frigler yöreye yerleşmişlerdir.

Sulusaray’ın bulunduğu yerde antik çağlarda Sebastopolis isimli bir kent bulunuyordu. Bu antik kentin ne zaman kurulduğu kesinlik kazanamamıştır. Bazı kaynaklara göre MÖ. I.yüzyılda kurulmuştur. Roma İmparatoru Traianus (MS.98-117) zamanında Pontus Galaticus denilen bu yer, Polemoniacus eyaletlerinden ayrılarak Kapadokia eyaletine dahil edilmiştir. Bunu içeren bir kitabe de Capadokia Valisi Arrian adına şehrin ileri gelenleri ve halkı tarafından kente konulmuştur.

Sebastopolis, Grekçe bir sözcük olup, büyük, azametli; polis; şehir anlamındadır. Bazı kaynaklarda da burası Heraclepolis olarak geçmektedir. Bunu belirten bir diğer kitabe Çekerek Irmağı üzerindeki köprüde yer almaktadır.

Sebastopolis Antik kenti, harç kullanılmadan büyük boy kesme taşların üst üste bindirilmesi ile yapılmış surlarla çevrilidir. Bu surlar dörtgen payandalarla desteklenmiş, bazı yerlerine de yarım daire planlı burçlar yerleştirilmiştir.

Tokat Müzesi’nin yapmış olduğu kazılar sonucunda surların içerisinde hamam ve mabedin yeri tesbit edilmiştir. Ayrıca burada tiyatro, agora, cadde ve diğer devlet yapılarının olduğu da sanılmaktadır.

Kentin yerleşim planı Bergama Antik kenti ile büyük benzerlik göstermektedir.

Kazılarda ele geçen buluntular Tokat Müzesi’nde sergilenmekte olup, Sebastapolis aynı zamanda Açık Hava Müzesi olarak korunmaktadır.


Sebastapolis’te bulunan eserler:

Tapınak


Tapınak, kentin kuzeydoğusunda sur duvarlarına yakın yerde, kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Doğu-batı yönünde konumlandırılmış, doğu yönünde yarım daire biçiminde, büyük apsisli, güney tarafında dıştan köşeli, içten yarım daire formlu daha küçük apsisli bir yapıdır. Duvarlar blokaj sistemle; içte ve dıştaki kesme taş arası moloz malzeme ile örtülmüştür.

Büyük apsisin içerisinde yarım daire biçimi moloz taşla örülü ikinci bir yapı katı da görülmektedir ki, bu durum asıl yapıya sonradan ilaveler yapıldığının bir işaretidir. Büyük apsis kavisinin başladığı yerde, kesme taşlarla taşıyıcı elemanın alt düzeyi ve hemen yanında gri mermerden üzerinde yazı bulunan sekizgen formlu bir sütun parçası yer almaktadır. Tapınağın tabanının koyu renkli mermerle kaplanmış olduğu in situ parçalardan anlaşılmaktadır. Yapının batı tarafında yine in situ mermer kaplama tespit edilmiştir. Zikzak formlu değişik renkli bu yapı henüz tümüyle kazılıp ortaya çıkarılmış değildir.

Tapınağın kime adandığı da tespit edilememiştir. Buluntular, tapınağın Bergama Asclepieumundaki tapınakla çağdaş olduğunu göstermektedir.

Hamam

Antik kentin doğu tarafındadır. Yapılan kazılar sonucunda, ön planda toprak zeminli yangın izi görülen moloz taş duvarlı bölüm açığa çıkarılmıştır.

Kesme taşlarla gerçekleştirilmiş iç mekâna doğru üçer kademe yapılan iki ayakla bu ayakların arasında konumlandırılmış iki sütun kaidesi görülmektedir. Kaidelerden biri halen yerindedir, diğeri köylüler tarafından yıllar önce alınmıştır. Halen var olan sütun kaidesi ile ayak arası kapı açıklığı olarak yapılmıştır. Buradan içeri girildiğinde, düzgün taş döşeme zeminli mekâna geçilmektedir. Zeminde kuzey-güney yönünden gelip, batı-doğu yönüne giden artık su kanalı da ortaya çıkarılmıştır. Bu da bize hamamın asıl su kaynağının ve kullanım alanının henüz kazılmamış bölüm altında olduğunu göstermektedir. Ayakların güney yönlerinde simetrik durumda iki sütun açığa çıkarılmıştır. Doğudaki sütun üst kesimi hariç oldukça sağlam durumdadır. Kaidesi sağlam olan batıdaki sütuna sonradan yapıldığı anlaşılan duvar kalıntıları uzanmaktadır. Doğudaki ayağın dış tarafında (kuzey) bir taş kurna bulunmuştur.

