Ayşe Arman'ın Profesör Şahika Yüksel ile transseksüellik konusu üzerine söyleşisi.
* * *
Doğrusu ŞURADAKİ konu beni epeyce sinirlendirmiş ve adı geçen şahsı (Nil, sonradan Rüzgar adını almış) acımasızca eleştirmiştim. Bu eleştiriyi sadece içimde değiş dışavurarakta yapmıştım... O dönemde arkadaş sohbetlerine bile konu olmuş aynı hızla eleştiriye devam etmiştim. Bu gün bir dr. arkadaş hiçte sevmediğim Ayşe Arman'ın söyleşisini getirdi bana. Okudum bilgilendim Siz de bilgileniniz diye ekliyorum söyleyişiyi...
* * *
Rüzgar’a cinsiyet değiştirmesi için rapor veren Profesör Şahika Yüksel konuştu.
Profesör Şahika Yüksel hakkında günlerce yazabilirim.
Müthiş bir kadın, müthiş bir hekim. Zaten röportajın tamamı sığmadı, yazmayı da düşünüyorum.
Transseksüeller hakkında, bu ülkede onun kadar bilgisi, deneyimi olan bir başkası yok.
Aynı zamanda feminist ve bu sorunu bir ‘insan hakları ihlali’ olarak değerlendiriyor.
Psikiyatri Profesörü, Çapa’da çalışmış, yıllarını vermiş, 1000’e yakın transseksüel ona danışmış.
Ocak ayında emekliliğini istemiş, artık bu değerli hoca, bir üniversiteye bağlı değil, buna da çok üzüldüm, tabii ki yine hizmet vermeye devam edecek ama bir üniversite çatısı altında değil.
Rüzgar dahil görüştüğüm bütün trans bireyler Şahika Yüksel’e gitmişler, “Ameliyat olabilir” raporunu ondan almışlar.
Heykeli dikilecek bir kadın o. Transseksüellik hakkında merak ettiğim her şeyi sordum. Ne yazık ki yerim ölçüsünde bu kadarını yayımlayabiliyorum.
Devamı başka bir güne...
Önce Listag ailelerinin çocukları, sonra Rüzgar’ın hikâyesi. Konuyu, Türkiye’deki en yetkili, en bilgili ağızdan yani sizden dinlemek ve öğrenmek istiyorum. Transseksüalite tercih mi? Hastalık mı? Doğuştan mı?
- Transseksüalite bir durum. Tanıması, anlaması ve empati kurması kolay olmayan bir durum. Çünkü bedensel olarak bir kadının ya da erkeğin anatomisine sahipler. Ama kendilerini diğer cinsiyete ait hissediyorlar.
Nedeni ne?
- Tam bilinmiyor. Genetik, yapısal bir durum. Fakat şurası bir gerçek: Bizler dünyaya ‘kadın’, ‘erkek’ ya da ‘transseksüel’ olarak geliyoruz. Yani doğuştan.
Peki hastalık olarak değerlendirmek doğru mu?
- Şu anki sınıflandırmada ‘cinsel kimlik gelişim bozukluğu’ tanımı altında duruyor. Fakat hastalık tanımları zaman zaman yeniden yapılır. Transseksüelliğin hastalık olarak değerlendirilmesine, dünyada çok ciddi itirazlar var. Şöyle deniyor: Bu bir ‘patoloji’ değil. Bu bir ‘akıl hastalığı’ değil. Olsa, kişinin düşünceleri ve davranışlarıyla ilgili bir zorluğun söz konusu olması gerekir. Burada, böyle bir şey yok. Hamilelik de bir hastalık değildir mesela, tıbbi bir durumdur. Transseksüalite de onun gibi tıbbi bir durum. Kesinlikle ‘ruhsal bir hastalık’ değil.
Tercih de olamaz o zaman...
- Elbette hayır! Herhangi bir insanın, “Ben kadın olarak dünyaya geldim, şimdi de erkek olmak istiyorum” demesi mümkün değil.
Heves?
