• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Türkçe'nin Doğru Kullanımı

KıRMıZı

TeK BaşıNa CUMHURİYET
V.I.P
Öncelikle cevap vermemiz gereken soru "Dilimizi niçin doğru kullanmalıyız?" sorusudur.

Dil, ekmek gibi, su gibi günlük hayatımızın içindedir ve soluduğumuz hava gibi bizi sarar, bundan dolayı onun varlığını hemen hemen hissetmeyiz. Gerçekten dil, üzerinde yaşadığımız toprak gibi ürünlerini sessizce bize sunar ve bizler bu sonsuz bahçenin meyvelerini sadece toplarız. Aslında dile, insanlığın en büyük buluşu oduğu için daha fazla ilgi göstermemiz gerektiği kanısındayım. Çünkü insanlarla düşüncelerle, nesnelerle aramızdaki en önemli iletken dildir. İnsanları düşünceleri nesneleri biz, dilin aracılığıyla kavrarız, dil aracılığıyla kendimizi ifade ederiz. İşte dilin önemi burada ortaya çıkıyor. Türkçemizi niçin doğru kullanmalıyız sorusunun cevabı da buradadır. Dil bir iletken olarak iyi bir iletken midir, kötü bir iletken midir sorusuna şu cevabı vereceğiz: Bu, bize bağlıdır. Dili doğru kullandığımızda o iyi bir iletkendir, yanlış kullandığımızda ise kötü bir iletkendir. Biz dili ne kadar iyi tanıyor, dili ne kadar iyi kullanıyorsak iletişimimiz o kadar iyi olacaktır. Dil bizi başkalarına, başkalarını ve başka nesneleri bize yansıtan bir prizmadır. Dili doğru kullanmak ve doğru anlamak bu prizmayı mükemmelleştirmek demektir. Kullandığımız çağdaş araçlardaki göstergelerin, ekranların, ibrelerin bir an için bozuk olduğunu düşünelim. Bu bir felakettir. Fakat bir toplum için ondan daha büyük bir felaket vardır ki o da insanlar arasında bir iş bölümü içinde görev alan kişiler arasında fikir ve görüş alış verişinde bulunanlar arasında dil prizmasının görevini tam yapamamasıdır. Düşüncelerimizin anlaşılmasını istiyorsak, bunun en kestirme yolu dile hakim olmaktır.
Dil üzerinde düşünür ve dili bir düşünce odağı gibi kabul ederseniz dilin düşünce hayatınızı zenginleştireceğini göreceksiniz. Dil düşüncenin evidir; binlerce yıllık insan zekası kelimelerde, deyimlerde, ifade kalıplarında gizlidir. İnsanlık tarafından bilgilerimizi depolamak için kullanılan ilk araç dil olmuştur. Bugün aynı işi daha sisistemli yapması için bilgisayarı yarattık. Buna rağmen, günümüz için söylüyorum, dile yüklenmiş bilgi bilgisayarlarımıza yüklenmiş bilgiden fazladır. Dil, bilgisayarlardan fazla olarak bilgilerin sadece yüklendiği yer değildir aynı zamanda bilginin üretim alanıdır. Kısaca belirtmek istediğim şey dilin düşüncelerimizi yansıtan bir araç olduğu gibi düşüncelerimizi geliştiren bir alan olduğudur. Basit bir örnek verelim: Bir insanın bildiği kelime sayısıyla düşünce zenginliği doğru orantılıdır. Bildiğimiz kelime sayısı ne kadar fazlaysa düşünce alanımız da o kadar geniştir. İlk bakışta bu düşünce pek doğru görünmese de olgular incelendiğinde doğruluğu ortaya çıkmaktadır. Rönesans dönemi bilgin ve ressamları perspektif kavramını yaratmasalardı, gözümüzle görmemize rağmen önümüzde uzayan ağaçlı yolun bir perspektif yarattığını göremiyecek ve ilk çağların insanları gibi ağaçları resmimizde aynı boyda çizecektik. Rönesans bilgin ve ressamlarının gözlemini bize ulaştıran şey "perspektif" kelimesidir.
Dil üzerinde derin bir düşünce geliştirmeden doğru düşünmemiz mümkün değildir. İnsanlar, nesneler vasıtasıyla değil, kelimeler aracılığıyla düşünür. Bundan dolayı düşüncenin iki aletinin olduğunu söyleyebiliriz: Bunlardan birincisi dil, diğeri mantıktır. Bilimlerin sunduğu bütün bilgiler bize sadece iki kaynaktan gelir:
1) Dil üzerinde düşünmekten 2) Doğayı incelemekten. İşin ilgi çekici yanı doğadan gelen bilgilerin de dil kalıbına döküldükten sonra bize ulaşıyor olmasıdır. Anlaşılmak, mesleğimizde başarı elde etmek, yaratıcı olmak, yaradılışımızdan getirdiğimiz ve sadece kendimize ait olan yeteneklerimizi yurdumuzun ve insanlığın hizmetine sunmak istiyorsak işe dilimize ilgi göstermekle başlayabiliriz.

