Bir veya birden çok yabancı bir dil bilen bireyler, toplum içinde her zaman özgüveni daha yüksek, daha iyi bir kariyeri olan, toplum tarafından imrenilen ve saygı gören kimselerdir. Sence neden? Yoksa sadece ana dillerinden farklı bir dil konuşabildikleri için havalı mı olurlar?
Eskiler “Bir dil bir insan, iki dil iki insandır yavrum” diyerek kafaları daha da karıştırır. Peki, eskilerin bu söyleminde bir hakikat olabilir mi? Bir insan farklı bir dil öğrendiğinde yepyeni bir kişiliğe sahip olabilir mi? Peki, üç dil öğrenince…? Sonsuz gelişim kapıları bize açık mı?
Hepimiz biliyoruz ki öğrenme içgüdüsü insan doğasının ayrılmaz bir parçası. Öğrenme süreci ilk olarak anne karnında başlıyor. Anne ve babadan gelen genetik kodlarla ve çevreden alınan bilgilerle davranış ve konuşma biçimimiz şekilleniyor ve karakterlerimiz ortaya çıkıyor. Ardından ilkokulda okuyarak, yazarak, hesap yaparak temel bilgilere sahip oluyor, daha sonra etrafımızda olan biten her şeyi anlamaya ve öğrenmeye çalışıyoruz. Bu durum yetişkin olana kadar da devam ediyor. Yetişkin bir birey olduğumuzda istediğimiz mesleğe ait bilgi ve beceriye sahip olmak için yanıp tutuşuyoruz. Aslında doğduğumuz günden ölene kadar hayattan daha fazla neler öğrenebileceğimizi düşünerek, merak ederek, bilinçli ya da bilinçsiz birçok şey öğreniyoruz. Yani kişisel gelişimimizi içsel bir dürtüyle sürekli arttırmaya çalışıyoruz.
Kişisel gelişim tam anlamıyla; kişinin en yüksek potansiyelini açığa çıkartmada, bu potansiyeli en iyi şekilde oluşturmada ve kullanmada katkısı olacak olan yollardan sadece bir kaçıdır.
Yabancı bir dil öğrenme isteği de işte aynı bu dürtülerden ortaya çıkıyor. Bilimsel çalışmalarla da kanıtlanmıştır ki, araba kullanmayı, bisiklete binmeyi, satranç oynamayı öğrenmek için nasıl heyecan ve haz duyuyorsak, bu duygular kesinlikle yeni bir dil öğrenirken de canlanıyor. Beynimiz yabancı bir kelimeyi öğrendiğimiz anda mutluluk duygusuyla ve daha çok öğrenme isteğiyle dolup taşıyor.
Yeni bir dil öğrenmek, sadece kişisel gelişimimizde değil, ruhsal gelişimimizde de büyük rol oynuyor. Nasıl ki yeni bir iş, yeni bir yaşam alanı, evlilik gibi değişimler ruh halimizi anında etkiliyor ve vizyonumuzu geliştiriyorsa, yeni bir dil öğrenmek de kendimizi iyi hissetmemizi ve hayata olan bakış açımızı genişletmemizi sağlıyor.
alıntı
Eskiler “Bir dil bir insan, iki dil iki insandır yavrum” diyerek kafaları daha da karıştırır. Peki, eskilerin bu söyleminde bir hakikat olabilir mi? Bir insan farklı bir dil öğrendiğinde yepyeni bir kişiliğe sahip olabilir mi? Peki, üç dil öğrenince…? Sonsuz gelişim kapıları bize açık mı?
Hepimiz biliyoruz ki öğrenme içgüdüsü insan doğasının ayrılmaz bir parçası. Öğrenme süreci ilk olarak anne karnında başlıyor. Anne ve babadan gelen genetik kodlarla ve çevreden alınan bilgilerle davranış ve konuşma biçimimiz şekilleniyor ve karakterlerimiz ortaya çıkıyor. Ardından ilkokulda okuyarak, yazarak, hesap yaparak temel bilgilere sahip oluyor, daha sonra etrafımızda olan biten her şeyi anlamaya ve öğrenmeye çalışıyoruz. Bu durum yetişkin olana kadar da devam ediyor. Yetişkin bir birey olduğumuzda istediğimiz mesleğe ait bilgi ve beceriye sahip olmak için yanıp tutuşuyoruz. Aslında doğduğumuz günden ölene kadar hayattan daha fazla neler öğrenebileceğimizi düşünerek, merak ederek, bilinçli ya da bilinçsiz birçok şey öğreniyoruz. Yani kişisel gelişimimizi içsel bir dürtüyle sürekli arttırmaya çalışıyoruz.
Kişisel gelişim tam anlamıyla; kişinin en yüksek potansiyelini açığa çıkartmada, bu potansiyeli en iyi şekilde oluşturmada ve kullanmada katkısı olacak olan yollardan sadece bir kaçıdır.
Yabancı bir dil öğrenme isteği de işte aynı bu dürtülerden ortaya çıkıyor. Bilimsel çalışmalarla da kanıtlanmıştır ki, araba kullanmayı, bisiklete binmeyi, satranç oynamayı öğrenmek için nasıl heyecan ve haz duyuyorsak, bu duygular kesinlikle yeni bir dil öğrenirken de canlanıyor. Beynimiz yabancı bir kelimeyi öğrendiğimiz anda mutluluk duygusuyla ve daha çok öğrenme isteğiyle dolup taşıyor.
Yeni bir dil öğrenmek, sadece kişisel gelişimimizde değil, ruhsal gelişimimizde de büyük rol oynuyor. Nasıl ki yeni bir iş, yeni bir yaşam alanı, evlilik gibi değişimler ruh halimizi anında etkiliyor ve vizyonumuzu geliştiriyorsa, yeni bir dil öğrenmek de kendimizi iyi hissetmemizi ve hayata olan bakış açımızı genişletmemizi sağlıyor.
alıntı