- Katiyen değil! Burada mesele, sadece dış görünüşünüzün kadın ya da erkek görünmesi değil. Girdiğiniz tuvaletin bile, erkek ya da kadın tuvaleti olması. Yani transseksüeller, hangi cinse ait hissediyorlarsa kendilerini, atıklarını bile o cinsin tuvaletine bırakmak istiyorlar. Namaz kılıyorlarsa, kadın ya da erkek pratiğine göre kılmak istiyorlar. Onların kendileri hakkında bir tereddütleri yok. Amaçları, estetik bir kaygı da değil, “Daha ince görüneyim” değil, “Memelerimi istemiyorum, âdet kanamalarım da dursun” değil. Cinsiyet değiştirmek onlar için tıbbi bir ihtiyaç. Haliyle bunun bir sağlık güvencesi içinde olması gerekiyor. Zorunluluk bu.
Ruhları, kendilerine ait olmayan bir bedene mi sıkışmış oluyor...
- Bugüne kadar 1000 kadar vaka gördüm. 1985’te transseksüellerle çalışmaya başladım, yıl 2013. Soruyorsunuz, “Kadınken erkek mi olmak istiyorsun?” diye. “Hayır, ben zaten kadınım. Yanlışlıkla erkek bedenine hapsolmuşum. Bu bedenden kurtulmak, bu hapishaneden çıkmak istiyorum” diyorlar. Çok ciddi bir durum. Öteki bedende gerçekten yaşayamıyorlar. Kişinin kendi istediği cinsiyete geçmesiyle ilgili karar da rastgele verilecek bir karar değil. “Canı sıkıldı, sevgilisiyle kavga etti, ruhsal sorunları oldu, o yüzden kadın ya da erkek olmak istedi” değil yani...
Peki transseksüel tanısı koymak kolay mı?
- O kadar çok vaka gördük ki, artık birkaç görüşmede tanıyı koyabiliyoruz. Ama uzun süre grup terapilerine geliyorlar. Tabii çeşitli kurallar var: 18 yaşının altında ameliyat yok. Erişkin olması, akli dengesinin yerinde olması lazım. “Ben cinsiyet değiştirmek istiyorum” diyen kişilerin en az 20 yaşında olduğu düşünülürse, 20 yıl o diğer cinsiyette yaşamış oluyorlar. Haliyle, aile, arkadaşlar, çevre gibi faktörler işin içine giriyor. Oysa, diğer cinsiyete taşınırken, yakınlarına hesap vermeler ya da ailelerinden izin almaları gerekmiyor. Ama biz Türkiye’de aile bağlarına çok önem veriyoruz.
Size müracaat edenlerin yakınlarıyla görüşüyor musunuz?
- Cinsiyet değiştirmek için gelenler, aileleriyle görüşmemi istiyorsa evet. Ama şu söz konusu değil: “Ben Fatma’nın annesiyim. Kızım cinsiyetini değiştirmek için size gelmiş, mutlaka sizinle konuşmak istiyorum.” O zaman kabul etmiyorum, “Ben Fatma’yı tanımıyorum” diyorum. Onlarla görüşebilmem için Fatma’nın istemesi lazım.
Peki ya gelen transseksüel, cinsiyet değiştirme operasyonunu kaldıramayacak biriyse...
- Bu ikinci nokta, 18 yaşının üzerindeyse ve akli dengesi yerindeyse, onu bir süre izliyoruz, transseksüelliğine tanıklık ediyoruz. Kendisinin bunu kaldırma kapasitesinin olup olmadığını değerlendiriyoruz ve “Bu kişi transseksüeldir. Ameliyat olması ruh sağlığı için olumludur” diye rapor yazıyoruz. Hormon tedavisi başlıyor ve zamanı gelince ameliyatı oluyor.
Evet ama onu doğuran da bir anne var...
- Doğru ama anneler ya da babalar, her zaman çocuklarının iyiliğini düşünmüyor! Kendi iyiliklerini istiyorlar, kendi ihtiyaçları ve kendi tercihleri önemli oluyor. “Ailemize bu uygun değil” deniyor ya da “Baban kalp krizi geçirir! Bunu amcana nasıl anlatırız?”
Erkeklik bir üst mertebe!
Çoğunluk Rüzgar’a sempatiyle bakıyor. Çünkü bizim gibi toplumlarda, ‘erkeklik mertebesi’ne ‘yükselmek’, kadınlığı terk etmek daha anlaşılabilir ve olabilir bir şey. Ama erkekliği ‘bırakmak’ kadınlık gibi ‘aşağı’ bir mertebeye inmek anlaşılacak bir şey değil. O yüzden kadın olmuş translara bu kadar sempatiyle bakılmaz.
