• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Türkiye'de Depremler

wien06

V.I.P
V.I.P
Türkiye yerkabuğu hareketleri yönünden dünyanın en hareketli oynak sahaları arasına girmektedir. Günümüzde de bu yerkabuğu hareketleri deprem denilen çok hafif kabuk sarsıntıları halinde devam etmektedir. Türkiye’de oluşan tüm depremler tektonik kökenli olup magmadan kaynaklanmaktadır. Bu da Anadolu kütlesi altındaki magmanın hareketli olduğunu ifade etmektedir.
Gerçekten güneybatıda Afrika kütlesi Girit adasının altında magmaya doğru dalmaktadır ve dalan levha kabaca İzmir civarında 200 km kadar derinlikte devam etmektedir. Öte yandan güneydoğuda Arabistan kütlesi Anadolu kütlesinde kompresyonlara yol açmaktadır. Özellikle Kuzey Anadolu fayı gibi diri fayların mevcudiyeti kompresyonun şiddetli olduğunu göstermektedir. Ayrıca depremler esnasında bazen yüzlerce km uzunluğunda doğrultu atımlı fayların ve birkaç 10 cm’lik düşey fayların oluşması magmada biriken enerjinin çok fazla ve de kompresyonun şiddetli olduğunu ima etmektedir. İşte magmaya başka bir deyişle üst mantoya dalan levhaların hareketi ve diğer olaylarla mantoda radyoaktif maddelerin zincirleme parçalanması enerji birikimini sağlamaktadır biriken bu enerji özellikle kinetik enerji halinde kırık veya zayıf zonlardan yüzeye çıkmakta ve dalgalar halinde merkezden çevreye doğru yayılmaktadır. Bu olay sonucunda da süresi saniye ile ifade edilen sarsıntılar meydana gelmektedir.
Tarihsel kayıtlar günümüze nazaran tarihi devrelerde şiddetli yıkıcı depremlerin oluştuğunu açık-seçik olarak göstermektedir. Nitekim İlk ve Orta çağda önemli bir kültür merkezi Antakya 2000 yıllık bir devre zarfında yedi kez harap olmuş ve VI. Asırda meydana gelen bir deprem de ise şehir onarılamayacak derecede tahrip olmuş ve bu suretle eski önemini kaybetmiştir. Pamukkale’deki tarihi Hierapolis şehri MS II. Yüzyılda meydana gelen bir depremde harap olmuş ve şehir halk tarafından terk edilmiştir. Yine Ortaçağda Ermenistan Krallığının başkenti olan Ani 16. asırda depremle geniş ölçüde tahrip olmuştur. Öte yandan Batı Anadolu’daki Milet Efes Karacasu Didim vs. gibi şehirlerdeki eski muhteşem yapılarda sütunların kaideleri üzerinde dönmüş olması ve çok sağlam saray şato vs.’nin yıkılması çok şiddetli depremlerin meydana geldiğini kanıtlamaktadır. Erzincan bile son 900 yıl içerisinde depremler sonucunda dokuz defa tahrip olmuştur.


TÜRKİYEDEKİ DEPREM BÖLGELERİ

Türkiye’deki depremlerin şiddetlerine göre dağılışına bakıldığında Birinci derecede deprem alanlarını Kuzey Anadolu Fay zonu Doğu Anadolu fay zonu ve Ege bölgesinin büyük bir bölümü oluţturmaktadır. İkinci derecede deprem kuşakları kabaca birinci derecede deprem kuşaklarının bulunduğu alanları çevrelemektedir. Üçüncü ve Dördüncü derecedeki deprem bölgeleri ise daha ziyade İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’nun güney kesimleridir.
Ülkemizde şiddetli-yıkıcı depremlerin meydana geldiği alanlar genel olarak dağların arasında uzanan havzalar oluklar başka bir ifade ile alçak ve düzlük alanlardır. Bu alanlar yerleşme merkezlerinin özellikle büyük şehirlerimizin yoğun olduğu ve ana karayolu ile demir yollarının geçtiği sahalardır nüfusumuzun aşağı yukarı % 50’si bu alanlarda barınmaktadır
Yapısal ve deformasyon özelliklerine bakarak Türkiye Miyosen’den bu yana (12 my) gelişen üç ana neotektonik (genç tektonik) bölgeye ayrılmıştır.Bu bölgeler:

1- Doğu Anadolu sıkışma bölgesi
2- Batı Anadolu açılma bölgesi
3- Orta Anadolu ovalar bölgesidir.

1-DOĞU ANADOLU SIKIŞMA BÖLGESİ

Avrasya-Arabistan levhalarının çarpışmasından sonra Doğu Anadolu son 10 my’dan bu yana kuzey-güney yönünde ortalama % 40-60 oranında daralmış yerkabuğu kalınlaşmış ve yükselmiştir. Doğu Anadolu bölgesini batıda Kuzey Anadolu Fayı sınırlamaktadır. Jackson ve McKenzie (1988) bu bölgedeki ve kuzeydeki Kafkaslar’da kuzey-güney yönlü sıkışma hızını 30 mm/yıl olarak bulmuşlar ve buradaki deformasyonun % 10-40’nın depremlerle ilişkisi olduğunu belirtmişlerdir. Deformasyonun önemli bir bölümü bu bölgenin batıdaki Anadolu levhası ile sınırını oluşturan Doğu Anadolu Fayı üzerinden geçmektedir. Sıkışma; bölgede dağlar arası çöküntü havzaları yanal atımlı faylar açılma çatlakları kıvrımlı-bindirmeli alanlar ve Pliyo-Kuvaterner (2 my) yaşlı volkan püskürmeleri oluşmuştur.
Güney Anadolu bölgesinde bindirme hareketleri ile oluşan ters faylanmaların etkin olduğu görülmektedir. Bindirmeler kuzeyden güneye doğru olmuş eski kütleler yeniler üzerinde 15-20 km kaymışlar ve sürüklenmişlerdir.
Jeofizik çalışmalar sonucu elde edilen gravite ısı akısı sismik dispersiyon verileri gibi jeofizik veriler Doğu Anadolu’da yerkabuğu kalınlığının 40-45 km arasında olduğunu göstermektedir.
Bu bölgenin tarihsel (MS. 1900 öncesi) ve aletsel deprem kayıt dönemlerinde (MS.1900 sonrası) deprem bakımından etkin olduğu anlaşılmaktadır. Çoğunlukla sığ (10-15) derinliklerde oluşan bu bölge depremlerinin büyük olanları yeryüzünde fay kırıkları oluşturmaktadırlar. Katalog verilerine göre Güneydoğu Anadolu bindirme kuşağı içinde depremlerin sığ olmaları ve bölgedeki geleneksel yapı türünün depreme dayanıklı olmaması nedeniyle büyüklüğü 5.5 olan depremler hasar ve kayıplara neden olmaktadır.
Doğu Anadolu Fayı dışında bu bölgede rastlanan belli başlı etkin faylar ve tektonik unsurlar şunlardır:

Narman-Horasan fayı : 110 km uzunluğunda olduğu belirtilen bu fay zonunun kuzey bölümü 30 Ekim 1983 Narman depremini oluşturarak etkinliğinin derecesini ortaya koymuştur. Sol yanlı doğrultu atımlı bir faydır.Yer yer 5 km genişliğe varan kesme kuşaklarının oluştuğu görülür.

Çaldıran fayı : 1976 Çaldıran depremi ile ortaya çıkan bu fay sağ yönlü doğrultu atımlıdır. Ortalama 50 km uzunluğunda bir yüzey kırığı oluşmuştur.

Balıkgölü fayı : Ortalama 90 km’lik bölümü Türkiye sınırları içinde konumlanan bu fay doğuda İran sınırları içine girmektedir. Balık gölü bölümünde normal faylar içeren kuşak gölün güneydoğusuna doğru belirgin olarak sağ yönlü doğrultu atımlı fay niteliğini kazanmaktadır. 1840 Ağrı depreminin bu fay ile ilgili olduğu belirtilmiştir.

Tutak ve Karayazı fayı : Hava fotoğraflarında ve sahada belirgin olarak görülen Tutak fayının 90 km uzunluğunda ve etkin olduğu belirtilmiştir. Karayazı fayı Tutak fayına 15-20 km uzaklıkta koşut olarak konumlanmaktadır. Her iki fay sağ yönlü ve doğrultu atımlıdır.

Erzurum fayı : Sol yönlü doğrultu atımlı ve yer yer ters faylanma belirtileri gösteren bu fayın etkin olduğu anlaşılmıştır. Kuşak boyunca kesme çatlaklarının kapladığı alanın genişliği 10 km’ye varmaktadır. Bu kuşağın güney bölümünün 1200 1482 ve 1859 yıllarında Erzurum çevresinde önemli kayıplara neden olan depremleri oluşturduğu belirtilmektedir.

2- BATI ANADOLU AÇILMA BÖLGESİ

Neotektonik dönemin baţlangıcı ile birlikte Batı Anadolu ve özellikle Ege bölgesi yoğun bir kuzey-güney yönlü gerilmeye uğramıştır.. Batı Anadolu ve Ege’deki graben sistemleri Doğu Anadolu Sıkışma bölgesi gibi Avrasya-Arabistan çarpışmasının bir yan ürünüdür ve doğu Anadolu’daki sıkışma hareketinin Kuzey Anadolu Fayı ile batıya taşınması sonucu oluşmuştur. Günümüzde de sürmekte olan açılma ve gerilme hareketleri sonucu batı Anadolu’da birbirine koşut pek çok graben küçük çaplı havzalar ve yanal atımlı faylar oluşmuştur. Bu bölgedeki büyük çaplı grabenler olarak büyük ve küçük Menderes vadileri Saros Edremit Gökova Gemlik İzmit körfezleri İznik gölü ve Marmara Denizi’nin büyük bir bölümü sayılabilir. Batı Anadolu’da yer kabuğu 25-30 km kalınlıktadır..
Batı Anadolu ve Ege Bölgesi tarihsel ve aletsel dönemlerde çok etkin bir deprem bölgesi karakterini korumuş depremler geçmiş birçok uygarlıklarda iz bırakan önemli bir olgu olmuştur. Batı Anadolu’daki büyük depremler genellikle yeryüzünde deprem fay izleri oluşturmuşlardır. Sığ olan Batı Anadolu depremleri Rodos ve Antalya körfezi açıklarında 90 km derinliklere kadar yer alabilmektedirler. Ege bölgesindeki graben sistemleri çok sayıda küçük deprem kümeleri oluşturmaktadırlar. Ayrıca jeotermal kaynak alanlarının da bölgede çok sayıda küçük depremi tetiklediği sanılmaktadır.
Büyük depremlerin odak mekanizması çözümleri ve sismik momentleri kullanılarak yapılan bir çalışmada güneybatı Anadolu’nun yılda 13.5 mm hızla kuzey-güney yönünde açıldığını ve 0.5 mm/yıl’lık bir hızla inceldiği bulunmuştur. Marmara bölgesi ise daha yavaş olmakla birlikte kuzey-güney yönünde açılmaktadır. İncelemeler Batı Anadolu’da depremlerin yerkabuğunun en üstteki 8-10 km’lik kırılgan bölümde yer aldığını bunun altında yerkabuğunun daha sünek bir yapıda bulunması olasılığının yüksek olduğunu göstermektedir.
Marmara bölgesindeki fay kuşakları ve kırıklar Kuzey Anadolu Fayı’nın etkisi altında olup doğrultu atım bileşenleri daha büyüktür. Ancak normal faylanma türü depremlerin yer aldığı bu bölgede (örn. 6.10.1964 Manyas 18.9.1963 Çınarcık depremi ) düşey hareketlerin de önemli değerde olduğu anlaşılmaktadır. Geçmişte bir çok büyük depremin etkisi altında kalan bu bölgenin fay kuşakları ve kırıklar genelde doğu-batı doğrultusunda konumlanırlar. Marmara bölgesi depremselliğinin sismik enerji salınması açısından aletsel dönem içinde güneybatı Anadolu bölgesi kadar etkin olduğu bulunmuţtur.
Batı Anadolu’da belli başlı etkin fay kuşakları ve kırıkları şunlardır : Eskişehir Sultandağı Büyük Menderes Alaşehir Gediz Simav Demirci Soma-Akhisar ve Kerme fayları ile Aksu bindirmesidir.

3- ORTA ANADOLU OVA BÖLGESİ

Doğu Anadolu Sıkışma bölgesi ile Batı Anadolu Açılma bölgesi arasında kalan Orta Anadolu Ova bölgesi kuzeyde Kuzey Anadolu Fayı ve güneyde ise Toros sıradağları ile sınırlanır. Bölgenin en belirgin morfolojik yapısını simgeleyen Konya ve Tuz gölü havzalarının batı Anadolu graben sistemine aşamalı olarak geçiş gösterdiği belirtilmiştir. Bölgede belirlenen tipik yapısal unsurlar bazılarının varlıkları geçen yüzyıldan beri bilinen kabaca kuzeydoğu-güneybatı ve kuzeybatı-güneydoğu yönlü büyük faylardır.( Örn. Tuz Gölü fayı Ecemiş fayı). Bu fayların yanal atımlı oldukları belirlenmiştir. Orta Anadolu bölgesinin tarihsel ve aletsel dönemleri incelendiğinde çok sayıda büyük deprem olmadığı görülmektedir.
Cumhuriyet döneminde kayda geçen az hasar yapıcı depremlerden birkaçı Tuz Gölü yakınlarında olmuştur. Bunun dışında bölgenin deprem tehlikesini arttıracak bir etkinliğe rastlanmamıştır. Ancak bölgede yakın deprem istasyonlarının olmaması ufak depremlerle ilgili bilgilerimizin eksik olmasını sonuçlamaktadır.
Yukarıda tektonik ve depremsellik özellikleri açıklanan üç ana neotektonik bölgeden başka diğer üç ufak neotektonik bölge de Avrasya-Arabistan levhası çarpışması ve yaklaşması sonucu gelişen Karadeniz kıyı bölgesi Trakya bölgesi ve Adana-Klikya havzası ve Isparta açısı sistemleridir.
Kuzey Anadolu Fayı’nın kuzeyinde kalan Karadeniz kıyı bölgesinin deprem etkinliği azdır. Bu bölgenin Kuzey Anadolu Fayı’na yakın olan bölgelerinde oluşan depremler bu faya bağlantılı ikincil faylanmalarla ilişkili olabilir.(Örn.1968 Bartın Depremi ).
Trakya bölgesinin neotektonik niteliği bugün için iyi bilinmemektedir. Kalın bir tortul kütleyi barındıran graben ya da ova sistemlerinden hangisine daha yakın olduğu konusu belirgin değildir.
Adana-Klikya havzası ve Isparta açısı sistemlerinin tarihsel ve aletsel dönemde çeşitli depremlerle etkinlik kazanmış oldukları yapılan çalışmalardan anlaşılmaktadır. Ancak bugün bile yakın deprem istasyonları olmaması nedeniyle ufak deprem etkinliği özellikleri bilinmemektedir.


BÜYÜK FAY KUŞAKLARI VE DEPREMSELLİK

Ege bölgesi ve Doğu Anadolu’nun bazı bölümlerinde depremler dağınık ve belirli bir alanda kümelenme biçiminde ortaya çıkmaktadır. Bu tür depremler ya kısa uzanımlı etkin faylar üzerinde ya da bu fayların tavan ve taban bloklarındaki deformasyonlar ile ilgili olmaktadır. Ancak bazı neotektonik bölgelerin ayrımını sağlayan ve levha parçalarını sınırlayan fay kuşakları vardır ki bunlar zaman zaman ülke çapında olmakta ve depremlerle ilgili çalışmalarda önemli bir yer tutmaktadır. İşte Türkiye’de bu anlamda ele alınabilcek önemli iki ana fay kuşağı ve bir bindirme kıvrımlı kuşağı bulunmaktadır.

