• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Topal Osman ve Cepni Uşakları

wien06

V.I.P
V.I.P
Yıl 1912, yer: Osmanlı tahrir defterlerinde adı Çepni İli diye geçen, Oğuz-Üçokların Çepni Türkleriyle meskûn Giresun. Gözleri çakmak çakmak bir yiğit, Hacı Hüseyin Mahallesinde ki dibek taşının üzerine çıkmış, kendisini heyecanla dinleyen gençlere:


‘Geride kalanlardan sıkılmayın. Endişe etmeyin. Vatan bizden görev bekler.’ diye haykırıyordu. Giresunlu delikanlılardan Balkan Savaşı için gönüllü asker olmalarını isteyen yiğit, Giresun eşrafından Hacı Mehmed’in oğlu Feridun zade Osman’dı. O Osman ki babasının askerden muaf olması için 54 altın lira ödediğini duyunca deliye dönmüş, hemen askerlik şubesine koşup gönüllü yazılmıştır. İşte o Osman’ın gür sesine kulak veren 63 vatan evladı, cepheye uçarcasına koşmuştu.

Cepheye vardıkların da Çatalca önlerine kadar gelmiş olan düşmanla ölesiye bir harbe tutuşmuşlar, cengin en şiddetli anında yanına düşen bir gülle kabına sığmayan Osman’ı vatan toprağının pak sinesine sermişti. Gözlerini Şişli Etfal Hastanesi’nde açan Osman’ın 10’dan fazla yarasının en vahimi sağ bacağındaydı. Sağ diz kapağı parçalanmış, doktorlar bacağını iş göremez diye kesmeye karar vermişlerdi. Nerden bileceklerdi, o parçalanmış dizle Osman’ın koca koca devletlerin hain Pontus planlarını Türk Karadeniz’in azgın sularına gömeceğini, nerden bilsinlerdi vatanın hangi köşesi dardaysa Osman’ın Hızır gibi yetişeceğini… Velhasılıkelam Osman razı olmadı, bacağının kesilmesine. Ameliyatta doktorlar keser diye uyutulmayı ya da uyuşturulmayı da istemedi. Doktorlar çaresiz Canlı canlı temizlediler şarapnel parçalarını Osman’ın dizinden. Şişli Etfal’in tarihinde belki de en çok konuşulan konu olmuştu, Giresunlu Osman’ın çektiği akıl almaz acılara nasıl dayandığı, nasıl sesini bile çıkarmadığı.
Tarihler 1913’ ü gösterdiğinde Osman taburcu olup, memleketine dönüyordu. Omzunda kahramanlıklarından dolayı aldığı milis yüzbaşı rütbesi ve hemşehrilerinin O’na taktığı yeni ismiyle: Topal Osman Ağa. Osman, Giresun’da uzun zaman kalamıyordu. Dünya’yı kana bulayan düvel-i muazzama devletleri Osmanlı’yı, bağımsız tek Türk Devleti’ni haritadan silmek için var gücüyle saldırmaktaydı.

Seferberlik emri Giresun’a ulaştığında, Osman Ağa, arkadaşlarını yine etrafına topluyor ve Doğu cephesine savaşa gidiyordu. Bu sefer yanında 250’den fazla yiğit vardı. Teşkilat-ı Mahsusa alayına yazılan Osman ve arkadaşları gerilla usulleriyle Ruslara karşı büyük kahramanlıklar göstermiş, bu arada Osman ağır bir tifoya yakalanmıştı. Rus ilerleyişi karşısında iyice azıtan yerli Rum ve Ermeniler, yüzyıllardır iyilikten başka bir şey görmedikleri Türklere saldırılarını artırıyor, köyleri basıp masum Türkleri katlediyorlardı. Tirebolu önlerinde düşmanı karşılayan ve Bolşevik devriminden sonra Batum’a kadar Rus ordusunu kovalayan Türk askerleri arasında, emrindeki 700’den fazla gönüllüsüyle Osman Ağa’da bulunuyordu.

