YÜREKLİ ÇOBAN
Günlerden bir gün kralın sevgili kızı prenses Gültaç hastalandı. Ülkenin dört bir yanından doktorlar geldi. Ne yaptılarsa, ne denedilerse, olmadı. Prensesin ateşi düşmedi. Sonunda güzel prensesin ateşi o kadar yükseldi ki kızcağız durmadan "Yedi dağın mor çiçeği.. Yedi dağın mor çiçeği " diye sayıklamaya başladı. Kral bu sözlerin anlamını bir türlü çözemedi. Düşündü taşındı. Çareyi ülkenin bilginine danışmakta buldu.
Hemen yaverlerine "Çabuk bilgini saraya getirin " diye emir verdi.
Yaverler yola düştüler. Aradılar, taradılar. Sonunda bilgini kulübesinde buldular.
Bilgin prensesin sözlerini dinledi. Sakalını sıvazlayıp krala döndü :
- Sevgili kralım. Zannederim, kızınızın iyileşmesi sizin elinizdedir.
Kral heyecanlanarak "Benim elimdeyse, durma konuş. Ne dersen yapacağım. Başka çarem yok. Yeter ki biricik kızım iyi olsun" dedi.
Bunun üzerine bilgin "Prenses yedi dağın mor çiçeğini ister. Şifası bu mor çiçeklerdedir. Ama bu çiçek dağların zirvesinde açar. Zirveye ise kimse erişemez. Siz kralsınız. Benden söylemesi, sizden çaresi." diyerek son sözünü söyledi.
Kral "Ben o dağlara tırmanmak için çok yaşlıyım" diye düşündü. Ama umudunu yitirmedi. Her yana haber saldı. Ülke gençlerini bu çiçekleri toplamaya çağırdı.
Haber kısa zamanda tüm halka yayıldı. Herkes bu çiçekleri toplamak için birbiriyle yarıştı. Ne yazık ki kimi yarı yolda kaldı, kimi korkup geri döndü.
Gelgelelim, içlerinden yürekli bir çoban çıktı. Yedi dağın da zirvesine erişti. Mor çiçekleri topladı, saraya getirdi.
Çoban çiçekleri prensesin başucuna bıraktı. Güzel prenses mor çiçeklerden yayılan mis gibi kokuyu duyunca gözlerini açtı. Yürekli çobanı görüp ona aşık oldu. Çoban da prensese aşık oldu ve onunla evlenmek istedi.
Kral "Olmaz. Ben güzeller güzeli kızımı bir çobana veremem" deyince, onları bir köşeden seyreden bilgin "Kralım, unutmayınız ki bu yürekli çoban olmasaydı, güzel kızınız şu anda hayatta olmayacaktı " dedi.
Kral bilgine hak verip sözlerinden dolayı çok utandı.
Kırk gün kırk gece düğün yapıldı. Prensesle yürekli çoban çok mutlu yaşadılar.
Günlerden bir gün kralın sevgili kızı prenses Gültaç hastalandı. Ülkenin dört bir yanından doktorlar geldi. Ne yaptılarsa, ne denedilerse, olmadı. Prensesin ateşi düşmedi. Sonunda güzel prensesin ateşi o kadar yükseldi ki kızcağız durmadan "Yedi dağın mor çiçeği.. Yedi dağın mor çiçeği " diye sayıklamaya başladı. Kral bu sözlerin anlamını bir türlü çözemedi. Düşündü taşındı. Çareyi ülkenin bilginine danışmakta buldu.
Hemen yaverlerine "Çabuk bilgini saraya getirin " diye emir verdi.
Yaverler yola düştüler. Aradılar, taradılar. Sonunda bilgini kulübesinde buldular.
Bilgin prensesin sözlerini dinledi. Sakalını sıvazlayıp krala döndü :
- Sevgili kralım. Zannederim, kızınızın iyileşmesi sizin elinizdedir.
Kral heyecanlanarak "Benim elimdeyse, durma konuş. Ne dersen yapacağım. Başka çarem yok. Yeter ki biricik kızım iyi olsun" dedi.
Bunun üzerine bilgin "Prenses yedi dağın mor çiçeğini ister. Şifası bu mor çiçeklerdedir. Ama bu çiçek dağların zirvesinde açar. Zirveye ise kimse erişemez. Siz kralsınız. Benden söylemesi, sizden çaresi." diyerek son sözünü söyledi.
Kral "Ben o dağlara tırmanmak için çok yaşlıyım" diye düşündü. Ama umudunu yitirmedi. Her yana haber saldı. Ülke gençlerini bu çiçekleri toplamaya çağırdı.
Haber kısa zamanda tüm halka yayıldı. Herkes bu çiçekleri toplamak için birbiriyle yarıştı. Ne yazık ki kimi yarı yolda kaldı, kimi korkup geri döndü.
Gelgelelim, içlerinden yürekli bir çoban çıktı. Yedi dağın da zirvesine erişti. Mor çiçekleri topladı, saraya getirdi.
Çoban çiçekleri prensesin başucuna bıraktı. Güzel prenses mor çiçeklerden yayılan mis gibi kokuyu duyunca gözlerini açtı. Yürekli çobanı görüp ona aşık oldu. Çoban da prensese aşık oldu ve onunla evlenmek istedi.
Kral "Olmaz. Ben güzeller güzeli kızımı bir çobana veremem" deyince, onları bir köşeden seyreden bilgin "Kralım, unutmayınız ki bu yürekli çoban olmasaydı, güzel kızınız şu anda hayatta olmayacaktı " dedi.
Kral bilgine hak verip sözlerinden dolayı çok utandı.
Kırk gün kırk gece düğün yapıldı. Prensesle yürekli çoban çok mutlu yaşadılar.