Dil, soyut bir sistemdir. Buna karşılık onun kişisel kullanımı olan söz ve yazı somuttur. Çağdaş dil bilimi, sözün altında yatan soyut bir dil sistemi olduğunu ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Batılılar, dil biliminin bu keşfinden sonra okullarında gramer bilgilerinin yanında öğrencilerin dillerini daha yetkinlikle kullanabilmelerini sağlamak amacıyla çağdaş dil bilimiyle, gösterge bilimiyle birlikte dil sistemiyle ilgili bilgiler de vermeye başladılar. Dilin oluşturduğu bu sistemi tanımak bizlere dili daha derinden kavrama ve daha başarılı kullanma olanakları kazandırmaktadır. Dilin nasıl bir sistem oluşturduğunu birkaç örnekle açıklamaya çalışacağım. Ayrıca Türkçemizin sistematik yapısını bir iki küçük örnekle anlatacağım.

Her dil, farklı bir dünya görüşünü yansıtır. İngilizce, Türkçe, Fransızca dünyayı farklı biçimde algılar. Bu algılama farkı aynı nesneleri adlandıran kelimelerin farklı anlamlar taşıması sonucunu doğurur. Türkçe yürek, arapça kâlp, Fransızca “coeur” kelimelerinin anlamları aynıdır ancak kapladıkları anlam alanı yönünden dilsel değerleri farklıdır. Bu olguya somut bir örnek verelim:

Gökkuşağı, somut bir gerçeklik alanıdır. Bize değişmeyen bir ışık tayfı sunar. Bu tayfta yer alan renkler meselâ Türk dili tarafından yediye bölünerek, bir Bantu dili tarafından üçe bölünerek adlandırılmaktadır. Bu durumda bir rengin değeri, yani gerçeklik alanı Türk dilinde I/7, Bantu dilinde 1/3'tür. Yani gök kuşağındaki renkleri yedi kelimeyle karşılayan Türkçe'de bir kelimenin payına düşen gerçeklik alanı daha küçük, gök kuşağındaki renkleri üç kelimeyle karşılayan Bantu dilinde bir kelimenin payına düşen gerçeklik alanı daha büyüktür. Bunun manası şudur: Bir kelimenin geniş bir anlama gelmesini bir dilin zenginliği olarak düşünüyorsanız, Bantu dilindeki renk adları anlam yönünden daha zengindir. Ancak, düşündüğümüzün aksine bir dilde bir kelime anlam yönünden ne kadar dar bir gerçeklik alanını dile getiriyorsa o dilin anlatma yeteneği o kadar gelişmiştir.
Her dilde kelimelerin farklı değerlerde olması tercüme konusunu yakından ilgilendirmektedir. Kelimelerin değer farklılığı hiçbir dilden hiçbir dile tam tercüme yapılamaması sonucunu doğurmaktadır. En iyi yapılmış tercümelerde bile konusuna göre az veya çok daima bir kayıp söz konusudur. Yurdumuz göz önünde bulundurulduğunda çağın bilgilerini edinmek için tercüme çalışmaları çok büyük bir öneme sahiptir. Ancak, bu tercümeler biraz önce sözünü ettiğimiz kelimelerin değer farklılıkları göz önüne alınmadan yapıldığından yani Batı dillerindeki bilgiler Türk dil sistemi içinde anlatılamadığından edindiğimiz bilgiler noksan kalmakta, yurdumuzda gerçek bir bilim hayatı kurulamamaktadır. Daha önce dilin düşüncenin evi olduğunu söyledik. şimdi şunu ekleyelim: Düşünce ancak ve ancak anadilin bahçesinde çiçek açar. Bilimi Türkçe'de kuramıyorsak, ona sahip değiliz demektir. Her dilin kelimeleri farklı bir dünya algılaması yansıtır. Bu algılama tarzı dil sisteminin bir parçasıdır.

