YARAMAZ CİVCİV
Küçük, şirin mi şirin bir çiftlikte yaşıyorlardı. Her gün sabah İbikli'nin sesiyle uyanıp, güneşin batışına kadar dostluk duyguları içerisinde hep birlikte çalışıyorlardı. En çok hoşlarına giden ise öğlen, sıcağında Büyük Çınar'ın gölgesinde bir araya gelmekti.
Bu şirin yerin sakinlerinden inekler ve koyunlar süt, arılar bal, tavuklar yumurta üretiyordu. Eşekler, yük çekiminde; köpekler, bekçilikte çalışıyordu. Herkesin kendine göre bir işi vardı. En güzel anılar, çınarın gölgesinde toplandıklarında anlatılırdı.
Akşam olduğunda ise hepsi, kendilerine ayrılmış olan odalarına çekilip günün yorgunluğunu atardı.
Bu sevimli dostlar, ilkbaharın gelişiyle birlikte, birbirini takip eden sürelerde aileye yeni katılan üyelerin doğumlarına şahit olurdu. Bu mevsim yavrulama dönemi olduğundan, yeni yavruların gelişiyle, çiftlikte en coşkulu günler yaşanırdı.
Hemen hemen her gün, bir hayvanın sevinç çığlığıyla, yeni bir doğum müjdesi alınırdı. Mini mini yavrular ise sevimlilikleriyle, bütün dikkatleri topluyordu. Onlar için her şey oyun demekti.
Günler epeyce ilerlemiş olmasına rağmen, Çilli Tavuk hâlen kuluçkada yatıyordu. On yumurtanın dokuzundan minicik civcivler çıkmış, fakat bir tanesi hâlâ duruyordu. İbikli, her gün gelerek Çilli'ye:
"Bu gün son yavrumuzdan bir haber yok mu?" diye soruyordu.
Çilli ise bu uzun bekleyişten bıkmış olmalı ki, boynunu bükerek İbikli'ye:
"Ne gezer." diye üzüntüsünü dile getiriyordu.
Çiftlikte herkes bu olayı konuşa dursun, İbikli ile Çilli'nin farkında olmadığı bir şey vardı. O da son yumurtanın içinin boş olmasıydı. Aslında civciv yumurtadan çıkalı üç gün olmuştu.
Civciv, daha doğar doğmaz yaramazlığa başlamıştı. Annesi bir ara ayrıldığında yumurtayı kırıp çıkmış ve içine ot sıkıştırarak ters çevirmişti. Bunun farkında olmayan annesi Çilli ise hâlâ civcivin çıkmasını bekliyordu.
Yaramaz Civciv ise bir köşeye saklanıp hem annesinin, hem de diğerlerinin hâline kıs kıs gülüyordu. Ara sıra bu olayı bilmeyen kardeşlerinin arasına da karışıp oynuyordu. Bir yandan kuluçkada yatıp, bir yandan da uzaktan uzağa yavrularını gözleyen Çilli'nin dikkatini bir şey çekti. Yavrularını üst üste iki defa saydı. Gözlerine inanamadı. Saydığı yavrular tam on taneydi.
Bir ara kenara çekilip yumurtaya bakıp, sonra yavaşça çevirdiğinde gerçeği anladı. Yumurtanın kırılmış, içinin ise otla doldurulmuş olduğunu gördü. Yerinden doğruldu, emin adımlarla ilerleyip yavrularına doğru yaklaştı ve kaşlarını çatarak:
"Bunu bana hanginiz yaptı?" dedi.
Yaramaz, bu işten sıyrılmak istemiş ve en sessiz kardeşini göstererek:
"İşte bu, anneciğim, seni üç gündür boş yumurta ile aldatan." diye kardeşine iftirasını atmıştı, bu sözlere Çilli:
"Hımm, demek o yaptı. Yalnız anlayamadığım, bana ne yapıldığını söylemediğim hâlde sen nereden biliyorsun. Bu yaramazlığı senden başkası yapmış olamaz. Senden mantıklı bir açıklama bekliyorum." deyince ezilip büzülen Yaramaz:
"Şey anneciğim özür dilerim, son olsun bir daha yapmam." dedi.
