YoRuMSuZ
Biz işimize bakalım...
Prosopagnosia (Yunanca Prosopon yüz + agnosia kayıtsızlığı), yüz körlüğü olarak da adlandırılan insan yüzleri tanıyamama, ayıramama durumudur. Prosopagnostikler göz, burun, ağız gibi yüzün her parçasını tek tek görebilmekle birlikte birbirleri ile ilişkisini kuramamaktadırlar.
Hastalık, önceleri beyinde bir hasar kaynaklı olduğu düşünülmekteydi ancak son bulgular yüksek bir genetik ilişki olduğunu ortaya koymuştur. İncelemelerde beynin yüz tanıma ile ilgili temporal ve oksipital bölümlerinde bozukluk tespit edilmiştir.
Çeşitli derecelerde etkili olan hastalık, ileri seviyelerinde kişinin kendi yüzünü tanımamasına kadar varabilir. Kalabalık bir grupta oldukça zorlanan bu kişiler genelde bu tür ortamlardan kaçınırlar. Genelde prosopagnostikler kişileri ayırd etmek için ses, saç, vücut şekilleri gibi ek özellikleri kullanırlar. Bu tür yetenekler hastalığın tanısını zorlaştırmaktadır. Son dönemlere kadar oldukça ender olduğu düşünülen hastalık yeni araştırmalarda %2'ye kadar çıkan sıklıklarda görülmüştür.
Tıpta "Prosopagnosie" adı verilen hastalığa yakalananlar, en yakınlarını bile tanıyamıyor. Eski Yunanca "Prosopon" (Yüz) ve "Agnosis" (Tanımama) kelimesinden oluşan kavram, yüzleri zihninde tutamamayı ifade ediyor. Hastaların, diğer insanların yüzünü tanıyabildiği ama bir kişiyle bağlantısını kuramadığı hastalık, örneğin bir kafatası yaralanması, bir kan dolaşımı durgunluğu veya bir felç sonrası ortaya çıkıyor. Ebeveynlerini, eşini, çocukları yabancı gibi gören kişi, yolda giderken veya bir markette gördüğü tanıdıklarını da selamlamayınca dikkat çekiyor. Karşılaştığı birinin erkek veya kadın olduğunu fark edebildiğini söyleyen Alman Gisela Holtz "Kişinin, cepheden görünümü bana birşey ifade etmiyor. Karşımdakinin, yabancı veya dost mu olduğunu fark edemiyorum. Kişiyi, ancak konuşmaya başlarsa ve sesi bana tanıdık gelirse hemen tanırım" diyor. Sinema, tiyatroya gitmeyen ve evde bir TV'si olmayan Holtz, filmdeki, oyuncuları birbirinden ayıramadığını ve bunun çok can sıkıcı olduğunu belirtiyor. Konu hakkında Almanya'da, bir doktora çalışması yapan uzman Martina Grüter de, ebeveynlerden birinin yüz körü olması halinde çocuğun da yüzde 50 ihtimalle hastalığa yakalanabileceğini belirtiyor.
* * *
oğu insan tanıma işlevini hiçbir gayret sarf etmeden, doğal olarak gerçekleştirir. Ancak aramızda her 100 kişiden bir veya iki kişinin, doğuştan veya sonradan beyinde meydana gelen zedelenme sonucu, tanıma işlevini yerine getiremediklerini biliyoruz.Görme organında sorun olmadığı halde, yani gördükleri halde aynada kendi yüzlerini ve hatta çocukları gibi yakınlarını bile tanıyamayanlar var. Prosopagnosiadiğer adıyla yüz körlüğü denilen bu hastalığın kendinde olduğunu biliyor veya bilmeden yaşıyor olanlarımız var. Hiç düşünmeden otomatik olarak yaptığımız tanıma işlevinin olmayışı kişinin hayatını, ilişkilerini, sosyal hayatını ve bir çok şeyi olumsuz etkileyebiliyor.
Teşhis edilmesinde de sıkıntılar yaşanan Prosopagnosia hastaları, yaşadıkları topluma ayak uydurabilmek için değişik stratejiler geliştirmişlerdir. Örneğin; ev dışına çıkarken tanıdıkları insanların olduğu yerleri tercih ederler. Kendisini tanıyanların oluşu kaybolma riskini düşürür. Caddede yürürken düşünceye dalmış taklidi yaparak sıkıntısının fark edilmemesini sağlamak bir başka önlem oluyor. Herkese karşı yakın davranarak aralarındaki arkadaşlarının -onları tanıyamamaktan kaynaklı- gücenmelerinin önlemini alabiliyorlar. İnsanların seslerini, yürüyüşlerini, huylarını, saç, sakal, ben, iz gibi belirgin tanıma seçeneklerini güçlendirip, hafızaya alıp, diğer karşılaşmalarda bunları kullanabiliyorlar. Karşılaştıkları kimselerin yüzlerini tanımadığı için gözlerine değil de -araştırır gibi- bu belirgin özelliklerine bakıp yoğunlaşarak ilişkilerini sürdürüyorlar.
