YAY Burcu – Henüz Görülmemiş Rüyaların Peşindeki Çocuk

_nehir_

Schrödinger'in Kedisi ♕
Özel üye
YAY, Aslan ve Koç ile paylaştığı ateş grubunun, değişken üyesidir. Yöneticisi göklerin cömert efendisi Jüpiter, doğal yeri ise kutsal bir düzene duyulan inancı, felsefe, bilim ve yüksek eğitimi, geleceğe dair planları ve uzak ufukları temsil eden 9’uncu evdir.

Ateş burçları, yoktan var etmek, yeni başlangıçları hayata geçirmek ve değişimin liderliğini yapmak görevini üstlenirler. Koç liderliği bileğinin hakkı ile alır :) Aslan liderliği doğum hakkı olarak görür :))) Yay ise, klasik bir liderden ziyade insanlık için kendini feda eden bir öncü, bilinmezliğin kapısını ilk açan olmayı göze alan, cesur bir maceracıdır…

YAY’a dair konseptler, mitolojik olarak Titan Prometheus’un öyküsünü çağrıştırır. İnsanın çamurdan yaratılmasına vesile olan Prometheus, ateşi tanrılardan çalarak fanilere getirir… Yani çamura tanrısal özü katar :)

Bu nedenle YAY, tüm insani zaaflarına rağmen, elinde kutsal meşaleyi yani tanrıların emanetini taşıyan kişidir… Seçilmiştir, şanslıdır, korunmaktadır ama yükü ağırdır! Kendisine verilen ekstra özellikler yüzünden, görevlidir, borçludur, hatta gerekirse gönüllü bir kurbandır… Yerçekimi ile gökçekimi arasında sıkışmış, inancından güç alan ama bedeninin zayıflıklarıyla ve korkularıyla mücadele eden, kaybolmamak için YOLA DEVAM etmesi gereken insanoğlunun, ta kendisidir!

YAY Olmak…

Mübareklerin ellerine sanki merkezde görünmez bir meşale tutuşturulmuş ve ”Hadi Evlat! Durmak yok…” denilip aramıza yollanmışlardır :))) O yüzden de YAY’ın vardığı bir durakta huzur bulduğunu, iki rekat rahat durduğunu görmek, daha hiç bir kula nasip olmamıştır :)))

YAY olmak, elinde olanla asla memnun olamamak, hep durduğun yerin az ötesindeki bir işarete gözünü dikmek ve habire kimsenin aklının ermediği bir takım antin kuntin işlerin peşinde olmaktır ;)

Bir Oğlak olarak doğan ancak yükselen burcu Yay olan (17 Ocak 1902, 04:00 civarı) Nazım Hikmet şöyle yazmıştır;

”En güzel deniz:
Henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk:
Henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
Henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
Henüz söylememiş olduğum sözdür… ”

YAY olmayı bundan daha iyi anlatan bir şiir yoktur :)

Onlar İngiliz dilindeki ”larger than life” yani ”hayattan daha büyük” ifadesinin tanımladığı gibi, hayatın sunabildiği her şeyi ve daha fazlasını yaşamayı özler ve ömürlerini hep ”henüz denememiş oldukları” bir şeyin peşinde geçirmek isterler.

Bir insanı, bir durumu, bir amacı hedeflerine aldıkları zaman, aynen son sınırına dek gerilmiş bir yaydan fırlayan ok gibi ”odaklı, ödünsüz ve dönüşsüz” olur, sınır tanımayı, tedbir almayı, uyarılara kulak vermeyi, sabretmeyi ve elbette vazgeçmeyi bilmeden, sonuca doğru giderler.

Ne var ki hep henüz görmedikleri bir rüyanın peşinde oldukları için de, tam anlamıyla fethettiklerini düşündükleri her şehri arkalarında bırakıp, yeni bir amaca doğru ”altın kaseyi arayan bir şövalye” misali yola koyulurlar.

