Yakın Çağ'da Amerika
18. yüzyıl biterken, dünya haritasının henüz doldurulmaya muhtaç birçok boş yerleri bulunuyordu. Asya'nın, Afrika'nın, Avustralya'nın, Pasifik'teki sıra sıra takımadaların iç kısımları, geniş kutup sahası ve Amerika'da bazı sahalar hâlâ insanoğlu için bilinmezliklerle doluydu. Yerkürenin bütün bu bölgelerinin tarihi neredeyse başlamamış sayılırdı.
Yeni kıtanın tarihi, coğrafi keşiflerle birlikte başladı. İspanyol ve Portekizliler koloni ve fetih yarışının ilk etabını kazanmışlardı. Bu başarının nedeni, iki ülkenin denizcilik alanındaki tecrübeleri ile orta ve güney Amerika'ya yakın olmalarıydı. Ancak 1600'den sonra güçlerini kaybetmeye başladılar. Amerika'nın kolonileştirilmesi, Akdeniz ülkeleri karşısmda coğrafi açıdan avantajlı olan deniz ülkeleri; Fransa, Hollanda ve İngiltere'nin sahne almasıyla hızlanmıştır.
1650 yılma kadar Kuzey Amerika'nın Atlantik kıyılarında ve iç kesimlerinde çok sayıda küçük liman, tahta kale ve ticaret merkezleri kurulmuştu. Fransa daha çok Kanada ve iki Batı Hint Adası, Martinique (Martinik) ve Guadeloupe ile ilgilenmiş, İngiltere (Fransa ile paylaştığı) New Foundland adasından New England, Virginia ve West İndies'e (Batı Hinder) kadar olan Atlantik kıyısı boyunca birçok koloni kurmuştu. DanimarkalIlar bile çok geçmeden Virgin adalarında yerleşim merkezleri oluşturmuştu. Koloni yarışına Batı Avrupa'daki ülkelerden sadece Almanya katılmamıştı. Hollanda ve İsveç kolonileri Kuzey Amerika'nın Atlantik kıyısı boyunca sıralanan İngiliz kolonilerinin arasında yer alıyordu. New York, HollandalIlar tarafından kurulmuştu ve Karayipler bir Hollanda kolonisiydi. Toplam olarak altı Avrupa ülkesinin Amerika kıtasında kolonisi vardı.
Gemiler dolusu Avrupalı göçmen, 16. yüzyılın denizaşırı göçlerini başlattılar. Avrupalılar 1500'lerden sonra 18. yüzyılın başlarına kadar büyük bir hızla yeni kıtaya aktılar. Avrupalılar Amerika kıtasma hâkim olmaya başlamıştı ve iki kıta da bu durumdan farklı şekilde etkileniyordu.
Daha önce -belki de hiçbir zaman- bir kıtadan diğer kıtaya değerli ticaret mallarının ve bitkilerin böylesine büyük bir oranda taşmması görülmemişti.
Mısır, bu bitkilerin içinde en önemlisiydi. Kristof Kolomb bu bitkinin tohumlarını Avrupa'ya kendisi götürmüştü.103 Mısır oldukça verimli bir bitkiydi çünkü buğday ve arpaya göre mısır tarlalarından daha çok verim alınabiliyordu. İZOOTerden sonra İspanya, Portekiz ve İtalya'nın kırsal alanlarındaki tarlalarm çoğunda, mısır saplarının rüzgârda sallandığmı görmek mümkündü.
Amerikan patatesi Kuzey Avrupa'da tıpkı mısırın güneyde yaygınlaşıp gibi yayılmıştı. İrlandalılar, küçük tarlalarında patates yetiştirmeye başladılar, sıcak patates İrlandalı yoksulların ana yemeği haline gelmişti, işin ilgine yanı, patates Kuzey Amerika'ya İrlanda'dan götürülmüştü. Almanlar da patatese bayıldılar çünkü toprak altında yetiştiği için, tarlaları çiğneyen askerler bu doyurucu bitkiye zarar veremiyordu.
