Yeniçeri Ocağının Lağvedilmesi Olayına Neden Vak'ai Hayriye Denmiştir
465 yıl, Osmanlı Devleti'nin zaferden zafere koşmasında, Müslümanların can, mal ve ırzlarının korunmasında ve kısaca 24 milyon km2/lik Osmanlı diyarının fethedilmesinde büyük payı olan Yeniçeri Ocağı, tamamen çürümüştü. Yeniçeri ocağına yaklaşık 200 senedir vasıfsız insanlar alındığından, bu ocağın kanunları ayaklar altına alındığından ve en önemlisi de yeniçeri ocağı askerleri, askerliği bırakıp siyâsete, servete ve sefâhete bulaştıklarından dolayı, son Rus Harbinde patır patır dökülmüşlerdi. Padişah da, devlet ricali de ve hatta yeniçeri ağaları da, artık bu teşkilâtın yürümeyeceğinde müttefik idiler.
II. Mahmûd zeki bir devlet adamıydı ve tarihden de ders almıştı. Hemen bu teşkilâtı kaldırmayı denemedi ve 17 yıl bekledi. Önce neferlerini ocağından seçerek ve Şeyhülislâm Tâhir Efendi'den ilga fetvasını alarak, Mayıs 1825'de Eşkinci Ocağı denilen eğitimli ve düzenli bir ordunun çekirdeğini teşkil etti. Artık yeniçeriler, bütün propagandalarına rağmen, ulemâ da dahil bütün destekçilerini kaybetmişlerdi. Bu arada başta Yeniçeri ağası Celâleddin Ağa olmak üzere, kendi ağalarının çoğunluğu da Padişahın yakın adamları ve nizâmı cedidin taraftarları idiler. Gönüllü yeniçerilerden oluşan bu askerler eğitime başlayınca, yeniçeriler âdetleri üzere kazan kaldırıp isyan ettiler. 14 Haziran 1826 günü akşamı ayaklanan yeniçerilerin elinden son yeniçeri ağası olan Celâleddin Ağa zor kurtulabildi. 15 Haziran 1826 günü İstanbul'un fetih gününü hatırlatan bir gün oldu. Et Meydanında (Aksaray Meydanı) ayaklanan yeniçerilere karşı II. Mahmûd Sancağı Şerifi Sultân Ahmed Meydanına dikerek halkı itaate davet etti. Sadrazam Benderli Selim Paşa, Ağa Hüseyin ve İzzet Paşalara askerleri ile birlikte şehre inmeleri için emir verildi. Başta Şeyhülislâm ve Kazaskerler olmak üzere bütün ulemâ, devlet ricali ve yeniçeri dışındaki Kapıkulu Ocakları Padişahın yanında yer aldı. Halk ve asker yeniçeri ocağının bulunduğu Aksaray Meydanına geldiler ve binlerce yeniçeriyi katlederek ocağı tasfiye ettiler.
Padişah, sadrazam, bütün vezirler, Şeyhülislâm, Kazaskerler, Mevleviyet Kadıları, Hocalar ve büyük cami imamlarının da katıldığı bir meşveret meclisini topladı. Beğlikçi Pertev Efendi'nin kaleme aldığı ve Reisülküttâb Seydâ Efendi'nin okuduğu ilâve kararı ittifakla kabul edildi. Yeniçerilerin manevi dayanağı gibi görülen Bektaşî dergâhları kapatıldı ve ileri gelen şeyhleri sürgün edildi. Bu karar herkesin kabul ettiği bir karardı ve ittifakla vak'ai hayriye =hayırlı olay diye tarihe geçti. Ancak bundan sonra yapılanlar, halkı rahatsız etmeye başladı. Mesela kabristanlardaki âbidevî yeniçeri başlıklarının tahrip edilmesi; yeniçeri teşekkülü diye muhteşem Osmanlı askeri muzıkası olan Mehterhanenin ilga olunması manasız hareketlerdi.
Yeni bir Osmanlı ordusu kurularak adına Asâkiri Mansûrei Muhammediye adı verildi. Yeniçeri ağalığı yerine seraskerlik makamı ihdas olundu ve Ağa Hüseyin Paşa ilk serasker oldu. Ağa Kapısı meşîhata devredildi ve seraskerlik makamı da Bâbı Seraskerî adıyla Eski Saray denilen şimdiki İstanbul Üniversitesi merkez binasına taşındı.
