Önemli : Nabizade Nazım'ın Zahra Romanı edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman denemesidir.
Konu: Olay 1880 yılında İstanbul da geçer. Tüccar Şevket Efendi kızı Zehrayı katibi Suphi ile evlendirir. Suphi nin annesi , Sırrıcemal adında bir cariyeyi eve getirir. Zehra nın kıskançlıkları başlar , bu kıskançlıklardan bıkan Suphi, Zehra yı boşar ve Sırrıcemal le evlenir. Zehra intikam almak için Ürani adlı çok güzel bir rum kızını Suphi yi baştan çıkarmak için görevlendirir. Suphi bu tuzağa düşer , günlerini Ürani ile geçirir, ona adeta tapar. Sırrıcemal çocuğunu düşürür ve intihar eder.Zehra bu sefer mağazadaki yeni katip Muhsin le evlenir. Suphi beş parasız kalıp tulumbacı olur, Ürani kendisine başka bir paralı aşık bulur. Ürani yi öldürür ve Trablusgarb a sürülür. İkinci kocasıyla da mutlu olamayan Zehra kocasının ölümünden sonra tek başına kalır. Bir gün Mahmutpaşa yokuşundan inerken yol ortasında yoksul bir kadının öldüğünü görür. Bu kadın Suphi nin annesidir. Duruma çok üzülen Zehra hastalanır ve vicdan azabı içinde ölür. (İntihar etmesine inancı engel olur.)
Roman Kahramanları: Suphi, Zehra, Sırrıcemal, Ürani, Münire(Suphinin annesi), Şevket(Zehranın babası), Muhsin(Suphinin çalışanı, Zehranın ikinci kocası)
Karakter Tahlilleri
Şevketin babası, Zehranın annesi yok.Edebiyatımızda ortaya çıkan ekollerin birçoğu batı kaynaklıdır. Türk yazarlarının büyük bir kısmının eserlerinde, Batılı meslektaşlarının etkisini görmek mümkündür. Sekiz uzun hikaye yazan Nabizade Nazım, Zehra , romanında kıskançlık konusunu ele almaktadır. Eser ölümünden sonra arkadaşı Mahmud Sadık tarafından Servet-i Fünûn mecmuasında tefrika edilmiştir. (nr. 254, 11 Kanun-ı Sâni 1311/23 Ocak 1896 vd.) Kıskançlık konusu, Namık Kemalin İntibahında romantik anlayışla; Halit Ziyanın Ferdi ve Şürekasında realist bir tarzda ele alınmıştır. Yine Hüseyin Rahminin romanlarında kıskançlık meselesine temas edildiğini görülmektedir. Nabizade Nazım Zehra romanında ise, kıskançlık meselesi natüralist bir anlayışla kaleme alınmıştır.
Natüralizm, müşahade metoduna tecrübe unsurlarını da katan bir edebi ekoldür. Realizm pozitivizmin sanat ve edebiyata aksetmiş halidir. Natüralizm, realizmi takip etmiş ve ondan çevrenin ruh üzerindeki tesiri gibi bazı görüşleri almış olmakla birlikte, realizmde kapalı bir halde bulunan determinizm, natüralist anlayışta yaygın hale getirilmiştir. Müşahade metodundan başka tecrübe metodunu da romana uyguladığı için realizmden ayrılır.
Romanın başlangıcında iki aile vardır. Bunlardan ilki, karısını kaybetmiş, kızıyla beraber oturan tüccar Şevket Efendinin ailesi, diğeri ise, babasını birkaç sene evvel kaybetmiş olan ve annesi Münire Hanımla birlikte oturan Suphinin ailesidir.
