TÜBİTAK'ın bu yılki liselararası proje yarışmasına 276 proje başvurdu. En çok ilgi gören projenin konusu neydi biliyor musunuz?
Nazar!..
Maltepe Coşkun Fen Lisesi öğrencisi Nur Kıpçak ilginç bir deneyle nazarı kanıtlamaya çalışmıştı.
Kıpçak, hassaslığıyla tanınan menekşeleri saksılara koymuş, her bir saksının karşısına da öğrenciler oturtmuştu.
A grubundaki öğrenciler mavi ve yeşil gözlüydü.
B grubundakiler koyu renk gözlü...
D grubundakiler renkli-koyu karışık...
C grubundakilerin ise gözleri bağlıydı.
Bu öğrenciler 3 ayrı seansta 5'er dakika boyunca menekşelere "nazar dolu gözlerle" baktılar.
Onlar bakarken menekşelerin damarlarına akupunktur iğneleriyle bağlanan elektrotlar çiçeklerdeki organik madde değişkenliğini ölçüyordu.
Bakalım "kem gözler", çiçeklerin kan dolaşımını etkileyip solmasına yol açacak mıydı?
Sonuç şaşırtıcı oldu:
Menekşe, en çok mavi ve yeşil gözlülerin bakışlarından etkilenmiş, yani organik madde geçişini en çok durduran grup A grubu olmuştu.
Koyu renk gözlülerin nazarı daha az değmişti.
Gözü bağlı ekibin ruhani nazar etkisi başarısız olmuştu.
Menekşeyi koruması beklenen nazar boncuğu ise pek işe yaramamıştı.
***
Eğlenceli bir deneye benziyor.
Sonuçları merakla okuduysam da "bilimsel deney" deyince bir liselinin aklına ilkin "nazar"ın gelmesine şaşırdığımı itiraf etmeliyim.
Bu eğilim sürerse yakında "Yoldan kara kedi geçmesinin trafik kazalarına etkisi", "Kulak memesini çekip 3 kez tahtaya vurmanın ev içi kazaları önleme potansiyeli", "Merdiven altından geçip işe gidenlerle, geçmeden gidenlerin iş performanslarının mukayesesi", "Muska takan kadınlarda tecavüze uğrama ihtimalinin azalıp azalmadığı", "Kale dibine ekilen kartal pençesinin golü engelleme yüzdesi" gibisinden deneylerin başlaması muhtemeldir.
Cumhurbaşkanı Sezer, TÜBİTAK'ın özerkliğine son veren yasayı yeniden görüşülmek üzere önceki gün Meclis'e geri gönderdi.
Yasa, Türkiye'nin bilim ve teknoloji politikalarını oluşturan ve araştırmalara 450 trilyon lira destek verecek olan TÜBİTAK'ın başkan ve yöneticilerini seçme ve atama yetkisini Başbakan'a veriyor.
Böylece siyasallaştırılan TÜBİTAK'ın bilimsel buluşlarının da ticarileştirilmesi teşvik ediliyor.
Dahası, Bilim Kurulu'nun "müspet bilimler" alanından olabileceğine dair yasa hükmü yumuşatılarak sosyal ve beşeri bilimler alanından da kurula üye seçilmesine olanak sağlanıyor.
Böylece kurula ilahiyatçıların da girmesinin yolu açılıyor.
***
Hükümet muhtemelen yasayı aynen yeniden geçirip Köşk'e gönderecektir. Ancak bu zıtlaşmanın ve bilimle inatlaşmanın hayra hizmet etmeyeceği ortada...
Bilim adamları, TÜBİTAK'ı hükümet emrine vermenin bilime zarar vereceğini anlatmaya çalıştılar, seslerini duyuramadılar.
Peki bunu engellemek için ne yapsak?
Emrah Ablak'ın hiç kaçırmadığım nefis çizgi dizisi "TÜBİTAK"ı (Doğan K., 2005) AKP'li milletvekillerinin kapısının altından atıp "TÜBİTAK'a çalışan Bayram Efendi'nin profesörlerle nasıl cebelleştiğini" mi anlatsak?
Yoksa renkli gözlülerden bir heyet oluşturup dikkat ve ısrarla Başbakan'a mı baksak?
Can DÜNDAR
Nazar!..
Maltepe Coşkun Fen Lisesi öğrencisi Nur Kıpçak ilginç bir deneyle nazarı kanıtlamaya çalışmıştı.
Kıpçak, hassaslığıyla tanınan menekşeleri saksılara koymuş, her bir saksının karşısına da öğrenciler oturtmuştu.
A grubundaki öğrenciler mavi ve yeşil gözlüydü.
B grubundakiler koyu renk gözlü...
D grubundakiler renkli-koyu karışık...
C grubundakilerin ise gözleri bağlıydı.
Bu öğrenciler 3 ayrı seansta 5'er dakika boyunca menekşelere "nazar dolu gözlerle" baktılar.
Onlar bakarken menekşelerin damarlarına akupunktur iğneleriyle bağlanan elektrotlar çiçeklerdeki organik madde değişkenliğini ölçüyordu.
Bakalım "kem gözler", çiçeklerin kan dolaşımını etkileyip solmasına yol açacak mıydı?
Sonuç şaşırtıcı oldu:
Menekşe, en çok mavi ve yeşil gözlülerin bakışlarından etkilenmiş, yani organik madde geçişini en çok durduran grup A grubu olmuştu.
Koyu renk gözlülerin nazarı daha az değmişti.
Gözü bağlı ekibin ruhani nazar etkisi başarısız olmuştu.
Menekşeyi koruması beklenen nazar boncuğu ise pek işe yaramamıştı.
***
Eğlenceli bir deneye benziyor.
Sonuçları merakla okuduysam da "bilimsel deney" deyince bir liselinin aklına ilkin "nazar"ın gelmesine şaşırdığımı itiraf etmeliyim.
Bu eğilim sürerse yakında "Yoldan kara kedi geçmesinin trafik kazalarına etkisi", "Kulak memesini çekip 3 kez tahtaya vurmanın ev içi kazaları önleme potansiyeli", "Merdiven altından geçip işe gidenlerle, geçmeden gidenlerin iş performanslarının mukayesesi", "Muska takan kadınlarda tecavüze uğrama ihtimalinin azalıp azalmadığı", "Kale dibine ekilen kartal pençesinin golü engelleme yüzdesi" gibisinden deneylerin başlaması muhtemeldir.
Cumhurbaşkanı Sezer, TÜBİTAK'ın özerkliğine son veren yasayı yeniden görüşülmek üzere önceki gün Meclis'e geri gönderdi.
Yasa, Türkiye'nin bilim ve teknoloji politikalarını oluşturan ve araştırmalara 450 trilyon lira destek verecek olan TÜBİTAK'ın başkan ve yöneticilerini seçme ve atama yetkisini Başbakan'a veriyor.
Böylece siyasallaştırılan TÜBİTAK'ın bilimsel buluşlarının da ticarileştirilmesi teşvik ediliyor.
Dahası, Bilim Kurulu'nun "müspet bilimler" alanından olabileceğine dair yasa hükmü yumuşatılarak sosyal ve beşeri bilimler alanından da kurula üye seçilmesine olanak sağlanıyor.
Böylece kurula ilahiyatçıların da girmesinin yolu açılıyor.
***
Hükümet muhtemelen yasayı aynen yeniden geçirip Köşk'e gönderecektir. Ancak bu zıtlaşmanın ve bilimle inatlaşmanın hayra hizmet etmeyeceği ortada...
Bilim adamları, TÜBİTAK'ı hükümet emrine vermenin bilime zarar vereceğini anlatmaya çalıştılar, seslerini duyuramadılar.
Peki bunu engellemek için ne yapsak?
Emrah Ablak'ın hiç kaçırmadığım nefis çizgi dizisi "TÜBİTAK"ı (Doğan K., 2005) AKP'li milletvekillerinin kapısının altından atıp "TÜBİTAK'a çalışan Bayram Efendi'nin profesörlerle nasıl cebelleştiğini" mi anlatsak?
Yoksa renkli gözlülerden bir heyet oluşturup dikkat ve ısrarla Başbakan'a mı baksak?
Can DÜNDAR