Türk Dilinin Tarihte ve Günümüzdeki Yeri
Türk dili, gerek tarihi dönemlerde gerekse bugün Doğuda Pasifik Okyanusu’ndan Batıda Baltık Denizi kıyılarına, Kuzeyde Kuzey Buz Denizi’nden Güneyde Basra Körfezi kıyılarına kadar uzanan coğrafi alanda konuşulmuş ve konuşulmaktadır. Bu dil, birbirine sınır bölgelerde konuşulduğu gibi bazen de aralarında büyük mesafeler olan yerlere de taşınmıştır. Bu nedenle gerek tarihi dönemlerde gerekse bugün için Türk dili ve lehçeleri arasında farklılıkların olması doğaldır.
Türk yazı dilinin ne zaman ve hangi şartlarda meydana geldiği konusunda kesin bir şey söyleyecek durumda değiliz. Çünkü, Türk yazı dilini yazılış tarihleri belli olan Orhun Yazıtları’ndan (VIII. yüzyıl) itibaren takip edebiliyoruz. Fakat yazıldığı yıl kaydedilmemiş olan yazıtların bir kısmı belki daha eski yıllara aittir. Orhun Yazıtları’ndaki dil yetkinliği de bu yazıtlarda işlenen dilin çok daha önceki yüzyıllarda yazı dili olarak kullanıldığını göstermeye yetecek türdendir.
Orhun Yazıtları’ndan daha eski bir döneme ait oldukları anlaşılan Yenisey Yazıtları ise çok fazla aşınmış oldukları için yeterli bir dilbilgisi vermekten uzaktır. Türk dili, ilk yazılı ürünlerinden başlayarak Türkologlar tarafından üç dönemde ele alınıp incelenmiştir. Bir dili dönemlendirme işi, yapay bir eylemdir. O dili konuşanlar tarafından başlatılıp sona erdirilmiş değildir. Türkologlar eldeki verilerin yani eserlerin dil özelliklerine bakarak böyle bir gruplandırmaya gitmişlerdir.
Buna göre Türk dili VIII. yüzyıldan günümüze değin şu başlıklar altında gruplandırılmıştır:
- Eski Türkçe (VIII-X. yüzyıllar)
- Orta Türkçe (XI-XV. yüzyıllar)
- Yeni Türkçe (XVI. yüzyıldan bugüne kadar)
XI. yüzyıla kadar temelde ortak bir yazı diline sahip olan Türk dili, siyasi birliğin kaybedilmesi ve Türk topraklarının parçalanması nedeniyle giderek eski birliğini kaybetmiş ve bunun yerine bölgesel özelliklerin yazıya yansıdığı tarihi lehçeler gelişmiştir. Özellikle XIII ve XIV. yüzyıldan itibaren farklı yazı dilleri görülmeye başlamıştır. Türk dili konuşulduğu dil alanının doğu kolunda Karahanlı Türkçesi (XI-XII. yy) ile devamı Harezm (XIV. yy) ve Çağatay Türkçeleri (XV-XIX. yy.), Güney-batı kolunda ise Eski Anadolu Türkçesi ve devamı olan Osmanlıca ile Kuzey-batı kolunda da Kıpçak Türkçesi adları altında gelişimini sürdürmüştür.
Gerek tarihi lehçelerde gerekse bugün Türk dili ve lehçeleri arasındaki dil farklılığı genelde ses bilgisi düzeyinde kalmıştır. Gerçi yazıtlar dönemi için de bazı dil farklılıkları söz konusudur. Örneğin, Költigin (732) ve Bilge Kağan (735) Yazıtları’nda birinci kişi adılı men iken Tonyukuk Yazıtı’nda (720-725) ben biçiminde geçmektedir. Yine XI. yüzyılda Orta Türkçe döneminin temel eseri olan Divanü Lûgati’t-Türk’te Kaşgarlı Mahmud, eseri için derlemeler yaptığı kendi dönemi Türk lehçeleri arasındaki farklılıklara da değinmiştir. Örneğin, “Oğuzlarla onlara yakın olanlar sözcükteki /t/ harfini /d/’ye çevirirler. Türkler (yani Karahanlı Türkleri) ‘deve’ye ‘tewey’, bunlar ‘devey’ derler.” Türk dili, XV. yüzyıldan itibaren Doğuda Çağatayca, Batıda ise Osmanlıca olmak üzere genelde iki yazı dili olarak XX. yüzyıla kadar devam etmiştir.
