VERGİ HUKUKUNUN TARİHİ GELİŞİMİ
Avrupa’da mutlakiyet dönemlerinde krallar haiz oldukları egemenlik ölçüsünde sınırsız ve kuralsız vergi toplama yetkisini kullanmakta idiler. Söz konusu sınırsız yetkiye ilk tepki 1215’de İngiltere’de Magna Carta “Özgürlük Beyannamesi” ile ortaya çıkmış ve bu belge ile kralın yetkileri sınırlandırılmıştır. Daha sonra ise 1689 Haklar Demeci ile vergi konulması için parlamento onayı alınması zorunluluğu kural olarak kabul olunmuştur.
1776 da Amerika Birleşik Devletlerinde ilân edilen “Bağımsızlık Bildirgesi” ile vergilendirmede temsil ilkesi kabul edilmiştir.
1789 Fransız Devriminden sonra “İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirgesi”nde vergilendirmede genellik ve eşitlik ilkeleri ile kanunsuz vergi olmaz ilkesi karara bağlanmıştır.
Bu suretle Avrupa’da vergi hukuku kavramı ortaya çıkmış ve demokratik gelişmelere bağlı olarak gelişim kaydetmiştir.
Türkiye’de ise vergi hukukunun temelleri Osmanlı İmparatorluğu zamanında 1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile atılmıştır denilebilir. Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nda vergi adaleti ile ilgili hükümler yer almış ve padişahın vergilendirme yetkisi sınırlandırılmıştır.
1876’da Kanun’u Esasî ile, yasaya dayanmayan vergi ve malî yükümlülükler konulamayacağı hükmü getirilmiş ve vergi konulmasında Meclis-i Umumî padişahla birlikte yetkili kılınmıştır.
1881 yılında meşhur “Muharrem Kararnamesi” ilân edilerek bazı vergilerin tarh ve tahsili işleri Duyûnu Umumiye idaresine bırakılmıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşundan sonra 1924 Anayasasında vergilerin ancak yasa ile konulabileceği ve tahsil edilebileceği hüküm altına alınmış ve Osmanlı’dan kalan Âşar kaldırılarak önce Temettü Vergisi, sonra Kazanç Vergisi ve diğer vergi kanunları çıkartılmıştır.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında harcamaları karşılamak üzere Varlık Vergisi gibi olağanüstü vergiler konulduktan sonra ilk ciddi vergi hukuku çalışmaları 1950’lerde yapılmış, Gelir, Kurumlar ve Vergi Usul Kanunları ile, bilâhare Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun çıkarılarak vergi hukukunun ve bugünkü Türk Vergi Sisteminin temelleri atılmıştır.
1961 Anayasası ile getirilen, yasaların Anayasa Mahkemesince yargısal denetime tabi tutulacağına ilişkin hüküm, vergi hukukunda da önemli gelişmelere yol açmış, vergi yasalarının Anayasaya aykırılık teşkil etmemesi kuralı, vergilemede hukukun ön plana çıkmasına yol açmıştır.
Avrupa’da mutlakiyet dönemlerinde krallar haiz oldukları egemenlik ölçüsünde sınırsız ve kuralsız vergi toplama yetkisini kullanmakta idiler. Söz konusu sınırsız yetkiye ilk tepki 1215’de İngiltere’de Magna Carta “Özgürlük Beyannamesi” ile ortaya çıkmış ve bu belge ile kralın yetkileri sınırlandırılmıştır. Daha sonra ise 1689 Haklar Demeci ile vergi konulması için parlamento onayı alınması zorunluluğu kural olarak kabul olunmuştur.
1776 da Amerika Birleşik Devletlerinde ilân edilen “Bağımsızlık Bildirgesi” ile vergilendirmede temsil ilkesi kabul edilmiştir.
1789 Fransız Devriminden sonra “İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirgesi”nde vergilendirmede genellik ve eşitlik ilkeleri ile kanunsuz vergi olmaz ilkesi karara bağlanmıştır.
Bu suretle Avrupa’da vergi hukuku kavramı ortaya çıkmış ve demokratik gelişmelere bağlı olarak gelişim kaydetmiştir.
Türkiye’de ise vergi hukukunun temelleri Osmanlı İmparatorluğu zamanında 1839 Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile atılmıştır denilebilir. Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nda vergi adaleti ile ilgili hükümler yer almış ve padişahın vergilendirme yetkisi sınırlandırılmıştır.
1876’da Kanun’u Esasî ile, yasaya dayanmayan vergi ve malî yükümlülükler konulamayacağı hükmü getirilmiş ve vergi konulmasında Meclis-i Umumî padişahla birlikte yetkili kılınmıştır.
1881 yılında meşhur “Muharrem Kararnamesi” ilân edilerek bazı vergilerin tarh ve tahsili işleri Duyûnu Umumiye idaresine bırakılmıştır.
Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşundan sonra 1924 Anayasasında vergilerin ancak yasa ile konulabileceği ve tahsil edilebileceği hüküm altına alınmış ve Osmanlı’dan kalan Âşar kaldırılarak önce Temettü Vergisi, sonra Kazanç Vergisi ve diğer vergi kanunları çıkartılmıştır.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında harcamaları karşılamak üzere Varlık Vergisi gibi olağanüstü vergiler konulduktan sonra ilk ciddi vergi hukuku çalışmaları 1950’lerde yapılmış, Gelir, Kurumlar ve Vergi Usul Kanunları ile, bilâhare Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun çıkarılarak vergi hukukunun ve bugünkü Türk Vergi Sisteminin temelleri atılmıştır.
1961 Anayasası ile getirilen, yasaların Anayasa Mahkemesince yargısal denetime tabi tutulacağına ilişkin hüküm, vergi hukukunda da önemli gelişmelere yol açmış, vergi yasalarının Anayasaya aykırılık teşkil etmemesi kuralı, vergilemede hukukun ön plana çıkmasına yol açmıştır.