• Merhaba Ziyaretçi.
    "Yapay Zeka Objektif " Fotoğraf Yarışması başladı. İlgili konuya  BURADAN  ulaşabilirsiniz. Sizi de bu yarışmada görmek isteriz...

Yalçın MENTEŞ

Çağlayağmur

👪
Süper Moderatör
ALKOL… Söylenirken dile ne kadar kolay gelse de yaşayan bilir aslında alkolün beraberinde getirdiği zorlukları… İlk zamanlarında keyfe keder diye başlanılan melet hızla çeker kendi girdabına içeni ve çevresindekileri.. Gün geçtikçe arttırırsın dozunu çünkü yetersiz geliyordur içtiğin, alkolik olmuşsundur artık. Kendin yetmezmişsin gibi birde çevrendekileri sürüklersin alkolün girdabına… Ve zamanla kaybedersin her şeyini; önce işin elinden gider çünkü verimli değilsindir artık. Dostlarını kaybedersin zamanla, onlara da zarar verirsin çünkü. Ne durumda olduğunu bilmiyorsun ki sarhoşken… En değerlilerini; aileni kaybedersin… En büyük zararı da onlara verirsin zaten. Kim bilir karın/kocan ya da annen-baban ya da çocukların ne çektiler senden ve alkolünden… En önemlisi de kendini, kendi benliğini, hayatını kaybedersin… Uçup gider ellerinden… Geriye dönüp baktığında boşa kaybedilmiş onca senelerini, hayatını kendi ellerinle verdiğini görürsün alkolün girdabına…


Gün geçtikçe alkole başlama yaşı hızla düşüyor. Ve ne yazık ki bunun önüne bir türlü geçilemiyor. Alkolden kaynaklanan trafik kazaları, aile içi şiddet, boşanmalar, cinayetler vs… manşet manşet verilirken gazete ve televizyonlarda, başlama yaşının git gide düşmesinin sebebi de ayrı bir tartışma konusu tabi… Umuyoruz ki çok yetkililerimiz kendi iç hesaplaşmalarını bıraktıktan sonra bu konuya da bir el atarlar… Ne de olsa gelecek bu gençlerin elinde öyle değil mi...?


Alkole başlama yaşının hızla düştüğü şu dönemde ünlü oyuncu Yalçın MENTEŞ; alkolle ilgili yaşadıklarını sanatçı kimliğini bir kenara koyup içimizden biri gibi, başlamasından bırakmaya karar verdiği ana kadar başından geçenleri birleştirip anlatmış YOLLUK isimli tek kişilik oyununda. Bu oyunuyla çıkmış olduğu Türkiye turnesinde yolunun Bursa’ya düştüğü, Osmangazi Belediyesi Akpınar Kültür Merkezi sahnesinde sergilediği oyunu sonrasında hem oyunu YOLLUK hakkında hem de iş ve özel hayatı ile ilgili keyifli bir sohbet ettik kendisiyle…


Her şeyden önce sizi tebrik etmek istiyorum. Bir alkol bağımlısı olarak; içmeye başladığınız andan,bırakmaya karar verdiğiniz güne kadar bu süreçteki yaşadıklarınızı,sanatçı kişiliğinizi de bir kenara koyarak açık bir şekilde anlatmanız ve sizin hakkınızda söylenen ‘ Yalçın MENTEŞ artık bitti.’ sözlerine inatla dimdik ayakta kalarak bomba gibi dönüşünüz gerçekten takdir edilmesi ve ibret alınması gereken bir durum…

Bu oyunu yapmaya nasıl ve ne zaman karar verdiniz?

30 yıl alkol kullanıp bıraktıktan sonra Yeşilay’ın 2006 araştırmasına göre ülkemizde alkole başlama yaşının 11’e düştüğünü öğrenince bu oyunu ailelere ve gençlere ibret için oynamaya karar verdim.