Sünnet derili penis
“Penis varsa erkektir, yoksa değildir” anlayışı hakim bizde. Almanya’ya göç eden bir trans doktorla sohbet ederken, “Memelerimi çıkarttırdım. Rahim ve yumurtalığı da” dedi. “Penis taktırmadım, çok meşakkatli, istemiyorum. Zaten penis benim için erkeklik ölçüsü değil” diye ekledi. Türkiye’de ise genelde şöyle söylüyorlar: “Bana sünnet derili bir penis takın!” Veya “Ameliyattan sonra askere gitmek istiyorum” diyor. Askere gitmesi söz konusu değil ama böyle bir hayali var.
Rüzgar’a saygı duymak zorundayız
Transseksüeller, ameliyattan önce, istemedikleri bir durum yaşadıkları için ruh sağlığı sorunları yüksek. Ama ameliyattan sonra durum tersine dönüyor. Bir tek, kendi fobileri artıyor. Trans oldukları anlaşılacak diye bir korkuları oluyor. Toplum tarafından kabul edilmeyeceklerini düşünüyorlar. Geçmiş hayatlarını unutmak
istiyorlar. Dolayısıyla bunu anlatanlar son derece az. Ve son derece
kıymetli onların duyguları, bilgileri, yaşadıkları. Hele tanınan birinin, “Ben buyum” diyebilmesi ona çok büyük bir sorumluluk yüklüyor. O yüzden Rüzgar’ın yaptığı çok önemli ve değerli. Hepimiz Rüzgar’a saygı duymak zorundayız.
69 yaşında ameliyat olan var
Çevre baskısı yüzünden cinsiyet değiştiremeyenler ne kadar acı çekiyor?
- Transseksüellerin hepsi, erken yaşta bu değişimi gösteremiyor. Bazen 30’undan, 40’ından sonra. Gördüğüm en yüksek yaş 69. Erkek olarak yaşıyordu ama ameliyat geçirmemişti. Küçük bir yerde öğretmenken nüfus cüzdanında değişiklik yapılmış, yanlışlık sonucu mavi olmuş, herkes onu erkek biliyor, yıllarca öğretmenlik yapmış bir bey. Ama biyolojik olarak kadın. “69 yaşına gelmişsiniz, neden ameliyat olmak için ısrar ediyorsunuz?” dedim. Erkek göründüğü için, erkek olarak da evlenmiş. “Artık genç değilim, günün birinde öleceğim. Yıkanırken görecekler, karımın rezil olmasını istemiyorum. Bu utancı ona yaşatamam” dedi.
Oldu mu ameliyat...
- Oldu. Bir başkası da kalbi, tansiyonu var ama doktora gitmiyor, “Çünkü doktor biyolojik olarak kadın olduğumu anlayacak” diyor. Kardeşinin haplarıyla kendini tedavi etmeye çalışıyor.
Size gelene kadar bir sürü uzmana gidiyorlar. O psikiyatristler nasıl anlamıyor transseksüel olduğunu...
- Bir ülkede halkın ortalaması neyse, hukukçuların ve psikiyatristlerin ortalaması da çok farklı olmaz. “Ben zarar veririm” şeklinde yaklaşımlar da söz konusu. Özellikle ergenler için. Zaten artık yeni uygulamada ‘performans’ diye bir şey var. Devlet hastanelerinde 5-10 dakikada bir, birine bakmak durumdalar.
Bu tespitleri yapamayanlara kızmıyor musunuz?
- Onlar anne ve babaların duymak istediği şeyleri söylüyor. Oysa ergenlik intihar için en kritik devre. En sık 18 yaşının altında intihar ediyorlar.
Transseksüellik Türkiye’de ne ölçüde yaygın?
- Dünyadakiyle aynı oran: Bin kişide 6 kişi.
Eşcinselliğin cezası İDAM transseksüellik serbest
İran’da durum ne?
- Bugün İran, dünyanın bu konuda en gelişmiş ameliyat merkezlerine sahip. Çeşitli fetvalarla ameliyat olup evinin kadını, erkeği olmakta bir mahsur yok. Eşcinselliğin cezası idam!
Türkiye’de...
- Bizim translarımızın bir bölümü de meselenin dini olarak nasıl algılandığını çok önemsiyor. Çeşitli din hocalarıyla görüşüyorlar. Tek eşli olmak kaydıyla, Türkiye’de de bazı hocalar ameliyat onayı veriyormuş.