Seçme ve Sıralama Eksenleri

Dil sistemi, karşıtlık ilkesine dayanır, ünlüler ünsüzlerle, eş anlamlılar zıt anlamlılarla bir karşıtlıklar düzeni kurar. Bu karşıtlıklardan birisi seçme ve sıralama eksenidir.
Bir dili kullanırken kelimeleri dilbilgisinden bildiğimiz bir düzende "Özne, tümleç, nesne, yüklem" düzeninde sıralarız. Buna sıralama ekseni adını veriyoruz. Sıralama ekseninde, kelimeler cümle içindeki görevlerine göre yeni bir anlam kazanırlar. "Ahmet kediyi yakaladı." cümlesinde Ahmet eylemi yapan öznedir, kedi bu eylemden etkilenen varlıktır. "Kedi fareyi yakaladı." cümlesinde eylemi yapan kedidir. Bu, şu anlama gelmektedir: kelimenin cümle içindeki konumu ona yeni bir anlam kazandırır. Buna kelimenin gramer anlamı adını veriyoruz. Sıralama ekseninde yapılan değişiklikler, çok ciddî anlam değişmelerine yol açar. Türkçe söz dizimi açısından kurallı bir dil olduğundan onu doğru kullanmanın temel şartlarından birisi sıralama ekseninde hata yapmamaktır.
Sıralama ekseninde yer alan kelimeler bulundukları konuma bağlı olarak gramatikal bir anlam kazandıkları gibi, önünde yahut ardında bulunan kelimelere göre ve birbirlerine bağlanış biçimlerine göre yeni anlamlar kazanır. Bu anlama kelimenin söz dizimi anlamı diyoruz. "Göz" kelimesi bir cümle içinde kendisinen sonra gelen kelimeye göre yeni anlamlar kazanır: "Göz alıcı, göz hekimi, göz hakkı, göz hapsi, göz kararı, göz koymak, göz önü, göz yaşı, göz yummak, gözden düşmek, göze gelmek, gözden kaçmak, gözden kaybolmak, göze girmek, gözü tok" gibi kullanımlarda göz kelimesi çok farklı anlamlarda kullanılmıştır.
Sıralama ekseninden başka dilde bir de seçme ekseni vardır. Seçme Ekseni, sıralama ekseninde yer alan kelimelerin yerini alabilecek kelimelerin oluşturduğu listedir. Bir cümlenin öznesinin "Mehmet" olduğunu düşünelim. Bu cümlede "Mehmet" yerine o, arkadaşım, kardeşim, bizim yaramaz" kelimelerini kullanabiliriz. Dilimiz bize bir cümlede bulunan bir kelimenin yerini alabilecek bir kelime listesi sunar. Bu listeye seçme ekseni adını veriyoruz. Dili doğru kullananlar bu listeden en uygun kelimeyi seçenlerdir. Bu kelimeyi seçerken cümleye en uygun olanını bulmamız önemlidir. Bu kelimenin seçiminde kiminle, nerede, hangi şartlarda konuştuğumuzun yahut yazıda kime ve hangi şartlarda yazdığımızın da göz önünde bulundurulması gerekir. Bu konu doğru anlatımın temelini oluşturur.
Dikkat edilecek olursa seçme ekseninde yer alan kelimeler iki zıt özelliği kendilerinde toplarlar: Onlar bir bakıma eş anlamlı kelimelerdir. Özne olarak bir cümlede "Ahmet" kelimesini kullanabileceğim gibi "O" zamirini de kullanabilirim. Bu durumda "Ahmet" ve "O" aynı varlığı dile getirir ve eş anlamlıdır. Diğer yönden Ahmet'ten "Ahmet" yahut "O" diye söz etmemiz arasında ince bir anlam farkı vardır. “Ahmet” kelimesi ile “o” kelimesi bir mukabil oluş hali (opposition), bir “karşıtlık” hali içindedir. Seçme ekseninde yer alan kelimeler bir yönden aynı, bir yönden farklıdırlar. Anlatım dediğimiz şey bu listeden en uygun olanını seçmektir. Kişisel olarak kelimelere bağlı seçme eksenlerimizin genişliği dile hakimiyetimizin bir göstergesidir.

