Yahudiler neden hep kovuldular
Tarih sayfalarını karıştırdığımızda yahudilerin gittikleri hiç bir yerde tutunamadıkları ve kovuldukları gözleniyor. Peki Neden?
Özellikle Nazi Almanya’sında Yahudilere yönelik yapılan insanlık dışı uygulamalar nedeniyle II. Dünya savaşından sonra, yüzyıllardan beri Yahudiler aleyhine oluşan nefret ve antipati bir anda sempati ve acımaya dönüşmüştü. Yahudiler bu olumlu havanın meyvelerini toplamda gecikmediler. Hem 2000 yıldan beri özlemini çektikleri vaat edilmiş toprakların (Arz-ı Mev’ud) bir parçasında devletlerini kurdular, hem de dünya genelinde Yahudi aleyhtarlığını ciddi bir suç ve haksız itham olarak lanse ettirmeyi başardılar.
Bu gelişme sonucu, günümüzde birçok yayın organı, Hitler Almanya’sında Yahudilerin uğradıkları insan onurunu inciten uygulamalar bire on katıp acındırarak anlatılırken, aynı seviyede Yahudilerin (İsrail Devletinin) Filistinlilere uyguladığı şiddet ve vahşeti görmezlikten gelmektedirler. Oysa vahşet, her yer zaman ve kişilikte vahşet sayılmalıdır. Yahudi’ye uygulandığında nefret uyandıran vahşet, Yahudi uyguladığı zaman sevimli hale gelemez, gelmemeli. Ancak Yahudilerin kendi içlerindeki değer anlayışı ve günümüzdeki her alandaki gizli ve açık hâkimiyetleri kendi vahşetlerini adeta sorgulanmaz kılmaktadır. Yahudi değerleri bu anlayış üzerine bina edildiği için Yahudiler tarih boyunca hep sürgün ve zillet içinde yaşamak durumunda kalmışlardır.
Evet, bu anormal durumun birçok sebebi bulunmaktadır. İşte bu sebeplerden biri, M.Ö. 800 yıllarından başlayıp günümüze kadar neredeyse 2500 yıl süren ve dünyanın hemen her yerinde meydana gelen Yahudi sürgünlerinin nedenleri arasında yer almaktadır.
Hz. İbrahim, Hz. İshak, Hz. Yakup soyundan geldiklerini iddia eden Yahudilerin tarihi Firavunlar dönemi Mısır ülkesinde kölelikle başlamaktadır. Ağır şartlarda çalıştırılan bu esir millet, M.Ö. 1200 yıllarında Musa Peygamberin mucizesiyle ikiye ayrılan Kızıl Denizi ortasından bugün İsrail devletinin olduğu topraklara zorlu bir yolculukla gelirler. Yahudilerin ihanetleri ta günlerden itibaren başlar. Tur-i Sina’ya giden Hz. Musa’nın ardından 40 gün içinde altından bir buzağı yapıp ona tapmaya başlarlar. Sonra felaketler birbirini takip eder.
