Minik Pamuk, Yılbaşı gecesi için heyecanla bekliyordu. Köy meydanındaki kocaman çam ağacı, her yıl olduğu gibi bu yıl da muhteşem süslerle donanırdı. Pamuk, büyükannesinin anlattığı eski masalları dinleyerek büyümüştü ve bu masalların her birinde, Yılbaşı gecesinin büyülü bir güce sahip olduğunu öğrenmişti. Bu yıl, Pamuk büyükannesinin yanında değildi. Büyükannesi hastalanmıştı ve Pamuk, onun yanında olmak için evde kalmıştı.
Kışın dondurucu soğuğuna rağmen, babasıyla birlikte evlerinin önündeki küçük, karla kaplı çam ağaçlarını süslemeye karar verdiler. Babası, renkli topları ve parıltılı süsleri ağaç dallarına dikkatlice yerleştirirken, Pamuk hayal kırıklığı içindeydi. Meydanındaki kocaman ağaçtaki ışıl ışıl ışıklar ve parlak süsler aklından hiç çıkmıyordu. Kalbinin derinliklerinde, yalnızlığı ve kıskançlığı hissediyordu. "Baba," dedi Pamuk sessizce, "Keşke orada olabilseydim. Burası çok...sıradan."
Babası ona sevgiyle baktı. "Pamuk'um," dedi, "Gerçek güzellik, göz alıcı ışıklarda ya da büyük ağaçlarda değil, kalbinizin güzelliğinde saklıdır. Burada, küçük ağaçlarımızı süslerken de aynı mutluluğu hissedebiliriz." Ancak Pamuk, babasının sözlerine inanmakta zorlanıyordu.
Aniden, evlerinin önündeki ağaçların altında zayıf ve titreyen bir ışık parladı. Işık büyüyüp bir siluete dönüştü ve Pamuk, şaşkınlıkla soluğunu tuttu. Karlı bir gecede ortaya çıkan geçmişinin hayaletini görmüştü. Geçmişindeki bütün kırgınlıklar, üzüntüler ve yanlış anlaşılmalar, eski bir film şeridi gibi onun gözünün önünden geçti. Çocukluğunda en sevdiği oyuncak ayısını kaybettiği gün, arkadaşlarıyla kavga ettiği zamanlar, büyükannesiyle tartıştıktan sonra gözyaşları içinde uykuya daldığı geceler... Hepsi canlı ve netti.
Geçmiş, hayalet gibi Pamuk’un etrafında dans edip süzüldü. "Bana bak, Pamuk," dedi hayalet, "Geçmişteki hataların, şu anki mutluluğunu gölgelemesine izin verme. Şu küçük ağacı süslediğin her anı düşün. Senin ve babanın birbirinize olan sevginizi hissediyor musun? Bunu görmezden gelemezsin, değil mi? Bu değerli bir hazine.”
Pamuk sessiz kalmıştı. Geçmişi gerçekten de görmüş ve anlamalıydı. Babasıyla birlikte geçirdiği bu anların değerini tam o an kavramıştı. Meydanın kocaman ağaçları, ihtişamıyla yanıp sönerken, onunla birlikte yaşayan aşk ve sevgi belki de daha fazla mutluluk veriyor olabilirdi.
Geçmişin hayalet figürü yavaş yavaş soluklaşmaya başladı ve tamamen yok oldu. Pamuk, artık hayal kırıklığı içinde değildi. Küçük çam ağaçlarına taktığı her süsü daha da büyük bir sevgiyle takmaya başladı. O akşam, Babasıyla birlikte geçirdikleri zamana olan minnettarlığı daha çok hissetti.
Kışın dondurucu soğuğuna rağmen, babasıyla birlikte evlerinin önündeki küçük, karla kaplı çam ağaçlarını süslemeye karar verdiler. Babası, renkli topları ve parıltılı süsleri ağaç dallarına dikkatlice yerleştirirken, Pamuk hayal kırıklığı içindeydi. Meydanındaki kocaman ağaçtaki ışıl ışıl ışıklar ve parlak süsler aklından hiç çıkmıyordu. Kalbinin derinliklerinde, yalnızlığı ve kıskançlığı hissediyordu. "Baba," dedi Pamuk sessizce, "Keşke orada olabilseydim. Burası çok...sıradan."
Babası ona sevgiyle baktı. "Pamuk'um," dedi, "Gerçek güzellik, göz alıcı ışıklarda ya da büyük ağaçlarda değil, kalbinizin güzelliğinde saklıdır. Burada, küçük ağaçlarımızı süslerken de aynı mutluluğu hissedebiliriz." Ancak Pamuk, babasının sözlerine inanmakta zorlanıyordu.
Aniden, evlerinin önündeki ağaçların altında zayıf ve titreyen bir ışık parladı. Işık büyüyüp bir siluete dönüştü ve Pamuk, şaşkınlıkla soluğunu tuttu. Karlı bir gecede ortaya çıkan geçmişinin hayaletini görmüştü. Geçmişindeki bütün kırgınlıklar, üzüntüler ve yanlış anlaşılmalar, eski bir film şeridi gibi onun gözünün önünden geçti. Çocukluğunda en sevdiği oyuncak ayısını kaybettiği gün, arkadaşlarıyla kavga ettiği zamanlar, büyükannesiyle tartıştıktan sonra gözyaşları içinde uykuya daldığı geceler... Hepsi canlı ve netti.
Geçmiş, hayalet gibi Pamuk’un etrafında dans edip süzüldü. "Bana bak, Pamuk," dedi hayalet, "Geçmişteki hataların, şu anki mutluluğunu gölgelemesine izin verme. Şu küçük ağacı süslediğin her anı düşün. Senin ve babanın birbirinize olan sevginizi hissediyor musun? Bunu görmezden gelemezsin, değil mi? Bu değerli bir hazine.”
Pamuk sessiz kalmıştı. Geçmişi gerçekten de görmüş ve anlamalıydı. Babasıyla birlikte geçirdiği bu anların değerini tam o an kavramıştı. Meydanın kocaman ağaçları, ihtişamıyla yanıp sönerken, onunla birlikte yaşayan aşk ve sevgi belki de daha fazla mutluluk veriyor olabilirdi.
Geçmişin hayalet figürü yavaş yavaş soluklaşmaya başladı ve tamamen yok oldu. Pamuk, artık hayal kırıklığı içinde değildi. Küçük çam ağaçlarına taktığı her süsü daha da büyük bir sevgiyle takmaya başladı. O akşam, Babasıyla birlikte geçirdikleri zamana olan minnettarlığı daha çok hissetti.