• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

TÜRKİYE’DE EROZYON ve EROZYONU ÖNLEME ÇALIŞMALARI

dderya

kOkOşŞ
V.I.P
TÜRKİYE’DE EROZYON ve EROZYONU ÖNLEME ÇALIŞMALARI

Ülkemiz, Dünya’da en fazla toprak ve ana materyal aşınmasının görüldüğü ülkelerin başında gelir, ülkemizde toprak aşınmasından daha çok ana materyal aşınması olmaktadır. Çünkü erozyona uğrayan yerlerde topraklar önemli ölçüde aşınmış, jeolojik yapıyı oluşturan ana materyal yüzeye çıkmıştır. Toprakların tamamen aşındığı yerlerdeki aşınma, ana materyalin fiziksel ve kimyasal özelliğe bağlı olarak devam etmektedir, ülkemiz arazisinin en az yarısı çeşitli derecede erozyona uğramıştır. Bir yılda akarsularımızdan yüzer hâlde denizlere ve komşu ülke topraklarına taşınan ince mil ve kil boyutundaki malzeme miktarı 380-450 milyon ton arasında değişir. Bu değer, Türkiye'nin 13-14 misli büyüklüğünde olan Avrupa kıtasında 320 milyon ton dolayındadır. Bir km2'lik alandan taşman toprak ve toprakların kalmadığı sahalarda aşınan ana materyal miktarı 600 ton kadardır. 1 mil kareden taşman ince malzeme miktarı ise 1600 tonun üzerindedir. 1 mil2 den taşınan malzeme miktarı Kuzey Amerika'da 245, Güney Amerika'da 160, Afrika'da 70, Avrupa'da 90, Asya'da 1530 ton dolayındadır. Bu değerlere göre, Türkiye'de birim alandan taşınan toprak ve ana materyal miktarı, Kuzey Amerika'dan 6 kat, Avrupa'dan 17 kat, Afrika'dan ise 22 kat daha fazladır. Normal aşınmaya uğrayan sahalarda 1 km2‘lik alandan 80-100 ton malzeme taşınır. Buna göre, ülkemizde normal aşınmanın en az 6 misli üzerinde bir aşınmanın mevcut olduğu açıkça anlaşılır.
 
1. EROZYONU OLUŞTURAN SEBEPLER

Ülkemizde son derece şiddetli olarak devam eden erozyon olaylarım başlıca sebepleri ise şunlardır:

1.1. TOPOGRAFYANIN ÇOK ARIZALI VE EĞİMLİ OLMASI

ülkemizde eğimin fazla olması, doğal bitki örtüsünün tahrip edildiği alanlarda özellikle sağanak yağmurlardan yüzeysel akıma geçen su miktarının artmasına neden olmaktadır. Bu durum ise yamaçlar boyunca toprakların, toprakların aşındığı yerlerde çözülmüş malzemelerin ve ana materyalin kolaylıkla taşınmasına yol açmaktadır.

1.2. YANLIŞ ARAZİ KULLANMA

ülkemizin dağlık ve engebeli alanlarında bulunan köy halkı geçimini temin etmek için arazinin tarıma uygun olup olmamasına bakmaksızın kendilerince uygun olan alanları tarıma açmıştır. Buralardaki otlak ve ormanlarda fazla sayıda hayvan otlatılır. Dolayısıyla tarıma uygun olmayan sahaların tarıma açılması, özellikle ormanla kaplı olması gereken sahalarda tarım yapılması, eğimli yamaçlarda toprağın eğime paralel olarak sürülmesi, toprakların kısa zamanda aşınmasına neden olmakladır Halihazırda ülkemi/ yüzölçümünün % 8'ini oluşturan 6 milyon hektardan fazla tarıma uygun. olmayan alanda tarım yapılmaktadır.