30 yıl içinde yaşadıklarınızı birkaç saate sığdırmayı nasıl başardınız? Bu hale getirmek ne kadar sürdü?

Tabii ki 30 yılda yaşadıklarımı iki saate sığdırmak mümkün değil ! Önce ben yaklaşık bir oyun süresince insanlara neler verebilirim diye düşünerek yola çıktım. Kesinlikle yaşananlardan yola çıktım. En çarpıcı olanlarını seçtim. Ünlülerin alkolle ilgili anekdotlarını anlatırken bile en çarpıcı olanlarıydı. Oyunu bu hale getirmek yaklaşık iki ay sürdü.

Neden yolluk?

Oyunda da anlattığım gibi Rum meyhanecilerden kalan bir meyhane geleneği; müşteri hesabını ödedikten sonra Rum meyhanecinin ikram olarak ve “Yine bekleriz paşam” diyerek sunduğu tek rakı! Mizah olarak benim altını çizdiğim ise içmeye devam ederseniz yolcusunuz, içtiğiniz de YOLLUK. Haa bir de şu anlamda; ben yıllardır yoluma serdiğim yolluğu topladım başka bir yola serdim!

Oyun tamamen yazılı bir metinden mi oluşuyor yoksa oyun sırasında araya kattığınız doğaçlamalar da oluyor mu?

Oyunun belli bir dramatik kurgusu var, kesinlikle bunu bozmadan kıvrımlar oluyor. Zaman zaman seyirciyi de içine alan inter aktif bölümler var, bazen kendimi daha çok eğlendirmek için yine alkolle ilgili değişik anekdotlar anlattığım oluyor.

Dekorda cola, kolonya ve ayna var. Ama bunları hiç kullanmadınız? Neden kullanmadınız ya da onların orda olma sebebi neydi?


Ben böyle şakaları çok seviyorum. Bir zamanlar evimin bir duvarını Çukurcuma (İstanbul’da antikacı ve eskicilerin bulunduğu bir semt)’ dan aldığım siyah beyaz İzmir resimleri süslüyordu her biri en az kırk, elli yıllık. Bu resimlerin arasına yine o zamanlara ait bir kadın resmi koydum. Her gelen annen mi büyükannen mi diye sorardı. Ben de, yooo tanımıyorum. Siz merak edip sorun diye koydum, derdim. Oyundan sonra kulise gelenler sizin gibi o ayna, kutular neydi diye sorunca hoşuma gidiyor. Şaka bir tarafa bazen kendimi eğlendirmek için Zekeriya Beyaz taklidi yapıyorum onun malzemeleri. Demek size denk gelmedi. Ama bu demektir ki sizin izlediğiniz oyun eğlenceli geçmiş, gerek kalmamış.


Oyunda da belirttiğiniz gibi çok küçük yaşta içkiye başlamışsınız. Genetik yapının ve bulunduğunuz ortamın bunda çok büyük etkisi olduğunu söylüyorsunuz. Gerek aile,gerek arkadaş ortamı olarak… Gerçekten de dediğiniz gibi sebep bulunulan ortam mıdır yoksa asıl olan insanın kendi iradesi midir? Sonuçta kişi sırf etrafındakiler yapıyor diye istemediği bir şeyi yapmaz. Kimse kimseye silah dayamıyor, öyle değil mi?


Tıp alkolizmin bire bir genlerle ilgili olduğunu kabul ediyor. Başladığınız yaş ise 14 - 15, yani kanunen on sekizini doldurup reşit bile olmamışsınız. Daha düne kadar oy kullanma yaşı 21’di. Niye 21? Aman bu daha delikanlı sağlıklı bir seçim yapamaz diye. Bakın devlet bile iradeli bir seçim yapabilmeniz için 21 yaşınızı doldurmanızı beklerken siz, 14 - 15 yaşındaki iradeyi sorguluyorsunuz. Benim o yaşlarda başımda kavak yelleri esiyordu. Yellerin etkisi 30 yıl sonra geçti de anca iradeyle tanışıp, kullanma fırsatım oldu!


