Yağlı güreş, geleneksel bir Türk sporudur.
Güreşçiler vucutlarına yağ sürerek güreştikleri için bu şekilde adlandırılır.
Er Meydanı denilen alanlarda yapılır.
Güreşçilerin vucutlarının yağlanması nedeni ile birbirlerini tutmaları zorlaştığından, büyük güç ve ustalık gerektiren bir spordur.
Bugün resmî müsâbakalarda yeralan Serbest ve Greko-Romen güreş türlerinin dışında, sırf millî geleneklerimiz arasında yeralan yağlı güreş ise, Türklerin Anadolu’dan Rumeli’ye geçtikleri tarihten beri memleketimizde yapılagelen bir güreş türüdür. Bugün, yurdumuzda yağlı güreş, düğünlerin, panayırların, mola veren askerî birliklerimizin en önemli eğlencesidir.
Her yıl, haziran ayında Edirne’nin Sarayiçi mevkiinde yapılan tarihî Kırkpınar güreşleri, Süleymân Paşa komutasında, bir gece Çanakkale Boğazını geçerek, Gelibolu’ya çıkan ve Rumeli fetihlerine katılan Müslüman kırk Türk yiğidinin hâtırasını anmak gâyesiyle yapılmaktadır.
Osman Ağabey
Osmanlılar zamanında tuvaletini yapan savaşçılara, üstün başarı kazanan atıcı, güreşçi, gürzcülere pehlivan denilse de, bu sıfat 16. yy. başlarında yalnız sporcular için kullanılmıştır. Pehlivan deyiminin bu anlamda kullanılışı Sultan II. Mahmut devrinin sonuna kadar sürmüştür.
Türkler, erkeği, kadını ve çocuğuyla güreş sever; ruhlarındaki savaşçı duyguların da etkisiyile güreşçiye saygı duyar ve pehlivanlara ayrıcalık tanırlar. Güreşçiye karşı duyulan sevgi ve saygı, pehlivanların güçlü kuvvetli, vücut yapısı ve adaleleri gelişmiş, sağlıklı görünümlü insanlar olmasından kaynaklanır. Pehlivanların kahraman, yiğit, doğru ve mert, 'eline, beline ve diline sahip' insanlar olduğu düşünülür.
Osmanlılar zamanında saray dışında yapılan güreş müsabakaları; panayırlarda, düğünlerde, bir hayır kurumu yararına veya bu işi meslek edinmiş kişilerin özel yer ve salonlarında yapılırdı. Ayrıca düğün ve Ramazan güreşleri adı altında düzenlenen etkinlikler de yapılmıştır.Ve buna örnek;Koca Yusuf , Büyük Cemre vb.
********************
Kırkpınar
Efsaneye göre Kırkpınar yağlı güreşleri Türklerin 1361 yılında Trakya'ya geçişi ile başlamıştır. 1354 yılında Orhan Gazi, büyük oğlu Süleyman Paşa'yı: -"Rum eli'ni alasın!..." diye karşı kıyılara yollar. Gecenin karanlığında gizlice hazırlanan sallarla askerler ve atlar karşı kıyıya çıkarlar.
Karşı kıyıya ilk çıkanlar, akıncıların öncü birlikleridir. Bunlar “KIRKLAR” namıyla anılan seçkin erlerdir. “KIRK” Türk-İslam tarihinde kutsal bir değeri olan Kırk Evliya’ya işaret bir sayıdır, bu nedenle Süleyman Paşa öncü birliklerini kırkar kişiden oluşturmuştur.
Kırklar bu günkü Gelibolu yarımadasın da karaya çıkarlar ve Domuz-Hisarı adıyla anılan Bizans kalesini ele geçirirler. Daha sonra burayı peşlerinden gelen askerlere devrederek üç ayrı yöne dağılırlar. Görevleri Rum eli’nin içlerine kadar ilerlemek ve gördüklerini Rum-eli Fütuhatı’nı başlatacak olan Süleyman Paşa’ya bildirmektir.