Günümüzde “ifrit, cıfıt” denilen bozgunculuk, toplumun değerlerini dejenere etme, toplumu maddi ve manevi her çeşit sefalete sürükleme, onların içine sızarak uşaklaştırma ve parçalama şeklinde ortaya çıkan değer anlayışı ilk çağlardan itibaren başlamaktadır. Hz. Musa’dan sonra Yahudi kavminin başına geçen Yeşua, Hz. Musa’nın öğretisini tahrip edip, keyfine göre tefsir ederek kavmine şu emri vermektedir;
“Evvela düşmanın inancını kıracaksın. Kendine güvenini yıkacaksın. Aile bağlarını çözeceksin. Toprağının gelirini eline alacak, onu sen kendi emeğinin uşağı yapacak, alıp sattıklarına aracı olacaksın. Kuvvetinle elde edemediğini hilenin yolundan ele alacaksın. Gaye için her şey mubahtır. Zamanın acele etmesini bekleme … Sen zamanın ardından git. Sen bıkma onlar nasılsa bıkarlar ve meydan sana kalır.” (Kaynak; Cemal Kutay, Türkiye’de Yahudilik, Masonluk, Dönmelik ve Siyonist Cereyanlar, Tarih Konuşuyor Dergisi, s. 1116. Aktaranlar; Ahmet Almaz, Pelin Batu, Yahudilik Tarihi, Noktakitap, İstanbul, 2007, s.64)
Beklide bu anlayış ve dünya görüşü nedeniyle Yahudiler önce kendi içlerinde parçalanır, sonrada başka milletlerin kölesi haline gelirler. Hz. Süleyman’ın ölümünden sonra İsrail oğullarının devleti iki ayrılır; İsrailiye ve Yahudiye. Mısır Firavunlarıyla sıkı ilişkiye giren İsrailiye devleti inançlarını kaybederek Firavun dönemin de revaçta olan başta “büyü ve sihir olmak üzere” bütün pagan kültürü kendi inançları içine alır. Bugün “İsrailyat” denen şeylerin büyük çoğunluğu bu dönemden kalmadır. M.Ö. 721 yılında bugünkü Suriyelilerin ataları Asurluların Kralı Salmansor İsraili kuşatır, II. Sargon’da kenti alarak İsrail halkını Fırat kıyılarına götürür. Bir kısmı yerlilerle kaynaşan (Habur ve Medlerin şehirlerinde) İsrail halkının 10 kabilesi buradan dünyanın birçok yerine dağıldığına veya kaybolduğuna inanılır.
Geriye kalan Yahudi ülkesi M.Ö. 608 yılında önce Firavun’unun istilasına uğrar. Sonra Fravunla anlaşan Yahudiler Babil’lilere saldırınca, bugünkü Iraklıların ataları Babil’in Kralı Nabukadnezzar M.Ö. 586 yılında Yahudi devletini yıkar ve Yahudileri Babil’e (bugünkü Irak’a) sürgüne götürür. Yahudiler kendilerini çok derinden etkileyen bu sürgün için;
“…Milletler arasında büyüktü, dul kadın gibi oldu.” şeklinde devam edip giden ağıtı yakarlar. Ve “dul kadın” tabiri Yahudiler içinde bir şifreye dönüşür.
M.Ö. 538 yılında Babil’i ele geçiren bugünkü İranlıların ataları Perslerin Kralı Kurus (Keyhüsrev) Yahudilerin kendi ülkelerine dönmesine izin verir. Bu dönemde Yahudilerle Persler arasında çok sıcak ilişkiler yaşanır. 200 yıl kadar süren Pers hâkimiyeti döneminde birçok Yahudi inanç ve kültürü Perslere geçer ve Yahudiler Kurus’u bir kahraman gibi görürler. Eski günlerine dönen Yahudiler yıkılmış mabetlerini yeniden inşa ederler. Sürgün yılları önce İskender, sonra Romalılar döneminde devam eder. Birçok suikast ve isyanın ardından Roma İmparatorunun oğlu Titus Flavius M.S. 70 yılında Küdüs’ü işgal ederek her şeyi yerle bir eder ve kutsal mabedi yıkar. Yahudiler yeniden sürgüne gönderir.
Dünyanın dört bir tarafına yayılan Yahudilerin büyük bir kısmı kendini kamufle ederek çift kimliğe bürünürler. Görüşte bulundukları ülkenin milletinden (hatta en ateşli milliyetçisi) olurdular, ama gerçekte vaad edilmiş topraklara dönüp dünya hâkimiyetini kurma idealleri uğrunda yaşarlar. Bu amaç içinde ellerinden gelen her türlü fitne ve fesadı çıkarmada insanları birebirine düşürmede ve savaşları körüklemede bir mahsur görmezler. İşte bu yüzden bütün dünya genelinde Yahudiler aleyhine bir antipati oluşmuştur. Tarih boyunca Yahudilerin hemen hemen her yerden kovulması sadece bir tesadüf mü yoksa bu insanların girdikleri toplum içinde yaptıkları işler nedeniyle artık dayanılmaz hale gelmelerinden mi kaynaklanmaktır?