Alkolün gerek maddi gerek manevi zararlarını, etkilerini, ölümcül hastalıklara sebebiyet verdiğini biliyordunuz. Bunları bile bile neden 30 yıl içmeye devam ettiniz? Sizi bu kadar içmeye iten şey neydi?


Ben 30 yılın ilk 20 yıllık diliminde normal bir içiciydim. Sonra önce giderek dozu arttı sonunda da alkole başlama saati düştü. Buna beni iten tabii birçok sebep vardır. Bu güne kadar bir psikologa gidip de “Ben neden alkolik olmuşum bil bakalım” demedim. Hiç kimse ben alkolik olacağım diye içmez. Ama bu alkolizm denen hastalığa yakalanan kişi bir dönemden sonra kendi istemleri dışında şeyler yapıyor. Alkolün dozunun artması gibi, sabahın köründe içmek gibi. Bunu hastalık yaptırıyor. Dünyanın neresinde, kim, sabah yedide kalkıp mangal yapayımda şöyle zevkle bir büyük içeyim, der? Dediğim gibi belli bir dönemden sonra kişiyi alkol yönetmeye başlıyor!

Alkolik olduğunuzu ne zaman ve nasıl fark ettiniz?

Alkolik olduğumu alkolü bırakmadan yaklaşık bir ay kadar önce A.A (Adsız Alkolikler) gurubuna katıldığımda anladım.

Kendinize bunu itiraf ettiğiniz anda ne düşündünüz sonrasında ne yaptınız?

Öncelikle söyleyeyim, hiçbir alkolik, alkolik olduğunu kabul etmez. Ben de alkolik miyim acaba diye düşündüğüm zamanlarda kendime yakıştıramadım. A.A’ ya katılınca bırakmak için iki şeyi kabul etmem gerektiğini öğrendim; bir alkolik olduğunu kabul etmek, iki alkolü bırakmayı arzu etmek. Ben bırakmayı istiyordum geriye “Ben alkoliğim” demek kalıyordu. Dikkat ettiyseniz oyuna “Merhaba, ben bir alkoliğim” diyerek başlıyorum. Ben alkoliğim demek dünyanın en büyük erdemlerinden biri. Bunu söyleyebilen kişi bırakmak için işin yarısını halletmiş demektir.


Alkolik olduğunuz dönemlerde, alkol; iş, sosyal ve özel hayatınızı ne şekilde etkiliyordu?


Alkol batağına saplandığınızda o söylediğiniz şeylerin hiç biri kalmıyor ki… Aşk olsun ne biçim sorular soruyorsunuz, alkolik olmadığınız nasıl da belli oluyor.


Özel hayatımızda bize insan muamelesi yapmazlardı.’ dediniz. Bu ve bu gibi durumlarla karşı karşıya geldiğinizde ne hissediyordunuz? Sonrasında hiç pişmanlık duymadınız mı?


Kendinizi yalnız hissediyorsunuz hem de yapayalnız. Alkolle sağlıklı düşünemiyorsunuz ki pişmanlık duyasınız. Hep içiyorsunuz. Haklı olduğunuz durumlarda bile alkollüyken haksız durumuna düşüyorsunuz, kendinizi ifade edememenin sıkıntısını yaşıyorsunuz. Unutmak için içmeye devam ediyorsunuz. İçinizde dinmek bilmeyen fırtınalar yaşıyorsunuz.


Alkol zamanla evden uzaklaştırır dediniz. Sizde böyle bir durum söz konusu oldu mu?


Ben ne kadar içersem içeyim eve dönerdim. Evden uzaklaşma olayını babamdan bilirim.


Babanızın da içki kullandığını ve babanızla aranızdaki dialoğun iyi olduğunu belirttiniz. Sizin oğlunuzla alkolikken iletişiminiz nasıldı?