Halen duvarlarında kükürt izleri bulunan hamamın antik çağda, bugün kasabanın 3 km. güneybatısında faaliyetini sürdüren kaplıcanın suyu ile çalıştığı kuvvetle ihtimaldir. Belki de Bergama antik kentinde olduğu gibi kutsal bir kaynak olarak kaplıca suyunun buradan çıktığı akla gelmektedir.


Şehir Surları

Kentin doğusunda yapılan kazılarda açığa çıkarılan 17 m. yüksekliğindeki duvar kalıntısı çok büyük blok kesme taşlarla harç kullanılmadan gerçekleştirilmiştir.
Duvarı destekleyen iki adet dörtgen payanda görülmektedir. Ayrıca duvar yüzeyinde iki adet mazgal açıklık tespit edilmiştir. Bu duvarın yaklaşık 100 metre batısında yine iri taşlarla yapılmış yarım daire biçimli, burç olması muhtemel kalıntılar ortaya çıkmıştır. Yuvarlak planlı burçla, duvarın aynı doğrultuda olması ilk planda sur duvarları olduğunu akla getirmektedir. Asıl özelliği kazılar sonucunda belirlenecek olan 17 metrelik duvarın başka bir yapıya da ait olabileceği sanılmaktadır.


Sebastopolis Açıkhava Müzesi

1987 yılı sondaj ve kurtarma kazıları sırasında, Tokat Müzesi Müdürlüğü'nce yörede tespit edilen mimarı parçaların ve diğer eserlerin uygun bir yerde sergilenmesi kararlaştırılmıştır.

Sulusaray Belediyesinin gösterdiği, Tokat Müze Müdürlüğü’nün uygun gördüğü bir alana eserler toplanarak yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine sunulmuştur. Halen 60’ın üzerinde tarihi eser bu açık hava müzesinde sergilenmektedir. Bu sayı kasaba içinde yapılan yüzeysel araştırmalarla günden güne artmaktadır.


Aslan Heykeli

MÖ.I-III.yüzyıllara(Helenistik Dönem) tarihlendirilen aslan heykeli açık mat kahverengi taştan, oturur durumdadır. Başı kırılmış olup yeleleri izlenebilmektedir. Ayak üzerinde çizgilerle hatlar oluşturulmuştur.

Sol ön küreği üzerine ata binmiş süvari kabartması işlenmiştir. Aslan heykelinin iki tane olduğu ve muhtemelen Sebastopolis sarayının girişini süslemiştir
 
Zelitis, Zela (Zile) Antik Kenti

sEqnP.webpZile’nin Boztepe bucağına bağlı Maşat Köyü yakınlarındaki Maşathöyük (Tabigga) ile Zile Höyüğünde (Anzilia) yapılan kazılarda ele geçen buluntular ilçenin eski bir yerleşim alanı olduğunu göstermektedir.

Maşathöyük ve Zile Höyüğü Hititler döneminde önemli bir yerleşim merkezi idi. Masat Höyük'de M.Ö.3000'de Eski Tunç Çağı, M.Ö. 2000'de Hitit çağı, M.Ö. 1000'de Frig Çağını yaşayan 3 dönem mevcuttur. Maşathöyük’te Kayseri'de Hitit imparatorluğuna bağlı bir uç beyinin sarayı bulunmuştur. Pişmiş toprak, metal ve cam eserlerin yanında Hitit Hiyeroglif (Resim Yazısı) yazısı ile yazılmış tablet en önemli eserdir.

Strabon’a göre Zile, Asur Krallığının başkenti olan Ninova’nın melikesi Semiramis tarafından kurulmuştur.

Zile sözcüğünün kaynağı kesin değildir. Strabon’un buradan Zelitis-Zela olarak söz etmesi bu yerleşimin çok eski olduğuna işaret etmektedir. Zile’nin 29 km. güneydoğusundaki Maşathöyük’te araştırma yapan Ord. Prof.Şevket Aziz Kansu ve onun ortaya çıkardığı buluntulara dayanılarak Şemsettin Günaltay, Hititlerin burada yaşadığını ortaya koymuştur. Ayrıca Zile’deki Maşathöyük kazılarında ele geçen tabletler de Yeşilırmak Havzası boyunca sıralanmış Hitit yerleşim merkezlerinden Anzilia’dan söz etmektedir. Büyük olasılıkla Anzilia sözcüğü zamanla Zile’ye dönüşmüştür.