Bu arkalarında bıraktıkları şehirlerden vazgeçtikleri anlamına gelmez! Kaybetmek ihtimali doğar doğmaz, apansız bir ziyaret, en şıkından bir girizgah, en adanmışından bir çaba sergileyerek, durum üzerindeki ”ETKİNLİKLERİNİ” geri kazanmaya girişirler. Bir yandan da yüreklerinde sıradaki fetih seferine dair hevesler tomurcuklanmaktadır :)))

Bu tutumdan da anlaşılacağı gibi, YAY’lar özgür olmak istediklerini söylerler ama değer verdikleri – daha doğrusu kendilerine değer kattığına inandıkları şeyleri – tamamen kontrol altında tutmak hatta kendilerine bağımlı kılmak için de deli gibi uğraşırlar! YAY’ı ”aydınlık ve gölgeli” yanları ile tanımak isteyen herkes, bu paradoksun hayat içindeki yansımalarını özenle çözümlemelidir…

Yaw bu YAY’lar neden aynı zamanda;

– Hem çok kararlı ve sonuç odaklı, hem de ne istediğini bilmez,

– Hem cömert ve adil, hem de benmerkezci ve çifte standartlı,

– Hem güvenilir ve kol kanat geren, hem de sorumsuz ve kendini – dolayısıyla başkalarını da – kandırmaya yatkındır.

Psikologlar boşuna bizi bir kanepeye yatırıp sonra da ”Bana çocukluğunuzda bahsedin!” demezler :)))) Hepimizin hayat hikayesi, çocukluğumuzun bıraktığı izler ve bunları giderme çabamızın yol açtığı trajikomik felaketler ile doludur…

YAY, Çoğunlukla birbirine taban tabana zıt – biri eve karşı sorumsuz ya da bir şekilde evden uzak, diğeri ise kontrolcü, detaycı, memnun edilmesi güç ya da fazlasıyla kaygılı – ebeveynlerle büyümüştür. Anne ve babalarının davranış modelleri farklı olsa da, her ikisi de kendi ajandalarına, kendi önemlilik sıralarına odaklı insanlardır.

Bu yüzden YAY’lar, ihtiyaçları anlaşılmayan daha doğrusu evdeki tansiyonlu ortam yüzünden bir türlü ”yapılacaklar’ listesinde öncelik sahibi olamamaktan endişe eden çocuklardır. Ebeveynleri haricindeki aile büyüklerinden birinin gözetimi altında büyüyen birçok YAY vardır. Çok odaklı ve tutarsız bir iktidar yapısı içinde yaşadıkları için, arzuları bazen sınırsızca yerine getirilir, bazen de gözardı edilir ya da tamamen baskılanır. Yüksek ve karmaşık beklentilere maruz kalır, onlar için her zaman anlamlı olmayan hedeflere yöneltilirler. Başka bir deyişle, sağlıklı bir ilgi görmeye ve kendilerini güvende hissetmeye ihtiyaç duyarlar. Ama hem koşullar nedeniyle hayal kırıklığına uğrar hem de yakınlık kurma çabalarının bedelini istemedikleri sorumluluklar ya da sınırlamalar altına sokularak öderler.

Kontrolsüzlük ve belirsizlik içeren çocukluk deneyimleri, YAY’larda derin bir güvensizliğe, özenle bastırılmış bir reddedilme ve değersizlik korkusuna yol açabilir.

Genelde bu korkuyu, insanlara değil amaçlara odaklanarak ve istediklerini ne pahasına olursa olsun elde ederek aşmaya çalışırlar. Ulaşmak, etkilemek, istediklerini alabileceklerini ve yapabileceklerini hissetmek, onlar için İKTİDAR ile eş anlamlı olabilir!

Aslında onlar da herkes kadar – hatta herkesten daha bile fazla – incinebilir, yetersiz ve yalnız hissederler. Ama bir Yay’ı MUHTAÇ ve YETERSİZ görünmek kadar incitecek hiç bir şey yoktur! O yüzden genelde arka planda olup bitenden oldukça farklı bir ön yüz geliştirirler;

– İhmal ya da göz ardı edilmek gibi bir komplekse sahiptirler. Bu yüzden dikkati çekmek için genellikle ”fırlamalık” yapar, benzerleri arasında ”ayrıksı” bir görüntüye bürünürler. Sıradan kurallar kapsamında eleştirilebilir olmak yerine, kural tanımaz ve kurallara uyan insanları eleştiren bir konum edinmeye çalışırlar.