Aileden diğer bireylerde de Prosopagnosia ( yüz körlüğü) hastalığı olabildiği araştırmalarda gösterildiği için genetik bağlantıların varlığına da işaret ediyor.
Hastalık, önceleri beyinde bir hasar kaynaklı olduğu düşünülmekteydi ancak son bulgular yüksek bir genetik ilişki olduğunu ortaya koymuştur. İncelemelerde beynin yüz tanıma ile ilgili temporal ve oksipital bölümlerinde bozukluk tespit edilmiştir.
Çeşitli derecelerde etkili olan hastalık, ileri seviyelerinde kişinin kendi yüzünü tanımamasına kadar varabilir. Kalabalık bir grupta oldukça zorlanan bu kişiler genelde bu tür ortamlardan kaçınırlar. Genelde prosopagnostikler kişileri ayırd etmek için ses, saç, vücut şekilleri gibi ek özellikleri kullanırlar. Bu tür yetenekler hastalığın tanısını zorlaştırmaktadır. Son dönemlere kadar oldukça ender olduğu düşünülen hastalık yeni araştırmalarda %2'ye kadar çıkan sıklıklarda görülmüştür.
Tıpta "Prosopagnosie" adı verilen hastalığa yakalananlar, en yakınlarını bile tanıyamıyor. Eski Yunanca "Prosopon" (Yüz) ve "Agnosis" (Tanımama) kelimesinden oluşan kavram, yüzleri zihninde tutamamayı ifade ediyor. Hastaların, diğer insanların yüzünü tanıyabildiği ama bir kişiyle bağlantısını kuramadığı hastalık, örneğin bir kafatası yaralanması, bir kan dolaşımı durgunluğu veya bir felç sonrası ortaya çıkıyor. Ebeveynlerini, eşini, çocukları yabancı gibi gören kişi, yolda giderken veya bir markette gördüğü tanıdıklarını da selamlamayınca dikkat çekiyor. Karşılaştığı birinin erkek veya kadın olduğunu fark edebildiğini söyleyen Alman Gisela Holtz "Kişinin, cepheden görünümü bana birşey ifade etmiyor. Karşımdakinin, yabancı veya dost mu olduğunu fark edemiyorum. Kişiyi, ancak konuşmaya başlarsa ve sesi bana tanıdık gelirse hemen tanırım" diyor. Sinema, tiyatroya gitmeyen ve evde bir TV'si olmayan Holtz, filmdeki, oyuncuları birbirinden ayıramadığını ve bunun çok can sıkıcı olduğunu belirtiyor. Konu hakkında Almanya'da, bir doktora çalışması yapan uzman Martina Grüter de, ebeveynlerden birinin yüz körü olması halinde çocuğun da yüzde 50 ihtimalle hastalığa yakalanabileceğini belirtiyor.
* * *
oğu insan tanıma işlevini hiçbir gayret sarf etmeden, doğal olarak gerçekleştirir. Ancak aramızda her 100 kişiden bir veya iki kişinin, doğuştan veya sonradan beyinde meydana gelen zedelenme sonucu, tanıma işlevini yerine getiremediklerini biliyoruz.Görme organında sorun olmadığı halde, yani gördükleri halde aynada kendi yüzlerini ve hatta çocukları gibi yakınlarını bile tanıyamayanlar var. Prosopagnosiadiğer adıyla yüz körlüğü denilen bu hastalığın kendinde olduğunu biliyor veya bilmeden yaşıyor olanlarımız var. Hiç düşünmeden otomatik olarak yaptığımız tanıma işlevinin olmayışı kişinin hayatını, ilişkilerini, sosyal hayatını ve bir çok şeyi olumsuz etkileyebiliyor.
Teşhis edilmesinde de sıkıntılar yaşanan Prosopagnosia hastaları, yaşadıkları topluma ayak uydurabilmek için değişik stratejiler geliştirmişlerdir. Örneğin; ev dışına çıkarken tanıdıkları insanların olduğu yerleri tercih ederler. Kendisini tanıyanların oluşu kaybolma riskini düşürür. Caddede yürürken düşünceye dalmış taklidi yaparak sıkıntısının fark edilmemesini sağlamak bir başka önlem oluyor. Herkese karşı yakın davranarak aralarındaki arkadaşlarının -onları tanıyamamaktan kaynaklı- gücenmelerinin önlemini alabiliyorlar. İnsanların seslerini, yürüyüşlerini, huylarını, saç, sakal, ben, iz gibi belirgin tanıma seçeneklerini güçlendirip, hafızaya alıp, diğer karşılaşmalarda bunları kullanabiliyorlar. Karşılaştıkları kimselerin yüzlerini tanımadığı için gözlerine değil de -araştırır gibi- bu belirgin özelliklerine bakıp yoğunlaşarak ilişkilerini sürdürüyorlar.
Aileden diğer bireylerde de Prosopagnosia ( yüz körlüğü) hastalığı olabildiği araştırmalarda gösterildiği için genetik bağlantıların varlığına da işaret ediyor.
Son düzenleme: