Ülkemizde Erozyonu Etkileyen Olaylar
Ülkemizdeki erozyonu etkileyen olayları şöyle özetleyebiliriz:
1. Yanlış arazi kullanma:
Ülkemizin özellikle dağlık, engebeli alanlardaki kırsal yerleşmelerde yaşayanlar; yiyecek, yakacak ve yapacak ihtiyaçlarını bulundukları yöreden gidermeye çalışırlar. Tahıl ihtiyacını temin etmek için işlenmeye uygun olmayan VI. ve VII. sınıf arazilerde tarım yaparlar. Bu ise toprakların kısa zamanda aşınmasına ve yer yer ana materyalin yüzeye çıkmasına yol açmaktadır. Özellikle ana materyalin kireçtaşı, andezit, trakit, granit, gnays, mikaşist gibi sert kayalardan oluştuğu yerlerde kayalıklar ortaya çıkmaktadır. Başka bir anlatımla toprak örtüsünün aşınması ile kayalık araziler belirmektedir. Böylece toprak aşınması sonucu verimli araziler, verimsiz sahalara dönüşmektedir. Bu' şekilde elden çıkmış olan arazilere, Güneydoğu Toroslarda Bitlis Dağlarında ve Zapsuyu Havzası’nda, Kuzeydoğu Anadolu'da Oltu, Narman, Tortum çevresinde, Bınboğa Dağlan çevresinde, Elazığ-Maden arasında, Bozdağ ile Aydın, Nurhak ve Malatya dağlarında rastlanılmaktadır.
Ülkemizin % 8 kadarını oluşturan 6 milyon hektar arazi yaniış kullanılmaktadır. Yani işlenmeye uygun olmayan otlak ve orman alanlarında tarım yapılmaktadır. Bu arazilerde tarımsal verim çok düşük olup halk yiyeceğini sağlamaya çalışmaktadır. Arazinin bu şekilde yanlış kullanılması ile toprak verim gücünü kaybetmekte, verimi iyice düşen tarlalar ise terk edilmektedir. Doğal dengesi bozulmuş ve yiyeceğini sağlamada sıkıntı çeken insanlar kentlere göç etmektedir. Başka bir anlatımla, ülkemizce göçün ana nedenlerinden biri arazi degradasyonudur. Nitekim, ülkemizde göç veren Doğu, Kuzeydoğu Anadolu ve Karadeniz Bölgesi'nin güney kesimleri, aynı zamanda şiddetli erozyon olaylarının devam ettiği ve arazinin verim değerinin düştüğü sahalardır.
3. Düzensiz ve aşırı hayvan otlatma:
Ülkemizde otlak sahalarında ot veriminin üstünde hayvan otlatılmaktadır. Bu olay ise otlaklarda mükermmel olarak yetişen ve verimli olan ot topluluğunun azalmasına ve otlağın verim gücünün düşmesine yol açmaktadır. Otları seyrekleşmiş olan alanlarda ise toprak erozyonu devam etmektedir. Günümüzde Kuzey Anadolu’daki bazı alpin otlakların dışında tüm otlak alanlarımız bozulmuş ve yer yer önemli ölçüde erozyona uğramıştır. Nitekim, ülkemizin tüm otlak sahalarının az çok verim özelliğini kaybetmesi hayvancılığın gerilemesine, geçimini hayvancılıktan sağlayan kırsal kesimin geçim sıkıntısına düşmesine neden olmaktadır. Örneğin sadece Hakkâri ile Kars, Konya ile Kayseri arasındaki otlaklarda aşırı otlatma sonucu hayvanların sevdikleri otlar önemli ölçüde kalkmış, bunun yerine acı ve dikenli olan sütleğen, sığır kuyruğu ve geven gibi otlar yaygınlaşmıştır. Tabir uygun ise bu otlaklarda hayvanlar yiyecek ot bulamamaktadır.