1- KUZEY ANADOLU FAY KUŞAĞI

Kuzey Anadolu Fayı ortalama 1500 km uzunlukta ve sağ yönlü yatay hareket gösteren doğrultu atımlı ve diri fay topluluğunu barındıran bir kuşaktır. Kuşak içindeki kırıklar kademeli ya da birbirine az çok koşut olarak sıralanırlar. Bu kırıklar kuşak boyunca ortalama 500-1000 m bazı kesimlerde birkaç km ovalık bölgelerde ise 8-10 km genişlikte yer alırlar. Bu fay kuşağı içerisinde ezik kayaçlardan oluşmuş tepecikler gölcüklersırtlar sıcak su kaynakları ötelenmiş dere yatakları bulunmaktadır. Kuzey Anadolu Fayı batıda iki kola ayrılmış olarak yer almaktadır. Bu kollardan biri Biga Yarımadasından başlayarak Yenice-Gönen –Manyas’tan geçmekte Bursa ve Yenişehir üzerinden Sakarya nehrine ulaşmaktadır. Kuzeydeki diğer kol ise Saros körfezinden başlayıp Tekirdağ- Mürefte- Şarköy üzerinden Marmara Denizi’nin kuzey bölümünü izleyerek İzmit körfezinden Sakarya nehri çevresinde Kuzey Anadolu Fayı’nın güney Marmara’daki diğer koluna kavuşmaktadır. Kuzey Anadolu Fayı buradan Mudurnu suyu vadisini izleyerek Abant gölüne varmakta ve daha sonra Bolu yakın güneyinden Gerede içinden Çerkeş-Ilgaz kuzeyinde Destek boğazına ve oradan Yeşilırmağı izleyerek Niksar yakın güneyinde Kelkit vadisine ulaşmaktadır. Bu vadi boyunca Reşadiye Koyulhisar Suşehri ve Refahiye kuzeyinden geçerek Erzincan ovasına varmakta ve oradan Sansa boğazını ve Fırat’ı keserek güneydoğu doğrultusunda Elmalı deresini izleyerek Karlıova yakın kuzeyinden Üstünkıran-Varto deprem bölgesine ulaşmaktadır.
Sağ yönlü hareketin baskın olduğu Kuzey Anadolu Fayı üzerinde Miyosenden bu yana 25 ile 120 km’ye kadar değişen büyüklükle yerdeğiştirmeler gözlenmiştir. Kuzey Anadulu Fayı üzerinde bu düzeyde gözlenen yerdeğiştirmenin doğudan batıya doğru gittikçe azaldığı vurgulanmıştır
Jeolojik gözlemler Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki yerdeğiştirme hızı için 0.5-0.8 cm/yıl düzeyinde değerler verirken sismolojik incelemeler 1-11 cm/yıl arasında değişen yerdeğiştirme hızı vermektedirler Kuzey Anadolu Fayı’nın Erzincan’ın doğusunda İran’a doğru ilerleyip ilerlemediği konusu tartışmalıdır.

2- DOĞU ANADOLU FAY KUŞAĞI

Ortalama 400 km uzunlukta ve Türkiye’nin sayılı fay kuşaklarından biri olan Doğu Anadolu Fayı Karlıova’dan başlayıp Kahramanmaraş üzerinden Akdeniz’e kadar uzanmakta ve sol yönlü bir hareket göstermektedir. Arab levhası ile Anadolu levhası arasındaki hareketin bir bölümü bu fay üzerinde oluşmaktadır. Uzay fotoğrafları Doğu Anadolu Fayı’nın morfolojisini belirgin biçimde ortaya koymaktadır. Doğu Anadolu Fayı Ölü Deniz Fayı ve Kıbrıs Yayı’nın doğudaki uzantısı arasında karmaşık tektonik ilişkilerin özellikleri günümüzde daha çok incelenmesi gereken bir sorun olarak güncelliğini korumaktadır. Doğu Anadolu Fayı’nın kinematik özellikleri bu iki tektonik kuşak üzerindeki hareketlerle doğrudan ilişkilidir.
Doğu Anadolu Fay kuşağında fay çizgiselliği zaman zaman dönmeler ve sıçramalar içermekte fay gölleri ve çöküntü havzaları bulundurmaktadır.
Jeolojik gözlemler sonucu fay üzerinde Göynük çevresinde 18-22 km Hazar gölünün güneybatısında Fırat nehrinin yatağında 15 km’lik sağ yönlü yerdeğiştirme saptanmıştır.
Jeolojik veriler bu fay üzerinde 0.5 cm/yıl düzeyinde bir hareket hızı vermektedir. Ancak bu hız Doğu Anadolu Fayı’nın eşleniği olan Kuzey Anadolu Fayı üzerindeki hareket hızından iki kat daha azdır. Araştırmalar doğu Anadolu’daki tektonik kinematik nedeniyle Avrasya-Suriye arasındaki hareketin ancak ufak bir bölümünün Kuzey Anadolu Fayı ve Doğu Anadolu Fayı üzerinden açığa çıktığını ortaya koymuştur.
Aletsel kayıt dönemi içerisinde Doğu Anadolu Fayı boyunca 6.0 büyüklüğünde ancak birkaç deprem olmuştur. Tarihsel olarak incelendiğinde fay boyunca şiddeti 8.0 olan birkaç deprem görülmektedir. Doğu Anadolu Fayı ve Kuzey Anadolu Fayı’nın her ikisi de MS 100-1700 yılları arasında etkin olmuşlardır. MS 0-500 yılları arasında ise Kuzey Anadolu Fayı etkinken Doğu Anadolu Fayı sakin görülmektedir. MS 500-1100 yılları arasında etkinlik tam tersine olmuştur. Aletsel dönem içerisinde Kuzey Anadolu Fayı Doğu Anadolu Fayı’na kıyasla daha etkin gözükmektedir. Bu kıyaslama yolu ile yaklaşırsak Doğu Anadolu Fayı’nın bu yüzyıl içinde daha etkin duruma geçeceği ihtimali ağırlık kazanmaktadır. Bazı bilim adamlarının yaptıkları incelemelerde bazı bölgelerin gelecekte deprem oluşturma potansiyellerinin yüksek olduğunu vurgulamışlardır. Bu bölgeler Genç-Hazar Gölü arası ve Çelikhan’ın doğusudur. Ancak Doğu Anadolu Fayı’nın Gölbaşı-Türkoğlu arasındaki bölümü aletsel dönemde orta ve büyük depremler açısından çok sakin bir dorumdadır. Bu ise bu bölgeyi gelecekte büyük bir depreme aday yapmaktadır.
Doğu Anadolu Fay kuşağında 1964-1986 yılları arasında olmuş ve büyüklüğü 5.5 olan dört depremin kaynak parametrelerinin incelenmesi sonucu fayın bu dönem içerisinde 3.4 cm/yıl düzeyinde bir kayma hızı ile hareket ettiği ve bu kuşak üzerindeki büyük depremlerim kayma vektörlerinin Doğu Anadolu Fayı’nın doğrultusu ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Ayrıca fayın çevresindeki ikincil fayların etkin olduğunu ve hasar yapıcı deprem potansiyeli içerdikleri anlaşılmaktadır.

3- BİTLİS BİNDİRME VE KIVRIMLI KUŞAĞI

Orta Miyosen’de Arabistan levhası ile Avrasya levhasının çarpışmasının ürünü olan Bitlis-Zağros Bindirme ve Kıvrımlı Kuşağı’nın Türkiye sınırları içerisinde kalan bölümüdür. Bitlis bindirme kuşağı genellikle Doğu Toros dağlarının güney eteklerini izleyerek doğu-batı doğrultusunda uzanmaktadır. Maraş ve Adıyaman çevresinden başlayan bu kuşak Çüngüş-Ergani-Lice-Kulp-Sason –Kozluk ve Pervari’den geçerek İran’da Zağros kuşağına birleşir.
Bölgede deprem istasyonları sayısının çok az olması nedeniyle bu kuşağın güncel deprem etkinliği konusunda ayrıntılı bir sonuca varmak olası değildir. Ancak 6 Eylül 1975 Lice depremi ve bazı saha gözlemleri bindirmenin tarihsel ve aletsel dönemde yer yer etkin olduğunu göstermektedir. 6 Eylül 1975 Lice depreminin önemli bir özelliği Bitlis Bindirme Kuşağı üzerinde günümüzde ters faylanma mekanizmasının etkin olduğunu göstermesidir. Bindirme hareketine sol yanlı doğrultu atım bileşeninin de eşlik etmesi diğer önemli bir noktadır.
Bitlis Bindirme Kuşağı’nın güneyini oluşturan kıvrımlı kuşak depremsellik açısından son 80 yıllık dönem içerisinde sakin görülmektedir. Depremler daha çok bindirme çizgisine çok yakın yerlerde ve kuzeydedir.