Dilimizin kelimeleri, sadece söz dizimi ilişkileri içinde değil anlam bilimi ilişkileri içinde de bir karşıtlık sistemi yaratır:

Sözlüklerimiz bize kelimelerin anlamını verirken kelimenin sadece eşanlamlılarını sayar. Bu faydalıdır fakat yeterli değildir. "İnmek" kelimesinin Türkçede nasıl kullanıldığını bilmek için onu bütün karşıtlık (opposition/mukabiliyet) sistemi içinde algılamak gerekmektedir.

Dil sistemlerinin incelenmesinden şu sonuç çıkmıştır: Kelimelerin anlamlarını doğru öğrenmenin dört yolu vardır: Tanımlarını öğreniniz, eş anlamlılarını öğreniniz, zıt anlamlılarını öğreniniz, karşıtlarını öğreniniz. Birçok soyut kelimenin anlaşılması ancak zıt ve karşıt anlamlılarının bilinmesiyle mümkündür.

Türkçenin söz dizimi yapısına bir örnek:

Yardımcı Fiiller Seçme ekseni:


Buradaki yardımcı fiil listeleri birer "seçme ekseni" oluşturmaktadır. Bu listeleri biliyor ve amacınıza en uygun olanı seçebiliyorsanız, dili doğru kullandığınızdan emin olabilirsiniz:

Kelime bilgisine sahip olunuz:
Bizler günlük hayatımızda kelimeleri nesneleri adlandırmak için onların üzerine yapıştırılmış birer etiket gibi düşünürüz: "Şu nesne kapıdı şu nesne kitaptır." deriz, geçeriz. Kelimeler bize hep aynı iş adlandırma işini yapıyormuş gibi görünürler. Aslında olgu hiç de basit değildir. Önce bilimin kullandığı kelimelerden, kavramlardan söz edelim: Meselâ "İnsan" kelimesini hem insanın niteliklerini ifade etmek için kullanabiliriz, hem insan kümesini, insan sınıfını anlatmak için kullanabiliriz. Ayrıca tek ve somut bir insanı adlandırmak için kullanırız. Bu kullanışların hiçbiri kelimenin mecaz manası değildir, üç halde de kelime, hakiki manasında kullanılmıştır. Birinci durumda insan kelimesi "içlem" halinde insanı ifade eder. Eğer bir kavram içine aldığı bireylerin ortak niteliklerini özelliklerini gösterirse o nitelikler kavramın içlemini teşkil eder. Akıllılık, hareketlilik, duyarlık gibi nitelikler insan kavramının içlemini (intansiyon, compréhension) oluşturur. Bu durumda insan kelimesinin tanımı şöyle olacaktır: "İnsan: Akıllı, hareketli, duyarlıklı canlı varlık." İkinci durumda insan kelimesi kaplam (extansiyon) halinde insanı ifade eder. Bir kavramın kaplamı içine aldığı fertler kümesidir, bir kelime tarafından belirlenmiş bir nesne sınıfıdır. Bu ikinci durumda insan kelimesinin tanımı şöyle olacaktır: "İnsan: "Ahmet, Mehmet, Ayşe, Descartes, Aristo........n". Eğer örnek olarak ele aldığımız kelime ağaç olsaydı bu durumda tanımı şöyle olacaktı "Çam, gürgen, meşe, ardıç ağaç adını alır" Üçüncü durumda insan kavramı nesne sınıfının bir tek üyesini belirtmek üzere kullanılabilir: "İleride bir insan görüyorum." cümlesinde bu kavram tek ve belirli bir kişiyi ifade eder ve ilk iki anlamından tamamen farklı bir anlamda kullanılmıştır.
Bu örnek bize şunu göstermektedir: Tek bir kelime olarak gördüğümüz kavramlar hakiki anlamlarında olmak şartıyla en azından üç ayrı şekilde kullanılabilmektedir. Kelimelerin doğru kullanılabilmesi için bu üç ayrı anlamını bilinçli olarak birbirinden ayırmamız gerekir.
Bilindiği gibi kelimelerin bir sözlük anlamları bir de kullanım anlamları vardır. Kelimelerin sözlük anlamları onların genel anlamlarıdır, sözlüklerde kelimeler çoğu zaman içlemleriyle tanımlanır. Bir sözlüğe bakıldığında aynı kelimenin birçok hakikî ve mecazî manasının olduğu görülür. Buna karşılık bir cümle içinde çok anlamlı bir kelimenin, sadece tek bir anlamı vardır. Ancak edebî eserlerde kelimeler çok anlamlı olarak kullanılabilir. Ancak bilim eserlerinde ve iş başında kelimeler hakikî anlamlarında kullanılmalıdır.
Güzel ve doğru bir Türkçe'ye ulaşmanın yolları nelerdir? Türkçe'nin kuralları hiçbir dilde görülmeyecek kadar yalın ve basittir. Dil öğrenimi' ana dilimiz bile olsa dünyanın en zor bilgi alanlarından birisidir. Çünkü öğrenilecek unsurlar sonsuzdur. Türkçe diğer dillere göre büyük bir kurallılık sergilediğinden göreceli olarak bize büyük kolaylıklar sağlamaktadır ve hiç zorlanmadan onu öğreniyoruz. Ancak Türkçe'nin bize sağladığı bu kolaylık, dilimizin aleyhine bir durum yaratmaktadır: Dilimizi doğru kullanmak için bir gayret göstememiz gerekmediği duygusuna kapılıyoruz.

Türkçe eklemeli bir dil olduğundan ek sistemini çok iyi tanımak gerekmektedir. Ancak bu eklerin çok ince görevleri vardır. Etkili bir anlatıma ulaşmak için size yeterince öğretemediğimiz bu ek sistemini mükemmel olarak öğrenmeniz gerekmektedir. Mesela "Bul-u-n-du" yahut "gül-ü-n-dü" kelimelerindeki "n" ekinin veya "Görüldü" yahut "tutuldu" kelimelerindeki "l" ekinin görevini doğru tespit edemememiz mümkünür. Bence güzel ve doğru Türkçeye ulaşmanın ilk şartı bu ek sistemini eksiksiz olarak bilmektir.