4. Tarım topraklarının amaç dışı kullanımı:
ülkelerin en değerli doğai varlıkları içerisinde yer alan toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesi çalışmaları tek başına yeterli olmamaktadır. Türkiye topraklarının ancak üçte bir kadarının tarım için kullanılabileceği göz önünde tutulursa, bu hayati kaynağın dikkatle korunması ve kullanım savurganlığının önlenmesi zorunluluğu çok daha iyi anlaşılır. Toprak yeniden üretilemediği ve çeşitli ıslah yolları ile arazi kazanılmasının son derece pahalı ve sınırlı olduğu dikkate alındığında, verimli tarım alanlarının sadece tarımsal amaçlarla kullanılması gerekmektedir. Ne var ki. özellikle son yıllarda sanayileşme sürecine giren ülkemizde sanayi tesisleri tarımsal değeri yüksek olan düzlük alanlara yapılmakta ve buralara yayılmaktadır. Benzer şekilde kentsel yerleşim alanlarının da plansız ve düzensiz bir biçimde mevcut yerleşim bölgelennin çevrelerindeki verimli tarım alanlarına yayıldıkları dikkati çekmektedlr. Bu durum tarım topraklan açısından ileride onarılması imkansız toprak kaynaklarının kayıplarına neden olmaktadır Bunun en çarpıcı örnekleri Çukurova, Bursa, Bornova (İzmir), Adapazarı Malatya ye Trakya'nın birçok kesimlerinde görülmektedir- Sulama, arazı tesviyesi ve drenaj gibi çağdaş tarım uygulamalarının yapıldığı bu bölgelerin çoğunlukla I. sınıf tarım toprakları giderek yaygınlaşan amaç dışı kullanımların etkisinde kalmaktadır.
Çukurova'da 20 bin hektara yakın 1. sınıf tarım topraklan üzerinde çeşitli sanayi tesisleri kurulmuş ve yerleşime açılmıştır. İzmir çevresinde İzmir'in sebze-meyve bahçesi olan Bornova Ovası dahil 5 bin hektarın üzerindeki tarımsal arazide konut ve sanayi tesisleri kurulmuştur. Bornova-Turgutlu arasındaki verimli tarımsal alanlar, Bursa Ovası, Ege kıyılarında Gümüldür, Seferihisar, Çeşme, Marmaris ve Alanya'daki I. sınıf tarım arazileri elden çıkmıştır ve bu sahalar yerleşmeye açılarak âdeta çirkin görünümlü birer beton yığını hâline dönüştürülmüştür. Konuya genel açıdan bakıldığında Türkiye'de, ülkenin geleceği düşünülmeden başıboş şekilde verimli tarımsal arazileri mesken ve sanayiye dönüştürme gayreti, tanmsal alanları elden çıkarma yarışı görülmektedir. Türkiye’de tarım yapılabilecek topraklar içerisinde 1. sınıf toprakların ancak altıda bir oranda bulunduğu göz önünde tutulursa konunun önemi çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak, her ne kadar erozyon kontrolünü amaçlayan çalışmalar mevcutsa da, bu çalışmalar etkili bir devlet politikası hâline getirilmediği için ülkemiz, çok şiddetli bir toprak ve ana materyal aşınması ile karşı karşıya gelmiştir. Ülkemiz için en tehlikeli olan sorun, erozyon olayıdır. Gerçekten erozyon sonucunda kaybettiğimiz topraklarımız yaklaşık ülke yüzölçümünün dörtte biri kadardır. Bu tehlike, Alman iktisatçısı olan Fritz Baade’nin dikkatini çekmiş ve altı bölüm ve bir ekten oluşan raporunda Baade, Türkiye topraklarının erozyon tehdidi altında bulunduğunu, kısaca Türkiye arazisinin kabiliyet sınıflarına göre kullanılmadığını açıkça belirtmiştir.