Türkiye'de Yaşanan Bazı Büyük Depremler

28 Nisan 1903 – Malazgirt: Sismik aletlerle ölçülen ilk depremlerden biri olan bu depremde 2626 kişi yaşamını yitirdi. Depremin büyüklüğü 6,7 olarak belirlendi.
9 Ağustos 1912 - Mürefte: Büyüklüğü 7,3 olan bu depremde 216 kişi yaşamını yitirdi, 466 kişi de yaralandı.
6 Mayıs 1930 – Hakkâri: Hakkâri'nin sınır bölgesinde gerçekleşen bu depremde 2514 kişi öldü. Depremin büyüklüyüyse 7,2'ydi
26 Aralık 1939 – Erzincan: Türkiye'nin bu yüzyılda yaşadığı en şiddetli deprem olan Erzincan depremi hâlâ hafızalarda. Kışın en şiddetli günlerinde Erzincan halkını vuran bu felakette açıklanan ölü sayısı 32 962. 7,9 büyüklüğündeki bu depremin ardından yurt çapında yas ilan edilmişti. Yardım konvoyları, soğukla da mücadele eden depremzedelere ancak iki gün sonra ulaşabildi. İlk kez depreme karşı önlemler tartışıldı; gazetelerde depremle nasıl yaşanması gerektiği yazıldı.
20 Aralık 1942 – Niksar/Erbaa: Büyüklüğü 7,0 olan bu depremde 3000'e yakın insan ölmüş, yaklaşık 6300 kişi de yaralanmıştı.
26 Aralık 1943 – Tosya/Ladik: 2824 kişinin yaş¤¤¤¤¤ mal olan bu depremin büyüklüğü 7,2 olarak ölçülmüştü.
1 Şubat 1944 – Bolu/Gerede: 7,2 büyüklüğündeki depremde 3959 kişi öldü, çok sayıda insan evsiz kaldı.
31 Mayıs 1946 – Varto/Hınıs: Yazın başlangıcında yaşanan bu depremde 839 kişi yaşamını yitirdi, 349 kişi yaralandı.
19 Ağustos 1966 – Varto: Varto'nun karşılaştığı bu en şiddetli depremde 2394 kişi öldü 1489 kişi yaralandı. Derinliği 26 km olan bu depremim büyüklüğü Richter ölçeğine göre 6,9'du. Varto'da bir önceki yıl yaşanan ve 4,0 büyüklüğünde olduğu hesaplanan bu depremde de 12 kişi yaşamını yitirmişti.
28 Mart 1970 – Gediz: Gediz'de meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki depremin ortaya koyduğu felaket tablosu: 1086 ölü, 1260 yaralı.
6 Eylül 1975 – Lice: 2385 kişinin öldüğü 3339 kişinin yaralandığı depremin büyüklüğü Richter ölçeğine göre 6,9.
24 Aralık 1976 – Çaldıran/Muradiye: Yaşanan en büyük depremlerden biri olan bu depremin büyüklüğü 7,2 olarak ölçüldü. Can kaybı 3840'tı. 497 kişi yaralandı, birçok kişi evsiz kaldı.
30 Kasım 1983 – Erzurum/Kars: 6,8 büyüklüğündeki deprem, büyük hasara ve can kaybına yol açtı. Depremde 1155 kişi öldü, 1142 kişi yaralandı.
13 Mart 1992 – Erzincan: Erzincanla birlikte Tunceli'yi de vuran bu deprem, 6,8 büyüklüğündeydi. Depremde 653 kişi yaşamını yitirdi. Yaralı sayısıysa 3850 olarak belirlendi.
1 Kasım 1995 – Dinar: 5,9 büyüklüğündeki depremde ölü sayısı 94.
27 Haziran 1998 – Ceyhan: 6,3 büyüklüğündeki deprem başta Ceyhan olmak üzere bütün Adana'yı etkiledi. 84 kişinin hayatını yitirdiği depremde 310 kişi yaralandı, yüzlerce ev hasar gördü.
 
17 AĞUSTOS 1999 DEPREMİ

Depreme ilişkin sismolojik bulgular:
• Depremin oluş zamanı: 17 Ağustos 1999 Saat 03:02
• Depremin büyüklüğü (Magnitüd): 7.4
• Odak derinliği: Yaklaşık 17 km.
• Merkez üssü: Gölcük
• Süresi: Yaklaşık 45-50 sn
• Ana şok: 2 (ulusal ve dış Sismoloji İstasyon bilgilerinden derlenmiştir.)
• Artçıl şoklar: 200’den fazla (10’a yakın artçıl şokun magnitüdü 4’den büyük)
• Makrosismik zon: Karamürsel-Yalova-Gölcük-İzmit-Düzce Koridoru
Ulusal ve uluslar arası sismoloji istasyonları verilerinden derlenmiştir.
Saha gözlemleri:
Depreme yol açan fay: Kuzey Anadolu Fayı’nın Kuzey Kolu.
Depremde hareket eden fayın toplam uzunluğu: 90 km.(130 km.ye çıkabilir).
Hareket eden/ettiği sanılan fay segmentleri:
• İzmit-Adapazarı Segmenti: Uzunluğu yaklaşık 90 km olup, kara bölümünde Gölcük-Akyazı arasında 40 km uzunluğunda yüzey kırığı (fayın Yeryüzünde yaptığı fiziksel deformasyon) izlenmiştir. Fay blokları arasında 2.90 +/- 10 cm. sağ yönlü atım ölçülmüştür.
• Gölcük Segmenti: Yüzey kırığı izlenmiştir. Henüz saha incelemesi yapılmamıştır.
• Yalova Segmenti: Kurtarma ve enkaz kaldırma çalışmaları nedeniyle henüz ulaşılamamıştır. Büyük olasılıkla yüzey kırığı gelişmiş olduğu sanılmaktadır.
Düzce Segmenti: Henüz incelenmemiştir. Sismolojik ve makrosismik veriler bu segmentinde hareket etmiş olabileceğini düşündürmektedir.

BİNGÖL DEPREMİ(1971)

22 Mayıs 1971’de Bingöl’de oluşan şiddetli deprem.Şiddeti Richter ölçeğine göre 6.8 olan ve Diyarbakır, Muş, Elazığ ve Tunceli’yi de içine alan geniş bir bölgeyi etkileyen deprem, özellikle Bingöl kentine büyük zarar vermiş, yaklaşık 5 bin konutun tümüyle yıkılmasına ya da oturulamayacak duruma gelmesine ve 755 kişinin ölümüne yol açmıştır.
Bingöl çöküntüsü,Doğu Anadolu’nun bu bölgesinde birbiri arkasında sıralanmış bir dizi çukurluktan biridir.Bölge, çeşitli doğrultularda uzanan kırıkların birbirleriyle kesiştikleri bir alanda yer alan tektonik nitelikli bir çöküntü vadisi durumundadır.Bingöl çöküntüsünün temel çizgileri, Genç Ovasının yer aldığı etek boyunca kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda, güneybatıda kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan kırık kuşakları ile Bingöl’ün kuzeyinde yer alan doğu-batı doğrultusundaki kırık kuşağıdır.Kenti bir üçgen biçiminde çevreleyen bu kırıkların hareketi, depremin başlıca nedenidir.
Konumu 38 08`kuzey enlemi, 40 05`doğu boylamı, merkez noktasının derinliği 10-12 kilometre, enerjisi 5,48 çarpı 10 üzeri 21 erg olan depremde, Bingöl’ün güney ve güneydoğusundaki 15 kilometrelik kırıkta 10 cm düşey, 25 cm yatay hareket olmuştur.Depremden önce Bingöl Deresi’nin yatağında ve yamaçlarında yer alan Bingöl kenti, depremden sonra dere yatağının güneyindeki geniş düzlüğe taşınmıştır.