Şevket Efendi, yanında çalışan dürüstlüğünü, mertliğini ve çalışkanlığını takdir ettiği katibi Suphi ile kızı Zehrayı evlendirmeyi düşünür. Suphi gayet kibarane büyümüş, genç, güzel bir delikanlıdır. Pederi birkaç sene evvel vefat etmiş ise de validesi Münire Hanım henüz sağdır.(s. 13) Daha sonra, Suphinin de böyle bir evliliğe yatkın ve hazır olduğunu anlayınca bu iki genci birbiriyle evlendirir. Kendilerine ayrı bir ev açar. Zehra Hanım Suphi Bey nikahlanmıştı. Vukuatın şu kalıba dökülmesi iki gencin suret-i maişetlerine bir takavvül-i külli getirmiş idi. Artık bundan sonra birbirleri için, birbirlerinin muhabbeti ile, birbirlerinin ümidi ile yaşamaya başlamışlardı. (s.36) Libade civarında minimini bir köşk tutulmuştu. Burası, bir zemin katı üzerinde tek bir kattan ibaret ahşap bina olup beş oda, geniş bin sofa, bir avlu, iki küçük oda, bir mutfaktan ibaretti . (s.40)
Şevket Efendi, tıpkı Suphi gibi iyi yetişmiş çalışkan, henüz otuz beş yaşında bir adam olup sermayesini artıra artıra senede otuz kırk bin lira kıymetinde iş görmek derecelerine kadar mahza (sadece) sây ü tedbiri sayesinde vâsıl olmuştur. (s. 14) Şevket Efendinin tek arzusu kızını mutlu etmek, onu mutlu edecek bir eş bulmaktır. Yanında çalıştığı Suphi bu bakımdan biçilmiş bir kaftandır. Ancak evlilik beklenildiği şekilde mutlu bir şekilde gelişmez.
Suphi ve Zehranın evliliği gayet mutlu bir şekilde baş*lamış, gelişen olaylar bu mutluluğun üzerinde kara bulutların dolaşmasına sebep olmuştur. Zehrada ortaya çıkan aşırı kıs*kançlık aile içerisindeki huzuru olumsuz yönde etkilemiştir. Yeni oluşturulan bu ailede sık sık kıskançlığa dayalı tartışmalar görülmeye başlar. Zehra , çocukluğundan beri gayet kıskanç idi. Hele kendisinden iki sene sonra doğan Bedriyi o derece kıskanırdı ki birkaç kereler çocuğa âdeta bağırmak, kafasını ezmek gibi vahşetlere kadar cüreti görülmüştü. (s. 15) Onun bu yapısı evliliği üzerinde de etkili olmuş, kocasını her şeyden kıskanmaya ve kıskançlığı da bir vehim haline dönünce, zaman zaman aile içi çatışmaların yaşanmasına vesile olmuştur.
Suphi ve Zehranın evliliğinde önemli olaylardan biri de eve alınan cariye Sırrıcemaldir. Münire Hanım, bu cariyeyi gelininin rahatını düşünerek almıştır. Ancak, Sırrıcemal bir timsal-i cemal idi. Kafkas neslinin hüsn ü an ile en ziyade meşhur olan şubesi efradından olduğunu yek-nazarda en müşkilpesent gönüllere bile teslim ve tasdik ettirecek biridir. (s.50) Bu durumun farkında olan Zehra kocasını bu cariyeden kıskanmaya başlar. İçten içe Sırrıcemale karşı düşmanlığını ortaya koyar. Sonunda korktuğu başına gelir ve Suphi Sırrıcemale gönlünü kaptırır.
Suphinin Sırrıcemalle evlenerek ayrılması, ailede parçalanmaya sebep olur. Bu parçalanmada karı-kocanın birbirine olan sevgi azlığının yanında, Zehranın aşırı kıskançlığı ve Suphinin zaaflarına gem vuramaması önemli bir etken olmuştur. Bu iki özellik (kıskançlık ve zaaf) romanın sonuna kadar kahramanlarımızda belirgin bir şekilde kendini hissettirir.