– Değerli olma ihtiyaçlarını gidermek için kendinden emin, yetkin ve cüretkar görünürler. Bir şekilde hep yapabileceklerinden daha fazlası için SÖZ VEREN – daha doğrusu olasılıkları hayal ettiren – bir halleri vardır. Yüzlerinde yay gibi kıvrılan hınzır bir gülümseme ile, taşıyabileceklerinden daha fazla risk alır, daha ağır yüklerin altına girer, daha uzun vadeli ve kapsamlı – mümkünse hiç ulaşılmayacak, bu yüzden de kısa vadeli aksamaların kabahati rahatça birilerinin üzerine atılacak – planlar yaparlar.

– Bir Yay’ın dış görünümü ne kadar fedakar, idealist ve cilalanmış olursa olsun, iç yüzü genel olarak sabırsız, diğerlerinin durum ve tercihlerine karşı duyarsız ve tatmin edilmek konusunda ödünsüzdür. İstediklerini elde etmek için pervasızlaşabilir, reddedilme ya da rekabet karşısında ise ”tepeden inme ve politik zerafetten uzak” yöntemler kullanabilirler. Kendilerine ısrar edilmesinden hiç hazzetmemelerine karşın, Israrcı olmaktan kaçınmadıkları hatta darbeli matkap kıvamında bir tavır sergiledikleri bilinir! 21 Aralıktan itibaren ”yay yazısının akibeti” hakkında aldığım yorumlar bunun en eşsiz örneğidir :)))

– Her zaman ALICI görünmezler… Bazen de kafalarına koyduklarını elde etmek için sınırsız derecede VERİCİ görünürler! Bu grup YAY’larda İKTİDAR duygusu, VAZGEÇİLMEZ OLMAK arzusu ile özdeş hale gelmiştir. Başkaları tarafından ihtiyaç duyulan biri olmayı amaç haline getirebilir ve vermek konusunda sınır koymayı başaramazlar… Kendilerine zarar veren, hatta muhataplarını etkisiz, beceriksiz ve bağımlı hale getirdiği için ”destek değil köstek” olan bir hizmet modeli geliştirebilirler. ”Yararlı” olmak, ihtiyaç duyan konumundaki kişiye kapasitesini ortaya koyması için gerekli zemin ve fırsatları sunmaktır. Ancak o kişiyi – biz öyle olmasını istediğimiz için – gerçeğiyle uyumsuz bir konuma memur etmek, ya da – kaybetme korkumuz yüzünden – eksik ve hatalarını onaylayarak ona gelişmesi gerekmediği imajını vermek değildir! YAY bunu öğrenene kadar epey yıpranabilir…

Gel gör ki, herkese yardım edebilecek, herkesin bir sorununa deva olabilecek gibi görünen YAY’a yardım etmek hiç de kolay değildir! Mesela dünyanın en zor şeyi bir YAY’a kendisiyle çelişki içinde olduğunu anlatmaktır… Zira görünmek istedikleri gibi olduklarına kendilerini de inandırmak ihtiyacındadırlar. Hem zaten kimseye bile bile yalan da söylemezler. Sadece iyimser düşünür ve etraflarına da bu düşünceyi bulaştırırlar :)))) Doğuştan gelen şansları yaver gittiği müddetçe ”yıpratılamayan” bir fenomen imajını uzun süre koruyabilir ve egolarını hiper enflasyona maruz kalmış gibi şişirebilirler. İç dünyalarında ise, kendilerini dev aynasında görmek ile kendilerinden nefret etmek arasında derin salınımlar yaşarlar.

Yalnız böyle YOL İNSANI filan dedim diye, onları arı gibi – ya da Oğlak gibi – çalışkan zannetmeyin :))) Akıllarına bir şeyi taktıkları zaman hem kendilerini hem de etraflarını gererler… Ama canları ipin ucunu bırakmak isteyince de, inanılmaz bir şekilde YAY’arlar! YAY rahatına, keyfine, zevkine, lüksüne – ya da en azından önem verdiği şeylerin en iyisini almaya – ve kendini her daim karnı tok sırtı pek tutmaya pek düşkündür ;)

Parayı sevemediğini iddia eden YAY’lar vardır :)))) Ama sonuçta hepsi bolluğu severler… Eğer Jüpiterleri ve Venüsleri olumlu açılar aldıysa, bolluğu paylaşmayı da severler. Elleri ve evleri genelde herkese açıktır. Ancak haritada Jüpiter ve Venüs’ün olumsuz açılar alması halinde maddi olanakları varken aşırı müsrif, yokken de aşırı teklifsiz ve talepkar olabilirler…

ALMA meraklısıdırlar… Takdir alırlar, tepki alırlar, teklif alırlar, sevgi alırlar… Her daim güçlü ve duruma hakim görünmeye çalışırlar ama… işlerine geldi mi de gözleri ”beni öp, sev, doyur, uyut” diyen köpek yavruları gibi bakar :))) Beni rahat bırakın filan diye tantana etseler de, ”istemem yan cebime koy” cazibesi, YAY’ın kitabını yazdığı bir konudur!