Yahudilerin günümüzde Filistin’de kadın, çocuk ve yaşlı demeden giriştikleri vahşet nedeniyle Yahudi sevimsizliğinin hiçte tesadüf olmadığını ortaya koymaktadır.
İşte bu antipatinin küçük bir kronolojisi; Milattan Sonra olmak Üzere;
1. 19 İtalya Yahudilerine Karşı çeşitli tedbirlerin alınması,
2. 40 İskenderiye’de Yahudi aleyhtarı gösteriler,
3. 59 Ciceron’nun Roma vatandaşı olan Yahudilerin siyasi nüfuzlarından şikayet etmesi,
4. 438 II. Theodesinin Kanunuyla Yahudilerin her türlü kamu görevlerine girmeleri yasaklandı.( bu yasak batı konsülleri tarafından V. Yüzyılla kadar sürdürülmesi)
5. 537/553 Justinien’in emirleriyle Yahudilerin ibadetleri şarta bağlanması Talmud’un çoğaltılması yasaklanması,
6. 633 Dagobet’in kovulması hakkında umumi karar alınması
7. 885 II. Louis Yahudileri İtalya’dan atmaya kara verdi (Fakat bu karar uygulanamadı),
8. 1012 Yahudiler Mayence’den kovulması,
9. 1066 Grenada’da Yahudi aleyhtarı gösteriler yapılması,
10. 1096 Almanya’da Yahudi aleyhtarı gösteriler yapılması,
11. 1146 Almanya ve Fransa’da II. Haçlı Seferi dolayısıyla Yahudiler aleyhine gösteriler yapılması,
12. 1189/1190 İngilterede Yahudi aleyhtarı gösterilerin yapılması,
13. 1218 Philippe Auguste “ Yahudi Faizine Karşı Korunma” emrini yayınlanması,
14. 1223 VIII Louis Yahudilere beş yılı aşan borcu olanların borcunu kaldırdı. Faiz ve tefeciliği önleyen tedbirler alınması,
15. 1388 Yahudilerin Strasbourg’dan sürülmesi,
16. 15. Yüzyıl Almanya’dan Yahudilerin sürülmesi. Polonya’da Yahudi aleyhtarı gösterilerin yapılması,
17. 1492 İspanya’dan Yahudilerin sürülmesi. II. Bayezid zamanında Osmanlılara sığınan bu Yahudilerin büyük kısmının Adalar, Bursa ve İstanbul’a yerleştirilmesi,
18. 1497 Portekiz’den Yahudilerin sürülmesi.
19. 1511 Kraliçe Jeanne’in emriyle İspanyol Amerika’sına Yahudi göçünün sınırlandırılması,
20. 1540 İtalya’dan Yahudilerin sürülmesi,
21. 1564 Brezilya’dan Yahudilerin sürülmesi,
22. 1742 Yahudilerin Rusya’ya girmesinin yasaklanması,
23. 1830/1914 Almanya, Rusya ve Polonya’dan kitleler halinde Yahudilerin A.B.D.’ne göçe başlaması,
24. 1933 Almanya’da Yahudiler aleyhine çıkarılan kanunların çıkarılması,
Neredeyse 2500 yıldan beri gittikleri her yerden kovulan ve dünyanın başına bela olan Yahudile, nihayet 11 Mayıs 1948’ de kendi inançlarına göre vaad edilen toprakların bir kısmı üzerinde İsrail Devletini kurmayı başardılar.