Suphi tıpkı Zehra ile evliliğinde olduğu gibi, Sırrıcemalle de önceleri çok mutludur. Ancak, Zehranın intikam maksadıyla önüne sürdüğü Ürani oltasına kapılmaktan kendini kurtaramaz . Ürani, Zehra tarafından Suphiyi mahvetmek ve Sırrıcemalden koparmak için tutulmuştur. Fakat, Suphinin bundan haberi bile yoktur. Sanki Suphi artık Sırrıcemali de , Zehra yı da unutmuş gitmiş idi. Uraninin şüphelerine karşı muhabbetini kasemlerle temine çalışmakta idi. (s.112)
Ailenin huzurunu ve mutluluğunu sağlayan temel öğelerin başında göstermelik sevgi ifadeleri gelmekte iken, zamanla bunun yetmediği ve daha başka davranış biçimlerine ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkar. Suphi, ekonomik sebeplerle evlendiği Zehrayla daha sonra karakterlerinin uyuşmadığını anlar. Sırrıcemale yönelmesinin altında bu sebep de yatmaktadır o, kendisine sadık bir eş ve müşfik bir hayat arkadaşı istemektedir. Bunların hepsi Sırrıcemalde vardır.
Suphinin ikinci defa kurduğu bu aile, kendisinde varolan zaaf yüzünden yıkılma noktasına gelir. Zehranın bulduğu Marika adında bir kadın, Beyoğlunda tanıdığı kadınlardan birisini Suphiye musallat edecek, çekip tuzağa düşürecek, onu sefahate alıştırıp hem Sırrıcemalden ayıracak, hem başına dünyayı haram eyleyecek idi. (s.130) Zehranın yaptığı bu plân neticesinde Suphi Üraninin tuzağına düşer. Durumu öğrenen Sırrıcemal kendisini evin önündeki kuyuya atarak intihar edecer.
Ailenin yıkılmasında evlilik bağlarının zayıf olmasının büyük etkisi vardır. Bilhassa, karı-koca arasında ortaya çıkan karşılıklı güvensizlik yıkımlarda büyük rol oynamaktadır. Romanda ele alınan ailenin yıkılmasında en büyük etken Zehranın aşırı derece kıskançlığıdır. Suphi, bu kıskançlık karşısında herhangi bir tedbir almak yerine Zehranın, daha sonra da Sırrıcemalin kıskançlık duygularını depreştirecek davranışlar yapmaktan geri durmaz. Suphi, evini ve dükkanını terk ettiği ve Ürani ile gönül eğlendirdiği için, dükkanında çalışan Muhsinin ihanetine uğrar. Önce, dükkanı kendi zimmetine geçiren Muhsin, daha sonra da Zehranın Suphiyi kıskandırmak için yapmış olduğu evlilik teklifini kabul eder. Böylece, Suphiye iki yönlü bir darbe vurmuş olur.
Romanda sosyal ve psikolojik çatışmalar oldukça fazladır. Bunda, kahramanların eğitim ve aile terbiyeleri önemli derecede rol oynar. Zehranın evlenmeden önceki psikolojik yapısı evlendikten sonra nispi bir değişikliğe uğrasa bile aile hayatında olumsuz etkilere sebep olur. Sosyal statü bakımından Suphiye uygun olmayan Zehra, psikolojik yapısı itibariyle de uygun değildir. Bu durumu önceden kestiren Şevket Bey, kızının yapmış olduğu evlilikten ve bu evliliğin geleceğinden endişelidir. Ona göre, Bu tabiatta olanlar -bahasus kadın iseler- ileride gayet faci (acıklı) vukuata sebep olacaklar dır. (s.15)
Osmanlı cemiyet hayatının bir geçiş dönemini yansıtmakla beraber Zehra romanında devrin aile yapısının belli bir kesiti yansıtılmak istenmiştir. Zehranın özel olarak seçilmesinde, bu tip kadınların ailenin mutluluğunun ve huzurunun bozulmasında ne kadar etkili oldukları belirtilmek istenmiş olabilir. Ayrıca, Suphi gibi kocaların karısına ve yuvasına sadık olma yerine gönlünü her gördüğü güzele kaptırması da ailenin huzursuzluğunda önemli derecede rol oynar. Suphinin annesi Münire Hanım, bir kaynanadan ve anneden beklenen tavırları gösteremez. Oğlunun yuvasının yıkılmaması için bir faaliyette bulunmaz. Hatta, Sırrıcemal gibi birini cariye olarak eve getirmekle, belki de dolaylı olarak bu ailenin yıkılmasında rol oynamıştır.
