Erdem Türkmence
Spinoza, “Bir dili kullananlar bozmazlarsa, dışarıdan hiç kimsenin buna gücü yetmez…!” demiş. Kuşkusuz dil toplumsal bir süreç, ama hiçbir biçimde ortamalı değildir.
Örneğin:
Modernize, modernize etmek:
Dilimize Fransızca’dan geçmiş, çağcıl, çağcıllaştırılmış, çağcıllaştırmak vb. anlamlarına geliyor. Modern sözcüğünün dilimizdeki karşılığı “çağcıl” olduğuna göre, neden sözcüğün türevleri için çağcıl’ın türevlerini kullanmayalım?
Zanlı:
Arapça “zann” kökünden önad. Kesin bilinmeyen, kuşkulu, öyle sanılan ya da var sayılan anlamlarına geliyor. Dilimize bir türe terimi olarak yerleşmiş. Ama Türkçesi var. Değerli öğretmenlerimizden H.V. Velidedeoğlu da, değerli türecilerimizden Ali Rıza Önder de hazırladıkları türe sözlüklerinde bu terimin karşılığına Türkçe “sanı” ad kökünden “sanık” önadıyla karşıladılar. Sözcük yargı diline girdi ve sevilerek kullanıldı. Ne var ki son dönemlerde nedense Arabın peltek “z” li sözcüğü yeniden diriltildi. Kimse de, ayıp ediyorsunuz, güzel Türkçesi var bunun, neden Arapçasını kullanıyorsunuz, demiyor.
Şeffaf:
Arapça önad. Bunun yerine hep cam gibi, bakınca arkasındaki ya da altındaki görülebilen, saklısız olan anlamındaki “saydam” önadını kullanıyorduk. Birtakım yerlerden düşürülüp uzaklaştırılan, gidip geri gelen biri çıktı: Sözüm ona “her şey şeffaf olacak, polis karakolları şeffaf olacak…” dedi, ölüyü diriltti, ayıp etti. Ama saydam’ı görmezden gelerek, dillerini pelteklete pelteklete “şeffaf” daha çok ayıp ediyorlar.
Hassasiyet:
Dilimizde pırıl pırıl “duyarlık“, “duygunluk” , “duygululuk” gibi, değişik anlamlarda söyleniş karşılıkları olan bu Arapça sözcük de yeni çıktı piyasaya. Duygulu görünüyor, duygusal davranıyor ya da duygunluk gerektiren bir konu, duyarlılık gerektiren bir sorun… sözceleri, hiç düşünülmeden, anadiline özen gösterilmesinin bir toplumsal etkinleşim bilinci, dil gibi toplumsal bir kimlik belirgesine saygı gene göz önünde bulundurulmadan “hassasiyet”le karşılanmaya çalışılıyor.
Alıntı
Spinoza, “Bir dili kullananlar bozmazlarsa, dışarıdan hiç kimsenin buna gücü yetmez…!” demiş. Kuşkusuz dil toplumsal bir süreç, ama hiçbir biçimde ortamalı değildir.
Örneğin:
Modernize, modernize etmek:
Dilimize Fransızca’dan geçmiş, çağcıl, çağcıllaştırılmış, çağcıllaştırmak vb. anlamlarına geliyor. Modern sözcüğünün dilimizdeki karşılığı “çağcıl” olduğuna göre, neden sözcüğün türevleri için çağcıl’ın türevlerini kullanmayalım?
Zanlı:
Arapça “zann” kökünden önad. Kesin bilinmeyen, kuşkulu, öyle sanılan ya da var sayılan anlamlarına geliyor. Dilimize bir türe terimi olarak yerleşmiş. Ama Türkçesi var. Değerli öğretmenlerimizden H.V. Velidedeoğlu da, değerli türecilerimizden Ali Rıza Önder de hazırladıkları türe sözlüklerinde bu terimin karşılığına Türkçe “sanı” ad kökünden “sanık” önadıyla karşıladılar. Sözcük yargı diline girdi ve sevilerek kullanıldı. Ne var ki son dönemlerde nedense Arabın peltek “z” li sözcüğü yeniden diriltildi. Kimse de, ayıp ediyorsunuz, güzel Türkçesi var bunun, neden Arapçasını kullanıyorsunuz, demiyor.
Şeffaf:
Arapça önad. Bunun yerine hep cam gibi, bakınca arkasındaki ya da altındaki görülebilen, saklısız olan anlamındaki “saydam” önadını kullanıyorduk. Birtakım yerlerden düşürülüp uzaklaştırılan, gidip geri gelen biri çıktı: Sözüm ona “her şey şeffaf olacak, polis karakolları şeffaf olacak…” dedi, ölüyü diriltti, ayıp etti. Ama saydam’ı görmezden gelerek, dillerini pelteklete pelteklete “şeffaf” daha çok ayıp ediyorlar.
Hassasiyet:
Dilimizde pırıl pırıl “duyarlık“, “duygunluk” , “duygululuk” gibi, değişik anlamlarda söyleniş karşılıkları olan bu Arapça sözcük de yeni çıktı piyasaya. Duygulu görünüyor, duygusal davranıyor ya da duygunluk gerektiren bir konu, duyarlılık gerektiren bir sorun… sözceleri, hiç düşünülmeden, anadiline özen gösterilmesinin bir toplumsal etkinleşim bilinci, dil gibi toplumsal bir kimlik belirgesine saygı gene göz önünde bulundurulmadan “hassasiyet”le karşılanmaya çalışılıyor.
Alıntı