MÖ.1916’da yöre Asurluların yönetimine geçmiştir. MÖ.XV.yüzyıldan sonra Kaşkalar burasını yakıp yıkmış, MÖ.VIII.yüzyılda Frigler yöreye hakim olmuş, MÖ.VII.yüzyılda da Kimmerler tarafından yağmalanmıştır. MÖ.VI.yüzyılda Anadolunun büyük bir bölümü ile birlikte Persler buraya da hakim olmuşlardır. Persler Yeşilırmak havzasına önem vermiş ve tarihi Kral Yolunu buradan geçirmişlerdir. I.Darius zamanında Anadolunun en büyük eyaleti olan Kapadokia ikiye bölünmüş ve Zile kuzeydeki Pontus Kapadokiası içerisinde kalmıştır. Persler burada kendi tanrıları olan Anahita (Anahitis, Anos, Anadates) adına bir mabet yaptırmışlar ve bu mabedin çevresinde Sonbaharda yapılan Sakaia şenliklerini düzenlemişlerdir. MÖ.IV.yüzyılda Büyük İskender Anadolu’daki Pers imparatorluğunu sona erdirirken Zile yöresini de kendi topraklarına katmıştır. İskender’in ölümünden sonra topraklarını paylaşan generallerinden Ornets Kapadokia ile birlikte Zile’yi de egemenliği altına almıştır. MÖ.III.yüzyılda Pontus Krallığının egemenliğine girmiştir.

Kapadokialılar Romalılardan Pontuslulara karşı koyabilmek için yardım istemiş ve Romalı general Sulla komutasındaki ordu Mithridates’i mağlup ederek Kapadokia’yı ele geçirmiştir. Sulla’nın Roma’ya dönmesi ve MÖ.78’de ölümü üzerine Mithridat yeniden Roma’ya karşı savaş açmıştır. MÖ.67’de Romalı Triarius ile Mithridates Zile’ye 5 km. uzaklıktaki Skotis’te (bugünkü Altıağaç Mevkii) savaşmışlar ve savaşın galibi belli olmamıştır. Mithridates yöreye hakim olmasına rağmen kısa bir süre sonra Romalı Pompeius, Mithridates’i yenerek yöreye hakim olmuştur.

MÖ.66’da Romalılar buraya hakim olmuş, bu arada II.Pharnakes yörede Pontus yönetimini yeniden kurmak istemişse de MÖ.47’de eski ismi ile Zela olan bugünkü Zile’de yapılan savaşta İulius Caesar’a yenilmiştir. Zile Kalesi içerisindeki bir taşa Iulius Caesar tarafından “Veni, Vidi, Vici” - Geldim, Gördüm, Yendim- sözleri yazılmıştır. Aynı zamanda bu şehre Caesar’ın karısının ismi verildiği de kaynaklarda geçmektedir.

Antik kentten günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Zile Kalesi, Maşathöyük, Zile Höyüğü, Roma dönemi tiyatrosu, Kaya Mezarları, Namlı Hisar Kale, Anzavur Mağaraları, Manastır Kalıntısı bulunmaktadır
 
Komana Pontika (Tokat) Antik Kenti

iFcCK.webpTokat ve çevresinde, özellikle Maşathöyük ve Horoztepe’de yapılan arkeolojik kazılarda ele geçen buluntular yörenin Kalkolitik Çağdan (MÖ.5500-3500) beri yerleşim alanı olduğunu göstermiştir. MÖ. XVII. yüzyılda Hititlerin egemenliği altında kalan yöre, MÖ. XV. ve VIII. yüzyıllar arasında Kaşkalar tarafından istilaya uğramış ve yakılıp yıkılmıştır. Ege göç kavimleriyle Batı Anadolu’yu istila eden Frigler Tokat yöresindeki Çekerek, Tozanlı, Kelkit Çayı boylarında kurulu Hitit kentlerini işgal etmişlerdir. Maşathöyük’te Frig dönemine ait yapılar ve çeşitli buluntular ele geçmiştir. Karadeniz’den gelen Kimmerlerin Frig egemenliğine son vermesi ile Yöreye MÖ. VI. yüzyılda Medler, daha sonra da Perslerin hakim olmuşlardır. Pers yönetimi sırasında Büyük Kapadokya Satraplığı’nın sınırları içerisinde kalmıştır. Bu dönemde yöredeki başlıca yerleşme, dinsel ve ticari açıdan büyük önem taşıyan Komana idi.