Sonuç olarak; Zehra romanında kıskançlıkların, ihanetlerin ve intikamların görüldüğü bir aile faciası sergilenir. Teknik bakımdan çok başarılı olmasa bile, devrin aile yapısı hakkında az da olsa okuyucuya belli bir fikir vermesi bakımından roman başarılı sayılabilir.
Nabizade Nazım (1862?-1893)
Babasının genç yaşta ölümünden sonra ninesinin yanına sığınan Ahmed Nazımın özyaşamsal öyküsel yapıtı Yadigarlarımdan anlaşıldığına göre, babasının içkici ve ruh hastası bir adam olmasından, annesini de küçük yaşta yitirmesinden dolayı çocukluğu ve ilk gençliği pek de mutlu geçmemiştir.Ninesinin yanındayken Tophane Mahalle Mektebini bitirerek Salıpazarındaki Fevziye Rüştiyesine kaydolduysa da ,daha sonra Beşiktaş Askeri Rüştiyesi ilk bölümüne girdi.İdadi(lise) öğrenimini bu okulda tamamladıktan sonra yüksek öğrenimini Mühendishane-i Berri-i Hümayunda (kara askeri mühendis okulu)yaptı ve 1884 te topçu mülazım-ı sanisi (topçu üsteğmen) olarak mezun oldu;Mekteb-i Harbiye-i Şahaneye (genel kurmay okulu) girdi.bu okulu da, 1886 da Erkan-ı Harbiye yüzbaşısı olarak bitirdi. Başarılı bir öğrenci olması dolayısıyla bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı;yüksek cebir,istihkamvetopoğrafyadersleri verdi.Keşif ve araştırma yapmak üzere Suriyede görevlendirildi.1890 da İstanbula döndü.Bir arkadaşının aracı olmasıyla daha önce görüp sevdiği kızla evlendi.Ama mutluluğa evlilik yaşamında da kavuşmadı;evlendikten kısa bir süre sonra kemik veremi hastalığına yakalandı.Haydarpaşa Hastenesinde iki yıl kadar tedavi gördüyse de iyileşemdi; 6 Ağustos 1893′te öldü ve Üsküdar da Miskinler Tekkesi yakınındaki mezarlıkta toprağa verildi.
Nabizade Nazımın ilk yazısı 1880 de Vakit gazetesinde A.Nazım imzasıyla yayımlanan Esaret başlıklı denemesidir.Nabizade,1880-1890 yılları arsında çok verimli bir yazın adamı konumundadir.Daha çok Coşumcu(Romantizm) etkiler taşıyan şiirlerini bilimsel konuları işleyen makalelerini,öykülerini Hazine-i Evrak,Mirat-i Aem ,Rehber-i Fünun,Afak,Berk,Manzara gibi dergilerle Tercüman-Hakikat,Servet,Mürüvvet gibi gazetelerde yayımlamıştır.1891′de çıkmaya başlayan ve o sırada bir bilim dergisi niteliğinde olan Servet-i Fünun dergisinin de ilk yazarlarındandır.1896 da Tevfik Fikretin edebi tönetimine geçen bu dergi,adını 1896-1901 arasında oluşan yazınsal döneme de adını veren dergidir.