1.3. DOĞAL BİTKİ ÖRTÜSÜNÜN AŞIRI OLARAK YOK EDİLMESİ

İklim şartlan dikkate alındığında ülkemizin % 70 kadarının ormar arU kaplı olması gerekir. Ancak tahripler sonucu ormanlar, ülkemiz yuzudur v s % 27'sine kadar düşmüştür. Günümüzden yaklaşık 3000 4000 > . m önce başlayan orman tahribi sonucunda özellikle eğimli alanlar ak h j e bürünmüştür. Suyun yüzeysel akıma geçmesini önleyen ve toprak sistemi ile ören ormanların tahribi ile topraklar önemli ölçüde aşınmış ve buralarda toprak katı altında bulunan ana materyal yüzeye çıkmıştır.

Otlaklarımızda ot veriminin üstünde hayvan otlatılmaktadır. Böyle saha larda hayvanlar karınlarını doyurmak için otları kök boğazına, yanı toprak seviyesine kadar yemektedir. Bu ise otların büyümesini engelleyerek otlağın zayıflamasına neden olmaktadır. Hayvanların yemediği dikenli ve acı otlar, yaygın duruma geçmektedir. Ayrıca, ilkbaharda otlaklarda henüz otlar yeteri kadar büyümeden hayvanların otlatılması da otların büyümesini engel* lemektedir. Bütün bu olaylar sonucunda ülkemizdeki bitki örtüsünün en az üçte ikisi doğal özelliğini yitirmiş, ormanla kaplı olması gereken sahalar seyrek ve zayıf ot örtüsü ile kaplanmıştır . Bu sahaları Karadeniz Bölgesi’nin dışında ülkemizin her tarafında görmek mümkündür,

1.4. İKLİMİN ETKİSİ


Ülkemizin iç bölgelerinde çoğunlukla Mayıs ve Haziran aylarında zaman zaman meydana gelen sağanak yağmurlar, ani sellerin oluşmasın yol a- maktadır. Günlük yağış şiddetlerinin fazla olduğu Akdeniz ve Karadeniz iklim bölgelerinde oluşan yağışlar, toprak aşınmasını artırmakta, taşkın ve sellerin oluşmasını teşvik etmektedir. 1995 yılı Kasım ayında İzmir de an» yağış sonucu oluşan seller, maddî hasar yanında 67 vatandaşımızın hayatini kaybetmesine neden olmuştur. Karadeniz Bölgesi'nde yaz aylarında günlerce devam eden yağışlar, sellere ve heyelanlara, can ve mal kaybına yol açmaktadır. 2002 ve 2010'da Rize çevresinde çok sayıda can kaybı olmuştur

1.5. ANA MATERYALİN ETKİSİ

Ülkemizde doğal bitki örtüsünün tahrip edildiği alanlarda ortaya çıkan bazı ana materyalin erozyona karşı dirençlerinin zayıf olması, aşınmanın daha da hızlanmasına ve özellikle seller tarafından taşman çeşitli boyuttaki malzemenin artmasına neden olmaktadır. Şöyle ki, toprakların aşınması ile yüzeye çıkan kumlu-milli depoların bitki örtüsünden yoksun eğimli yamaçları, yüzeysel akıma geçen suların aşındırılması ile oyuntularla parçalanmıştır. Bu durumu Anadolu'nun her yerinde görmek mümkündür. Öte yandan, bünyesinde çözünebilir klor, karbonat ve sülfat bulunduran çökeiler de bünyesine su aldıklarında âdeta tuz veya şeker gibi eriyerek eğimli yamaçlar boyunca akmaktadır. Ayrıca yüzeysel akıma geçen suların
kimyasal ve fizikî olarak aşındırması ile de derin oyuntular oluşmaktadır. Oyuntularla parçalanmış yamaçlar boyunca da sık sık heyelanlar meydana gelmektedir. Bu durum, Oltu-Narman, Kağızman- Tuzluca arasındaki Araş vadisi boyunca, bütün açıklığı ile görülür. Karadeniz kıyı kesiminde ise killi ve kumlu tabakaların nöbetleşe istiflendikleri yamaçlar, potansiyel heyelan sahalarıdır. Buralarda açılan fındık bahçeleri ve yol açılması, doğal yamaç dengesini bozmaktadır. Böyle sahalarda killi tabakaların bünyesine tu alarak şişmeleri ve kaygan bir yüzey oluşturmaları, killi tabakalar üzerindeki kütlenin kaymasına neden olmaktadır.
 