Annesi, onun bu sevimliliği karşısında, onu affetmiş, bir daha yarmazlık yapmaması için sıkı sıkıya tembih etmişti. Fakat bu Yaramaz'ın son değil, ilk yaramazlığı olmuştu. Çiftlikte hemen hemen her gün Yaramaz'ın adı anılır oldu.
Çiftlikte yaşayanlara yapmadığı şey kalmadı. Diğer tavukların yattığı yerlere dışarıdan bulduğu dikenleri koyarak, onların acı ile çığlık atışını mı dersiniz. Yoksa kulübesinde yatan köpeğin ayağını bağlayıp da, aniden uyandırıp düşmesini mi dersiniz. Ya da uyuyan koyunların burunlarına tüy sokup hapşırmalarını mı dersiniz. Yaramazlıkları saymakla bitmezdi.
İbikli ile Çilli'ye her gün şikayet üstüne şikayetler geliyordu. Yaptığı yaramazlıkların sonunda ise her defasında kahkaha ile gülüyordu.
İbikli ile Çilli'nin, ona verdiği bütün cezalar, hiç sonuç vermedi. Ne yapacaklarını şaşıran İbikli ile Çilli, kara kara düşünmeye başladı.
Bu arada Yaramaz, biraz daha büyüdü. Yaramazlıkları da değişmeye başladı. Çiftlikte yaşayanların aralarını bozmaya başladı. Ortaya çıkardığı asılsız haberlerle herkesin birbirine kırılmasına ve kavga etmesine sebep oldu.
Çiftlikte Yaramaz'ın yaptıklarından dolayı hiç mi hiç huzur kalmadı.
Yaramaz, artık büyümüş ve yetişkin bir horoz olmuştu. Ama yaramazlıkları hâlen devam ediyordu. Hele son yaramazlığı kabul edilemez bir hâl aldı. Gündüzleri bir köşede yatıp uyuyup, geceler ise öter oldu. Her seferinde "sabah oldu." diye uyanan çiftlik sakinlerinin uyku dengeleri bozulmuş ve uykusuzluktan gündüzleri çalışamaz olmuşlardı.
Yine bir gün gizlice plânlar kuradursun, onun yaramazlıklarından bıkanlar çınarın altında toplandılar. Bu toplanma her zamankinden daha farklıydı. Toplantıya katılanların tek amacı, bu yaramazlıkların artık sona ermesi için bir çözüm bulmaktı.
Herkes, bir şeyler söylerken İbikli ile Çilli, mahcubiyetlerinden hiçbir şey diyemediler; çünkü Yaramaz onların bir gün bile yüzlerini güldürmedi. Gurur duyacakları bir davranışta bulunmadı.
Saatler süren toplantıdan sonra, içlerinde en yaşlıları olan sarı ineğin önerisi en cazip çözüm olarak kabul edildi.
Yaramaz'ın büyük bir ders alacağını tahmin ettikleri bu öneri ise, çiftlikte asılsız bir haber yaymaktı. Bu asılsız haber ise çiftliğe misafir geleceği ve bir ziyafet verileceği şeklinde olacaktı. Bu ziyafette çiftliğe faydası olmayan bir hayvanın kesilip pişirileceğini, herkesin söylemesi gerekiyordu.
Bu öneriye en çok İbikli ile Çilli sevindi. Çünkü yaramaz da olsa yavrularına bir zarar gelmeden bu olayın çözülmesini istiyorlardı.
İlk akşamdan her yerde bu haber konuşulur oldu. Ortalık hareketlendi. Herkesi bir telâş sardı. Yaramaz çiftlikteki bu ani değişikliliğe anlam veremedi. Aldırmaz gibi davransa da, doğrusu etti. Bunu öğrenmek için harekete geçen Yaramaz, kıyıda köşede saklanarak konuşulanlara kulak misafiri oluyordu. Olanı biteni öğrendi, ama tedirginlikten ibiği de düşer oldu. Herkesin birbirine merakla, "bu talihsiz kim?" diye sorduğunu gördüğünde ise talihsizin kendisi olabileceğinden çok korktu. Biliyordu ki çiftliğe hiç faydası olmayan sadece kendisi vardı.