Yapıtları:
Heves Ettim(şiir,1885)
Minimini-yahut-Yine Heves(şiir,1886)
Yadigarlarım(anı-öykü,1886)
Zavallı Kız(öykü.1890)
Bir Hatıra(öykü,1890)
Karabibik(ilk köy romanı,1891)
Sevda(öykü,1891)
Mini Mini Mektepli(okuma ve yazma parçaları,1891)
Hala Güzel(öykü,1891)
Haspa (öykü,1891)
Seyyie-i Tesamüh(-hoşgörünün kötülüğü-uzun öykü,1892)
Esatir(mitoloji,1892)
Aynalar(fizik kitabı,1892)
Zehra(ilk psikolojik roman denemesi,1896)
Konu: Olay 1880 yılında İstanbul da geçer. Tüccar Şevket Efendi kızı Zehrayı katibi Suphi ile evlendirir. Suphi nin annesi , Sırrıcemal adında bir cariyeyi eve getirir. Zehra nın kıskançlıkları başlar , bu kıskançlıklardan bıkan Suphi, Zehra yı boşar ve Sırrıcemal le evlenir. Zehra intikam almak için Ürani adlı çok güzel bir rum kızını Suphi yi baştan çıkarmak için görevlendirir. Suphi bu tuzağa düşer , günlerini Ürani ile geçirir, ona adeta tapar. Sırrıcemal çocuğunu düşürür ve intihar eder.Zehra bu sefer mağazadaki yeni katip Muhsin le evlenir. Suphi beş parasız kalıp tulumbacı olur, Ürani kendisine başka bir paralı aşık bulur. Ürani yi öldürür ve Trablusgarb a sürülür. İkinci kocasıyla da mutlu olamayan Zehra kocasının ölümünden sonra tek başına kalır. Bir gün Mahmutpaşa yokuşundan inerken yol ortasında yoksul bir kadının öldüğünü görür. Bu kadın Suphi nin annesidir. Duruma çok üzülen Zehra hastalanır ve vicdan azabı içinde ölür. (İntihar etmesine inancı engel olur.)
Roman Kahramanları: Suphi, Zehra, Sırrıcemal, Ürani, Münire(Suphinin annesi), Şevket(Zehranın babası), Muhsin(Suphinin çalışanı, Zehranın ikinci kocası)
Karakter Tahlilleri
Şevketin babası, Zehranın annesi yok.Edebiyatımızda ortaya çıkan ekollerin birçoğu batı kaynaklıdır. Türk yazarlarının büyük bir kısmının eserlerinde, Batılı meslektaşlarının etkisini görmek mümkündür. Sekiz uzun hikaye yazan Nabizade Nazım, Zehra , romanında kıskançlık konusunu ele almaktadır. Eser ölümünden sonra arkadaşı Mahmud Sadık tarafından Servet-i Fünûn mecmuasında tefrika edilmiştir. (nr. 254, 11 Kanun-ı Sâni 1311/23 Ocak 1896 vd.) Kıskançlık konusu, Namık Kemalin İntibahında romantik anlayışla; Halit Ziyanın Ferdi ve Şürekasında realist bir tarzda ele alınmıştır. Yine Hüseyin Rahminin romanlarında kıskançlık meselesine temas edildiğini görülmektedir. Nabizade Nazım Zehra romanında ise, kıskançlık meselesi natüralist bir anlayışla kaleme alınmıştır.
Natüralizm, müşahade metoduna tecrübe unsurlarını da katan bir edebi ekoldür. Realizm pozitivizmin sanat ve edebiyata aksetmiş halidir. Natüralizm, realizmi takip etmiş ve ondan çevrenin ruh üzerindeki tesiri gibi bazı görüşleri almış olmakla birlikte, realizmde kapalı bir halde bulunan determinizm, natüralist anlayışta yaygın hale getirilmiştir. Müşahade metodundan başka tecrübe metodunu da romana uyguladığı için realizmden ayrılır.
Romanın başlangıcında iki aile vardır. Bunlardan ilki, karısını kaybetmiş, kızıyla beraber oturan tüccar Şevket Efendinin ailesi, diğeri ise, babasını birkaç sene evvel kaybetmiş olan ve annesi Münire Hanımla birlikte oturan Suphinin ailesidir.