2. ÜLKEMİZDE EROZYONUN SONUÇLARI

Ülkemizde yer yer çok şiddetli olarak devam eden erozyon olayları;

1. Arazinin verim değerinin düşmesine, doğal dengenin bozulmasına.

2. Tarımsal alanların taşkın ve millenmeye uğramasına, barajların aşırı şekilde dolmasına ve

3. Doğal dengesi bozulan alanlarda nadir bulunan bazı bitki ve hayvan türlerinin de yetişme, yaşama imkânı bulamayarak ortadan kalkmasına ve biyolojik zenginliğimizin günbegün azalmasına neden olmaktadır.

Erozyonun neden olduğu bu sonuçlar kısaca şöyle açıklanabilir:



2.1. ARAZİNİN VERİM DEĞERİNİN DÜŞMESİ


Bitkilerin yetişmesini sağlayan toprak tabakasının süpürülmesi ile altta bulunan çeşitli özellikte ana materyal yüzeye çıkar. Toprak örtüsünün tamamen süpürüldüğü alanlarda ana materyalin fiziksel ve kimyasal özellikleri, gerek aşınma gerekse tarımsal faaliyetleri etkiler. Eğer ara materyal kumlu ve milli malzemeden ibaret ise tarımsal faaliyetler bu araz* üzerinde sürdürülür. Orta ve Batı Anadolu'da yaygın olan beyazımsı, kırmızımsı ve sarımsı renkte killi, kireçli ve kumlu depolar, sürülerek tarım yapılan erozyon sonucu yüzeye çıkmış ana materyaldir. Fizyolojik derinliği çok fazla olan bu arazi üzerinde erozyona rağmen tarımsal faaliyetler sürdürülür. Bunun nedeni, yarı ayrışmış depoların kalın olması, kolayca sürülmesi ve bitki besin maddeleri içermesidir.

Gnays, mikaşist, kuvarsit ve kuvarsit şist, çeşitli volkanik kaya ve kireçtaşlan, toprakların aşınması sonucu kayalık alanlar hâline gelmektedir. Örneğin Batı Anadolu'da Menteşe, Bozdağ ve Aydın dağlan; Güneydoğu Toros dağlarının önemli bir bölümü, toprakların tamamen aşınması ile kayalıklara dönüşmüştür. Orman örtüsünden çoğunlukla mahrum olan buralarda sürekli aşınma devam etmektedir. Bu suretle elden çıkardığımız arazinin toplamı ülkemizin % 20'sine tekabül etmektedir. Öte yandan, Toros dağlarında kayalıklar hâlinde görülen alanlarda orman kalıntısı mevcut ve saha koruma altında ise ağaçlardan düşen tohumların çimlenmesiyie doğal yoldan tekrar sahada ormanlar oluşmaktadır. Doğal bitki örtüsü tamamen tahrip edildiği kayalık yerlerde doğal dengenin yeniden sağlanması imkansız denecek derecede zordur.