Avrupa bahçelerinde Amerikan menşeli başka ürünler de görülmeye başlanmıştı; Tatlı patates, domates ve enginar bunlarm başlıcaları idi. Amerikan menşeli olarak getirilen tek et türü hindidir. Aslında Avrupalı gezginlerin, Afrika'nm batı kıyılarında gördüğü egzotik beçtavuklarına taktıklar: isim, hindi olarak biliniyordu. Avrupalıların 'Türk tavuğu" ve "Türk kümesi" şeklinde isimlendirdikleri bu iri tavuk cinsi, zamanla hindiye uyarlanmış ve Türk tavuğuna ithafen, hindiye "Turkey" denilmeye başlanmıştır. Amerikan mısırı bile, ataları bu bitkiden tamamen habersiz olan Avrupalı köylüler tarafından Türk mısırı ya da Türk buğdayı ismiyle biliniyordu.
Amerika kıtasından sadece zenginlerin alabildiği ananas, kırmızı acı biber, kakao ve tütün gibi yeni lezzetler de getirilmişti. Avrupa monarşileri tütünün buruna çekilerek mi yoksa çubukla içerek mi tüketileceği konusunda uzun süre kararsız kalmışlardı. Bazı krallar ve sultanlar tütünü yasaklama yolunu seçmişler, Rusya'da tütün içenler burunları kesilerek cezalandırılmıştı.
Atlantik üzerinde çalışan gemilerde en göze çarpan şey, madenlerdi. Avrupa'ya akan altın ve gümüş miktarı o kadar fazlaydı ki, önce İspanya'da ve sonra Avrupa'da enflasyon hızla artış gösterdi. Batı dünyasındaki enflasyon artışları her zaman büyük savaşlar ve daha da önemlisi iki malm varlığına ve bunların ekonomik değerine doğrudan bağlı olmuştur. Bunlardan biri Yeni ve Yakınçağlara damgasmı vuran kıymetli madenler, diğeri de 20. yüzyılın ve içinde yaşadığımız yüzyılın en önemli madeni olan petroldür.
Kaynak:
Kürşat Gökkaya ve Cemil Cahit Yeşilbursa'nın YENİ VE YAKIN ÇAĞ TARİHİ kitabı
18. yüzyıl biterken, dünya haritasının henüz doldurulmaya muhtaç birçok boş yerleri bulunuyordu. Asya'nın, Afrika'nın, Avustralya'nın, Pasifik'teki sıra sıra takımadaların iç kısımları, geniş kutup sahası ve Amerika'da bazı sahalar hâlâ insanoğlu için bilinmezliklerle doluydu. Yerkürenin bütün bu bölgelerinin tarihi neredeyse başlamamış sayılırdı.
Yeni kıtanın tarihi, coğrafi keşiflerle birlikte başladı. İspanyol ve Portekizliler koloni ve fetih yarışının ilk etabını kazanmışlardı. Bu başarının nedeni, iki ülkenin denizcilik alanındaki tecrübeleri ile orta ve güney Amerika'ya yakın olmalarıydı. Ancak 1600'den sonra güçlerini kaybetmeye başladılar. Amerika'nın kolonileştirilmesi, Akdeniz ülkeleri karşısmda coğrafi açıdan avantajlı olan deniz ülkeleri; Fransa, Hollanda ve İngiltere'nin sahne almasıyla hızlanmıştır.
1650 yılma kadar Kuzey Amerika'nın Atlantik kıyılarında ve iç kesimlerinde çok sayıda küçük liman, tahta kale ve ticaret merkezleri kurulmuştu. Fransa daha çok Kanada ve iki Batı Hint Adası, Martinique (Martinik) ve Guadeloupe ile ilgilenmiş, İngiltere (Fransa ile paylaştığı) New Foundland adasından New England, Virginia ve West İndies'e (Batı Hinder) kadar olan Atlantik kıyısı boyunca birçok koloni kurmuştu. DanimarkalIlar bile çok geçmeden Virgin adalarında yerleşim merkezleri oluşturmuştu. Koloni yarışına Batı Avrupa'daki ülkelerden sadece Almanya katılmamıştı. Hollanda ve İsveç kolonileri Kuzey Amerika'nın Atlantik kıyısı boyunca sıralanan İngiliz kolonilerinin arasında yer alıyordu. New York, HollandalIlar tarafından kurulmuştu ve Karayipler bir Hollanda kolonisiydi. Toplam olarak altı Avrupa ülkesinin Amerika kıtasında kolonisi vardı.