Şevket Efendi, yanında çalışan dürüstlüğünü, mertliğini ve çalışkanlığını takdir ettiği katibi Suphi ile kızı Zehrayı evlendirmeyi düşünür. Suphi gayet kibarane büyümüş, genç, güzel bir delikanlıdır. Pederi birkaç sene evvel vefat etmiş ise de validesi Münire Hanım henüz sağdır.(s. 13) Daha sonra, Suphinin de böyle bir evliliğe yatkın ve hazır olduğunu anlayınca bu iki genci birbiriyle evlendirir. Kendilerine ayrı bir ev açar. Zehra Hanım Suphi Bey nikahlanmıştı. Vukuatın şu kalıba dökülmesi iki gencin suret-i maişetlerine bir takavvül-i külli getirmiş idi. Artık bundan sonra birbirleri için, birbirlerinin muhabbeti ile, birbirlerinin ümidi ile yaşamaya başlamışlardı. (s.36) Libade civarında minimini bir köşk tutulmuştu. Burası, bir zemin katı üzerinde tek bir kattan ibaret ahşap bina olup beş oda, geniş bin sofa, bir avlu, iki küçük oda, bir mutfaktan ibaretti . (s.40)
Şevket Efendi, tıpkı Suphi gibi iyi yetişmiş çalışkan, henüz otuz beş yaşında bir adam olup sermayesini artıra artıra senede otuz kırk bin lira kıymetinde iş görmek derecelerine kadar mahza (sadece) sây ü tedbiri sayesinde vâsıl olmuştur. (s. 14) Şevket Efendinin tek arzusu kızını mutlu etmek, onu mutlu edecek bir eş bulmaktır. Yanında çalıştığı Suphi bu bakımdan biçilmiş bir kaftandır. Ancak evlilik beklenildiği şekilde mutlu bir şekilde gelişmez.
Suphi ve Zehranın evliliği gayet mutlu bir şekilde baş*lamış, gelişen olaylar bu mutluluğun üzerinde kara bulutların dolaşmasına sebep olmuştur. Zehrada ortaya çıkan aşırı kıs*kançlık aile içerisindeki huzuru olumsuz yönde etkilemiştir. Yeni oluşturulan bu ailede sık sık kıskançlığa dayalı tartışmalar görülmeye başlar. Zehra , çocukluğundan beri gayet kıskanç idi. Hele kendisinden iki sene sonra doğan Bedriyi o derece kıskanırdı ki birkaç kereler çocuğa âdeta bağırmak, kafasını ezmek gibi vahşetlere kadar cüreti görülmüştü. (s. 15) Onun bu yapısı evliliği üzerinde de etkili olmuş, kocasını her şeyden kıskanmaya ve kıskançlığı da bir vehim haline dönünce, zaman zaman aile içi çatışmaların yaşanmasına vesile olmuştur.
Suphi ve Zehranın evliliğinde önemli olaylardan biri de eve alınan cariye Sırrıcemaldir. Münire Hanım, bu cariyeyi gelininin rahatını düşünerek almıştır. Ancak, Sırrıcemal bir timsal-i cemal idi. Kafkas neslinin hüsn ü an ile en ziyade meşhur olan şubesi efradından olduğunu yek-nazarda en müşkilpesent gönüllere bile teslim ve tasdik ettirecek biridir. (s.50) Bu durumun farkında olan Zehra kocasını bu cariyeden kıskanmaya başlar. İçten içe Sırrıcemale karşı düşmanlığını ortaya koyar. Sonunda korktuğu başına gelir ve Suphi Sırrıcemale gönlünü kaptırır.
Suphinin Sırrıcemalle evlenerek ayrılması, ailede parçalanmaya sebep olur. Bu parçalanmada karı-kocanın birbirine olan sevgi azlığının yanında, Zehranın aşırı kıskançlığı ve Suphinin zaaflarına gem vuramaması önemli bir etken olmuştur. Bu iki özellik (kıskançlık ve zaaf) romanın sonuna kadar kahramanlarımızda belirgin bir şekilde kendini hissettirir.