Yukarıda Türkiye için belirtilen durum Pakistan, Afganistan, İran gibi birçok ülke için de geçerlidir.
kaynak:
İbrahim Atalay'ın Genel Beşeri ve Ekonomik Coğrafya kitabı
Ülkemizdeki erozyonu etkileyen olayları şöyle özetleyebiliriz:
1. Yanlış arazi kullanma:
Ülkemizin özellikle dağlık, engebeli alanlardaki kırsal yerleşmelerde yaşayanlar; yiyecek, yakacak ve yapacak ihtiyaçlarını bulundukları yöreden gidermeye çalışırlar. Tahıl ihtiyacını temin etmek için işlenmeye uygun olmayan VI. ve VII. sınıf arazilerde tarım yaparlar. Bu ise toprakların kısa zamanda aşınmasına ve yer yer ana materyalin yüzeye çıkmasına yol açmaktadır. Özellikle ana materyalin kireçtaşı, andezit, trakit, granit, gnays, mikaşist gibi sert kayalardan oluştuğu yerlerde kayalıklar ortaya çıkmaktadır. Başka bir anlatımla toprak örtüsünün aşınması ile kayalık araziler belirmektedir. Böylece toprak aşınması sonucu verimli araziler, verimsiz sahalara dönüşmektedir. Bu' şekilde elden çıkmış olan arazilere, Güneydoğu Toroslarda Bitlis Dağlarında ve Zapsuyu Havzası’nda, Kuzeydoğu Anadolu'da Oltu, Narman, Tortum çevresinde, Bınboğa Dağlan çevresinde, Elazığ-Maden arasında, Bozdağ ile Aydın, Nurhak ve Malatya dağlarında rastlanılmaktadır.
Ülkemizin % 8 kadarını oluşturan 6 milyon hektar arazi yaniış kullanılmaktadır. Yani işlenmeye uygun olmayan otlak ve orman alanlarında tarım yapılmaktadır. Bu arazilerde tarımsal verim çok düşük olup halk yiyeceğini sağlamaya çalışmaktadır. Arazinin bu şekilde yanlış kullanılması ile toprak verim gücünü kaybetmekte, verimi iyice düşen tarlalar ise terk edilmektedir. Doğal dengesi bozulmuş ve yiyeceğini sağlamada sıkıntı çeken insanlar kentlere göç etmektedir. Başka bir anlatımla, ülkemizce göçün ana nedenlerinden biri arazi degradasyonudur. Nitekim, ülkemizde göç veren Doğu, Kuzeydoğu Anadolu ve Karadeniz Bölgesi'nin güney kesimleri, aynı zamanda şiddetli erozyon olaylarının devam ettiği ve arazinin verim değerinin düştüğü sahalardır.
3. Düzensiz ve aşırı hayvan otlatma:
Ülkemizde otlak sahalarında ot veriminin üstünde hayvan otlatılmaktadır. Bu olay ise otlaklarda mükermmel olarak yetişen ve verimli olan ot topluluğunun azalmasına ve otlağın verim gücünün düşmesine yol açmaktadır. Otları seyrekleşmiş olan alanlarda ise toprak erozyonu devam etmektedir. Günümüzde Kuzey Anadolu’daki bazı alpin otlakların dışında tüm otlak alanlarımız bozulmuş ve yer yer önemli ölçüde erozyona uğramıştır. Nitekim, ülkemizin tüm otlak sahalarının az çok verim özelliğini kaybetmesi hayvancılığın gerilemesine, geçimini hayvancılıktan sağlayan kırsal kesimin geçim sıkıntısına düşmesine neden olmaktadır. Örneğin sadece Hakkâri ile Kars, Konya ile Kayseri arasındaki otlaklarda aşırı otlatma sonucu hayvanların sevdikleri otlar önemli ölçüde kalkmış, bunun yerine acı ve dikenli olan sütleğen, sığır kuyruğu ve geven gibi otlar yaygınlaşmıştır. Tabir uygun ise bu otlaklarda hayvanlar yiyecek ot bulamamaktadır.