Gemiler dolusu Avrupalı göçmen, 16. yüzyılın denizaşırı göçlerini başlattılar. Avrupalılar 1500'lerden sonra 18. yüzyılın başlarına kadar büyük bir hızla yeni kıtaya aktılar. Avrupalılar Amerika kıtasma hâkim olmaya başlamıştı ve iki kıta da bu durumdan farklı şekilde etkileniyordu.
Daha önce -belki de hiçbir zaman- bir kıtadan diğer kıtaya değerli ticaret mallarının ve bitkilerin böylesine büyük bir oranda taşmması görülmemişti.
Mısır, bu bitkilerin içinde en önemlisiydi. Kristof Kolomb bu bitkinin tohumlarını Avrupa'ya kendisi götürmüştü.103 Mısır oldukça verimli bir bitkiydi çünkü buğday ve arpaya göre mısır tarlalarından daha çok verim alınabiliyordu. İZOOTerden sonra İspanya, Portekiz ve İtalya'nın kırsal alanlarındaki tarlalarm çoğunda, mısır saplarının rüzgârda sallandığmı görmek mümkündü.
Amerikan patatesi Kuzey Avrupa'da tıpkı mısırın güneyde yaygınlaşıp gibi yayılmıştı. İrlandalılar, küçük tarlalarında patates yetiştirmeye başladılar, sıcak patates İrlandalı yoksulların ana yemeği haline gelmişti, işin ilgine yanı, patates Kuzey Amerika'ya İrlanda'dan götürülmüştü. Almanlar da patatese bayıldılar çünkü toprak altında yetiştiği için, tarlaları çiğneyen askerler bu doyurucu bitkiye zarar veremiyordu.
Avrupa bahçelerinde Amerikan menşeli başka ürünler de görülmeye başlanmıştı; Tatlı patates, domates ve enginar bunlarm başlıcaları idi. Amerikan menşeli olarak getirilen tek et türü hindidir. Aslında Avrupalı gezginlerin, Afrika'nm batı kıyılarında gördüğü egzotik beçtavuklarına taktıklar: isim, hindi olarak biliniyordu. Avrupalıların 'Türk tavuğu" ve "Türk kümesi" şeklinde isimlendirdikleri bu iri tavuk cinsi, zamanla hindiye uyarlanmış ve Türk tavuğuna ithafen, hindiye "Turkey" denilmeye başlanmıştır. Amerikan mısırı bile, ataları bu bitkiden tamamen habersiz olan Avrupalı köylüler tarafından Türk mısırı ya da Türk buğdayı ismiyle biliniyordu.
Amerika kıtasından sadece zenginlerin alabildiği ananas, kırmızı acı biber, kakao ve tütün gibi yeni lezzetler de getirilmişti. Avrupa monarşileri tütünün buruna çekilerek mi yoksa çubukla içerek mi tüketileceği konusunda uzun süre kararsız kalmışlardı. Bazı krallar ve sultanlar tütünü yasaklama yolunu seçmişler, Rusya'da tütün içenler burunları kesilerek cezalandırılmıştı.
Atlantik üzerinde çalışan gemilerde en göze çarpan şey, madenlerdi. Avrupa'ya akan altın ve gümüş miktarı o kadar fazlaydı ki, önce İspanya'da ve sonra Avrupa'da enflasyon hızla artış gösterdi. Batı dünyasındaki enflasyon artışları her zaman büyük savaşlar ve daha da önemlisi iki malm varlığına ve bunların ekonomik değerine doğrudan bağlı olmuştur. Bunlardan biri Yeni ve Yakınçağlara damgasmı vuran kıymetli madenler, diğeri de 20. yüzyılın ve içinde yaşadığımız yüzyılın en önemli madeni olan petroldür.
Kaynak:
Kürşat Gökkaya ve Cemil Cahit Yeşilbursa'nın YENİ VE YAKIN ÇAĞ TARİHİ kitabı