Ana materyalin tuzlu-alkali olduğu sahalarda toprak örtüsünün aşınması ile çorak araziler ortaya çıkmaktadır. Bu araziler, genel olarak bitki örtüsünden mahrumdur. Peridotit-serpantin kütlelerinin açığa çıktığı alanlarda, bot miktarda bulunan magnezyum, diğer metalik bileşikler bitki için zehir tesiri yaparak bitkilerin yetişmesini önemli ölçüde önler. Nitekim, Kuzeydoğu Anadolu'da Narman Karadağ, Erzincan kuzeyindeki Esence ve Kızıidağ, Kırıkkale dolayları, Batı Toroslarda Fethiye kuzeyi, Güneydoğu Toroslarda özellikle Malatya-Elâzığ-Maden arası gibi alanlarda çok zayıf bir bitki örtüsü bulunur. İğdır Ovası'nın kuzeydoğusu, Kağızman-Iğır, Suşehri-Şebinkarahisar. Çankırı-Sivas-Zara ile Oltu-Narman arasındaki beyazımsı, kırmızımsı tuzlu ve jipsli araziler, bitkilerin yetişmesini engeller. Bu yerler; ya tamamen çıplaktır ya da tuzluluğa dayanıklı çok zayıf ve seyrek ot örtüsü ile kaplıdır.

clip_image002.jpg
Ülkemiz şartlarında ormanın üst sınırında doğal olarak bulunan çok dik eğimli kayalık arazi ve yamaçların dışında 3 milyon hektardan fazla kayalık arazinin büyük bir bölümü, toprak aşınması sonucu ortaya çıkmıştır. Bu sahalar, bir bakıma düşmana terk edilmiş gibi tamamen elden çıkmış ve yeniden kazanılması çok zor ve fazla masraf gerektiren alanlardır.

2.2.TARIM ARAZİLERİ, GÖL VE BARAJLARIN AŞIRI BİRİKMEYE UĞRAMASI


Eğimli yüksek kısımlardan sellerle gelen çakıl, kum ve mil boyutunduki malzemeler, dağların eteklerinde ve ovalık alanlarda birikir. Sel etk*s* altındaki tarımsal alanlar ya çakıl ve molozlarla kaplanarak tamamen etder» çıkmakta ya da verimi düşmektedir. Gerçekten Büyük ve Küçük Menderes. Gediz, Akşehir-Eber, Burdur, Konya, Muş, Erzurum, Erzincan, Pasinler. İğdır Tosya, Taşköprü-Vezirköprü gibi ovaların bazı kesimleri sellerin taşıdığı kum ve çakıllarla kaplanarak verim değeri düşmüştür. Tarıma uygun olan ikinci ve üçüncü sınıf arazi, tarıma uygun olmayan V. ve VI sınıf araziye dönüşmüştür.

Tuzlu-alkali sahalarda gelen sellerin yayıldığı kesimlerde, toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri de değişir. Şöyle ki, Esence dağından sellerle taşınarak Erzincan Ovasfna Erzincan Ovası'na gelen milli-killi malzemeler, çözünür hâlde bulunan karbonatlarla kimyasal yoldan birleşmektedir. Su suretle yer yer arazide çimentolaşma, yani sertleşme olmakta ve tarımsal topraklar elden çıkma tehlikesi ile karşı karşıya gelmektedir.

Akarsularımızın bol miktarda taşıdığı özellikle mil ve kil boyutundaki malzemeler baraj rezervuarlarında birikerek, barajların su taşıma kapasitesin} her yıl, yüz binlerce hatta milyonlarca metreküp düşürmektedir. Bazı akarsu havzalarında bir yılda ortalama olarak 1 km2'den taşman katı madde miktarı ton olarak şöyledir: Gediz 435, Manavgat 229, Kelkit 780, Yeşiltrmak 717, Ceyhan 255, Fırat 383, Perisuyu 643, İyidere (Rize) 101, Araş 467, Botan 582. Bazı sahalarımızda ise erozyon afet hâlini almıştır. Meselâ, Tortun Gölü havzasında bir yılda biriken ince materyal miktarı 2.5 milyon ton kadardır. Buradan 1 km2 lik alandan yılda ortalama taşman materyal miktarı 2500 tonun üzerindedir. Atatürk barajına açılan Kahta çayı havzasında 1 km2 lik alanın sediment verimi ise 4000 ton/yıl dolayındadır, Aşın birikme sonucu 20-30 yıl kadar önce yapılmış olan barajlarımızın su tutma kapasite başlangıçtaki kapasitesine göre nerede ise yarı yarıya azalmıştır- Örneğin Ankara'nın içme suyunun bir bölümünü sağlayan Çubuk I barajının dolmaya yüz tutması ile Çubuk II barajı yapılmıştır. K. Maraş- Pazarcık oluğuna irişi edilen Kartalkaya barajı ise şiddetli olarak millenmeye uğramış; Çağlayancerit havzasından gelen materyallerle, 25 yıllık sure içerisinde nerede ise baraj rezervuarının yarısı dolmuş duruma gelmiştir.