Komana, Tokat’ın 9 km kuzeydoğusunda, Gümenek mevkiinde bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Kapadokya’daki Komana ile karıştırılmamak için Komana Pontika adı ile anılmıştır. Daha sonra Kapadokya’nın kuzeyindeki Pontus Kapadokiası’na bağlanan yöre MÖ. IV. yüzyıl sonlarında Makedonyalıların egemenliği altına girmiştir. Büyük İskender’in ölümünden sonra, komutanları arasındaki anlaşmazlıktan doğan karışıklık sırasında Pers kökenli I.Mithradetes, MÖ.IV.yüzyıl başlarında yöreyi de içerisine alan topraklarda Pontus Krallığını kurmuştur. Giderek güçlenen Pontus Kralları Niksar, Turhal ve Zile’de Gazafilaklia denen güçlü kaleler, Komana ve Erbaa’da da tapınak, saray ve villalar yapmışlardır.

Karadeniz kıyılarında güçlenen, zamanla Anadolu’nun büyük bir bölümünü egemenlik içine alan Pontus Krallığı, Anadolu’yu istila eden Roma ordularına karşı uzun yıllar süren savaşmışlar, bu savaşlar sonucunda da MÖ.I.yüzyılda yöre kesin olarak Romalıların eline geçmiştir. Pontus’un güçlü direnişini kırmak için Roma, en güçlü generallerini Küçük Asya’ya göndermiş, Amiral Triarius, Sulla, V.Flaccus, Lucullus ve Pompeius büyük mücadeleler vermişlerdir. MÖ. 47’de J. Sezar Zile’ye gelmiş ve Roma’ya başkaldıran Pontus asıllı Basforos kralı II.Pharnake’nin orduları ile Altıağaç mevkiinde karşılaşmış ve büyük zafer kazanmıştır. Sezar “Veni, Vidi, Vici” (Geldim, gördüm, yendim) diyerek Roma’ya bildirmiştir. 400 yıl süren Roma egemenliği sırasında Tokat ve yöresinde ticaret, bayındırlık ve ulaşım gelişmiş, kentler imar edilmiş, Komana, Niksar, Zile ve Sulusaray’ın önemi artmıştır.

Roma İmparatorluğu’nun 395’te ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma (Bizans) sınırları içerisinde kalan yöre, bu dönemde VIII. yüzyıldan sonra Arap akınlarına uğramış, Bizanslılar ile Araplar arasında birkaç kez el değiştirmiştir.

Antik Komana kentinin yeri ancak gezginler tarafından yazıtlar yardımıyla tesbit edilmiştir. Hamilton (1842), Anderson (1903) ve Cumont’lar (1906) seyahatlerinde Tokat, Komana ve çevresinde rastladıkları kalıntılardan bahsetmişler, Wilson (1960) tezinde bölge yerleşimlerine dair tüm bilgileri bir araya toplamıştır.

Komana antik kentinde 2004 yılından beri sürdürülmekte olan yüzey araştırmasının sınırları 2007 yılında Komana antik kenti territorium’unu kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Çalışmaların amacı Komana’nın kırsal kesiminde yerleşme düzenlerini anlamak olmuştur. Yapılan yüzey araştırması sırasında çok sayıda Orta ve Geç Bizans Dönemi’ne tarihlenebilecek yerleşme tespit edilmiştir. Bu alanların yanı sıra Helenistik ve Bizans Dönemleri’nde kullanılmış olduğu tespit edilen kaleler bölgenin özellikle Helenistik Dönem’de savunma sistemlerini anlamak açısından önem taşımaktadır.


Ek Bilgi:

Komana Arkeolojik Araştırma Projesi Direktörü Doç. Dr. Burcu Erciyas, Tokat'ta Efes, Bergama, Didim gibi çok büyük antik kentlerden birini ortaya çıkarabileceklerine inandıklarını söyledi.

Klasik Çağ kenti Komana'nın lokasyonunu belirlemek ve kentsel dokusunu anlamak amacıyla 2004 yılında başlatılan Komana Arkeolojik Araştırma Projesi'nde çalışmalar devam ediyor.

Tokat'ın 9 kilometre kuzeydoğusunda Yeşilırmak yanında bulunan Hamamtepe höyüğü antik kentin merkezi olarak tespit edilirken, Kültür ve Turizm Bakanlığı izini Tokat Valiliği desteğiyle yürütülen yüzey çalışmalar da sona yaklaşıldı. 2009 yılında alınması beklenen izinle kazı çalışmalarına başlanması bekleniyor.

