Türk Analarının İdeolojisi

wien06

V.I.P
V.I.P
Mondros Mütarekesi sonrası…

Karakteri istiklal üzere olan Anadolu insanına esaret zinciri vurmaya kalkan Yunan çılgınlarının, İngilizlerin direktifleri ile Batı Anadolu’nun temiz sinesine çöktüğü yıllardayız…

İşgal, bir ateş topu gibi nice fidanları, ciğerpareleri, kınalı kuzuları kıra kıra Osmanlıya beşiklik eden Domaniç, Sultan Dağları ve Kütahya yörelerini sarmaktadır.

O sıra da işgal haberleri ile sarsılan İnegöl halkı da yediden yetmişine kadar silahlanmış, silah bulamayanlar, taş, odun ve demirlere sarılarak yurdu korumaya yeminleşmişlerdi.

Bu esnada Domaniç yaylarında tüm gençliğini harcayarak, bin bir güçlükle bir evlat yetiştiren Şerife Ana, evladının eline eşinden kalma bir silah tutuşturur ve Onu ata yadigârı öğütlerle düşmanla yaka paça olması için İnegöl’e uğurlar…

Ancak anasından yıllar boyu, ak-pak, termemiz ve helal süt içen, bu saf köylü çocuğu milletine ihanet eden bir jandarma onbaşısının oyuncağı olarak ve yaptığı işin tam olarak farkında bile olmadan düşmana haber taşıma gafletinde bulunmuştu. Günler geçer, aylar geçer, yurdunun bağımsızlığı için gece gündüz seccadesinin başından kalkmayarak Mevla’ya yakaran dua çiçeği Şerife Ana’ya, oğlu Mehmet’in düşmana casusluk ettiği gerçeğini çekine çekine söyleyiverirler!

Şerife Ana’nın o küçücük ama termemiz dünyası bir anda başına yıkılır…

Ruhu depremlerle sarsılır, kaddi bükülür, paramparça olur. Düşünce anaforu onarılmaz bir heyelan ile göçer, başı dumanlanır, şakakları gerilir, sanki vücudunda ki tüm kanı bir iğne ile çekmektedirler.’’Benim oğlum ha! Hainlik ha! Casusluk ha!’’diyerek bir anlık duraksamadan sonra silahını kuşandığı gibi, beyaz atına atlayarak yola revan olur.

Ne yalçın kayalar, ne uçurumlar, ne de kuytu ormanlar onu yolundan çeviremezler, bir hışım ile İnegöl’e ayak basar. Oğlunu sora sora bir Kuvay-ı Milliye karakolunda, parmaklıklar arkasında bulur. Orada bulunan vazifelilere uzak yoldan tek başına geldiğini ve oğlunu görmek isteğini söyler. Görevliler ‘’ana sen dışarıda bekle biz oğlunu dış avluya getiririz’’derler. Anasının geldiği haberi kendisine verilen saf köylü çoçuğu, büyük bir sevinç içinde hızlı adımlarla dışarıda bekleyen anasına doğru yönelir. Beyaz atının üstünde bir iman abidesi gibi duran Şerife ana, oğlunun kendisine doğru yaklaştığını görür görmez, kara feracesinin yeninde sakladığı silahını çıkartarak, hayata bağlandığı son ümidini vatana ve millete ihanet ettiği için kanlar içinde yere seriverir. Şerife Ana’nın tertemiz düşüncesine göre;’’evlatta olsa vatana ihanet cezasız kalmamalıdır’’.

Domaniçli Şerife Kadın da bir ana idi ve milli duyguları analık duygularını ezip geçmişti.

Sadece O mu?

Karlar altında sürdüğü, kağnı arabasında uyuyan, bebeğinin, üzerinden bir hışımla aldığı bezi taşıdığı mermilerin üzerine örten Kastamonulu Hatice Ana’nın analık duyguları yok muydu?

Saatlerce kağnı arabası ile mermi taşıdıktan sonra gecenin zifiri karanlığında Ilgaz da bir hana ulaşıp kapıyı yanaşarak;’’İçerisi tamamen dolu sizi alamayız’’cevabını alınca ‘’ne ben ne de yanımda ki yavrum mühim değil siz sadece mermileri alın yeter, onlara bir şey olmasın’’diyen Adile Kadın’ın analık duyguları ne olacak?

Batı Anadolu da Kavakönü köyünde düşmana gerekli bilgileri vermedi diye gözünün önünde çocuklarına olmadık işkenceler yapılan, ağzından bir kelime bile çıkmayınca köy fırınında diri diri yakılan Nazife Kadın’ın annelik hissine ne demeli? O çocuklarını düşünüp vatanı satmasını bilmeyecek kadar cahil miydi?

Ya Gördesli Makbule, Asker Saime Hanım, Antepli Yörük Fatma?

Veya evlatlarını kurban vermesi yetmezmiş gibi erkek kılığına girerek cephelerde savaşıp dokuz yerinden yaralanan Mücahide Hatice Hanım, kadın veya ana değimliydi? Kurşunlarla dans edip, ecel ile dalga geçen nam-ı değer Kara Fatma’nın aklı yok muydu?

Ya Halime Çavuş, Ya Necibe Nine?

Ve daha niceleri…

Önce yar, yaren evlat değil önce vatan demişlerdi…

Vatanımız olan ‘’Türkiye ‘’ toprakları, eşi cepheye gittikten sonra bir pencere kenarında yıllarca onu bekleyen ve dökülen saçları ile dişlerini bir bohça da biriktirip, evladı tarafından da ‘’ana bunları neden böyle biriktiriyorsun?’’diye sorulunca; ‘’bu dökülen dişler ve saçlar yarın ahrette babana sadakatime şahitlik edecektir oğlum ‘’diyen iffet abidesi anaların destanları ile yoğrulmuştur… Bugün oğullarını Allah’a adanan bir koç gibi kınalayarak, davul zurna eşliğinde Peygamber Ocağına adam olmaya gönderen analar, bu mirası kimden aldı dersiniz? Elbette tarihin o eşsiz kadın kahramanlarından…

Evet, dün ‘’derin Anadolu’’ da analarımızın, tertemiz, ak-pak, lekesiz, şekilsiz ve hesapsız sadece karşılıksız vatan sevgisi üzerine kurulmuş bir ideolojisi vardı. O ideoloji, o dava ve temelleri binlerce yıl öncesine dayanan o mefkûre, bize bugün üzerinde yaşadığımız cennet vatanı miras bırakmıştı…

Ve bugün…

Bu aziz mefkûre üzerine iman edip, hareket eden şehit anaları, teröristlerin anneleri ile aynı kefeye koymaya çalışılıyor. Hem de ‘’analığın ideolojisi olmaz’’gibi saçma bir söylem ile… Ne demek anaların ideolojisi olmaz? Asıl anaların ideolojisi olur ve biz bugün bu ideoloji sayesinde bağımsız bir devlette yaşıyoruz.

Ancak sakın beyhude beklemeyin…

‘’Bir kadın memesine vatanı satarım ‘’diyen sapıklar, kesinlikle vatanı sattığı için memesinden emzirdiği öz oğlunu gözden çıkartan bir anayı veya oğlunu bir gelin gibi süsleyerek şahadete gözünü kırpmadan gönderen günümüz analarını anlayamazlar!

Ve bu idrak kıtlığı içinde asla anlayamayacaklar!


Devlete vergi vermemeyi sivri zekâlılık, devlet malına zarar vermeyi akıllılık, ,çek, senet, para ve uyuşturucu işine girmeyi iş bilirlik, asker polis öldürmeyi kahramanlık olarak adlandıran çocukların anaları ile Vatani icin seve seve canini verip Sehit olan ve yere çöp atmaktan imtina eden evlatların analarını aynı kefeye koyarak’’ kutsal analık duygusu’’potasında her ikisini de eritmeye kalkmak sadece ahmaklık değil, o aziz analarımızın hatırasına yapılabilecek en büyük hakarettir..
 
Geri
Top