Kaynak: hurriyet.com.tr/yazarlar/22719921.asp
* * *
Doğrusu ŞURADAKİ konu beni epeyce sinirlendirmiş ve adı geçen şahsı (Nil, sonradan Rüzgar adını almış) acımasızca eleştirmiştim. Bu eleştiriyi sadece içimde değiş dışavurarakta yapmıştım... O dönemde arkadaş sohbetlerine bile konu olmuş aynı hızla eleştiriye devam etmiştim. Bu gün bir dr. arkadaş hiçte sevmediğim Ayşe Arman'ın söyleşisini getirdi bana. Okudum bilgilendim Siz de bilgileniniz diye ekliyorum söyleyişiyi...
* * *
Rüzgar’a cinsiyet değiştirmesi için rapor veren Profesör Şahika Yüksel konuştu.
Profesör Şahika Yüksel hakkında günlerce yazabilirim.
Müthiş bir kadın, müthiş bir hekim. Zaten röportajın tamamı sığmadı, yazmayı da düşünüyorum.
Transseksüeller hakkında, bu ülkede onun kadar bilgisi, deneyimi olan bir başkası yok.
Aynı zamanda feminist ve bu sorunu bir ‘insan hakları ihlali’ olarak değerlendiriyor.
Psikiyatri Profesörü, Çapa’da çalışmış, yıllarını vermiş, 1000’e yakın transseksüel ona danışmış.
Ocak ayında emekliliğini istemiş, artık bu değerli hoca, bir üniversiteye bağlı değil, buna da çok üzüldüm, tabii ki yine hizmet vermeye devam edecek ama bir üniversite çatısı altında değil.
Rüzgar dahil görüştüğüm bütün trans bireyler Şahika Yüksel’e gitmişler, “Ameliyat olabilir” raporunu ondan almışlar.
Heykeli dikilecek bir kadın o. Transseksüellik hakkında merak ettiğim her şeyi sordum. Ne yazık ki yerim ölçüsünde bu kadarını yayımlayabiliyorum.
Devamı başka bir güne...
Önce Listag ailelerinin çocukları, sonra Rüzgar’ın hikâyesi. Konuyu, Türkiye’deki en yetkili, en bilgili ağızdan yani sizden dinlemek ve öğrenmek istiyorum. Transseksüalite tercih mi? Hastalık mı? Doğuştan mı?
- Transseksüalite bir durum. Tanıması, anlaması ve empati kurması kolay olmayan bir durum. Çünkü bedensel olarak bir kadının ya da erkeğin anatomisine sahipler. Ama kendilerini diğer cinsiyete ait hissediyorlar.
Nedeni ne?
- Tam bilinmiyor. Genetik, yapısal bir durum. Fakat şurası bir gerçek: Bizler dünyaya ‘kadın’, ‘erkek’ ya da ‘transseksüel’ olarak geliyoruz. Yani doğuştan.
Peki hastalık olarak değerlendirmek doğru mu?
- Şu anki sınıflandırmada ‘cinsel kimlik gelişim bozukluğu’ tanımı altında duruyor. Fakat hastalık tanımları zaman zaman yeniden yapılır. Transseksüelliğin hastalık olarak değerlendirilmesine, dünyada çok ciddi itirazlar var. Şöyle deniyor: Bu bir ‘patoloji’ değil. Bu bir ‘akıl hastalığı’ değil. Olsa, kişinin düşünceleri ve davranışlarıyla ilgili bir zorluğun söz konusu olması gerekir. Burada, böyle bir şey yok. Hamilelik de bir hastalık değildir mesela, tıbbi bir durumdur. Transseksüalite de onun gibi tıbbi bir durum. Kesinlikle ‘ruhsal bir hastalık’ değil.
Tercih de olamaz o zaman...
- Elbette hayır! Herhangi bir insanın, “Ben kadın olarak dünyaya geldim, şimdi de erkek olmak istiyorum” demesi mümkün değil.
Heves?
- Katiyen değil! Burada mesele, sadece dış görünüşünüzün kadın ya da erkek görünmesi değil. Girdiğiniz tuvaletin bile, erkek ya da kadın tuvaleti olması. Yani transseksüeller, hangi cinse ait hissediyorlarsa kendilerini, atıklarını bile o cinsin tuvaletine bırakmak istiyorlar. Namaz kılıyorlarsa, kadın ya da erkek pratiğine göre kılmak istiyorlar. Onların kendileri hakkında bir tereddütleri yok. Amaçları, estetik bir kaygı da değil, “Daha ince görüneyim” değil, “Memelerimi istemiyorum, âdet kanamalarım da dursun” değil. Cinsiyet değiştirmek onlar için tıbbi bir ihtiyaç. Haliyle bunun bir sağlık güvencesi içinde olması gerekiyor. Zorunluluk bu.