Kanımca, güzel ve doğru Türkçe'ye ulaşmak isteyenlerin üzerinde çalışacağı ikinci konu, Türkçe'nin fiil sistemidir. Türkler, aktif bir ulus olduğundan dilimiz fiil yönünden çok zengindir ve olağanüstü kolay ve kurallı bir çekim sistemine sahiptir. Buna karşılık adsoylu kelimelerimiz azdır. Bu da dilimizin zayıf yönünü oluşturur. Ancak Türkçe, fiillerden isim yaparak, yardımcı fiillerden ve yineleme öbeklerinden yararlanarak bu zayıftan bir zenginlik alanı yaratmıştır. Bundan dolayı fiillerin Türkçe'nin temelini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Fiilleri, fiil yapım eklerini, fiil çekim sistemini, yardımcı fiilleri, fiilimsileri, yani bağ fiilleri ve sıfat fiilleri gereğince tanımadan Türkçe'yi doğru kullanmak mümkün değildir.
Türkçe'nin en önemli fiili olan "cevher fiili"nden, günümüzdeki adlarıyla "ek fiil"den yani şu minicik "imek" fiilinden söz açmalıyız. İsim cümlelerinde ve birleşik zaman çekiminde ortaya çıkan bu fiil, Türkçe'nin sırlarından birisini oluşturur.

İsim tamlaması Türkçe'yi doğru kullanmak isteyenlenin üzerinde en fazla duracakları konulardan birisidir. Bu herkesin bildiği basit bir konudur, bununla birlikte tamlamalar bizi en sık yanıltan alanların başında yer alır. İsim tamlaması uzadıkça ve diğer söz gruplarını içine aldıkça bize konuşmacı hatta dinleyici olarak çetin problemler çıkarır. Gençlere isim tamlamalarına hakim olmayı öneririm. Tamlamalara hakim olan, Türkçe'de kolay kolay yanlışlık yapmaz.
Türkçe çok renkli bir dildir; yabancı uzmanlar, Tükçe'nin bu özelliğini sık sık vurgulamışlardır. Türkçe'ye bu özelliğini veren deyimleri ve atasözleridir. "Eli ermemek; gözü arkada kalmak; daldan dala konmak, dört elle sarılmak" deyimleri gerçekten gözlerimizin önüne canlı tablolar serer.

Türk dilinin bütün özellikleri, kuralları üzüntüyle söyleyelim, henüz tespit edilmemiştir. Türkçe'nin inceliklerini öğrenmek ve onu doğru kullanmak isteyen gençlere Türkçe deyimleri, atasözlerini, türküleri, manileri, bilmeceleri incelemelerini öneririm. Türkçe'nin henüz dil bilgisi kitaplarına geçmemiş bütün güzelliklerini, bütün kurallarını onlarda bulabilirsiniz. Türkçe'nin inceliklerini öğrenmenin diğer bir yolu klasik eserlerimizi okumaktır. Bilim alanında en yeni kitapları okuyunuz, sanat alanında ise baş yapıtları tercih ediniz.

Dili doğru kullanmak, doğru anlatmak amacına ulaşmak için birkaç alanda bilgi sahibi olmamız ve bu sahalardaki bilgilerimizden yararlanmamız gerekmektedir. Bütün büyük başarılar gibi dili doğru kullanma başarısına ulaşmamız da bazı bilgi dallarına ilgi duymamıza bağlıdır. Doğru bir anlatıma ulaşmak isteyenler düşünme sanatından, dilbilimi ve dilbilgisiden, kompozizyon sanatından yararlanmak zorurdadır. Günümüzde dili doğru kullanma anlayışı bunların da ötesine geçmiştir. Çağdaş anlayış, artık bizden dilimizin oluşturduğu soyut sistemi tanımamızı, dilde norm fikrini göz önünde bulundurmamızı ve dil ile dilin kullanıldığı ortam arasındaki ilişkiyi söze yansıtmamızı istemektedir.

Düşünmek sanatı, fark etmek, seçmek, sınıflandırmak, karşılaştırmak, analiz ve sentez yapmak sanatıdır. Bu sanatı öğrenmek isteyenler dilin büyülü dünyasından işe başlayabilirler.
 
Geri
Top