ÇALDIRAN DEPREMİ(1976)

24 Kasım 1976’da Çaldıranda oluşan şiddetli deprem.Şiddeti Richter ölçeğine göre 7.5 olan ve Van iline bağlı Muradiye, Erçiş ve Özalp ilçeleri ile Ağrı iline bağlı Diyadin ve Taşlıçay ilçeleri dolaylarını da etkileyen deprem, 3.840 kişinin ölümüne, 497 kişinin yaralanmasına ve 9.232 konutun tümüyle yıkılmasına yada onarılamayacak düzeyde hasar görmesine yol açmıştır.
Bu depremde oluşan kırık, Türkiye’nin jeolojisi ve tektoniğine ilişkin haritalarda yer almamaktadır.Bilinen sismik kayıtlara göre yörenin deprem etkinliği de fazla değildir.Bölgede daha önce şiddeti 6-7’den fazla olan deprem oluşmamıştır.Deprem bölgesinde Kuzey Anadolu Kırık kuşağının yaklaşık 30 kilometre kuzeyinde kalan ve aynı niteliklerde bulunması nedeniyle bu sisteme sokulabileceği düşünülebilen kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanan Çaldıran Kırık hattının, batıdan doğuya doğru Sarıkök Köyü-Çaldıran arasında andezit ve bazaltları, Çaldıran’dan Güngören Köyüne kadar alüvyon alanları, Güngören Köyünden güneydoğuya doğru Eosen bölüm kalkerlerini ve Mezozoyik zamana özgü birimleri aşarak ilerlediği görülmektedir.Arazide çok iyi izlenebilen ve uzunluğu 53 kilometre genişliği ise 10 kilometreyi bulan bu kırığın sağ yanal atımlı bir kırık olduğu saptanmıştır.İzlenebilen kırık kuşağı üzerinde genellikle sıkışmanın egemen olduğu ve kuzey bloğun düştüğü, sağa doğru 20-50 cm’lik kabarmalar, 5-30 cm arasında açılmalar ve 80 santimetreye varan düşey atımlar bulunduğu izlenmiştir.Bu depremde bölgede önceden varlığı bilinen kırıklarda herhangi bir hareket görülmemiştir.
Yapılan incelemeler sonucunda depremin gözlemsel dış merkezinin konumunun 30 15` kuzey enlemi, 43 9` doğu boylamı dolayında,Çaldıranın hemen batısında bulunduğu sonucuna varılmıştır.Deprem sırasında açığa çıkan enerji 2.82çarpı10 üzeri 22 erg‘dir.Çaldıran depreminde hasar gören alanlarda ayrıca çok sayıda kaya düşmesi ve toprak kayması saptanmıştır.

ÇORUM DEPREMİ(1943)

26 Kasım 1943’te, Çorum, Samsun, Ladik ve Vezirköprü’yü kapsayan bir alanı etkileyen yer sarsıntısı.Richter ölçeğine göre 7.2 şiddetinde 20 saniye kadar süren deprem, Çorum kentine büyük zarar vermiş, 2.554 evin yıkılmasına, 618 kişinin ölümüne ve 217 kişinin de yaralanmasına neden olmuş, ayrıca 5.375 hayvanın da ölümüne yol açmıştır.
Konumu 41 derece 05`kuzey enlemi, 33 derece 72` doğu boylamı ve merkez noktasının derinliği 10 kilometre olan bu depremle doğuda Destek Boğazından başlayarak batıda Filyos Irmağının keskin bir dönüş yaptığı yere kadar uzanan 280 kilometre boyunca bir kırık oluşmuştur.

ERZİNCAN DEPREMİ(1939)

26-27 Aralık 1939’da Erzincan’da oluşan çok şiddetli yer sarsıntısı.Şiddeti Richter ölçeğine göre 8 olan deprem sonucunda toplam 32.962 kişi ölmüş,
yaklaşık 100.000 kişi yaralanmış, ve 116.720 bina yıkılmıştır.Dünyanın büyük depremleri arasında sayılan bu deprem Türkiye’nin en ciddi deprem felaketlerinden biridir.
Konumu 39 80 kuzey enlemi ve 39 51 doğu boylamı, odak derinliği 20 km olan depremin etkilediği alan doğuda Erzincan Ovasından batıda Kelkit Vadisine kadar uzanır.Hasara uğramış bölgelerin uzunluğu 400 km(Erzincan’ın doğusundan Amasya’ya kadar), genişliği ise (güneyde Sivas’tan kuzeyde Karadeniz’e kadar) 200 km‘dir.Bu depremde Erzincan’dan Kelkit Vadisini izleyerek Niksar’a kadar uzanan yaklaşık 350 km’lik bir kırık sistemi oluşmuştur.Kırıklar boyunca 1 m’lik düşey (atım) ve 4 m’lik yatay hareketler görülmüştür.
Bu geniş alanı sarmış olan 35 deprem merkezi yaklaşık doğu-batı doğrultusunda dizilmiş başlıca dört sarsıntı çizgisi üzerinde etkinlik göstermiştir.Bunlar; Yukarı Yeşilırmak çizgisi, Kelkit-Deliçay çizgisi, Yaylalar ve Orta Yeşilırmak çizgisi ve kıyı çizgisidir.Bu çizgilerin hepside kırıklara karşılık gelmektedir. Kelkit Irmağı kırığı, Reşadiye’de doğu-güneydoğu ve batı-kuzeybatı doğrultusunda alçalmış ve yükselmiş ve böylece iki blok arasında 380 cm’lik bir düzey farkı doğmuştur.Deprem sırasında kıyı çizgisi Çarşamba ilçesinin kuzeyi ile Giresun arasında 15-100 m kadar geri çekilmiş ve Fatsa’da da bir deprem dalgası oluşmuştur.
Türkiye’nin birinci derece deprem bölgesinde bulunan Erzincan, Kuzey Anadolu deprem kuşağının çok etkin bir bölümü olan Erzincan ovası içindedir. Tarihi belgelere göre Erzincan son bin yılda 11 kez tümüyle yıkıma uğramıştır.
Yerleşmenin bulunduğu zemin, akarsu çökellerinden oluşmuştur.Bu malzeme kentin yukarı kesimlerinde konglomeralaşmıştır.Orta bölümlerde birbirini izleyen çakıl ve kum katmanlarına rastlanır.Bu katmanlar oldukça yerleşmiş ve sıkı yapılıdır.1939 depreminden sonra yerleşim alanı dışında bırakılmış olan eski şehrin zemini, kalın bir tarihi enkaz örtüsüyle kaplı yerleşmemiş akarsu birikintilerinden oluşmuştur.

ERZURUM-KARS DEPREMİ(1983)

30 Ekim 1983’te, Erzurum ve çevresinde büyük hasara ve önemli ölçüde can kaybına neden olan yersarsıntısı.Şiddeti Richter ölçeğine göre 7.1 olan bu depremde 1.400 kişi ölmüş, 537 kişi yaralanmış, 3.241 konut ağır, 3 bin konut orta ve 4 bin konut hafif hasar görmüş, 30 bini aşkın hayvan telef olmuştur.Makrosismik hasar değerlendirmelerine göre depremin dış merkezi, Murat Dağı Kırklareli Köyü çevresinde yer almıştır.
Erzurum-Kars depreminin oluştuğu alan Türkiye’nin birinci derece tehlikeli deprem bölgesidir.Horasan-Narman ilçeleri arasındaki alanı kapsayan deprem bölgesi, çoğunlukla genç kırıklarla(fay) belirlenen alüvyon düzlükleriyle parçalanmış, yüksekliği 1.750-2.500 m arasında değişen engebeli bir topografyaya sahiptir.Genellikle ayrışmış olan volkanik kayaçlar ile zayıf tutturulmuş yada hiç tutturulmamış kırıntılar, bölgede canlı yer kaymalarına elverişli zemini oluşturur.
Kuzey Anadolu Kırık Kuşağı’nın kuzeyinde yer alan bu bölgede özellikle kuzeydoğu-güneybatı ve kuzeybatı-güneydoğu gidişli doğrusal hatların varlığı göze çarpmaktadır.Deprem bölgesinde, depreme bağlı olarak boyları onlarca metreden birkaç kilometreye kadar değişen, genellikle kuzeydoğu-güneybatı gidişli, birbiriyle bağlantısız aralıklı ve basamaklı çok sayıda yarık gelişmiştir.

FETHİYE DEPREMİ(1957)

24-25 Nisan 1957’de Fethiye’de oluşan şiddetli yer sarsıntısı.Şiddeti Richter ölçeğine göre 7.1 olan bu depremde Fethiye’deki binaların yüzde 90’ı yıkılmış, Ovacık tamamen tahrip olmuştur.Dalyan,Marmaris,Datça,Eskişehir,Çameli ve civar köylerde de etkili olan deprem sonucunda yöre halkından toplam 67 kişi ölmüştür.
Konumu 36dereceye 5` doğu boylamı olan bu depremde açığa çıkan enerji 33çarpı 10üzeri 21 erg’dir.24 Nisan gecesi hissedilen ilk sarsıntıdan sonra bölge halkı konutlarını terk etmişti.Bu nedenle asıl depremde ölü sayısı görece az olmuştur.
Fethiye depreminin oluştuğu alan Türkiye’nin ikinci derece tehlikeli deprem bölgesindedir.Kasaba batıda Kerme Körfezinden, doğuda Kocaçayı Vadisine kadar uzanan ve Akdeniz kıyısına paralel olan bir tektonik çukurluk sistemin içindedir.Bu çukurlukta sık sık yerel depremler oluşmaktadır.Ayrıca İstanköy, Meis ve Rodos adaları deprem merkezlerinin etki alanı içindedir.Geçmişte de Fethiye’de önemli depremler oluşmuştur.Bölge zemininin genç alüvyonlardan oluşması ve yeraltı suyunun da yüksekte bulunması, depremlerde şiddet arttırıcı rol oynayabilmektedir.