Filistin toprakları üzerinde resmen kurulan ve kurulduğu günden beri Orta Doğu’da sorun haline gelen İsrail Devletinin kuruluşu daiki Dünya savaşına mal olmuştur. Dünyanın her yerinden kovulmalarına rağmen, Müslüman milletlerin hoş görüsü altında rahat bir nefes alan Yahudi toplumu, derinden derine toplumun içine sızırak kendi emelleri için çalışmaya devam etmişlerdir. Türk ve Müslüman toplumdaki dönmelerin Atası olan Sebatay Sevi’nin Yahudilerin beklediği Mesih (kurtarıcı) olarak İzmir’de ortaya çıkması, Mesihlik iddiasında bulunanlar arasında en fazla tesire sahip olması tesadüfü değildir. Çeşitli yöntemlerle Osmanlı Devletinin kılcal damarlarına kadar sızan Yahudi dönmeler, bir süre sonra devlet kurmak üzere toprak istemişlerdir. Bu taleplere direnen II. Abdülhamit, Yahudi ve mason ağırlıklı İttihat ve Terakki örgütüyle halledilerek bütün dünyaya Kızıl Sultan olarak tanıtılmıştır.
Yahudiler Sömürgeci devletler arasındaki menfaat çatışmalarını ustaca körüklemişlerdir. Çıkan karışıklık içinde hiçbir sebep yokken ipleri kendi ellerinde olan İttihat ve Terakki Cemiyeti yoluyla Osmanlı devletini savaşa sürüklemiş ve âdete bir milleti bitirme noktasına getirmişlerdir. Bununla da yetinmeyip Çanakkale Savaşında gönüllü birlikler kurarak İngilizlerin yanında Türklere karşı savaşmış, Ortadoğu’da Türkleri arkadan vurmuşlardır. Böylece emellerine engel olan Osmanlı devletini yıkarak, Filistin topraklarının sahipsiz kalmasını sağlamışlardır.
Sonra planın diğer aşamasına geçilmiştir. I. Dünya savaşından sonra dağılan Osmanlı toprakları üzerinde bir Yahudi Devleti oluşturma için çeşitli ülkelerdeki Yahudi cemaatleri üzerindeki baskıyı artırarak insanların Filistin topraklarına göç etmesini sağlamışlardır. Hitler Almanya’sında gözü dönmüş Nazilerin vahşetleri yaşansa bile, Almanya’da olup bitenlerin büyük çoğunluğu propaganda ve yeni İsrail’i oluşturma planının parçası olarak bizzat Yahudiler tarafından tasarlanmıştır.
II. Dünya savaşı, Yahudilerin aradığı fırsatı vermiştir. Savaştan sonra alelacele İsrail Devletinin kurulması bu yüzden boşuna değildir. Kendilerine vaadildiğini düşündükleri topraklarda devlet kumayı 1900 yıldan sonra başaran günümüz Yahudiler, bu adımlarıyla yüzyıllardan beri asıl amaçlarından bir an olsun vazgeçmediklerini ortaya koymuşlardır.
Yahudilerin asıl hedefleri olan vaad edilmiş topraklar üzerinde yeniden hâkimiyet kurma ve oradan dünya milletlerini uşak ve köle haline getirme emellerinin önünde ki en büyük engel tarihte Osmanlı olduğu gibi günümüzde de Türkiye’dir. İşte bu yüzden, Irak istikrarsız hale getirilip kolayca parçalanmak istenmektedir. Bu yüzden PKK gibi taşeron bir örgütle Türkiye’nin enerjisi bitirilmekte, ileride Yahudilerin işine yarayacak ve geri dönüşüşü zor olan adımlar arttırılmaktadır.
Fakat genişleme yolunda asıl hedefi Türkiye olan Yahudilerin Ortada Doğu’daki en büyük destekçisi de çok gariptir ki Türkiye’dir. Akdeniz aracılığıyla Türkiye’ye komşu olan İsrail Devleti hiçbir ülkenin hava sahasına takılmadan doğrudan Türkiye’ye uçabilmekte, bugün Filistin’i bombaladıkları uçakların eğitim gibi ihtiyaçlarını Konya’dan karşılamaktadırlar. Üstelik çoğu ihalesiz olmak üzere önemli miktarda Türkiye’den iş almakta ve ciddi bir kaynak transferi sağlamaktadırlar. Tam besle kargayı oysun gözünü hesabı.
Dr. Adil Çelik