1876 yılında İstanbul Tophane'de doğdu. İbrahim Efendi'nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini tamamladı. 13 mart 1895 yılında Deniz Harp Okulu'na girdi. 29 haziran 1897 de teğmen rütbesiyle mezun oldu. 11 ağustos 1898 de İdare-i Mahsusa'ya atandı. Mansure Korveti'nde mühendislik eğitimini tamamladı, 7 Mayıs 1899 da üsteğmen oldu. 2 ağustos 1899 tarihinde Mesud Vapuru'na, 6 eylül 1905 de Fethiye Kalyonu'na atandı. 19 ekim 1905 de Necm-i Fetan Gambotu'na, 29 ocak 1907 de Beşiktaş Vapuru'nda ve 8 haziran 1907 de Sahin-i Derya gemisinde seyr subaylığı yaptı. 19 Ocak 1908 de atandığı Ordu Gambotu ikinci süvari ve seyir subaylığı sırasında yüzbaşı rütbesine yükseldi. 13 şubat 1909 da Bandırma Vapuru ve 8 kasım 1909 tarihinde İclaliye Zırhlısı seyir subaylığına atandı. 14 ağustos 1911 de Yadigar-ı Millet İkinci Süvarisi seyir subayı, 28 şubat 1912 de geçici olarak merkeze alındı. 20 şubat 1913 de İclaliye Zırhlısı'na ikinci süvari ve 30 Mart 1913 de Musul Torpidosu'na süvari olarak atandı. Umumi Kursa 25 kasım 1913 de, Torpido Kursuna 27 kasım 1913'de öğrenci olarak devam ettikten sonra 29 ocak 1914'de kıdemli yüzbaşı rütbesine yükseldi. 26 mart 1914'de çarkçılık kursuna, 6 haziran 1914'de topçuluk kursuna devam etti. Sonra 17 ağustos 1914 tarihinde Despina Vapuru'na atandı. 5 ekim 1914'de geçici bir süre yine merkeze alındı. 29 ekim 1914'de Nusrat Mayın Gemisi'ne süvari olarak atandı.
HAKKINDA YAZILANLAR
Mayıncı Yüzbaşı Tophaneli Hakkı
İrfan Özfatura
Türkiye 9 Mart 2004
Aksaklıklar "Tophaneli Hakkı"yı çok yorar. Doluya koyar almaz, boşa koyar dolmaz, uyku ney tutmaz... Yine kara kara düşündüğü gecelerden birinde yüreği sıkışır, sanki göğsünün üzerine dağ bırakırlar. Hani kurşun deyse neyse... Savaş meydanında başka bahane ile ölmese...
Karargâh hekimi "bu kalp krizi yüzbaşım" der, "şükür atlatmışsınız ama ikincisi takar peşine sürükler. Kesinlikle dinlenmeniz ve hava değişimine çıkmanız gerek."
Hakkı Yüzbaşı tabyalar pamuk gibi atılırken arkadaşlarını bırakıp eve dönemez. "Sen bana iki gün istirahat yaz yeter" der.
Kurt kapanı
Alman Menter kendi halinde, uysal bir ihtiyardır. Düşman donanmasını izler, izler, izler ve bir gün Cevat Paşayı kenara çekip "elimizde ne kadar mayın var" diye sorar.
-Sanırım 26 tane ama eski model.
-Farketmez. Beni dinlerseniz onları Karanlık Limana döksünler. Ama alışıldığı gibi kıyıya dik değil, paralel dizsinler. Zira düşman gemileri tam burada manevra yapacak, ikmal için geri dönecekler.
-Nereden biliyorsunuz?
-Çünkü Amiral ben olaydım, öyle yapardım.
Göreyim sizi
Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa ihtiyar kurdu dinler. Doğru Mayın Grup Komutanlığına gider. Yzb. Hafız Nâzmi'nin sırtını sıvazlayıp "beni mahçup etme" der.
Hafız Nâzmi mayın döşeme işinin piridir ancak ona bu akşam tereyağından kıl çekecek, iğne deliğinden deve geçirebilecek bir kaptan lâzımdır. Aklına tek isim gelir: "Tophaneli Hakkı!"
