• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Türkçe Öksüz Kalmasın

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
İnsanın duygu, düşünce ve hayallerini topluma aktarma aracı olan dil; kendi yapısı içerisinde sürekli yenilenen, seslerden örülmüş bir sistemdir. Dil, aynı zamanda insan zekâsının ve insanın diğer canlılardan farkının bir göstergesidir.

Yusuf Has Hacip,

“Dildedir mutluluk, dildedir değer;
Dili olmayana insan mı derler?
İnsanda değişir dilince kader;
Ya yurda baş olur ya başı gider…”

derken insanı insan yapan unsurların başına dili koymaktadır.

Dil, aynı zamanda toplum içindeki statümüzü belirleyen bir güce sahiptir; çünkü insan yaşadığı toplumda dili kullanma yeterliliğine göre bir değere ve muameleye tâbi tutulur. İnsanların -ne yazık ki- dış görünüşlerine göre karşılandığı çağımızda konuşmalarına göre muamele görmeleri yadsınamaz bir gerçektir.

“Dilim, seni dilim dilim dileyim,
Başıma geleni senden bileyim!”

diyen şair, bu söylemle savımızı güçlendirmektedir.

Duygu ve düşüncelerimizi ana dil vasıtasıyla diğer topluluklardan farklı bir şekilde ifade ederiz. O hâlde ana dil, farklılığın da bir nişanesidir. Bu özelliği ile dil, insan topluluklarına millet olma imtiyazı kazandırır. Bir insan hangi dille duygu ve düşüncelerini daha tesirli bir şekilde aktarabiliyor, anlatabiliyorsa o millete mensuptur. Yani dilimiz kimliğimizdir. Her yemeğin her ülkede yenildiği, farklı kıyafetlerin dünyanın her yerinde giyilebildiği, fizikî yapısından bir insanın hangi millete mensup olduğunun pek anlaşılamadığı -küreselleştiği iddia edilen- dünyamızda dil, mensubiyeti yansıtan bir ayna görevi görmektedir.

Bir gün Çin filozofu Konfüçyus’a sorarlar:

-“Bir ülkeyi yönetmeye çağrılsaydınız ilk iş olarak ne yapardınız?” Konfüçyus şöyle yanıtlar:

-“Hiç kuşkusuz dili gözden geçirmekle işe başlardım.Çünkü düşünce iyi anlatılmazsa yapılması gereken şeyler doğru yapılmaz, ödevler gereği gibi yapılmazsa idare ve kültür bozulur, idare ve kültür bozulursa adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dilden daha önemli değildir!”

Buradan da anlaşılacağı üzere dili korumak ve varlığını müdafaa etmek milleti korumak; dili yozlaştırmak, yabancılaştırmak ise bir milleti kargaşa ortamına sürüklemek demektir.



Yabancı bir ülkede, ana dilini konuşabileceği bir sima görmenin insana verdiği haz ve tarifsiz mutluluk; dilin insan ruhuna tesir eden özelliğini göstermesi açısından dikkate değerdir.

Dil vatandır, gurbette bir dost sesidir.

Dil bir sevdadır, sahip çıkılmayınca küsen nazlı bir yârdır.

Dil bir âşığın sazında, sözünde efkârdır. Dil dumanlı dağların başında erimeyen kardır.

Dil; iplik iplik, nakış nakış, hece hece işledikçe yanına kârdır.

Türk milletine mensup olmak, Türkçeciliği gerektirir. Türkçeciliğin gayesi ise; Türk dilini sevmek, onun üstünlüğüne inanmak, varlığını sürdürmek, onu başka dillerin sömürüsüne karşı korumak ve kudretli bir edebiyat dili hâline getirmektir.

Âşıkların sevdaları için elerine kalem almaktan ırak durduğu bir çağda yaşıyoruz ne hazin… Peki ya böyle bir dönemeçte Türk diline sevdasıyla, kalemiyle, kelamıyla kim sahip çıkacak, Türkçeyi kim koruyacak?

Türkçeye sevdalı yürekleri bu kutlu davaya hizmet etmeye çağırıyor, baharı yaşadığımız şu günlerde Türkçe yüreğinize düşen cemre olsun diyorum.
 
Geri
Top