465 yıl, Osmanlı Devleti'nin zaferden zafere koşmasında, Müslümanların can, mal ve ırzlarının korunmasında ve kısaca 24 milyon km2/lik Osmanlı diyarının fethedilmesinde büyük payı olan Yeniçeri Ocağı, tamamen çürümüştü. Yeniçeri ocağına yaklaşık 200 senedir vasıfsız insanlar alındığından, bu ocağın kanunları ayaklar altına alındığından ve en önemlisi de yeniçeri ocağı askerleri, askerliği bırakıp siyâsete, servete ve sefâhete bulaştıklarından dolayı, son Rus Harbinde patır patır dökülmüşlerdi. Padişah da, devlet ricali de ve hatta yeniçeri ağaları da, artık bu teşkilâtın yürümeyeceğinde müttefik idiler.
II. Mahmûd zeki bir devlet adamıydı ve tarihden de ders almıştı. Hemen bu teşkilâtı kaldırmayı denemedi ve 17 yıl bekledi. Önce neferlerini ocağından seçerek ve Şeyhülislâm Tâhir Efendi'den ilga fetvasını alarak, Mayıs 1825'de Eşkinci Ocağı denilen eğitimli ve düzenli bir ordunun çekirdeğini teşkil etti. Artık yeniçeriler, bütün propagandalarına rağmen, ulemâ da dahil bütün destekçilerini kaybetmişlerdi. Bu arada başta Yeniçeri ağası Celâleddin Ağa olmak üzere, kendi ağalarının çoğunluğu da Padişahın yakın adamları ve nizâmı cedidin taraftarları idiler. Gönüllü yeniçerilerden oluşan bu askerler eğitime başlayınca, yeniçeriler âdetleri üzere kazan kaldırıp isyan ettiler. 14 Haziran 1826 günü akşamı ayaklanan yeniçerilerin elinden son yeniçeri ağası olan Celâleddin Ağa zor kurtulabildi. 15 Haziran 1826 günü İstanbul'un fetih gününü hatırlatan bir gün oldu. Et Meydanında (Aksaray Meydanı) ayaklanan yeniçerilere karşı II. Mahmûd Sancağı Şerifi Sultân Ahmed Meydanına dikerek halkı itaate davet etti. Sadrazam Benderli Selim Paşa, Ağa Hüseyin ve İzzet Paşalara askerleri ile birlikte şehre inmeleri için emir verildi. Başta Şeyhülislâm ve Kazaskerler olmak üzere bütün ulemâ, devlet ricali ve yeniçeri dışındaki Kapıkulu Ocakları Padişahın yanında yer aldı. Halk ve asker yeniçeri ocağının bulunduğu Aksaray Meydanına geldiler ve binlerce yeniçeriyi katlederek ocağı tasfiye ettiler.
Padişah, sadrazam, bütün vezirler, Şeyhülislâm, Kazaskerler, Mevleviyet Kadıları, Hocalar ve büyük cami imamlarının da katıldığı bir meşveret meclisini topladı. Beğlikçi Pertev Efendi'nin kaleme aldığı ve Reisülküttâb Seydâ Efendi'nin okuduğu ilâve kararı ittifakla kabul edildi. Yeniçerilerin manevi dayanağı gibi görülen Bektaşî dergâhları kapatıldı ve ileri gelen şeyhleri sürgün edildi. Bu karar herkesin kabul ettiği bir karardı ve ittifakla vak'ai hayriye =hayırlı olay diye tarihe geçti. Ancak bundan sonra yapılanlar, halkı rahatsız etmeye başladı. Mesela kabristanlardaki âbidevî yeniçeri başlıklarının tahrip edilmesi; yeniçeri teşekkülü diye muhteşem Osmanlı askeri muzıkası olan Mehterhanenin ilga olunması manasız hareketlerdi.
Yeni bir Osmanlı ordusu kurularak adına Asâkiri Mansûrei Muhammediye adı verildi. Yeniçeri ağalığı yerine seraskerlik makamı ihdas olundu ve Ağa Hüseyin Paşa ilk serasker oldu. Ağa Kapısı meşîhata devredildi ve seraskerlik makamı da Bâbı Seraskerî adıyla Eski Saray denilen şimdiki İstanbul Üniversitesi merkez binasına taşındı.