Suphi tıpkı Zehra ile evliliğinde olduğu gibi, Sırrıcemalle de önceleri çok mutludur. Ancak, Zehranın intikam maksadıyla önüne sürdüğü Ürani oltasına kapılmaktan kendini kurtaramaz . Ürani, Zehra tarafından Suphiyi mahvetmek ve Sırrıcemalden koparmak için tutulmuştur. Fakat, Suphinin bundan haberi bile yoktur. Sanki Suphi artık Sırrıcemali de , Zehra yı da unutmuş gitmiş idi. Uraninin şüphelerine karşı muhabbetini kasemlerle temine çalışmakta idi. (s.112)
Ailenin huzurunu ve mutluluğunu sağlayan temel öğelerin başında göstermelik sevgi ifadeleri gelmekte iken, zamanla bunun yetmediği ve daha başka davranış biçimlerine ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkar. Suphi, ekonomik sebeplerle evlendiği Zehrayla daha sonra karakterlerinin uyuşmadığını anlar. Sırrıcemale yönelmesinin altında bu sebep de yatmaktadır o, kendisine sadık bir eş ve müşfik bir hayat arkadaşı istemektedir. Bunların hepsi Sırrıcemalde vardır.
Suphinin ikinci defa kurduğu bu aile, kendisinde varolan zaaf yüzünden yıkılma noktasına gelir. Zehranın bulduğu Marika adında bir kadın, Beyoğlunda tanıdığı kadınlardan birisini Suphiye musallat edecek, çekip tuzağa düşürecek, onu sefahate alıştırıp hem Sırrıcemalden ayıracak, hem başına dünyayı haram eyleyecek idi. (s.130) Zehranın yaptığı bu plân neticesinde Suphi Üraninin tuzağına düşer. Durumu öğrenen Sırrıcemal kendisini evin önündeki kuyuya atarak intihar edecer.
Ailenin yıkılmasında evlilik bağlarının zayıf olmasının büyük etkisi vardır. Bilhassa, karı-koca arasında ortaya çıkan karşılıklı güvensizlik yıkımlarda büyük rol oynamaktadır. Romanda ele alınan ailenin yıkılmasında en büyük etken Zehranın aşırı derece kıskançlığıdır. Suphi, bu kıskançlık karşısında herhangi bir tedbir almak yerine Zehranın, daha sonra da Sırrıcemalin kıskançlık duygularını depreştirecek davranışlar yapmaktan geri durmaz. Suphi, evini ve dükkanını terk ettiği ve Ürani ile gönül eğlendirdiği için, dükkanında çalışan Muhsinin ihanetine uğrar. Önce, dükkanı kendi zimmetine geçiren Muhsin, daha sonra da Zehranın Suphiyi kıskandırmak için yapmış olduğu evlilik teklifini kabul eder. Böylece, Suphiye iki yönlü bir darbe vurmuş olur.
Romanda sosyal ve psikolojik çatışmalar oldukça fazladır. Bunda, kahramanların eğitim ve aile terbiyeleri önemli derecede rol oynar. Zehranın evlenmeden önceki psikolojik yapısı evlendikten sonra nispi bir değişikliğe uğrasa bile aile hayatında olumsuz etkilere sebep olur. Sosyal statü bakımından Suphiye uygun olmayan Zehra, psikolojik yapısı itibariyle de uygun değildir. Bu durumu önceden kestiren Şevket Bey, kızının yapmış olduğu evlilikten ve bu evliliğin geleceğinden endişelidir. Ona göre, Bu tabiatta olanlar -bahasus kadın iseler- ileride gayet faci (acıklı) vukuata sebep olacaklar dır. (s.15)
Osmanlı cemiyet hayatının bir geçiş dönemini yansıtmakla beraber Zehra romanında devrin aile yapısının belli bir kesiti yansıtılmak istenmiştir. Zehranın özel olarak seçilmesinde, bu tip kadınların ailenin mutluluğunun ve huzurunun bozulmasında ne kadar etkili oldukları belirtilmek istenmiş olabilir. Ayrıca, Suphi gibi kocaların karısına ve yuvasına sadık olma yerine gönlünü her gördüğü güzele kaptırması da ailenin huzursuzluğunda önemli derecede rol oynar. Suphinin annesi Münire Hanım, bir kaynanadan ve anneden beklenen tavırları gösteremez. Oğlunun yuvasının yıkılmaması için bir faaliyette bulunmaz. Hatta, Sırrıcemal gibi birini cariye olarak eve getirmekle, belki de dolaylı olarak bu ailenin yıkılmasında rol oynamıştır.