Mola verdikleri sırada eğlemek ve kaslarını gevşetmek için güreş tutan bu Koçyiğitler den iki kardeş birkaç konaklamadan beri güreşlerini bir türlü sonuçlandıramazlar. Bir gün mola verdikleri sırada tekrar güreşe tutuşan Kırklar dan bu iki kardeşin güreşlerini sonlandıramayacağını anlayan arkadaşları onları ayırmaya giderler ve ayırdıkların da iki kardeş oldukları yerde can verirler. Kırklar er meydanında can veren arkadaşları için çok üzülürler ve iki kardeşi orada bulunan ulu bir söğüt ağacının dibine gömüp yollarına devam ederler.
Kırklar görevleri sona erip geri dönerken er meydanında can veren arkadaşlarının mezarlarını ziyarete giderler. Mezarın başına vardıklarında gördüklerine çok şaşırırılar, söğüt ağacının dibindeki mezardan billur sulu bir pınar fışkırmaktadır. Bu hayret veren olay dilden dile dolaşarak destanlaşır.
Kırklar dan bu iki Koçyiğit’in anısına her sene orada güreşler düzenlenmeye başlanır ve “Kırkların Pınarı” olarak adlandırılan mezar başındaki bu pınar zamanla dilden dile dolaşarak “KIRKPINAR” halini alır.
----------------------------------------------
Roma imparatoru Theodosius'un emriyle olimpiyat oyunları m. 393 ten sonra yapılmayınca, Yunan ve Rumların buluşu panayırlar eğlence ve spor gösterilerinin yapıldığı yerler olmuş. Türk güreşinin ise panayırlara yayılmaya başlaması 10. y.y. başından itibaren Tuna kıyılarında görünen Peçenek Türklerinin Rumeli'ye tamamen yerleşmesinden sonradır.
Peçenek Türkleri ile başlayan bu uygulama, Türkmenler'in batıya gelişiyle Oğuz töresinin etkisi altında Yunan-Rum panayırlarından farklı bir görünüm almış ve tarihi Kırkpınar panayırının güreşleri ortaya çıkmıştır.
Ancak Rumeli'de yapılan panayır güreşlerinde ve Osmanlıların açmış olduğu güreş okulu diyebileceğimiz Güreş Tekkelerinde ve Endarun'da okunan güreş dualarında Sarı Saltuk'un adının anılması büyük tarihi önem taşır. Sarı Saltuk bir alperen idi. Horasan'dan Anadoluya göç edip Amasya'ya yerleşen ve Babailik tarikatını yayan Baba İlyas Horasani'nin 'çar-ı yar' denilen dört halifesinden biriydi. Daha sonraları savaş nedeniyle bazı Türkmenler Sarı Saltuk'a bağlı olarak Rumeli'ye göç eder. Sarı Saltuk Bulgarların elinden Edirne'yi alıp oraya yerleşir ve 40 yıl kadar Edirne'de yaşar.
Sarı Saltuk, Rumeli Türkleri arasında güreşçi olarak bilinir. Bu bilgilerden Osmanlılar'dan 100 sene önce Edirne'yi Bulgarlardan almış Sarı Saltuk'un Edirne'ye 17 km Uzakta bulunan Kırkpınar panayırında ilk defa Türk güreşini yaptıran Türk olduğunu söyleyebiliriz.
--------------------------------------------
Bir başka kaynağa göre; yağlı güreşi, eski Yunanlılarda ve Etrüsklerde görülmektedir. Etrüskler, Orta Asyadan Ege yoluyla İtalya'ya göçmüş bir Türk kabilesidir. Asyadan gelme Yunanlılar ise Turani olmamakla beraber Türklerle uzun yıllar komşuluk etmiş bir kavimdir. Dolayısıyla Etrüskler ve Yunanlılardan kalma eserlere bakıldığında bugünkü Türk güreşinin aynısını görürüz.