Hayata bir anlam yüklemeden, yaşıyor olmaya anlam yüklemeleri oldukça zordur. Mümkünse onurlu bir mücadeleye adanmış olarak yaşamayı arzu eder ve bunu da başarıyla reklam ederler. İnançları konusunda tutkulu ve gururludurlar! İnsan hakları, memleket meseleleri, hatta Merkür uzaysahasının haberleşme uyduları ile kirletilmesi gibi evrensel davalar, onların sahnede bir yıldız gibi parladıkları alanlardır :)

Bilmem söylememe gerek var mı ama OKUMAYI ve ARAŞTIRMAYI çok severler. Çok acayip bir zenginlik arzeden, geniiiiş bir çevreleri ve herkesi hayrete düşürebilecek kadar geniiiiş bir bilgi aralıkları vardır. Bu yüzden de girdikleri topluluklarda, ilgi, hayranlık, tepki hatta aşırı tepki uyandırmaları kolaydır :)))

YAY ve Meslekler

Yaylar, yaptıkları her şeyi İYİ yapmak isterler! Genelde bulundukları alanlarda liderliğe oynar ve rekabetçi davranmaktan çekinmezler. Yenilikçi ve cüretkar tavırları, bu arzularını yerine getirmelerini kolaylaştırır. Ama fazla yüksek olan risk iştahları, tam zirve yapmışken tepe taklak gitmelerine de yol açabilir…

Kitleler ile aşk yaşamayı seven bir burç olarak, sahne sanatlarında çok başarılı olurlar. Frank Sinatra, Bette Midler, Tina Turner, Jimmi Hendrix, Chuck Mangione, Dionne Warwick, Christina Aguilera, Tom Waits, Keith Richards gibi, canlı performans canavarları YAY’ın eşsiz enerjisini inkar etmeyen örneklerdir.

Beyazperde’nin önü de, arkası da YAY için caziptir; Woody Allen, Steven Spielberg, Walt Disney, Brad Pitt, Bruce Lee, Jeff Bridges, Kim Basinger, Ben Stiller, Jane Fonda, Kiefer Sutherland bu isimlerden bazılarıdır.

İktidarla tutkulu bir ilişkileri vardır demiştim dimi :)))) Winston Churchill, Charles De Gaulle, Joseph Stalin, Leonid Brejnev, Augusto Pinochet, bu konuda çarpıcı birer örnektir.

Kitlenin nabzını tutmayı bildikleri için, macera ve espri anlayışından nasibini almış olan ve çok satan kitaplar yazarlar; Mark Twain, Jane Austen, C. S. Lewis, Arthur Clarke, Jonathan Swift, örnek olarak verilebilir.

Yaşadıkları çağın ruhunu temsil eden eserler verirler Michael Bowen, Alex Grey gibi 70’lerin dahi görsel tasarımcıları, Kandinsky ve Klee gibi figüratif olmayan yenilikçi akımların öncüleri YAY’dır. Beethoven da,bulunduğu çağın felsefesini müzik anlayışına yansıtmış bir bestecidir.

Düşünceleriyle kitleleri etkilemek de tam YAY’a göre bir iştir! Marksizmin temellerini atmış eserleri yazan Engels, tıp bilimine yönelik araştırmaları kadar aydınlanmacı felsefeye katkılarıyla da bilinen Erasmus Darwin, mistik felsefenin sıradışı isimlerinden William Blake, 2000’lerin ruhunu en iyi anlatan ve felsefe yazmasına rağmen çok satan Alain de Botton, birer YAY’dır.

Uç noktaları deneyimleme arzuları yüzünden bohem bir hayata yatkın olabilirler… Ama güçlü bir Satürn’ü ve Mars’ı olan Yay haritalarından, çok hırslı yöneticiler, ya da çok başarılı sporcular çıkar.

Tenis, koşu, beyzbol, boks gibi birçok sporda Yay ünlülerine ratlamak mümkündür.