Komşusu olan Türkleri arkadan hançerleyen Ermenilerin 1915’teki tehcirlerinde Osman Ağa’da gönüllüleriyle, devlet emrinde görev yapmıştı. Mondros’ta verdiği yüz binlerce şehide rağmen mağlup sayılan, başkenti işgal edilmiş Osmanlı Devleti artık tarih sahnesinden çekiliyordu. Zaferleri ne denli şanlı olduysa yenilgileri de o ölçüde destansı olmuştu, son Türk imparatorluğunun. Osman Ağa’nın gölgesinden bile korkan yerli Rumların şikâyetleri üzerine hakkında yakalama emri çıkartıldığında Giresun Belediye Reis’iydi. Osman Ağa’yı tasfiye ederek Pontus hayallerini gerçekleştireceklerini zanneden Rumların mutlulukları uzun sürmeyecekti. Kendine has, etkin yöntemlerle hakkındaki şikâyeti, şikâyeti edenlere geri aldıran Osman Ağa memleketine geri dönecekti. Osman Ağa, Pontus selinin önüne set gibi gerilmiş azgın sele geçit vermiyordu. Tüm Karadeniz’de Türkleri insanlık dışı yöntemlerle sindiren Rum çeteciler, Giresun ve havalisinde tutunamıyorlardı. Osman Ağa, gönüllüleriyle Rum çetecilerin üzerinde kasırga gibi esiyor, ibretlik dersler veriyordu. Bir Türk köyünü içindekilerle yaktıktan sonra kaçan Rum çetesini bir bağ evinde yakalayan Osman Ağa, hainleri gereken cezayı verdikten sonra evin duvarına şöyle yazdırıyordu: ‘Bundan sonra vatana ihanet edenler, görüldükleri her yerde tepelenecektir.’

Sinop’tan Batum’a kadar bir Pontus Devleti kurma peşinde olan Rum’lar, Giresun’u özel harekât alanı seçmişlerdi. Giresun’un mukavemeti kırıldıktan sonra önlerinde engel kalmayacağına inanan Yunanistan destekli çeteler bu amaçlarına ulaşmak için her yolu mubah görmekteydiler. Taş kışlaya sözde Pontus bayrağını astıkları gün Giresunlu Türkler mateme bürünmüştü. Ellerinde ne silah ne cephane vardı. Gözyaşlarını içlerine akıtıp, başları önde yürüyorlardı. Ta ki o dönem hakkında ki yakalama emrinden dolayı kaçak olan Osman Ağa tan ağarmadan gönüllüleriyle Giresun üstüne güneş gibi doğana dek. O güneş Türklerin başını göğe kaldırıyor, yasa bürünen Rumlar ise bayrak olayının baş sorumlusu Balabani Usta’nın kokmuş leşini günler sonra denizde buluyorlardı. Sayıları onlarla ifade eden Rum çetelerine karşı Karadeniz’de sadece Osman Ağa ve gönüllüleri mücadele etmekteydi. Ama ne mücadele! Bölgede nerde bir Türk feryat ediyorsa oraya seğirten, hain Rumları kendi gölgelerinden korkar hale getiren bir mücadele.

