Bursa cezaevinde Nâzım Hikmet, Orhan Kemal’le aynı koğuşta kalmaktadır.
Koğuş masasının üzerinde Orhan Kemal’in (asıl adı “Mehmet Raşit Öğütçü”) bir roman başlangıcını görür. Okur.
Ayağında takunyalar koşarak avluya çıkar Nâzım Hikmet.
Orhan Kemal’e soluk soluğa sorar, “Siz mi yazdınız bunu?”
Orhan Kemal çekinerek, “Evet” der.
Nâzım Hikmet büyük bir coşkuyla, “Birader, neden bahsetmediniz bundan. Siz nesir adamısınız! Hikâye yaz, roman yaz!” diyerek o gün bir romancının doğuşunun müjdesini verir.
26 Eylül 1943 Pazar sabahı Orhan Kemal’in cezası biter, hapishaneden ayrılır.
Ayrılmadan birkaç gün önce Nâzım Hikmet’e bir şiir yazar, ona okur ve bu şiir Nâzım Hikmet’i ağlatır…
Nâzım Hikmet’e
Sen
“Promete’nin çığlıklarını kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam”,
Sen benim mavi gözlü arkadaşım;
Kabil değil unutmam seni.
Seni yapayalnız bırakıp hapishanede,
Bir üçüncü mevki kompartımanda pupa yelken koşacağım memlekete.
Ve tren, bir güvercin gibi çırpınarak istasyona girecek,
Gözü yaşlı bir genç kadına beş senenin ardından kocasını getirecek.
O dem ki boş verip istasyon halkına,
Yanaklarından öperken sevgilimi,
Sen neşeli mavi gözlerinle bakacaksın içimden bana.
O dem ki yürekten her şey atılacak,
Ekmek, kin, hasret,
Fakat Nâzım Hikmet,
Sen şu kadar kilometre uzakta kalmana rağmen
Aydınlık yüreğimin duvarına dayayıp sarı saçlı başını,
Batan bir yaz güneşi hüznüyle ağlatacaksın arkadaşını.
Günler geçecek,
Ekmek derdi çökecek omuzlarıma.
Fabrika, makinalar, tezgâhım…
Sana şekerkamışı, portakal yollayacağım.
Karım yün çorap örecek.
Her hafta mektup yazacağız.
-Askere almazlarsa eğer.-
Unutabilir miyim seni?
Tahtakurusu ayıkladığımız hapishane gecelerini,
Ve radyoda şark cephesinden haber beklediğimiz müthiş anların küfrünü!
-Radyonun yanındaki duvara kurşun kalemiyle abus insan yüzleri çizmiştin.-
Unutabilir miyim seni?
Hâlâ beton malta boylarında duyuyorum takunyalarının sesini!
Unutabilir miyim seni hiç?
Koğuş masasının üzerinde Orhan Kemal’in (asıl adı “Mehmet Raşit Öğütçü”) bir roman başlangıcını görür. Okur.
Ayağında takunyalar koşarak avluya çıkar Nâzım Hikmet.
Orhan Kemal’e soluk soluğa sorar, “Siz mi yazdınız bunu?”
Orhan Kemal çekinerek, “Evet” der.
Nâzım Hikmet büyük bir coşkuyla, “Birader, neden bahsetmediniz bundan. Siz nesir adamısınız! Hikâye yaz, roman yaz!” diyerek o gün bir romancının doğuşunun müjdesini verir.
26 Eylül 1943 Pazar sabahı Orhan Kemal’in cezası biter, hapishaneden ayrılır.
Ayrılmadan birkaç gün önce Nâzım Hikmet’e bir şiir yazar, ona okur ve bu şiir Nâzım Hikmet’i ağlatır…
Nâzım Hikmet’e
Sen
“Promete’nin çığlıklarını kaba kıyım tütün gibi piposuna dolduran adam”,
Sen benim mavi gözlü arkadaşım;
Kabil değil unutmam seni.
Seni yapayalnız bırakıp hapishanede,
Bir üçüncü mevki kompartımanda pupa yelken koşacağım memlekete.
Ve tren, bir güvercin gibi çırpınarak istasyona girecek,
Gözü yaşlı bir genç kadına beş senenin ardından kocasını getirecek.
O dem ki boş verip istasyon halkına,
Yanaklarından öperken sevgilimi,
Sen neşeli mavi gözlerinle bakacaksın içimden bana.
O dem ki yürekten her şey atılacak,
Ekmek, kin, hasret,
Fakat Nâzım Hikmet,
Sen şu kadar kilometre uzakta kalmana rağmen
Aydınlık yüreğimin duvarına dayayıp sarı saçlı başını,
Batan bir yaz güneşi hüznüyle ağlatacaksın arkadaşını.
Günler geçecek,
Ekmek derdi çökecek omuzlarıma.
Fabrika, makinalar, tezgâhım…
Sana şekerkamışı, portakal yollayacağım.
Karım yün çorap örecek.
Her hafta mektup yazacağız.
-Askere almazlarsa eğer.-
Unutabilir miyim seni?
Tahtakurusu ayıkladığımız hapishane gecelerini,
Ve radyoda şark cephesinden haber beklediğimiz müthiş anların küfrünü!
-Radyonun yanındaki duvara kurşun kalemiyle abus insan yüzleri çizmiştin.-
Unutabilir miyim seni?
Hâlâ beton malta boylarında duyuyorum takunyalarının sesini!
Unutabilir miyim seni hiç?
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim,
Hikâye, şiir yazmayı,
Ve erkekçe kavga etmeyi senden!
Orhan Kemal
Son düzenleme: