İnsanoğlu, tabiatın işleyiş düzenini keşfede*rek buradan aldığı ilhamlarla hayatını ko*laylaştırmaya, güvenliğini artırmaya ve ha*yat kalitesini yükseltmeye çalışmaktadır. Uzay-zamanın her ölçek ve katmanında varlıkların yara*tılışı en küçük ölçekten itibaren kademeli ve tedricî olarak gerçekleştirilmektedir. Meselâ odamızın içini dolduran ışık her ne kadar bir kitle veya bütünlük görünümü arz etmekteyse de, atomik seviyede birbirinden bağımsız foton partiküllerinden meydana gelmektedir. Aynı şekilde canlılar da, iç düzeni olmayan yığın veya kitle şeklinde değil, moleküler bileşik seviyesinden başlamak üzere, organel, hücre, doku, organ gibi müstakil fakat aynı zamanda karşılıklı bağımlı alt-sistemlerin bir araya getirilmesiyle var edilmektedir. Bu hâliyle bir organın hücrelerinde meydana gelen bir arıza, diğer hücre ve dokulara hemen yayılamamakta, yayılma olsa bile, bu süreç kademeli ve yavaş bir şekilde gerçekleşmektedir. Çoğu zaman da, organ farklılığından kaynaklanan engellere takılarak arıza belli doku ve organlara münhasır kalarak diğerlerine sirayet edememektedir. Vücudumuz doku veya organ gibi alt-sistemlerden meydana gelmemiş olsaydı, vücudun herhangi bir yerinde meydana gelecek olan kontrolsüz bir hücre bölünmesi sür'atle vücudun tamamını istilâ edecekti.
Çok daha basit misâlleri, gıda maddelerinin piyasaya sunulma şeklindeki değişikliklerde de görmek mümkündür. Eski dönemlerle kıyaslama yapıldığında bugün artık un, şeker çay vb. gıda maddelerinin çuval yerine kiloluk paketlerde, hattâ daha küçük parçalar hâlinde paketlenerek tüketiciye sunulduğu görülmektedir. Yığının bu şekilde, paketçiklere bölünerek piyasaya sunulması, kullanım esnasında karşılaşılacak birçok riski asgarî seviyeye indirmektedir. Ayrıca nem, koku ve mikrop vb. zararlı dış tesirlere karşı hijyenik olma, muhafaza edilme ve depolanma kolaylığı gibi birçok avantajı da beraberinde getirmektedir.
Her yaz mevsiminde Türkiye'nin değişmeyen gündem maddesi olan orman yangınları, ormanı kendine mesken edinen canlılarla birlikte yürekleri de yakmaktadır. Yangının hızla yayılması ve günlerce söndürülememesi, daha ziyade rüzgâra bağlansa da, bu konudaki teknik altyapı eksikliği de açıktır. Yangınla mücadelenin gün battıktan sonra yapılamadığı da bir gerçektir. Daha kapasiteli söndürme uçakları da sayıca yeterli olmayabilir. Fakat bu konuda esas mesele, yangın çıkmadan önce önleyici, veya bu mümkün olmasa bile, yayılmasını engelleyici tedbirlerin ne şekilde alınabileceği ve bunların ne ölçüde netice vereceğidir. Bunun yanısıra, sabotaj ihtimalinin açıklığa kavuşturulamaması, bilhassa belli bir bölgedeki yangının aynı anda birkaç noktada başlamasının akla getirdiği yüksek sabotaj ihtimaline rağmen, faillerin çoğu defa yakalanamaması, yakalansa bile, kanunların yetersizliği sebebiyle, hak ettikleri ölçüde cezalandırılamıyor olması, sonraki sabotajlara davetiye çıkarmaktadır.