Hakkı Yüzbaşıyı bir ranzada halsiz mecalsiz yatarken bulur, hafifçe dürterek uyandırır ve "var mısın bre Tophaneli" der, "seninle donanmanın burnuna kadar sokulalım?" Yzb. Hakkı'nın yorgun vücudunu bir heyecan dalgası yalar, göğsü yine ısınır, nabzı deli deli atar. İhtimal daha dün kriz geçirdiğini söylese arkadaşı özür dileyip gidecektir ama sesini çıkarmaz. Aksine taaa askerî rüştiyeden beri ekmeğini yediği ocağa borcunu ödeyecek olmanın hazzını yaşar. Peki ya kalbi teklerse... Amaaan ölümden ötesi yoktur ya. Hem buraya gelirken hep bir ağızdan "Ya Rabbi şehadet nasip eyle" diye yalvarmamış mıdırlar?
Becerikli tekne
Destan gemileri genelde kırık dökük olurlar, pusulaları bile çalışmaz. Ama ne yalan söyleyelim Nusret yeni ve bakımlıdır. Boyu 40 metre filandır. Gövdesi suya fazla batmadığı için mayınlı alanlarda güvenle dolanır. Silahları ciddiye alınmasa da manevrası kıvraktır. Gelgelelim saldırı maksadıyla inşa edilen gemilerin önünden kaçması imkânsızdır. Yanisi şu ki hem ortalıkta dolanacak hem de görünmemeye bakacaklardır.
Müttefikler "nihai hücuma" hazırlandıkları için Boğaz'ı günlerce tarar, bütün mayınları ayıklarlar. Raporlar temiz gidince içleri rahatlar. Gün batmadan son bir kez tayyarelerle keşif yapar ve muhtemel bir mayınlamaya fırsat vermemek için devriye gemilerini çıkarırlar.
O gece...
Aysız, yıldızsız ve biraz da sislice bir gecedir. Nusret vazifesine hazırdır, kazan çoktaaan yakılmış, sıkıştırılan buhar pistonları zorlamaya başlamıştır. Hakkı Kaptan gece yarısından sonra demir alır, kıvılcımlar görünmesin diye ocakları bastırıp, adeta düşman donanmasının arasına dalar. Olabildiğince sessiz çalışır, mayınları suya bırakırlar. Bunları incecik bir telle bağlayıp su yüzeyinin 4.5 metre altında sabit tutarlar. Elbette Tophaneli Hakkı da insandır, o da can taşır, nitekim kalbi pırpırlamaya başlar. Ama yükleri öyle büyüktür ki ölüm korkusunu bile aşar. Eğer düşman donanması mayınların kokusunu alırsa alayını temizler ve bir anda İstanbul'a dayanırlar. İşte bu gerginlik, bu vebal Yüzbaşı Hakkı'yı ezip ufalar. Tam işlerini bitirip dönüşe geçerler ki biri zırhlı iki devriye gemisi üzerlerine doğru gelir, elleriyle yüreklerine bastırıp nefeslerini tutarlar.
En heyecanlı yerinde kesip "arkası yarın" diyenlere oldum olası kızmışımdır ama n'apalım ki yerimiz bu kadar.
HAKKINDA YAZILANLAR
Mayıncı Yüzbaşı Tophaneli Hakkı
İrfan Özfatura
Türkiye 9 Mart 2004
Aksaklıklar "Tophaneli Hakkı"yı çok yorar. Doluya koyar almaz, boşa koyar dolmaz, uyku ney tutmaz... Yine kara kara düşündüğü gecelerden birinde yüreği sıkışır, sanki göğsünün üzerine dağ bırakırlar. Hani kurşun deyse neyse... Savaş meydanında başka bahane ile ölmese...
Karargâh hekimi "bu kalp krizi yüzbaşım" der, "şükür atlatmışsınız ama ikincisi takar peşine sürükler. Kesinlikle dinlenmeniz ve hava değişimine çıkmanız gerek."
Hakkı Yüzbaşı tabyalar pamuk gibi atılırken arkadaşlarını bırakıp eve dönemez. "Sen bana iki gün istirahat yaz yeter" der.
Kurt kapanı
Alman Menter kendi halinde, uysal bir ihtiyardır. Düşman donanmasını izler, izler, izler ve bir gün Cevat Paşayı kenara çekip "elimizde ne kadar mayın var" diye sorar.
-Sanırım 26 tane ama eski model.
-Farketmez. Beni dinlerseniz onları Karanlık Limana döksünler. Ama alışıldığı gibi kıyıya dik değil, paralel dizsinler. Zira düşman gemileri tam burada manevra yapacak, ikmal için geri dönecekler.
-Nereden biliyorsunuz?
-Çünkü Amiral ben olaydım, öyle yapardım.
Göreyim sizi
Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa ihtiyar kurdu dinler. Doğru Mayın Grup Komutanlığına gider. Yzb. Hafız Nâzmi'nin sırtını sıvazlayıp "beni mahçup etme" der.
Hafız Nâzmi mayın döşeme işinin piridir ancak ona bu akşam tereyağından kıl çekecek, iğne deliğinden deve geçirebilecek bir kaptan lâzımdır. Aklına tek isim gelir: "Tophaneli Hakkı!"
Hakkı Yüzbaşıyı bir ranzada halsiz mecalsiz yatarken bulur, hafifçe dürterek uyandırır ve "var mısın bre Tophaneli" der, "seninle donanmanın burnuna kadar sokulalım?" Yzb. Hakkı'nın yorgun vücudunu bir heyecan dalgası yalar, göğsü yine ısınır, nabzı deli deli atar. İhtimal daha dün kriz geçirdiğini söylese arkadaşı özür dileyip gidecektir ama sesini çıkarmaz. Aksine taaa askerî rüştiyeden beri ekmeğini yediği ocağa borcunu ödeyecek olmanın hazzını yaşar. Peki ya kalbi teklerse... Amaaan ölümden ötesi yoktur ya. Hem buraya gelirken hep bir ağızdan "Ya Rabbi şehadet nasip eyle" diye yalvarmamış mıdırlar?
Becerikli tekne
Destan gemileri genelde kırık dökük olurlar, pusulaları bile çalışmaz. Ama ne yalan söyleyelim Nusret yeni ve bakımlıdır. Boyu 40 metre filandır. Gövdesi suya fazla batmadığı için mayınlı alanlarda güvenle dolanır. Silahları ciddiye alınmasa da manevrası kıvraktır. Gelgelelim saldırı maksadıyla inşa edilen gemilerin önünden kaçması imkânsızdır. Yanisi şu ki hem ortalıkta dolanacak hem de görünmemeye bakacaklardır.
Müttefikler "nihai hücuma" hazırlandıkları için Boğaz'ı günlerce tarar, bütün mayınları ayıklarlar. Raporlar temiz gidince içleri rahatlar. Gün batmadan son bir kez tayyarelerle keşif yapar ve muhtemel bir mayınlamaya fırsat vermemek için devriye gemilerini çıkarırlar.
O gece...
Aysız, yıldızsız ve biraz da sislice bir gecedir. Nusret vazifesine hazırdır, kazan çoktaaan yakılmış, sıkıştırılan buhar pistonları zorlamaya başlamıştır. Hakkı Kaptan gece yarısından sonra demir alır, kıvılcımlar görünmesin diye ocakları bastırıp, adeta düşman donanmasının arasına dalar. Olabildiğince sessiz çalışır, mayınları suya bırakırlar. Bunları incecik bir telle bağlayıp su yüzeyinin 4.5 metre altında sabit tutarlar. Elbette Tophaneli Hakkı da insandır, o da can taşır, nitekim kalbi pırpırlamaya başlar. Ama yükleri öyle büyüktür ki ölüm korkusunu bile aşar. Eğer düşman donanması mayınların kokusunu alırsa alayını temizler ve bir anda İstanbul'a dayanırlar. İşte bu gerginlik, bu vebal Yüzbaşı Hakkı'yı ezip ufalar. Tam işlerini bitirip dönüşe geçerler ki biri zırhlı iki devriye gemisi üzerlerine doğru gelir, elleriyle yüreklerine bastırıp nefeslerini tutarlar.
En heyecanlı yerinde kesip "arkası yarın" diyenlere oldum olası kızmışımdır ama n'apalım ki yerimiz bu kadar.