GEDİZ DEPREMİ(1970)

28 Mart 1970’te Gediz ve çevresinde oluşan şiddetli yer sarsıntısı.Konumu 39 21` kuzey enlemi ve 29 51` doğu boylamı olan depremin etkinlik gösterdiği yer ikinci dereceden deprem bölgesinde, Turgutlu-Sındırgı-Simav-Gediz kırık hattı üzerindedir.
Magnitüdü Richter ölçeğine göre, 7.1 olan bu depremde 1.086 kişi ölmüş, 1.250 kişi yaralanmış ve 9.456 bina yıkılmış ya da ağır hasar görmüştür. Depremden en çok etkilenen yer Gediz ilçe merkezi ile çevredeki bucak ve köylerdir.Ayrıca depremden sonra birçok artçı sarsıntı olmuştur.Bunlardan birkaçının magnitüdü Richter ölçeğine göre 5’in üzerindedir.
Gediz depremi ve onu izleyen sarsıntıların olduğu alan, Batı Anadolu’daki Neojen bölümde oluşan havzalardan biridir.Batı Anadolu’daki kırık hattı oluşumu Neojen Bölüm başında, Batı Anadolu kristalin kütlesinin ve Neojen bölüm öncesi tortul dizilerin yükselmesiyle birlikte başlamış, havzaların oluşumu ve gelişimi sırasında sürekliliğini korumuştur.
Deprem sonrası Yunuslar yakınındaki Seyranbaşı tepesinin eteğinde en büyük açıklığı 50 cm olan, 7 cm yatay ve 15-20 cm düşey atılımlı bir yarık saptanmıştır.Gene Çavdarhisar’da köy içerisinde geçen dere üzerindeki köprü yakınlarında, eski ve yeni alüvyonlarda yaklaşık olarak güneybatı-kuzeydoğu doğrultulu 10-15 düşey atımlı bir yarık gözlenmiştir.Ayrıca Gediz ilçe merkezinin güneyinde Gediz Çayı-Bulacık Dere kavşağında, Çayçinge köyü çevresinde gerilme çatlağı sistemleri saptanmıştır.

GEREDE DEPREMİ(1944)

1 Şubat 1944’te Bolu ve çevresinde oluşan çok şiddetli yer sarsıntısı.Richter ölçeğine göre 7.4 şiddetinde olan deprem sonucunda toplam 3.959 kişi ölmüş, 1.182 kişi yaralanmış ve 9.422 bina yıkılmıştır.
Konumu 41 41` kuzey enlemi ve 32 69` doğu boylamı olan depremin etkilediği alan Türkiye’nin birinci derece deprem bölgesinde, Kuzey Anadolu Kırık Kuşağı üzerinde bulunmaktadır.Bolu kenti, Pleyistosen Bölümde oluşan ve çakıl, kum, kumtaşı, marn, konglomera, içeren bir zemin üzerine kuruludur.Tepe kesimini çevreleyen hafif eğilimli yamaçlar moloz ve toprak karışımından, kentin güney kesimindeki ova bölgesi ise kil, kum ve toprak içeren genç alüvyonlardan oluşur.Depremde Bolu’da en ağır yıkıma uğrayan yer kentin ova bölgesinin güney kesimidir.Deprem sırasında kentin 4 kilometre güneyinde Ilıca yolu üzerinde yolu kesen bir çatlak oluşmuştur.Bu, büyük olasılıkla Gerede’de görülen ana çatlağın uzantısıdır.Burada kara, batıya doğru 3 metre itilmiştir. Tepenin kuzeyinde uzanan ova bölgesi ile kentin yamaç ve tepe bölgeleri depremden daha az zarar görmüştür.

GÖNEN DEPREMİ(1953)

18 Mart 1953’te Gönen ve çevresinde oluşan çok şiddetli yer sarsıntısı.Şiddeti Richter ölçeğine göre 7.5 olan deprem sonucunda 265 kişi ölmüş, 336 kişi yaralanmış ve 5 binden fazla bina yıkılmıştı.Konumu 39 99` kuzey enlemi ve
27 63` doğu boylamı olan deprem yöresi birinci derece deprem bölgesinde ve Bursa-Apolyont-Manyas çukurluğunun Yenice-Gönen kırık kuşağı ile birleştiği sismik etkinliği yüksek bir alanda yer alır.
6,3çarpı 10 üzeri 21 erg’lik bir enerji açığa çıkaran deprem sonucunda kentin 1 kilometre güneyinde, 48-50 kilometre uzunluğunda bir kırık oluşmuştur.Yatay atım Yenice Vadisinde 3,3 metre, Yenice’nin doğusunda ise 4,3 metre olarak saptanmıştır.Gönen kentinin düz kesimleri henüz yerleşmemiş alüvyon tabakası üzerindedir ve deprem açısından zayıftır.Özellikle yeraltı suyunun yüksekte bulunduğu, Gönen Çayı yönündeki kesim daha tehlikelidir.Kentin yukarı bölümleri daha sağlam yapılıdır.

KARLIOVA DEPREMİ(1949)

17 Ağustos 1949’da Bingöl’ün Karlıova ilçesinde oluşan şiddetli yer sarsıntısı. Magnitüdü Richter ölçeğine göre 6.7 olan bu depremin sonucunda ilçede 450 kişi yaşamını yitirmiş ve 1200 yapı yıkılmıştır.
Karlıova ilçesi birinci derece tehlikeli deprem bölgesinde yer alır.Kasabanın zemini deprem bakımından oldukça tehlikeli, henüz yerleşmemiş bir yapıdadır. İlçenin arkasındaki yamaçlar molozla örtülü lav, tüf ve aglomera gibi volkanik kayaçlardan oluşur.
Daha sonra yörede, 28 Mart 1954’te 6.7 magnitüdünde ve 20 Ağustos 1965’te 5.3 magnitüdünde iki büyük deprem ile magnitüdü 5.0’dan küçük pek çok deprem olmuştur.

LADİK DEPREMİ(1943)

Samsun’un Ladik ilçesi yakınlarında 26 Kasım 1943’te oluşan şiddetli yer sarsıntısı.Dışmerkezi 41 05` kuzey enlemi, 33 72` doğu boylamı olan depremin magnitüdü Richter ölçeğine göre 7.6’dır.Deprem geniş bir alanı etkilemiş ve doğuda Taşova’dan, batıda Ilgaz’a kadar uzanan kasaba ve köylerde hissedilmiştir.Bölgede büyük hasara ve can kaybına yol açan depremde 2.824 kişi yaşamını kaybetmiş, 5 bin kişi yaralanmış ve konutların yüzde 75’ini oluşturan 40 bin bina yıkılmıştır.
Depremin oluştuğu bölge, birinci derece deprem bölgesi olan Kuzey Anadolu Kırık Kuşağındaki Ladik çöküntü ovasının güney kenarındadır.
Deprem sonucunda, doğuda Destek Boğazından başlayarak batıda Filyos Çayının keskin bir dönüş yaptığı yere kadar uzanan 280 kilometre boyunca yeni bir kırık oluşmuştur.Kırık boyunca 90-100 cm’lik bir hareket oluşmuş ve kuzey blok güneye göre alçalmıştır.
Bölgede 27 Kasım 1943’te birincisi Richter ölçeğine göre 4.7, ikincisi 5 magnitüdünde iki deprem ve 15 Temmuz 1975’te de Richter ölçeğine göre 4.6 magnitüdünde başka bir deprem daha oluşmuştur.