Babam içince neşelenir, ben ise hep iç hesaplaşmalar yaşadığımdan suskun hatta asık suratlı olurdum. Bunun etkisiyle insanlarla belli bir alkol düzeyinden sonra iletişim kurmanız zorlaşıyor. Oğlumla diyaloga gelirsek, diyalog yoktu! Paylaşım yoktu. Ortak hiçbir şeyimiz yoktu. Pazar günlerini ona ayırmayı çok isterdim ama benim istememle olmuyordu ki. Ben sinemaya gitmeyi önersem o istemiyordu. Belki dönerken yemek yemek için bir yerlere uğrarız bahanesiyle ben içerim de, toplum içinde istenmeyen bir şeyler yaşarız diye düşünüyordu. Ben farkında olmadan oğlumu bunları düşünmeye itmişim. Çünkü içki içtiğim sürece toplum içinde saygın bir kişi olarak kalmayı başardım. Ama oğlum dediğim gibi belki de bunları düşünerek benden uzak kalmayı tercih etti

1999’da 8.5 ay içkiyi bıraktıktan sonra neden tekrar başladınız?
Bir yerden devamlı olarak “İç” komutu geliyor. Sekiz buçuk ay sonra zayıf bir anınızda “İç” komutu gelince “Ben nasıl olsa bıraktım bu gün içer yarın yine bırakırım” diyorsunuz içiş o içiş, bir bakıyorsunuz yarın yedi senede olmuş!


Alkolü kesin olarak bırakmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?

15 Ekim 2006 civarı daha doğrusu birkaç gün eksik veya fazla olabilir ama ben bırakmak için 25 Ekim 2006 tarihini bekledim. Çünkü 25 Ekim oğlumun doğum günü. O güne denk getirdim ki doğum günümüz bir olsun! Geçen sene beraber pasta kestik. O 17.doğum gününü, ben 1.doğum günümü kutladık.

Adsız alkolikleri nasıl buldunuz?


Benim gibi alkolik aynı zamanda yaklaşık 6 yıldır ayık olan Levent G. adlı arkadaşım sayesinde bulduk. Dükkanında tanıştık. Hep kendini anlattı bana, yaşadıklarını anlattı. Bir gün bırakmak istersen ben buradayım yardıma hazırım, dedi. Bir ay kadar sonra dükkanına gittim, “Ben bırakmak istiyorum” dedim. Aldı beni AA Moda gurubuna götürdü.

Araştırıp bulmuş olduğunuz sarhoşa seyirci çok güldü. Bana kalırsa ağlanacak halimize gülüyoruz. Siz de alkolik olduğunuz zamanlarda belki farkında değildiniz. Peki şimdi sarhoşların o halini izlediğinizde ne düşünüyorsunuz?



İçim acıyor. “O” sarhoşa bakınca hareketlerine, konuşmalarına gülüyorsunuz. Ama onları ona hastalığı yaptırıyor. Fena halde içim acıyor. İnanın yaptığını bilmiyor. Belki kendisini haberlerde kendi de seyretti, belki de “Hasstirrr bu ben miyim ulan” dedi


Oyunda dikkatimi çeken bir nokta üşüme ve tat alma duyularını, sabah erken kalkılabilindiğini fark ettiğinizdeki tepkinizdi. Açıkçası gözlerinizdeki sevinç görülmeye değerdi. Belli ki o zamanlar bunları yaptığınızı sanıp aslında yapamıyordunuz? Şimdi geriye dönüp baktığınızda ne düşünüyorsunuz? Ve ilk aklınıza gelen ne oluyor?

İlk aklıma gelen kopuk kopuk geçen bir türlü toparlayıp birbirine yapıştıramadığım koskoca bir 30 yıl.

Oyun sırasında ünlülerin toplandığı bir bardan bahsediyorsunuz. Ünlü bir manken bir röportajında ‘ Cihangir’de bir cafeye sıkışmış, ülkesinden bir haber oyunculara ben oyuncu demem.’ demiş. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?