Türk dili, gerek tarihi dönemlerde gerekse bugün Doğuda Pasifik Okyanusu’ndan Batıda Baltık Denizi kıyılarına, Kuzeyde Kuzey Buz Denizi’nden Güneyde Basra Körfezi kıyılarına kadar uzanan coğrafi alanda konuşulmuş ve konuşulmaktadır. Bu dil, birbirine sınır bölgelerde konuşulduğu gibi bazen de aralarında büyük mesafeler olan yerlere de taşınmıştır. Bu nedenle gerek tarihi dönemlerde gerekse bugün için Türk dili ve lehçeleri arasında farklılıkların olması doğaldır.
Türk yazı dilinin ne zaman ve hangi şartlarda meydana geldiği konusunda kesin bir şey söyleyecek durumda değiliz. Çünkü, Türk yazı dilini yazılış tarihleri belli olan Orhun Yazıtları’ndan (VIII. yüzyıl) itibaren takip edebiliyoruz. Fakat yazıldığı yıl kaydedilmemiş olan yazıtların bir kısmı belki daha eski yıllara aittir. Orhun Yazıtları’ndaki dil yetkinliği de bu yazıtlarda işlenen dilin çok daha önceki yüzyıllarda yazı dili olarak kullanıldığını göstermeye yetecek türdendir.
Orhun Yazıtları’ndan daha eski bir döneme ait oldukları anlaşılan Yenisey Yazıtları ise çok fazla aşınmış oldukları için yeterli bir dilbilgisi vermekten uzaktır. Türk dili, ilk yazılı ürünlerinden başlayarak Türkologlar tarafından üç dönemde ele alınıp incelenmiştir. Bir dili dönemlendirme işi, yapay bir eylemdir. O dili konuşanlar tarafından başlatılıp sona erdirilmiş değildir. Türkologlar eldeki verilerin yani eserlerin dil özelliklerine bakarak böyle bir gruplandırmaya gitmişlerdir.
Buna göre Türk dili VIII. yüzyıldan günümüze değin şu başlıklar altında gruplandırılmıştır:
- Eski Türkçe (VIII-X. yüzyıllar)
- Orta Türkçe (XI-XV. yüzyıllar)
- Yeni Türkçe (XVI. yüzyıldan bugüne kadar)
XI. yüzyıla kadar temelde ortak bir yazı diline sahip olan Türk dili, siyasi birliğin kaybedilmesi ve Türk topraklarının parçalanması nedeniyle giderek eski birliğini kaybetmiş ve bunun yerine bölgesel özelliklerin yazıya yansıdığı tarihi lehçeler gelişmiştir. Özellikle XIII ve XIV. yüzyıldan itibaren farklı yazı dilleri görülmeye başlamıştır. Türk dili konuşulduğu dil alanının doğu kolunda Karahanlı Türkçesi (XI-XII. yy) ile devamı Harezm (XIV. yy) ve Çağatay Türkçeleri (XV-XIX. yy.), Güney-batı kolunda ise Eski Anadolu Türkçesi ve devamı olan Osmanlıca ile Kuzey-batı kolunda da Kıpçak Türkçesi adları altında gelişimini sürdürmüştür.
Gerek tarihi lehçelerde gerekse bugün Türk dili ve lehçeleri arasındaki dil farklılığı genelde ses bilgisi düzeyinde kalmıştır. Gerçi yazıtlar dönemi için de bazı dil farklılıkları söz konusudur. Örneğin, Költigin (732) ve Bilge Kağan (735) Yazıtları’nda birinci kişi adılı men iken Tonyukuk Yazıtı’nda (720-725) ben biçiminde geçmektedir. Yine XI. yüzyılda Orta Türkçe döneminin temel eseri olan Divanü Lûgati’t-Türk’te Kaşgarlı Mahmud, eseri için derlemeler yaptığı kendi dönemi Türk lehçeleri arasındaki farklılıklara da değinmiştir. Örneğin, “Oğuzlarla onlara yakın olanlar sözcükteki /t/ harfini /d/’ye çevirirler. Türkler (yani Karahanlı Türkleri) ‘deve’ye ‘tewey’, bunlar ‘devey’ derler.” Türk dili, XV. yüzyıldan itibaren Doğuda Çağatayca, Batıda ise Osmanlıca olmak üzere genelde iki yazı dili olarak XX. yüzyıla kadar devam etmiştir.