Bula Köyünde bulunan Kazı evinde ise antik kentten çıkartılan eşyalar inceleniyor. Yapılan araştırmalarda Komana'nın, Mitridat Krallığı'nın idaresinde önemli bir kült merkezi olduğu, Roma İmparatorluk Dönemi'nde de özerkliğini koruduğu biliniyor. Anadolu tanrısı Ma'ya adanmış olan kutsal alanın aynı zamanda çevre bölgeler için bir ticaret merkezi ve olasılıkla Mitridat Krallığı için banka görevi görmüş olduğu ilk olarak ise 19. yüzyılda Avrupalı gezginler tarafından ziyaret edilmiş. Yapılan çalışmalarla ilgili İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdurrahman Akyüz ile birlikte bilgi veren Erciyas, geniş çaplı yüzey araştırmasında Hamamtepe çevresinde yer alan yerleşmeler ve yazıtlar tespit edildiğini, seramikler toplandığını ve jeofizik araştırma yapılmakta olduğunu kaydetti. Erciyas, Anadolu'ya has Anadolulu Ma isminde bir savaş tanrıçasının kaynaklarda geçtiğini, bu tanrıçanın Hititlerden buyana Anadolu'da varlığını sürdürdüğünü bildiklerini söyledi. Komana antik kentinin de bu tanrıçanın tapınağının bulunduğu antik kent olduğunu belirten Erciyas, "Aynı zamanda burada büyük festivaller düzenlendiğini, bu festivaller sırasında Komana'nın bir ticaret merkezine dönüştüğünü önemli yollar üzerinde bulunduğu için çok ziyaretçisi ve çok zengin bir kent olduğunu biliyoruz. O nedenle bu kentte çalışmak üzere 2004 yılından beri buradayız. Bugüne kadar kazı çalışmalarının öncüsü olan yüzey araştırması yaptık. Kentin 1,5 kilometrelik bir alana yayıldığını tespit ettik" dedi.

Erciyas, Komana'nın Efes Antik kenti gibi önemli bir kent olduğunu belirterek, "Efes Antik kentinde de Artemis'e adanmış bir tapınak var. Onun için burada da Efes, Bergama, Didim gibi çok büyük antik kentlerden birini ortaya çıkarabileceğimizi düşünüyoruz. Tokat'ın da o kentler gibi Karadeniz bölgesinde örnek bir antik kent ortaya çıkaracağımıza inanıyoruz" diye konuştu.

İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdurrahman Akyüz ise Tokat'ta iki önemli tarihi eserden Sepastapolis ile Komana Antik Kenti'nin gün yüzüne çıkması ile kentin turizme açılabileceğini kaydetti.
 
Fonorova, Opotormo (Erbaa) Antik Kenti

Yöredeki ilk yerleşimin Hitit döneminde başladığı çevrede, özellikle Kelkit Havzasında yapılan kazılardan anlaşılmaktadır. Hititler, ardından Frigler Kelkit Havzası boyunca MÖ.2000-600 yılları arasında bir çok yerleşim alanı kurmuşlardır. Bu dönemlere ait höyük ve tümülüsler, Horoztepe, Hacıpazar ve Zilhor köylerinin çevresinde görülmektedir.

Antik Çağ tarihçilerinden Strabon, Pontus Krallığı döneminde burasının Fonorova olarak isimlendirildiğini, bölgede çok sayıda zeytinlik ve üzüm bağlarının bulunduğunu, ormanlık bir alan olduğunu belirtmiştir. Nitekim Pontuslular da bu bölgeden Fonorova olarak söz etmişlerdir. Sonraki yıllarda Pontus krallarından VI.Mitridates bu ismin yerine Opotormo ismini vermiştir.

Pontus Krallığından sonra yöre Roma ve Bizans egemenliği altına girmiş, 344 ve 449 yıllarındaki depremlerden büyük zarar görmüştür.
 
Keberia, Cabira, Neokaiseria (Niksar) Antik Kenti

XLdNZ.webpPontus Krallığı zamanında Cabira, (Kaberia) ismi ile tanınmış, Romalılar buraya Diaspolis ismini vermişlerdir. İmparator Tiberius (MS. 14-37) zamanında şehre Neocaesaraea denilmiştir. Bugünkü Niksar ismi de bu sözcükten kaynaklanmaktadır.

Yöredeki ilk yerleşimin Hititler zamanında başladığı, onları Perslerin izlediği sanılmaktadır. Kaynaklara göre tarihte ilk kez ismi Pontus Krallığı döneminde geçmiştir.

Pontus Krallığı döneminde önemli bir yerleşim olan yöre, MÖ.66’da Roma yönetimine girmiş, General Pompeius (MÖ.66-62) şehri yeniden düzenlemiştir. Roma döneminde bir ara Hadrianapolis olarak da tanınan bu kent, Bizans döneminde Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir
 
Geri
Top