Ruhları, kendilerine ait olmayan bir bedene mi sıkışmış oluyor...
- Bugüne kadar 1000 kadar vaka gördüm. 1985’te transseksüellerle çalışmaya başladım, yıl 2013. Soruyorsunuz, “Kadınken erkek mi olmak istiyorsun?” diye. “Hayır, ben zaten kadınım. Yanlışlıkla erkek bedenine hapsolmuşum. Bu bedenden kurtulmak, bu hapishaneden çıkmak istiyorum” diyorlar. Çok ciddi bir durum. Öteki bedende gerçekten yaşayamıyorlar. Kişinin kendi istediği cinsiyete geçmesiyle ilgili karar da rastgele verilecek bir karar değil. “Canı sıkıldı, sevgilisiyle kavga etti, ruhsal sorunları oldu, o yüzden kadın ya da erkek olmak istedi” değil yani...
Peki transseksüel tanısı koymak kolay mı?
- O kadar çok vaka gördük ki, artık birkaç görüşmede tanıyı koyabiliyoruz. Ama uzun süre grup terapilerine geliyorlar. Tabii çeşitli kurallar var: 18 yaşının altında ameliyat yok. Erişkin olması, akli dengesinin yerinde olması lazım. “Ben cinsiyet değiştirmek istiyorum” diyen kişilerin en az 20 yaşında olduğu düşünülürse, 20 yıl o diğer cinsiyette yaşamış oluyorlar. Haliyle, aile, arkadaşlar, çevre gibi faktörler işin içine giriyor. Oysa, diğer cinsiyete taşınırken, yakınlarına hesap vermeler ya da ailelerinden izin almaları gerekmiyor. Ama biz Türkiye’de aile bağlarına çok önem veriyoruz.
Size müracaat edenlerin yakınlarıyla görüşüyor musunuz?
- Cinsiyet değiştirmek için gelenler, aileleriyle görüşmemi istiyorsa evet. Ama şu söz konusu değil: “Ben Fatma’nın annesiyim. Kızım cinsiyetini değiştirmek için size gelmiş, mutlaka sizinle konuşmak istiyorum.” O zaman kabul etmiyorum, “Ben Fatma’yı tanımıyorum” diyorum. Onlarla görüşebilmem için Fatma’nın istemesi lazım.
Peki ya gelen transseksüel, cinsiyet değiştirme operasyonunu kaldıramayacak biriyse...
- Bu ikinci nokta, 18 yaşının üzerindeyse ve akli dengesi yerindeyse, onu bir süre izliyoruz, transseksüelliğine tanıklık ediyoruz. Kendisinin bunu kaldırma kapasitesinin olup olmadığını değerlendiriyoruz ve “Bu kişi transseksüeldir. Ameliyat olması ruh sağlığı için olumludur” diye rapor yazıyoruz. Hormon tedavisi başlıyor ve zamanı gelince ameliyatı oluyor.
Evet ama onu doğuran da bir anne var...
- Doğru ama anneler ya da babalar, her zaman çocuklarının iyiliğini düşünmüyor! Kendi iyiliklerini istiyorlar, kendi ihtiyaçları ve kendi tercihleri önemli oluyor. “Ailemize bu uygun değil” deniyor ya da “Baban kalp krizi geçirir! Bunu amcana nasıl anlatırız?”
Erkeklik bir üst mertebe!
Çoğunluk Rüzgar’a sempatiyle bakıyor. Çünkü bizim gibi toplumlarda, ‘erkeklik mertebesi’ne ‘yükselmek’, kadınlığı terk etmek daha anlaşılabilir ve olabilir bir şey. Ama erkekliği ‘bırakmak’ kadınlık gibi ‘aşağı’ bir mertebeye inmek anlaşılacak bir şey değil. O yüzden kadın olmuş translara bu kadar sempatiyle bakılmaz.