Deniz Akkaya’ya sonuna kadar katılıyorum. İnanın o cafelere her gün gidin aynı masada aynı sandalyede oturanlar var. Sanki Japon yapıştırıcı ile o tabureye sabitlemişler. Üretken olmalıdır sanatçı, sosyal olmalı insana, sokağa karışmalı…Her gün aynı yerde oturarak, aynı kişilerle ne kadar, nereye kadar üretebilirsiniz ?


Oyunun genelinde sanatçıların % 90’ının alkolik olduğu hakim. Neden sürekli sanatçılara bir taşlama var? Günümüzde sanatçı olmak isteyen çok sayıda genç adaylar var. Sizce de bu yaklaşımınız gerek gençlerin gerekse ailelerinin akıllarında ‘ Sanatçılar alkoliktir. ‘ şeklinde bir ön yargı bırakmaz mı?


Kendimden yola çıktığım ve sanatçı olduğum için doğal olarak sanatçılardan, arkadaşlarımdan bahsediyorum. Arkadaşlarım kim? Sanatçılar. Tabii başka mesleklerden de arkadaşlarım var ama çoğu sanatçı.. Ben şimdi kalkıp da mobilyacıların % 90’ı alkoliktir desem esas o zaman ön yargı olur. Ama oyunda bildiğim ve yaşadığım ortamdan bahsettiğim için bu konuda son derece emin ve huzurluyum ve de hiç rahatsızlık duymuyorum. Turnelerde bana gelip; “Abi tam yerine geldin bizim buranın % 80’i içer” , “ Yalçın bey bizim burada içmeyene kız vermezler” , “ Biz kadın, erkek, çocuk çombalak alayımız içer” , “ Biz de içmeyen yoktur be yavv” diyenleri çok duydum. Bir Allahın kulu gelip de “ Bizim halkın 5 10 ‘u içer” diyenini duymadım. Ülkemizde en çok alkol tüketilen ilin Konya olduğunu biliyor muydunuz? Ayrıca oyunda içki kullanmadan işini dört dörtlük yapan sanatçıların da olduğunu söylüyorum. Metin Akpınar’dan söz ederken “Aman yanlış anlamayın alkoliktir demiyorum, çok iyi içer “ diyorum.


Alkol ve maddeye başlama yaşında ciddi bir düşüş var ve maalesef bunun önüne bir türlü geçilemiyor. Yetkililer çok meşgul olmalı ki; küçücük çocukların gözümüzün önünde eriyip bitmesine seyirci kalıyor, buna göz yumuyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz? Ailelere neler önerebilirsiniz?

Bir sanatçı olarak bu oyunumla yapabileceğim en iyi şeyi yaptığımı söyleyebilirim. Adam on bir on iki yaşlarında kızıyla oyuna gelmiş, oyundan sonra da kulise geliyorlar. Adam kızına hadi söyle Yalçın amcana diyor. Karşımdaki küçük kızın dudaklarından bir çırpıda“ Yalçın amca ben büyüyünce içki içmeyeceğim, evlenince de çocuklarıma içirmeyeceğim.” kelimeleri dökülüyor. Mesaj yerine gitmiş, Yalçın Menteş’in o günkü mesaisi bitmiştir. Yarın İnegöl turnesine bakalım!



Alkolü bıraktıktan sonraki aile yaşamınız nasıl değişti?

Eşimle 2005 yılında resmen boşanmıştık ama oğlumuz ergenlik dönemi yaşadığından onu etkilememek için aynı evi paylaşmaya devam ediyorduk. Alkolü bıraktıktan üç ay sonra evlerimizi ayırdık. Oğlum annesiyle ben tek başıma yaşama devam ediyoruz.