Riski sevmeleri ve ileriyi görmeleri nedeniyle, bilgisayar ve oyun teknolojileri, otomotiv sanayi ve basın alanında birçok yönetici YAY burcundandır.

Araştırmacılar, kaşifler, arkeologlar arasında da ön plana çıkan birçok Yay burcu üyesi bulunur.

Suça yatkın bir burç olarak görülmese de, abartma ve sınır tanımama eğilimleri onların kötü ünlüler arasında da yerlerini almalarını sağlamıştır. İlginç olan, Lucky (Şanslı) Luciano ve Escobar gibi uyuşturucu mafyası liderleri dışında kalan isimlerin kitlesel ölümlere ya da seri katliamlara yatkın olmalarıdır!

YAY ve Sağlık

Vücutta kalçalar ve bacakları temsil eden Yay’ın genelde fiziksel hareketler, spor faaliyetleri ve yolculuklarda yaşanan kazalara ve yaralanmalara yatkın olduğu söylenir.

Ancak zevki ve sefayı abartmaktan ileri gelen bütün hastalıklara da açıktır. Güneş ve Jüpiter’in olumsuz etkiler alması halinde kilo sorunları, karaciğer yağlanması, kolesterol, metabolizma düzensizlikleri gibi eğilimler gösterir, özellikle de aktif sporu bırakmaları veya hareketsiz kalmaları halinde böyle sorunlara daha yatkın olurlar.

YAY ve İlişkiler

YAY’ın tüm özgürlükçü ve bağımsız görüntüsüne rağmen aslında güvenliğine düşkün ve kaybetmek ya da ihmal edilmeye bağlı acılar çekmekten korkan bir burç olduğunu, girişte uzun uzun anlatmıştım…

YAY’ın umut edip bulamamak, beklentilerini tek olasılığa odaklayıp risk almak ve hayal kırıklığına uğramak yerine, kendini bütün alternatiflere açık tutarak güvende kalmayı tercih ettiği en temel alan insan ilişkileridir!

Herkesi kendilerine hayran etmek, herkesle flörtöz bir iletişim biçimi geliştirip beğenildiklerini hissetmek, karşılaştıkları herkesi etkilemeyi bir spor haline getirmek gibi, saplantılı bir ihtiyaç duyabilirler. Onlara göre bunun sadakatsizlikle bir alakası yoktur :) Aslında alternatiflerini çoğaltarak sadece kendilerini korumakta, hedef kitlelerinin kendilerine duydukları bağlılığı arttırarak, vazgeçilmez olma ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar…

Seks yapmak onlar için bir ilişki üzerindeki iktidarlarını perçinlemek kadar, özledikleri bütünleşme hissini söz vermeden yaşayabilmek anlamına da gelir ;)

İlişkiyi tenis maçı gibi dinamik hale getirebilen partnerleri severler! Meydan okunmasından tahrik olur, biraz da uğraştırılmaktan zevk alırlar… Kolay zaferler onlara fazla bir şey ifade etmez.

Literatürde ateşin ateşle uyuşacağı söylenir. Koç ve Yay birlikteliklerinin özellikle cinsellik temelinde yangına neden olabileceğini inkar edemem. Ama haritalarda başka uyum göstergeleri de olmadan, birbirlerine çok fazla tahammül etmeleri zordur. Aslan – Yay ilişkilerini ise, fazlasıyla büyük egolu iki insanın, birbirini zora koşması olarak nitelemek mümkündür :)

Ben ”hep daha öteyi” hedefleyen birinin hakkından en güzel, ”sadece bu ana” odaklı kalabilen ve ”her an dikkati üzerine çekecek yeni bir vesile icat etmekte asla zorluk çekmeyen” birinin yani bir İkizler’in geleceğini düşünüyorum. Böyle örneklerin sayısı da çok fazladır. Hava grubundaki diğer iki burçtan Terazi, Yay’ın git gellerinden ve belirsizliğinden fazlasıyla bunalır… Kova ise kendi oyununu kendisi kadar kasmadan oynayan biriyle dans etmekten müthiş bir rahatsızlık duyacaktır :)))))

Toprak grubundan Boğa ile matadorluğa soyunan bir rugby oyuncusu haline gelmesi, Başakla ise ast-üst ilişkisi veya çıkar birlikteliği dışında bir yakınlığı pek tedirginlik verici bulması mümkündür!