Sünnet derili penis
“Penis varsa erkektir, yoksa değildir” anlayışı hakim bizde. Almanya’ya göç eden bir trans doktorla sohbet ederken, “Memelerimi çıkarttırdım. Rahim ve yumurtalığı da” dedi. “Penis taktırmadım, çok meşakkatli, istemiyorum. Zaten penis benim için erkeklik ölçüsü değil” diye ekledi. Türkiye’de ise genelde şöyle söylüyorlar: “Bana sünnet derili bir penis takın!” Veya “Ameliyattan sonra askere gitmek istiyorum” diyor. Askere gitmesi söz konusu değil ama böyle bir hayali var.
Rüzgar’a saygı duymak zorundayız
Transseksüeller, ameliyattan önce, istemedikleri bir durum yaşadıkları için ruh sağlığı sorunları yüksek. Ama ameliyattan sonra durum tersine dönüyor. Bir tek, kendi fobileri artıyor. Trans oldukları anlaşılacak diye bir korkuları oluyor. Toplum tarafından kabul edilmeyeceklerini düşünüyorlar. Geçmiş hayatlarını unutmak
istiyorlar. Dolayısıyla bunu anlatanlar son derece az. Ve son derece
kıymetli onların duyguları, bilgileri, yaşadıkları. Hele tanınan birinin, “Ben buyum” diyebilmesi ona çok büyük bir sorumluluk yüklüyor. O yüzden Rüzgar’ın yaptığı çok önemli ve değerli. Hepimiz Rüzgar’a saygı duymak zorundayız.
69 yaşında ameliyat olan var
Çevre baskısı yüzünden cinsiyet değiştiremeyenler ne kadar acı çekiyor?
- Transseksüellerin hepsi, erken yaşta bu değişimi gösteremiyor. Bazen 30’undan, 40’ından sonra. Gördüğüm en yüksek yaş 69. Erkek olarak yaşıyordu ama ameliyat geçirmemişti. Küçük bir yerde öğretmenken nüfus cüzdanında değişiklik yapılmış, yanlışlık sonucu mavi olmuş, herkes onu erkek biliyor, yıllarca öğretmenlik yapmış bir bey. Ama biyolojik olarak kadın. “69 yaşına gelmişsiniz, neden ameliyat olmak için ısrar ediyorsunuz?” dedim. Erkek göründüğü için, erkek olarak da evlenmiş. “Artık genç değilim, günün birinde öleceğim. Yıkanırken görecekler, karımın rezil olmasını istemiyorum. Bu utancı ona yaşatamam” dedi.
Oldu mu ameliyat...
- Oldu. Bir başkası da kalbi, tansiyonu var ama doktora gitmiyor, “Çünkü doktor biyolojik olarak kadın olduğumu anlayacak” diyor. Kardeşinin haplarıyla kendini tedavi etmeye çalışıyor.
Size gelene kadar bir sürü uzmana gidiyorlar. O psikiyatristler nasıl anlamıyor transseksüel olduğunu...
- Bir ülkede halkın ortalaması neyse, hukukçuların ve psikiyatristlerin ortalaması da çok farklı olmaz. “Ben zarar veririm” şeklinde yaklaşımlar da söz konusu. Özellikle ergenler için. Zaten artık yeni uygulamada ‘performans’ diye bir şey var. Devlet hastanelerinde 5-10 dakikada bir, birine bakmak durumdalar.
Bu tespitleri yapamayanlara kızmıyor musunuz?
- Onlar anne ve babaların duymak istediği şeyleri söylüyor. Oysa ergenlik intihar için en kritik devre. En sık 18 yaşının altında intihar ediyorlar.
Transseksüellik Türkiye’de ne ölçüde yaygın?
- Dünyadakiyle aynı oran: Bin kişide 6 kişi.
Eşcinselliğin cezası İDAM transseksüellik serbest
İran’da durum ne?
- Bugün İran, dünyanın bu konuda en gelişmiş ameliyat merkezlerine sahip. Çeşitli fetvalarla ameliyat olup evinin kadını, erkeği olmakta bir mahsur yok. Eşcinselliğin cezası idam!
Türkiye’de...
- Bizim translarımızın bir bölümü de meselenin dini olarak nasıl algılandığını çok önemsiyor. Çeşitli din hocalarıyla görüşüyorlar. Tek eşli olmak kaydıyla, Türkiye’de de bazı hocalar ameliyat onayı veriyormuş.
Kaynak: hurriyet.com.tr/yazarlar/22719921.asp