Tarih 29 Mayıs 1919, geniş yetkilerle donatılmış 9. Ordu müfettişi Mustafa Kemal Paşa’nın özel isteğiyle Giresunlu Osman Ağa, Havza’ya ileride milli mücadelenin önderi olacak Paşa’yla görüşmeye gelmişti. Mustafa Kemal Paşa’nın ‘Vatansever duyguları taşımaya gençliğinde başlamışsın’ diyerek iltifat ettiği ve Karadeniz’i korumakla görevlendirdiği Osman Ağa’ya şu emri veriyordu:’ Rum çeteler hangi usulleri kullanıyorsa sizde o usulleri kullanın.’ Karadeniz’i, Mustafa Kemal Paşa’nın ifadesiyle ‘tecrübeli ellerine’ alan Osman Ağa o günden sonra görür görmez çok sevdiği Paşa’sından aldığı güvenle daha bir gayretle müdafaaya başlamıştı. Yunanlıların ilerleyişiyle git gide azgınlaşan Rumlarla amansız mücadelesine devam eden Osman Ağa, aynı zamanda ihtiyaç olan başka vatan topraklarına da şevkle yardıma koşmaktaydı. Doğu’da çıkan Koçgiri ayaklanmasının bastırılmasında da Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle kurulan ve başında Osman Ağa’nın bulunduğu 47. Giresun Gönüllü Alayı’nın üstün hizmetleri olmuştur. Kazım Karabekir’in isteğiyle hazırlanan ve Kars’a gönderilen 900 kişilik Giresun birliği de yine Osman Ağa’nın eseridir. Mustafa Kemal Paşa’nın özel isteğiyle Paşa’yı korumak üzere ilk Giresun müfrezesinin Ankara’ya gönderilmesi de bu döneme rastlar. Osman Ağa Ankara’ya yolcu ettiği gönüllülerine ‘’Paşa’nın hayatı ve muhafazası size, yalnız size aittir. Onu her yerde siz koruyacaksınız. Şayet Mustafa Kemal Paşa’ya bir şey olursa kendinizi yok bilin. Memlekette bıraktıklarınızı da yok bilin’’ diyerek efsanevi bir sadakat örneği sergileyecektir. Giresunlu özel korumaların sayısı daha sonra 300’e kadar çıkmıştır. 47. Gönüllü Alayın yanında komutanlığını Tirebolulu Binbaşı Hüseyin Avni Alparslan Bey’in yaptığı bir gönüllü Giresun Alayı daha teşekkül ettirilir. Sayısı 6 bini bulan, Pontus’un kökünü kazıyan, Koçgiri ayaklanmasını bastıran, Mustafa Kemal’i koruyan, Dumlupınar’da, Büyük Taarruz’da destanlar yazan, Sakarya Savaşı’nın en çetin yerlerinde Mangaltepe’de, Gökgözü sırtlarında kanlarını aziz vatan toprağına gözünü kırpmadan sunan bu alaylar adlarını Türk tarihine altın harflerle yazdırmıştır. Sakarya Savaşı’nda 42. Alay’ın neredeyse tamamı, komutanları büyük kahraman Hüseyin Avni Bey’le beraber şehit olmuş, bu alaydan geriye yalnız destansı bir vatansever ruh ve şeref kalmıştır, Osman Ağa’nın kumanda ettiği 47. Alay’dan da sadece 285 kişi hayatta kalabilmiştir.

Osman Ağa, düşmanı denize döktükten sonra gönüllülerinden sağ kalanlarla Giresun’a döndüğünde hemşehrileri O’nu müthiş sevgi gösterileriyle karşılıyordu. Memleketinde kısacık kalan ve yine çok sevdiği Gazi Paşa’sının yanına, Ankara’ya dönen Osman Ağa, emrindekilerle Mustafa Kemal’i korumaya devam eder. Ta ki o hiç gelmez olası, kara 2 Nisan gününe kadar. Mustafa Kemal Paşa’dan izinsiz nefes almayan yiğit Osman’ın bir muhalif vekili öldürdüğünün anlaşılıp, yine muhalefetin baskısıyla şehit edilmesine dek. Falih Rıfkı Atay’ın Osman Ağa’nın ölümünden sonra ‘’Karadeniz kıyılarının destan kahramanı, sonuna kadar Mustafa Kemal’e bağlı kalan, adamlarına Çankaya’da ve köşkle şehir arasındaki yolda nöbet bekleten’’ diye anlattığı Giresunlu Topal Osman Ağa, daha 39 yaşındayken çok sevdiği vatanının uğruna çok çileler çektiği toprağına kavuşuyordu. Pervasız vatanseverliğin, ölümüne sadakatin, delice cesaretin ve yiğitliğin sembolü Feridunzade Osman, kanlı savaşların, güllelerin yıkamadığı Osman, sükûnet devrinin siyasetine kurban gitmişti. Ölümünden sonra, vatan uğruna yediği kurşunlarla, şarapnellerle dolu olan naşına yapılan soysuzca muamele tarihin asla unutmayacağı ibretlik bir ders olarak kaydedilmiştir. Tarih tekerrür etmiş, mert adamın talihi yine namert olmuştur. Giresunlu Osman Ağa’dan geriye asla unutulmayacak bir vatan mücadelesi, benzerini bir daha göremeyeceğimiz bir cesaret ve hemşehrilerinin yürekleri dağlayan ağıtları kalmıştır. Allah mekanını cennet eylesin…
 
Cumhuriyet Gazetesi'nin Topal Osman ile ilgili verdiği bir kitapçık vardı ve o kitapçıkta ölümü ile ilgili farklı bilgilere yer veriliyordu.O dönem hakkında malesef açık bilgiye ulaşamıyoruz çünkü,sakıncalı (!)
 
Geri
Top