Şuanda yapmış olduğunuz tek kişilik bir oyun olup, aynı zamanda seyirciyle birebir, kimi zaman da dialoglu bir gösteri. Doğal olarak diğer tiyatro oyunlarından farklı olarak izleyici tepkisini o anda verebiliyor. Dün gece izlediğim oyununuzda siz de hatırlarsınız seyircilerden birisi ‘ Aldığın parayla hacıya gidersin artık. ‘ şeklinde bir tepki vermişti. O esnada ne düşündünüz? Bana öyle geldi ki; aslında farklı bir şey söyleyecektiniz fakat konum itibariyle daha farklı bir şekilde toparlamanız gerekiyordu. Kaldı ki; çok büyük bir ustalıkla üstelik yine seyirciyi güldürerek çok iyi toparladınız. Oyun sırasında bu tarzdaki olumlu veya olumsuz tepkiler sizi ne şekilde etkiliyor?


Tek kişilik oyunlarda böyle riskler vardır. Hele ki oyuna seyirciyi almışsanız, sahneye laf atma rahatlığını vermişseniz risk ikiye üçe katlanır. Bunu yapabilecek kişinin kıvrak bir zekasının olması ve de özgüveninin tam olması gerekir. Böyle reaksiyonlar beni çok eğlendiriyor. Bir de laf atanın gözlerini görsem kaymaklı kadayıf!


Biraz da oyunculuk geçmişiniz ve oyunculuk hakkında konuşmak isterim.

Oyuncu olmaya ilk ne zaman ve nasıl karar verdiniz?



Hani belediye otobüslerinde şoförün arkasındaki camda ilanlar reklamlar olur ya ben de 1976 yılında İzmir’de bir otobüste “Türk-Amerikan Derneği Tiyatro Kulübü” nün kurs ilanını gördüm, hadi bir gideyim dedim.

Ailenize söylediğinizde tepkileri ne oldu?


Kurslara başlayacağımı söyleyince gayet olumlu karşıladılar. Herhalde bir hevestir gelir geçer diye düşündüler. Ama mesleğimin her aşamasında yanımda oldular.

Oyunculuğa nasıl başladınız? İlk adım nasıl bir projeyle oldu?

Yaklaşık altı aylık bir oyunculuk eğitimi ve provalardan sonra ilk kez Turgut Özakman’ın “Darılmaca Yok” oyunuyla sahneye attılar.



Tiyatrocular, yaptıkları işten para kazanamadıklarını ancak dizi olursa ya da başka işler yaparak para kazanabildiklerini söylüyorlar. Haluk BİLGİNER de bir röportajında; ‘ Oyunculuk meslek olarak yapılabilecek bir iş değil. Kendimizden başka güvencemiz yok. ‘ demiş. Hatta esprili bir dille; ‘ Hasta oldum, bacağım kırıldı, bitti… Geçmiş olsun… Oyuncu melekleri gökten inip de bana para vermiyor. ‘ diye de eklemiş. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Yani Haluk BİLGİNER ve diğer sanatçılarımızın da dediği gibi oyunculuk gerçekten meslek değil mi?


Oyunculuk kesinlikle bir meslektir ama kesinlikle de para kazanılamayacak bir meslektir.


Siz oyuncu olmasaydınız hangi mesleği yapardınız?

Ben oyunculuğa başlamadan önce muhasebeciydim. Oyuncu olmasaydım mesleğime devam ederdim.


Şuanda hemen hemen bütün tiyatrocular dizilere ve sinema filmlerine yönelmiş durumda. Sizin böyle bir projeniz var mı? Ya da bunlardan farklı olarak yeni bir tiyatro projeniz var mı?


Birol Güven’le televizyon için nisan ayında başlayacak bir sit-com projemiz var. Ayrıca mayıs ayında yeni oyunumuzun provalarına başlıyoruz. Anne, baba, oğul ve gelinden oluşan matrak bir ailenin çılgın komedisi. Temmuzda yaz turnesiyle başlayacağız.

İlayda GENCER
 
Top