Kimin kaçıp kimin kovaladığı bir türlü anlaşılamayan Yay – Balık destanları, en zalim ve gizemli olabilenin kim olduğu konusunun hep havada kaldığı Yay – Akrep dramaları, kendini korumak konusunda çok hassas, sonsuz vericilik görüntüsü altında bağımlılık yaratmak konusunda bir üstat olan Yengeçlerle yaşadıkları ”ne seninle ne sensiz” tefrikaları ve kendi bildiğini okumak konusunda fenomen olan, her iki taraf için de ömürlük derslere dönüşebilen Yay – Oğlak kapışmaları da, kesinlikle çok dinamik ve eğitici olabilirler :)))

YAY’ın Yolu

YAY’ın çok geniş bir alana yayılan ve birbirinden çok farklı bilgi parçacıklarını, algı, çözümleme, sentezleme ve yorumlama aracılığı ile İŞE YARAR hale getirmek gibi bir becerisi vardır.

Yaptıkları her şey, onların yaşadıkları hayata ilişkin değerlendirmelerinden izler taşır. Derinleştirmeyi ve geliştirmeyi sevdikleri için, zamanın ruhunu kavramanın ve yansıtmanın yanısıra, fark yaratmayı ve insanlığın hayallerini alışılanın ötesine taşımayı da becerirler.

Jüpiter’in evladı olmanın getirdiği rahatlık ve genişlik duygusu, onlara ”denemekten korkmamak” özgürlüğünü sağlar. Ancak her şeyi kapsamaya çalışırken darmadağın olmak, neyin gerekli öncelikli neyin tali olduğunu seçememek ve ortaya somut ve yararlı bir ürün koyamamak gibi sorunlar da yaşarlar. Başarısızlıktan nefret ettikleri için, sonuçsuz girişimlerini, son verilemeyen takıntılara dönüştürmeleri ve inatçı tutumlarıyla kendilerini dibi görünmeyen denizlerde dolanmaya mahkum etmeleri, oldukça iyi bilinen bir YAY klişesidir…

YAY’ın ODAKLANMA özelliğini işe yarar hale getirmesi için, öncelikle UYGUN hedeflere yönelmeyi bilmesi gerekir!

Bir işe sadece NEDEN ve NASIL yapacağı sorularına cevap bulabiliyorsa girmesi, sonradan vazgeçmekte çok zorlandığı için, başlangıç aşamasındaki kararlarını verirken ince eleyip sık dokuması ve mümkünse konuya mesafe almayı bilen birilerine danışması yerinde olur.

Ama bütün bunlardan da önemli olan, YAY’ın İMANINI sağlamlaştırmasıdır!

Başkalarına ya da kendimize her daim güvenmek, neredeyse imkansızdır… İnsan eksik ve hataya yatkın bir varlıktır. Bunu bildiği için güven duygusundan yoksun olmak, bir çok burcun başına gelir ve her burç ya da her harita sahibi, bu duruma ilişkin farklı savunma sitemleri geliştirir.

YAY’ın yöntemi, eksiği yok sayacak kadar saplantılı bir biçimde ısrarcı olmak ya da ulaştığı hedeflerle eksiklik veya değişimlerden zarar görmeyecek kadar gevşek bağlar kurmaktır.

Oysa güvensizliğin getirdiği direkt zarar ziyandan ve dolaylı kayıplardan korunmanın tek yolu, MERKEZE GÜVENMEKTİR!

Kaygıyı sağlıklı bir temkine, anlamsız bir ısrarı bilinçli bir sabra, kaynak zaiyatını verimli tüketime dönüştürmek için, hiçbir şeye sahip olmadığımızı, ama kendimizden çok daha büyük bir özneye AİT olduğumuzu fark etmek gerekir. O zaman senaryoyu yazmaktan vazgeçer, sadece bize verilen kaynakları kullanarak elimizden gelenin en iyisini yapmaya odaklanırız.

YAY’ın da yapması gereken tamamen budur… Böylece, kendi çöplüğünün hakimi ya da beceriksiz tanrısı olmakla vakit kaybetmez… Böylece Yaratan’ın sadık hizmetkarı ve vesilesi olup meşaleyi geleceğe taşıyacak kuşakların yolunu aydınlatabilir.

ALINTIDIR.
 
Geri
Top