4. Tarım topraklarının amaç dışı kullanımı:
ülkelerin en değerli doğai varlıkları içerisinde yer alan toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesi çalışmaları tek başına yeterli olmamaktadır. Türkiye topraklarının ancak üçte bir kadarının tarım için kullanılabileceği göz önünde tutulursa, bu hayati kaynağın dikkatle korunması ve kullanım savurganlığının önlenmesi zorunluluğu çok daha iyi anlaşılır. Toprak yeniden üretilemediği ve çeşitli ıslah yolları ile arazi kazanılmasının son derece pahalı ve sınırlı olduğu dikkate alındığında, verimli tarım alanlarının sadece tarımsal amaçlarla kullanılması gerekmektedir. Ne var ki. özellikle son yıllarda sanayileşme sürecine giren ülkemizde sanayi tesisleri tarımsal değeri yüksek olan düzlük alanlara yapılmakta ve buralara yayılmaktadır. Benzer şekilde kentsel yerleşim alanlarının da plansız ve düzensiz bir biçimde mevcut yerleşim bölgelennin çevrelerindeki verimli tarım alanlarına yayıldıkları dikkati çekmektedlr. Bu durum tarım topraklan açısından ileride onarılması imkansız toprak kaynaklarının kayıplarına neden olmaktadır Bunun en çarpıcı örnekleri Çukurova, Bursa, Bornova (İzmir), Adapazarı Malatya ye Trakya'nın birçok kesimlerinde görülmektedir- Sulama, arazı tesviyesi ve drenaj gibi çağdaş tarım uygulamalarının yapıldığı bu bölgelerin çoğunlukla I. sınıf tarım toprakları giderek yaygınlaşan amaç dışı kullanımların etkisinde kalmaktadır.
Çukurova'da 20 bin hektara yakın 1. sınıf tarım topraklan üzerinde çeşitli sanayi tesisleri kurulmuş ve yerleşime açılmıştır. İzmir çevresinde İzmir'in sebze-meyve bahçesi olan Bornova Ovası dahil 5 bin hektarın üzerindeki tarımsal arazide konut ve sanayi tesisleri kurulmuştur. Bornova-Turgutlu arasındaki verimli tarımsal alanlar, Bursa Ovası, Ege kıyılarında Gümüldür, Seferihisar, Çeşme, Marmaris ve Alanya'daki I. sınıf tarım arazileri elden çıkmıştır ve bu sahalar yerleşmeye açılarak âdeta çirkin görünümlü birer beton yığını hâline dönüştürülmüştür. Konuya genel açıdan bakıldığında Türkiye'de, ülkenin geleceği düşünülmeden başıboş şekilde verimli tarımsal arazileri mesken ve sanayiye dönüştürme gayreti, tanmsal alanları elden çıkarma yarışı görülmektedir. Türkiye’de tarım yapılabilecek topraklar içerisinde 1. sınıf toprakların ancak altıda bir oranda bulunduğu göz önünde tutulursa konunun önemi çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak, her ne kadar erozyon kontrolünü amaçlayan çalışmalar mevcutsa da, bu çalışmalar etkili bir devlet politikası hâline getirilmediği için ülkemiz, çok şiddetli bir toprak ve ana materyal aşınması ile karşı karşıya gelmiştir. Ülkemiz için en tehlikeli olan sorun, erozyon olayıdır. Gerçekten erozyon sonucunda kaybettiğimiz topraklarımız yaklaşık ülke yüzölçümünün dörtte biri kadardır. Bu tehlike, Alman iktisatçısı olan Fritz Baade’nin dikkatini çekmiş ve altı bölüm ve bir ekten oluşan raporunda Baade, Türkiye topraklarının erozyon tehdidi altında bulunduğunu, kısaca Türkiye arazisinin kabiliyet sınıflarına göre kullanılmadığını açıkça belirtmiştir.
Yukarıda Türkiye için belirtilen durum Pakistan, Afganistan, İran gibi birçok ülke için de geçerlidir.
kaynak:
İbrahim Atalay'ın Genel Beşeri ve Ekonomik Coğrafya kitabı