LİCE DEPREMİ(1975)

6 Eylül 1975’te Lice’de oluşan şiddetli yer sarsıntısı.Magnitüdü Richter ölçeğine göre 6.6 olarak belirlenen deprem sonucunda Lice’de ve çevre köylerde 2.385 kişi yaşamını kaybetmiştir.Deprem sonucu Hani, Hazro, Kulp, Dicle, Silvan, Ergani ve Diyarbakır çevresindeki yapıların 8.159’u ağır, 4.550’si orta ve 7.283’ü hafif hasar görmüştür.
Konumu 38 51` kuzey enlemi, 40 77` doğu boylamı olarak belirlenen bu depremde, Genç ilçesinin yolu üzerinde, Korha köyünün batısında, kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda 5-10 cm düşey, 8-10 cm yatay atımlı 200-300 metre uzunluğunda sağ doğrultulu bir kırık oluşmuştur.
Lice, kuzeyden güneye doğru, kireçtaşı, kumtaşı, marn ve alüvyondan oluşan bir zemin üzerine kurulmuştur.Üçüncü derece deprem bölgesinde yer alan ilçe, Hani-Lice-Kulp deprem hattı üzerindedir.Bölge ayrıca Bingöl-Muş kırık hattının ve bölgesel kırık sistemlerinin etkisi altındadır.Bu özellik, bölgenin çevrede oluşan depremlerden hafif hasar görmesine neden olur.İlçenin zeminini oluşturan yapı toprak aşınmasıyla taşınan killi, kumlu, çakıllı toprak katmanıyla örtülmüştür.Yeraltı suyunun düzeyi genellikle yüksektir.

MANYAS DEPREMİ(1964)

6 Ekim 1964’te Manyas’ta oluşan şiddetli yer sarsıntısı.Magnitüdü Richter ölçeğine göre 6.6 olan bu depremde Manyas ve köylerinde 23 kişi öldü, birçok kişide yaralandı. 5.523’ü ağır olmak üzere toplam 10.048 yapı hasar gördü. Deprem özellikle Marmara Denizinin güney kıyıları yakınındaki yerleşim bölgelerinde etkili oldu, kimi yerlerde toprakta yarıklar açıldı ve yer altı suları fışkırdı.
Manyas ve çevresi Türkiye’nin birinci derece deprem bölgesi içinde yer alır. İlçenin üzerinde kurulduğu zemin genellikle kalın bir çökeller katmanıyla kaplı olan Neojen bölüm marnlarından oluşmuştur.Bu marnlar üzerinde, kısmen çimentolaşmış 4-5 metre kalınlıkta eski akarsu birikintileri görülür.İlçenin alçak bölgeleri ise kum, çakıl ve moloz içeren gevşek yapılı alüvyondan oluşmuştur.

NİKSAR DEPREMİ(1942)

20 Aralık 1942’de Tokat’ın Niksar ve Erbaa ilçelerini etkileyen şiddetli yer sarsıntısı.Magnitüdü Richter ölçeğine göre 7.3 olan depremde 3 bin kişi yaşamını yitirmiş, yüzlerce kişi yaralanmış, 6 bine yakın bina yıkılmış ya da hasar görmüştür.
Kuzey Anadolu Kırık Kuşağı üzerinde yer alan ilçeler birinci derece deprem bölgesi üzerindedir.Tokat’ın kuzeybatısında, Kelkit Çayı düzlüğüne açılan dar bir vadinin yamaçlarına kurulmuş olan ilçe merkezleri toprak ve moloz katmanlarıyla örtülü olan volkanik bir kütle üzerindedir.Ova ise genç çökellerle örtülüdür.Kelkit ana kırığına paralel, Ayvaz Suyu yönünde bir kırık daha olduğu sanılmaktadır.
Bölgede çeşitli zamanlarda birçok başka deprem olmuştur.


SİVAS DEPREMİ(1929)

18 Mayıs 1929’da Sivas ilinin Suşehri ilçesinde oluşan şiddetli yer sarsıntısı.Magnitüdü Richter ölçeğine göre 6.5 olarak belirlenen deprem sonucunda 64 kişi yaşamını yitirmiş, 1.357 yapı yıkılmış ya da ağır hasar görmüştür.Depremde Suşehri Ovası da jeolojik hasara uğramıştır.
Depremin dışmerkezi 40 derece kuzey enlemi, 38 derece doğu boylamıydı.
İlçe merkezi birinci derece deprem bölgesi üzerinde ve Kelkit Vadisini izleyen deprem hattından gelen depremlerin etki alanı içinde yer alır.Ayrıca Suşehri Ovasından ikincil deprem hatları geçer.İlçe merkezinin büyük bölümünün zemini, kısmen moloz ve toprakla örtülü serpantinlerden oluşur.Düzlük alanlarda kuzeye doğru yamaç çökelleri, ilçe merkezinin altında ise genç birikintiler yer alır.

SÖKE DEPREMİ(1955)

16 Temmuz 1955’te Aydın ilinin Söke ilçesinde oluşan şiddetli yer sarsıntısı. Magnitüdü Richter ölçeğine göre 6.9 olarak belirlenen deprem sonucunda 23 kişi yaşamını yitirmiş ve 470 yapı yıkılmıştır.Depremin dışmerkezi 37,9 kuzey enlemi ve 27,1 doğu boylamıdır.İlçe merkezi birinci derece deprem bölgesi üzerinde yer alır ve Büyük Menderes tektonik çukuru içindeki deprem merkezlerinin etkisi altındadır.İlçe merkezinin ırmak birikintileri ve dik yamaçlar üzerinde bulunması depremin verdiği zararın artmasına neden olmuştur.
İlçe merkezine 25 kilometre uzaklıkta bulunan Balat kalıntıları ile 40 kilometre uzaklıktaki Yenihisar kalıntıları ve hem ilkçağdan hem de Selçuklu döneminden kalan yapıtlar, bölgede daha önceleri de şiddetli depremler oluştuğunu göstermektedir.Aynı bölgede 2 Nisan 1920’de 5.3 29 Temmuz 1925’te 4.5 15 Temmuz 1952’de 4.6 ve 17 Nisan 1953’te 4.5 magnitüdünde depremler olmuştur.1 Mayıs 1954’te ise ilçede 4.8 5.1 5.2 ve 4.8 magnitüdünde dört deprem gerçekleşmiştir.

VARTO DEPREMİ (1946)

31 Mayıs 1946’da Muş ilinin Varto ilçesinde oluşan şiddetli yersarsıntısı. Magnitüdü Richter ölçeğine göre 6 olan deprem sonucunda 839 kişi yaşamını yitirmiş, 349 kişi yaralanmış ve 3 bin yapıda yıkılmış ya da hasar görmüştür. Depremin dışmerkezi 39 3` kuzey enlemi, 41 2` doğu boylamı olarak belirlenmiştir.
İlçe merkezi ve çevresi Kuzey Anadolu Kırık Kuşağının Van Gölüne doğru uzanan bölümünde ve birinci derece deprem bölgesinde yer aldığından, bu yörede çok sayıda deprem olmuştur.Bunların en önemlileri olan 19 Ağustos 1966’da oluşan Richter ölçeğine göre 6.5 magnitüdündeki depremde 2.394 kişi yaşamını yitirmiş, 1.483 kişi yaralanmış, 27 Ağustos 1950’de 5.8 magnitündeki depremde 2 kişi ölmüş, 2 kişi yaralanmış, 88 yapı yıkılmış ya da hasar görmüş, 12 Temmuz 1966’da magnitüdü 4.6 ile 5.5 arasında değişen 14 deprem

KURŞUNLU DEPREMİ(1951)

13 Ağustos 1951’de Çankırı’nın Kurşunlu ilçesinde oluşan ve magnitüdü Richter ölçeğine göre 6.5 olan şiddetli yer sarsıntısı.Deprem sonucunda yörede 50 kişi ölmüş, 678 kişi yaralanmıştır.Depremde ayrıca, 3.354 bina yıkılmış ve 13.373 binada hasar görmüştür.
Kurşunlu ilçesi Türkiye’nin birinci derece deprem bölgesindedir ve Kuzey Anadolu Kırık Kuşağı üzerinde yer alır.Bölgede sık sık çeşitli büyüklüklerde depremler oluşmuştur.Çankırı’nın 40 kilometre kadar kuzeybatısında yer alan Kurşunlu ilçesi, hafif dalgalı bir arazi üzerinde kurulmuştur.İlçeden geçen derenin kuzeydoğusunda Neojen bölümden kalan killi marnlı katmanlar ve dere çökelleri, güneybatısında ise andezit, tüf ve yığışımlar yer alır.
 
TÜRKİYE DEPREM BÖLGELERİ HARİTASI

TÜRKİYE DEPREM BÖLGELERİ HARİTASI HAKKINDA AÇIKLAMALAR

Bu harita, mevcut bilgilerin ışığı altında hazırlanmış, Bakanlar Kurulu’nun 18.4.1996 tarih ve 96/8109 sayılı kararı ile yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Önceki haritalardan farklı olarak olasılık metodu hesaplarına göre çizilen eşivme kontur haritası esas alınarak deprem bölgeleri tesbit edilmiştir. Buna göre, normal bir yapı 50 yıllık ekonomik ömrü içinde %90 ihtimal ile bu ivme değerlerinden fazla bir yüklenmeye maruz kalmayacağı tahmin edilmektedir. Ekonomik ömrü daha uzun veya önemli yapılar için karşılaşabilecekleri en büyük ivme değerlerinin ayrıca hesaplanması gerekir.