Şurası açıktır ki, ormanların yığın hâlindeki yapısı, bir kıvılcımın hektarlarca alana kolayca yayılmasına en elverişli zemini sağlamaktadır. Yere atılmış bir sigaranın, kırılmış bir cam parçasının, söndürülmemiş bir piknik ateşinin devasa orman alanlarını küle çevirmesi suçunu, ağacın tabiatında olan yanma, ateşin tabiatında olan yayılma, rüzgârın tabiatında olan esme özelliklerinde değil; bizim yığının tamamını ateşin ağzına veriyor olmamızda aramalıyız.
Öncelikle, mevcut orman alanlarında, bölgeyi orman adalarına bölecek şekilde sık aralıklı yollar açılmalıdır. Bir zeminde ağaçlandırma çalışması yaparken, ağaçlandırma sahasının, düz veya eğimli olmasına bakılmaksızın, arazinin birbirinden bağımsız orman adacıklarına bölünmesi (Şekil–1), yangının rüzgârla yapacağı işbirliği hesaba katılarak, adacıklar arasında gerekli mesafenin boş bırakılması, mesafe hesabı yapılırken kozalakların sıcaklık dolayısıyla patlayıp komşu adacığa sıçrama ihtimalinin göz önünde bulundurulması gerekir. Bu koruyucu tedbir alındıktan sonra, çıkması muhtemel bir yangının en kötü neticesi, bütün bir ormanın değil sadece yangının çıktığı adacığın kaybı olur. Yangın hızla yayılma imkânı bulamayacağından, adacığın çevresinden adacığın içine doğru daha güçlü bir mücadele yapmak da mümkün olacaktır. Adacıklar arasında boş bırakılan alanlara ise, sigortaya yatırılan prim gözüyle bakılmalıdır.
Güney bölgemizde 2008 yazındaki büyük yangında kaybedilen yaklaşık onbin hektarlık orman alanı, on bin veya bin adacığa bölünmüş olsaydı, kayıp, en fazla binde veya onbinde bir büyüklüğündeki bir sahayla sınırlı kalacaktı. Söndürme çalışmaları açısından baktığımızda ise, çembere alınmış tek bir adacığın çevresinde güvenli bir söndürme çalışması yapmak kolaylaşacak; can, mal, işgücü, zaman ve para kaybının da önüne geçilmiş olacaktı.
Bugünden yarına, daha radikal kararlar alınarak, ormanlarımızın tamamında adacık sistemine geçilmesiyle, kangren olmuş parmağın kesilip hayatın kurtarılması misâli, ormanlarımız da yangına karşı sigortalanmalıdır. Orman adacıkları modelinin bir diğer avantajı da, sabotaja karşı caydırıcı olmasıdır. Çünkü sabotajın hedefi az bir masrafla büyük zayiat verdirmek ve küçük bir hareketle çok ses getirmektir. Bu hâlde yapılacak bir sabotajın ufak bir yangına sebebiyet vereceği bilineceğinden, buna teşebbüs etme ihtimali de azalacaktır.
Çok daha basit misâlleri, gıda maddelerinin piyasaya sunulma şeklindeki değişikliklerde de görmek mümkündür. Eski dönemlerle kıyaslama yapıldığında bugün artık un, şeker çay vb. gıda maddelerinin çuval yerine kiloluk paketlerde, hattâ daha küçük parçalar hâlinde paketlenerek tüketiciye sunulduğu görülmektedir. Yığının bu şekilde, paketçiklere bölünerek piyasaya sunulması, kullanım esnasında karşılaşılacak birçok riski asgarî seviyeye indirmektedir. Ayrıca nem, koku ve mikrop vb. zararlı dış tesirlere karşı hijyenik olma, muhafaza edilme ve depolanma kolaylığı gibi birçok avantajı da beraberinde getirmektedir.