Sonuç olarak; Zehra romanında kıskançlıkların, ihanetlerin ve intikamların görüldüğü bir aile faciası sergilenir. Teknik bakımdan çok başarılı olmasa bile, devrin aile yapısı hakkında az da olsa okuyucuya belli bir fikir vermesi bakımından roman başarılı sayılabilir.
Nabizade Nazım (1862?-1893)
Babasının genç yaşta ölümünden sonra ninesinin yanına sığınan Ahmed Nazımın özyaşamsal öyküsel yapıtı Yadigarlarımdan anlaşıldığına göre, babasının içkici ve ruh hastası bir adam olmasından, annesini de küçük yaşta yitirmesinden dolayı çocukluğu ve ilk gençliği pek de mutlu geçmemiştir.Ninesinin yanındayken Tophane Mahalle Mektebini bitirerek Salıpazarındaki Fevziye Rüştiyesine kaydolduysa da ,daha sonra Beşiktaş Askeri Rüştiyesi ilk bölümüne girdi.İdadi(lise) öğrenimini bu okulda tamamladıktan sonra yüksek öğrenimini Mühendishane-i Berri-i Hümayunda (kara askeri mühendis okulu)yaptı ve 1884 te topçu mülazım-ı sanisi (topçu üsteğmen) olarak mezun oldu;Mekteb-i Harbiye-i Şahaneye (genel kurmay okulu) girdi.bu okulu da, 1886 da Erkan-ı Harbiye yüzbaşısı olarak bitirdi. Başarılı bir öğrenci olması dolayısıyla bitirdiği okulda öğretim üyesi olarak çalışmaya başladı;yüksek cebir,istihkamvetopoğrafyadersleri verdi.Keşif ve araştırma yapmak üzere Suriyede görevlendirildi.1890 da İstanbula döndü.Bir arkadaşının aracı olmasıyla daha önce görüp sevdiği kızla evlendi.Ama mutluluğa evlilik yaşamında da kavuşmadı;evlendikten kısa bir süre sonra kemik veremi hastalığına yakalandı.Haydarpaşa Hastenesinde iki yıl kadar tedavi gördüyse de iyileşemdi; 6 Ağustos 1893′te öldü ve Üsküdar da Miskinler Tekkesi yakınındaki mezarlıkta toprağa verildi.
Nabizade Nazımın ilk yazısı 1880 de Vakit gazetesinde A.Nazım imzasıyla yayımlanan Esaret başlıklı denemesidir.Nabizade,1880-1890 yılları arsında çok verimli bir yazın adamı konumundadir.Daha çok Coşumcu(Romantizm) etkiler taşıyan şiirlerini bilimsel konuları işleyen makalelerini,öykülerini Hazine-i Evrak,Mirat-i Aem ,Rehber-i Fünun,Afak,Berk,Manzara gibi dergilerle Tercüman-Hakikat,Servet,Mürüvvet gibi gazetelerde yayımlamıştır.1891′de çıkmaya başlayan ve o sırada bir bilim dergisi niteliğinde olan Servet-i Fünun dergisinin de ilk yazarlarındandır.1896 da Tevfik Fikretin edebi tönetimine geçen bu dergi,adını 1896-1901 arasında oluşan yazınsal döneme de adını veren dergidir.
Yapıtları:
Heves Ettim(şiir,1885)
Minimini-yahut-Yine Heves(şiir,1886)
Yadigarlarım(anı-öykü,1886)
Zavallı Kız(öykü.1890)
Bir Hatıra(öykü,1890)
Karabibik(ilk köy romanı,1891)
Sevda(öykü,1891)
Mini Mini Mektepli(okuma ve yazma parçaları,1891)
Hala Güzel(öykü,1891)
Haspa (öykü,1891)
Seyyie-i Tesamüh(-hoşgörünün kötülüğü-uzun öykü,1892)
Esatir(mitoloji,1892)
Aynalar(fizik kitabı,1892)
Zehra(ilk psikolojik roman denemesi,1896)