Yaramaz'ı korku dolu günler bekliyordu. Artık ne yaramazlık yapacak vakti, ne de gülecek hâli kalmadı. Çok sevdiği uykusunda bile en kötü anlarını yaşıyordu. Sürekli rüyalarında kesildiğini ve pişirilip sofraya konulduğunu görüyordu. Bazen de rüyasında tüylerinin yolunduğunu ve kurtulup kaçmaya çalıştığını görüyordu. Artık herkesin dilinde bu talihsizin, Yaramaz olabileceği dahi söylenir olmuştu.
Bu durum dayanılmaz bir hâl aldı. Yaramaz bunalıma girmeye başladı. Onun bu durumunu gören çiftlik sakinleri, plânın ikinci aşamasını uygulama vaktinin geldiğine karar verdiler. Herkes bir şekilde onu teselli ediyordu. Yaramaz kötülük yaptığı herkesin, kendisini teselli etme çabaları karşısında utanıyor ve üzülüyordu. Bir ara çiftlikten kaçmayı bile düşündü. Fakat bu çözüm değildi; çünkü daha önce çiftliğin dışına hiç çıkmamıştı. Dışarıda her türlü tehlike ile karşılaşabilirdi.
Plâna son noktayı koyan büyük gün geldi. Çiftlik sakinleri yine çınarın altında toplandı. Yaramaz da buraya çağırıldı. Herkes, kendince çözüm adına, Yaramaz'a bir takım önerilerde bulundu. Söylenenler güzel şeylerdi. Son olarak topluluğun en yaşlısı olan Sarı İnek, konuşulanları toparlayıp, kendi düşüncelerini de katarak Yaramaz'a:
"Evet Yaramaz, gördüğün gibi kötülük yaptığın herkes, işini gücünü bırakıp senin için toplandı. Şayet burada konuşulduğu gibi hareket edersen, az da olsa kurtulma şansı bulabilirsin. Yapman gereken ise bütün gayretinle iyi olmaya çalışmandır. Unutma ki burada bulunan herkes, dilediğin taktirde her türlü yardıma hazır." dedi.
Yaramaz o gece sabaha kadar konuşulan her şeyi defalarca düşündü. O güne kadar yaptıklarını da düşündükten sonra kararını verdi. Ertesi gün herkesten özrünü diledi. Çiftlik sakinleri ise uzun süre özlemiş oldukları, o sakin ve mutlu yaşamlarına kavuştu.
Küçük, şirin mi şirin bir çiftlikte yaşıyorlardı. Her gün sabah İbikli'nin sesiyle uyanıp, güneşin batışına kadar dostluk duyguları içerisinde hep birlikte çalışıyorlardı. En çok hoşlarına giden ise öğlen, sıcağında Büyük Çınar'ın gölgesinde bir araya gelmekti.
Bu şirin yerin sakinlerinden inekler ve koyunlar süt, arılar bal, tavuklar yumurta üretiyordu. Eşekler, yük çekiminde; köpekler, bekçilikte çalışıyordu. Herkesin kendine göre bir işi vardı. En güzel anılar, çınarın gölgesinde toplandıklarında anlatılırdı.
Akşam olduğunda ise hepsi, kendilerine ayrılmış olan odalarına çekilip günün yorgunluğunu atardı.
Bu sevimli dostlar, ilkbaharın gelişiyle birlikte, birbirini takip eden sürelerde aileye yeni katılan üyelerin doğumlarına şahit olurdu. Bu mevsim yavrulama dönemi olduğundan, yeni yavruların gelişiyle, çiftlikte en coşkulu günler yaşanırdı.
Hemen hemen her gün, bir hayvanın sevinç çığlığıyla, yeni bir doğum müjdesi alınırdı. Mini mini yavrular ise sevimlilikleriyle, bütün dikkatleri topluyordu. Onlar için her şey oyun demekti.
Günler epeyce ilerlemiş olmasına rağmen, Çilli Tavuk hâlen kuluçkada yatıyordu. On yumurtanın dokuzundan minicik civcivler çıkmış, fakat bir tanesi hâlâ duruyordu. İbikli, her gün gelerek Çilli'ye:
"Bu gün son yavrumuzdan bir haber yok mu?" diye soruyordu.
Çilli ise bu uzun bekleyişten bıkmış olmalı ki, boynunu bükerek İbikli'ye:
"Ne gezer." diye üzüntüsünü dile getiriyordu.
Çiftlikte herkes bu olayı konuşa dursun, İbikli ile Çilli'nin farkında olmadığı bir şey vardı. O da son yumurtanın içinin boş olmasıydı. Aslında civciv yumurtadan çıkalı üç gün olmuştu.
Civciv, daha doğar doğmaz yaramazlığa başlamıştı. Annesi bir ara ayrıldığında yumurtayı kırıp çıkmış ve içine ot sıkıştırarak ters çevirmişti. Bunun farkında olmayan annesi Çilli ise hâlâ civcivin çıkmasını bekliyordu.
Yaramaz Civciv ise bir köşeye saklanıp hem annesinin, hem de diğerlerinin hâline kıs kıs gülüyordu. Ara sıra bu olayı bilmeyen kardeşlerinin arasına da karışıp oynuyordu. Bir yandan kuluçkada yatıp, bir yandan da uzaktan uzağa yavrularını gözleyen Çilli'nin dikkatini bir şey çekti. Yavrularını üst üste iki defa saydı. Gözlerine inanamadı. Saydığı yavrular tam on taneydi.
Bir ara kenara çekilip yumurtaya bakıp, sonra yavaşça çevirdiğinde gerçeği anladı. Yumurtanın kırılmış, içinin ise otla doldurulmuş olduğunu gördü. Yerinden doğruldu, emin adımlarla ilerleyip yavrularına doğru yaklaştı ve kaşlarını çatarak:
"Bunu bana hanginiz yaptı?" dedi.
Yaramaz, bu işten sıyrılmak istemiş ve en sessiz kardeşini göstererek:
"İşte bu, anneciğim, seni üç gündür boş yumurta ile aldatan." diye kardeşine iftirasını atmıştı, bu sözlere Çilli:
"Hımm, demek o yaptı. Yalnız anlayamadığım, bana ne yapıldığını söylemediğim hâlde sen nereden biliyorsun. Bu yaramazlığı senden başkası yapmış olamaz. Senden mantıklı bir açıklama bekliyorum." deyince ezilip büzülen Yaramaz:
"Şey anneciğim özür dilerim, son olsun bir daha yapmam." dedi.
Annesi, onun bu sevimliliği karşısında, onu affetmiş, bir daha yarmazlık yapmaması için sıkı sıkıya tembih etmişti. Fakat bu Yaramaz'ın son değil, ilk yaramazlığı olmuştu. Çiftlikte hemen hemen her gün Yaramaz'ın adı anılır oldu.
Çiftlikte yaşayanlara yapmadığı şey kalmadı. Diğer tavukların yattığı yerlere dışarıdan bulduğu dikenleri koyarak, onların acı ile çığlık atışını mı dersiniz. Yoksa kulübesinde yatan köpeğin ayağını bağlayıp da, aniden uyandırıp düşmesini mi dersiniz. Ya da uyuyan koyunların burunlarına tüy sokup hapşırmalarını mı dersiniz. Yaramazlıkları saymakla bitmezdi.
İbikli ile Çilli'ye her gün şikayet üstüne şikayetler geliyordu. Yaptığı yaramazlıkların sonunda ise her defasında kahkaha ile gülüyordu.
İbikli ile Çilli'nin, ona verdiği bütün cezalar, hiç sonuç vermedi. Ne yapacaklarını şaşıran İbikli ile Çilli, kara kara düşünmeye başladı.
Bu arada Yaramaz, biraz daha büyüdü. Yaramazlıkları da değişmeye başladı. Çiftlikte yaşayanların aralarını bozmaya başladı. Ortaya çıkardığı asılsız haberlerle herkesin birbirine kırılmasına ve kavga etmesine sebep oldu.
Çiftlikte Yaramaz'ın yaptıklarından dolayı hiç mi hiç huzur kalmadı.
Yaramaz, artık büyümüş ve yetişkin bir horoz olmuştu. Ama yaramazlıkları hâlen devam ediyordu. Hele son yaramazlığı kabul edilemez bir hâl aldı. Gündüzleri bir köşede yatıp uyuyup, geceler ise öter oldu. Her seferinde "sabah oldu." diye uyanan çiftlik sakinlerinin uyku dengeleri bozulmuş ve uykusuzluktan gündüzleri çalışamaz olmuşlardı.
Yine bir gün gizlice plânlar kuradursun, onun yaramazlıklarından bıkanlar çınarın altında toplandılar. Bu toplanma her zamankinden daha farklıydı. Toplantıya katılanların tek amacı, bu yaramazlıkların artık sona ermesi için bir çözüm bulmaktı.
Herkes, bir şeyler söylerken İbikli ile Çilli, mahcubiyetlerinden hiçbir şey diyemediler; çünkü Yaramaz onların bir gün bile yüzlerini güldürmedi. Gurur duyacakları bir davranışta bulunmadı.
Saatler süren toplantıdan sonra, içlerinde en yaşlıları olan sarı ineğin önerisi en cazip çözüm olarak kabul edildi.
Yaramaz'ın büyük bir ders alacağını tahmin ettikleri bu öneri ise, çiftlikte asılsız bir haber yaymaktı. Bu asılsız haber ise çiftliğe misafir geleceği ve bir ziyafet verileceği şeklinde olacaktı. Bu ziyafette çiftliğe faydası olmayan bir hayvanın kesilip pişirileceğini, herkesin söylemesi gerekiyordu.
Bu öneriye en çok İbikli ile Çilli sevindi. Çünkü yaramaz da olsa yavrularına bir zarar gelmeden bu olayın çözülmesini istiyorlardı.
İlk akşamdan her yerde bu haber konuşulur oldu. Ortalık hareketlendi. Herkesi bir telâş sardı. Yaramaz çiftlikteki bu ani değişikliliğe anlam veremedi. Aldırmaz gibi davransa da, doğrusu etti. Bunu öğrenmek için harekete geçen Yaramaz, kıyıda köşede saklanarak konuşulanlara kulak misafiri oluyordu. Olanı biteni öğrendi, ama tedirginlikten ibiği de düşer oldu. Herkesin birbirine merakla, "bu talihsiz kim?" diye sorduğunu gördüğünde ise talihsizin kendisi olabileceğinden çok korktu. Biliyordu ki çiftliğe hiç faydası olmayan sadece kendisi vardı.
Yaramaz'ı korku dolu günler bekliyordu. Artık ne yaramazlık yapacak vakti, ne de gülecek hâli kalmadı. Çok sevdiği uykusunda bile en kötü anlarını yaşıyordu. Sürekli rüyalarında kesildiğini ve pişirilip sofraya konulduğunu görüyordu. Bazen de rüyasında tüylerinin yolunduğunu ve kurtulup kaçmaya çalıştığını görüyordu. Artık herkesin dilinde bu talihsizin, Yaramaz olabileceği dahi söylenir olmuştu.
Bu durum dayanılmaz bir hâl aldı. Yaramaz bunalıma girmeye başladı. Onun bu durumunu gören çiftlik sakinleri, plânın ikinci aşamasını uygulama vaktinin geldiğine karar verdiler. Herkes bir şekilde onu teselli ediyordu. Yaramaz kötülük yaptığı herkesin, kendisini teselli etme çabaları karşısında utanıyor ve üzülüyordu. Bir ara çiftlikten kaçmayı bile düşündü. Fakat bu çözüm değildi; çünkü daha önce çiftliğin dışına hiç çıkmamıştı. Dışarıda her türlü tehlike ile karşılaşabilirdi.
Plâna son noktayı koyan büyük gün geldi. Çiftlik sakinleri yine çınarın altında toplandı. Yaramaz da buraya çağırıldı. Herkes, kendince çözüm adına, Yaramaz'a bir takım önerilerde bulundu. Söylenenler güzel şeylerdi. Son olarak topluluğun en yaşlısı olan Sarı İnek, konuşulanları toparlayıp, kendi düşüncelerini de katarak Yaramaz'a:
"Evet Yaramaz, gördüğün gibi kötülük yaptığın herkes, işini gücünü bırakıp senin için toplandı. Şayet burada konuşulduğu gibi hareket edersen, az da olsa kurtulma şansı bulabilirsin. Yapman gereken ise bütün gayretinle iyi olmaya çalışmandır. Unutma ki burada bulunan herkes, dilediğin taktirde her türlü yardıma hazır." dedi.
Yaramaz o gece sabaha kadar konuşulan her şeyi defalarca düşündü. O güne kadar yaptıklarını da düşündükten sonra kararını verdi. Ertesi gün herkesten özrünü diledi. Çiftlik sakinleri ise uzun süre özlemiş oldukları, o sakin ve mutlu yaşamlarına kavuştu.