- Deprem Bölgeleri Haritası ile Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılar Hakkında Yönetmelik bir birini tamamlamaktadır. Bu yönetmeliğe göre deprem bölgelerinde kabul edilen hesap ivmeleri, 1.derece için 0.4g , 2.derece için 0.3g , 3.derece için 0.2g , 4.derece için 0.1g olarak alınmalıdır. 5.derece için deprem hesabı yapmak zorunlu değildir.

Türkiye Deprem Bölgeleri, ivme değerlerine göre aşağıdaki şekilde derecelendirilmiştir.

1. Derece deprem bölgesi: beklenen ivme değeri 0.40 g 'den büyük

2. Derece deprem bölgesi: beklenen ivme değeri 0.40 g ile 0.30 g arasında

3. Derece deprem bölgesi: beklenen ivme değeri 0.30 g ile 0.20 g arasında

4. Derece deprem bölgesi: beklenen ivme değeri 0.20 g ile 0.10 g arasında

5. Derece deprem bölgesi: beklenen ivme değeri 0.10 g 'den az

g: yer çekimi(981 cm/s2).

- Yerleşim birimlerinin hangi deprem bölgesinde yer aldığı örneklerde açıklanmıştır. Haritada yer almayan yerleşim birimleri için, bağlı olduğu il veya ilçe merkezine ait deprem bölgesi esas alınacaktır.

Örnek 1. Adana merkezi 2. derece deprem bölgesindedir.

Örnek 2. Adana'nın, Ceyhan ilçesi merkez bucağı, Kösreli bucağı ve Sağkaya bucağı 2. derece deprem bölgesindedir. Ceyhan belediyesi de dahil olmak üzere adı yazılmayan Doruk, Kurtkulağı, Sarımazı, Mercimek, Kurtpınar, Hamdilli ve Mustafabeyli belediyeleri 2. derece deprem bölgesindedir.

Örnek 3. Adana'nın Düziçi ilçesi merkez bucağı 1. derece deprem bölgesindedir. Düziçi’ne bağlı Böcekli belediyesi 2. derece deprem bölgesi olup, adı yazılmayan Ellek belediyesi 1. derece deprem bölgesindedir.

Örnek 4. Adana'nın Osmaniye ilçesi merkez bucağı 1. derece deprem bölgesindedir. İlçeye bağlı Kaypak, Toprakkale ve Yarpuz bucakları 1. derece, Tecirli bucağı ise 2. derece deprem bölgesindedir.

Örnek 5. Adıyaman'nın merkez ilçesi merkez bucağı 2. derece deprem bölgesindedir. İlçeye bağlı Yaylakonak belediyesi 1. derece deprem bölgesindedir.

*Bu harita, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğüne 92-03-03-18 nolu proje sonuç raporu olarak sunulan, Polat Gülkan, Ali Koçyiğit, M.Semih Yücemen, Vedat Doyuran ve Nesrin Başöz (ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü Deprem Mühendisliği Araştırma Merkezi) tarafından hazırlanan Ocak 1993 tarihli ve 93-01 nolu "En Son Verilere Göre Hazırlanan Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası" raporuna dayanmaktadır.
 
DOĞAL AFETLERDEN KORUNMA


Türkiye Orta Doğu, Balkanlar ve Kafkasya bölgeleri arasında çok stratejik bir konuma sahip olduğu gibi gerek jeolojik ve topografik gerekse meteorolojik koşullarının olumsuzluğu nedeniyle sık sık büyük doğal afetlerle karşı karşıya kalarak önemli miktarda can ve mal kayıplarına uğramakta ve ekonomik ve sosyal yapımızda derin yaralar açan sorunlarla boğuşmaktadır. Hızlı nüfus artışı ve yerleşme yerlerindeki düzensiz gelişmeler doğal afet zararlarını arttırmaktadır.

Son on yılda meydana gelen doğal afet zararları 20 Milyar ABD Doları kadardır. Ülkemizde her dokuz ayda bir hasar yapıcı bir deprem ve yılda ortalama 25 önemli su baskını ve 50 heyelan olayı meydana gelmektedir. Marmara Denizinde meydana geleceği öngörülen depremin olası hasarlarının ülke ekonomisinde yaratacağı olumsuzluğu hesap etmek bile çok zordur. Bu nedenle 1999 depremlerinden alınan dersler doğrultusunda bir doğal afet olduktan sonra yara sarma politikaları terkedilmiş ve afet zararlarını azaltma politikalarına öncelik verilmektedir. Bu kapsamda ve makro düzeyde baktığımızda öncelikli olarak yapılması gerekenin bir risk yönetimi stratejisi geliştirilmesi olduğu açıktır.

Bunun için ülke boyutunda atılması gereken temel adımlar ise:

1- Bir koordinasyon mekanizması kurulmalı

2- Kalkınma planı ile afet yönetimi ilişkisi sağlanmalı

3- Bilgi herkesle paylaşılmalı

4- Eğitim ve kamu bilinci önemsenmeli

5- Yurttaşlar sürece doğrudan katılmalıdır



Risk Yönetimi sürecinde temel ilgi alanı olarak Riski Kontrol Mekanizması alınmalı ve bunun için:

1- Eğer risk çok yüksekse riskten uzaklaşmak yada kaçmak

2- Eğer risk oranı düşük ise riski azaltacak çabaları uygulamak en akılcı yoldur.


Riski kontrol edemediğimiz durumlarda ise riskin finansmanına öncelik vererek riski olabildiğince toplum içinde paylaştırmak gerekir.


Daha bireysel baktığımızda yapacağımız başlıca işler :

1- Çevremizde mevcut tehlikeler nelerdir ? Araştır

2- Bu tehlikelerin özellikleri, büyüklükleri, olma sıklığı, etkileri, önceden bilinebilip bilinemeyeceği? Analiz et

3- Bu analizler sonunda afet senaryoları kurgulanarak korunmaya yönelik önlemler alınmalı. Planla

4- Acil durumlar için araç gereç hazırlanmalı. Hazırlan


Kent ölçeğinde bakıldığında:
Son on yıl içinde çok şey yazıldı çizildi. Ancak ortaya çıkan temel gerçekler:


1- Bilmek ve yapmak arasında ilişki iyi kurulamıyor.

2- Sürece doğrudan katılması gereken ortaklar içsel dönüşümlerini gerçekleştirmiyorlar.



Bunun aşılabilmesi için


1- Herkeste afet zararlarının azaltılabileceği fikri yerleştirilmeli.

2- Bilimsel bilgi ile yerel davranış arasındaki çelişme aşılmalı.

3- Herkese ulaşılmalı.

4- Çapraz ilişkiler (kamu-özel, toplum-birey) geliştirilmeli.

5- Sürekli eğitim programları uygulanmalı.

6-Planlama ve planların güncelleştirilmesi unutulmamalı.



Yine Kent bütününde bakıldığında:

1- Afet bilgilerini paylaşalım.

2-Afet duyarlılığını arttırmak için deneyimlerimizi paylaşalım, erken uyarı, tahliye için müdahale sistemleri kuralım.

3-Ailede, işyerlerinde, kamu tesislerinde afete hazırlanma anlayışı geliştirelim.

4- Deprem sırasında ve sonrasında yapılacaklarla ilgili tatbikat ve eğitimler yapalım, acil durum yönetimi bilgilerini herkese ulaştıralım

5-Her gün 5 dakika ayırarak aileleri, okulu hastaneleri afete hazırlayalım, afet psikolojisini öğrenelim ve öğretelim.

6- Tıbbi müdahale konusunda bilgilenelim

7- Mahalle ölçeğinde arama-kurtarma yöntemlerini öğrenelim

8- Yapısal olmayan önlemler (eşya güvenliği vs) konusunda çabalar sarf edelim.

9- Sürekli eğitim yapalım ve eğitim materyalleri dağıtalım. Medya olanaklarından yararlanalım.

10- Kent içi ve kentler arası tatbikatlar yapalım.
 
En son Elazığ İzmir depremlerinde yüzlerce insan hayatını kaybetti. Türkiye deprem kuşağında bulunuyor, yapıların güçlü, depreme dayanıklı yapılmalı.
 
Geri
Top