Kısaca ülkemizde erozyon, taşkın ve birikme olayları, arazînin verim değerinin düşmesine ve yer yer de topraklarımızın sanki düşmana terk edilmiş gibi işe yaramaz hâlde gelmesine sebep olmaktadır.
 
3. EROZYONU ÖNLEME TEDBİRLERİ

İnsanlarımızın neden olduğu bu felâketin önlenmesi için acilen yapılması gerekli tedbirleri de maddeler hâlinde şöyle belirtebiliriz:

1. ülkemizde tespit edilen arazi kabiliyet sınıflandırması yeniden gözden geçirilerek topraklar arazi kabiliyet sınıflarına göre kullanılmalıdir. Yani İli. ve IV. sınıf arazide toprak koruma tedbirleri alınarak tarım yapılmalı; VI. ve VII. sınıf arazide tarımsal faaliyetler önlenmelidir.

2. III. ve IV. sınıf arazide erozyonun nasıl önleneceği çiftçilere açıkça belirtilmeli ve gerekli uygulamalar yapılmalıdır.

3. Meralarda erken hayvan otlatmaya son verilmeli, bunun yanında otlağın otlatma kapasitesinin üzerinde hayvan otlatmaya izin verilmemelidir.

4. Doğal dengeyi tamamen kaybettiğimiz alanlarda ağaçlandırmaya verilmelidir. Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüğü nun ağar landırma ve erozyon kontrolü çalışmaları bazı köylülerin otlaklarının ellerinder alınacağı bahanesi ve birçok nedenden dolayı yeterince yapılamamaktadır

5. Ormanlarda hayvan, özellikle keçilerin otlatılması tamamen önlenmelidir. Keçi otlatılması, kontrollü olarak orman değerini kaybetmiş karstik alanlardaki makiler üzerinde yapılmalıdır.

6. Orman köylerinin uzun vadeli programlar yapılarak toplulaştırılmasına gidilmelidir. Bu sayede dağınık kırsal yerleşmelerdeki yanlış arazi kullanma önlenebilecektir.

4. Anayasamızda ve yasalarımızda doğayı koruma ile ilgili hüküm ve yasalar, gereği şekilde uygulanmalıdır.

5. Yukarıda belirtilen tedbirlerin alınması için orman ve doğayı koruma konusu devlet politikası hâline getirilmelidir. Bunun için de konu ile ilgili olarak gerek okullarda yeterli eğitim-öğretim yapılmalı, gerekse kırsal kesimde yaşayan halka aydınlatıcı bilgiler verilmelidir. Erozyon olayının insanımızı açlığa sürüklediği, erozyon tehdidinin nihaî safhasında okluğu ülkemiz topraklarının artan ülkemiz nüfusunu besleyemeyeceği açık bir dille anlatılmalı, tabiatın bize emanet edildiğini ve bunu korumanın millîve dini bir görev olduğu açıkça belirtilmelidir. TEMA (Türkiye ErozyonlaMücadele. Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı)'nın, diğer benzer amaçlı vakıf ve derneklerin yurt ölçüsündeki çalışmaları desteklenmelidir.

kaynak:

İbrahim Atalay'ın Türkiye Coğrafyası ve Jeopolitiği kitabı
 
Geri
Top