Her yaz mevsiminde Türkiye'nin değişmeyen gündem maddesi olan orman yangınları, ormanı kendine mesken edinen canlılarla birlikte yürekleri de yakmaktadır. Yangının hızla yayılması ve günlerce söndürülememesi, daha ziyade rüzgâra bağlansa da, bu konudaki teknik altyapı eksikliği de açıktır. Yangınla mücadelenin gün battıktan sonra yapılamadığı da bir gerçektir. Daha kapasiteli söndürme uçakları da sayıca yeterli olmayabilir. Fakat bu konuda esas mesele, yangın çıkmadan önce önleyici, veya bu mümkün olmasa bile, yayılmasını engelleyici tedbirlerin ne şekilde alınabileceği ve bunların ne ölçüde netice vereceğidir. Bunun yanısıra, sabotaj ihtimalinin açıklığa kavuşturulamaması, bilhassa belli bir bölgedeki yangının aynı anda birkaç noktada başlamasının akla getirdiği yüksek sabotaj ihtimaline rağmen, faillerin çoğu defa yakalanamaması, yakalansa bile, kanunların yetersizliği sebebiyle, hak ettikleri ölçüde cezalandırılamıyor olması, sonraki sabotajlara davetiye çıkarmaktadır.
Şurası açıktır ki, ormanların yığın hâlindeki yapısı, bir kıvılcımın hektarlarca alana kolayca yayılmasına en elverişli zemini sağlamaktadır. Yere atılmış bir sigaranın, kırılmış bir cam parçasının, söndürülmemiş bir piknik ateşinin devasa orman alanlarını küle çevirmesi suçunu, ağacın tabiatında olan yanma, ateşin tabiatında olan yayılma, rüzgârın tabiatında olan esme özelliklerinde değil; bizim yığının tamamını ateşin ağzına veriyor olmamızda aramalıyız.
Öncelikle, mevcut orman alanlarında, bölgeyi orman adalarına bölecek şekilde sık aralıklı yollar açılmalıdır. Bir zeminde ağaçlandırma çalışması yaparken, ağaçlandırma sahasının, düz veya eğimli olmasına bakılmaksızın, arazinin birbirinden bağımsız orman adacıklarına bölünmesi (Şekil–1), yangının rüzgârla yapacağı işbirliği hesaba katılarak, adacıklar arasında gerekli mesafenin boş bırakılması, mesafe hesabı yapılırken kozalakların sıcaklık dolayısıyla patlayıp komşu adacığa sıçrama ihtimalinin göz önünde bulundurulması gerekir. Bu koruyucu tedbir alındıktan sonra, çıkması muhtemel bir yangının en kötü neticesi, bütün bir ormanın değil sadece yangının çıktığı adacığın kaybı olur. Yangın hızla yayılma imkânı bulamayacağından, adacığın çevresinden adacığın içine doğru daha güçlü bir mücadele yapmak da mümkün olacaktır. Adacıklar arasında boş bırakılan alanlara ise, sigortaya yatırılan prim gözüyle bakılmalıdır.
Güney bölgemizde 2008 yazındaki büyük yangında kaybedilen yaklaşık onbin hektarlık orman alanı, on bin veya bin adacığa bölünmüş olsaydı, kayıp, en fazla binde veya onbinde bir büyüklüğündeki bir sahayla sınırlı kalacaktı. Söndürme çalışmaları açısından baktığımızda ise, çembere alınmış tek bir adacığın çevresinde güvenli bir söndürme çalışması yapmak kolaylaşacak; can, mal, işgücü, zaman ve para kaybının da önüne geçilmiş olacaktı.
Bugünden yarına, daha radikal kararlar alınarak, ormanlarımızın tamamında adacık sistemine geçilmesiyle, kangren olmuş parmağın kesilip hayatın kurtarılması misâli, ormanlarımız da yangına karşı sigortalanmalıdır. Orman adacıkları modelinin bir diğer avantajı da, sabotaja karşı caydırıcı olmasıdır. Çünkü sabotajın hedefi az bir masrafla büyük zayiat verdirmek ve küçük bir hareketle çok ses getirmektir. Bu hâlde yapılacak bir sabotajın ufak bir yangına sebebiyet vereceği bilineceğinden, buna teşebbüs etme ihtimali de azalacaktır.