Ziya'ya Mektuplar kimin eseri? Ziya'ya Mektuplar kitabının yazarı kimdir? Ziya'ya Mektuplar konusu ve anafikri nedir? Ziya'ya Mektuplar kitabı ne anlatıyor? Ziya'ya Mektuplar PDF indirme linki var mı? Ziya'ya Mektuplar kitabının yazarı Cahit Sıtkı Tarancı kimdir? İşte Ziya'ya Mektuplar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
01 Nisan 2022 20:00 Kitap
Kitap Künyesi
Yazar: Cahit Sıtkı TarancıYayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750707148
Sayfa Sayısı: 244
Ziya'ya Mektuplar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Babacığım, hayatta muvaffakiyet yalnız aç kalmamakta değildir. Asıl muvaffakiyet göçüp gittikten sonra ardında bir eser bırakmaktadır. Bu eseri meydana getirmek için saadeti memnu telakki etmeli. Benim de çizilmiş bir mefkürem vardır. Ben, her şeyden evvel, yaşamış olduğuma delil için, bir eser meydana getireceğim.Ziya'ya Mektuplar Alıntıları - Sözleri
- Bazen kendi kendimize hasret kaldığımız doğrudur.
- "İsterdim olsun evimde Bir kadın halden anlar Kitaplar arasında bir kedi Cümle dostlar her mevsimde Dilediğim yalnız bunlar."
- Geceler ki ancak ölümle aydınlanır, Hoş gör geceleri,yaşamak aşkımızdır.
- "Bense, hep istemediğim hayatı yaşaya yaşaya istediğim hayatın nasıl bir şey olduğunu unuttum gitti.."
- Devam et Ziyacığım,ekmek kadar,su kadar,yemişler kadar,gökler ve bulutlar kadar,bizim şiirlerimizin de bir gün kadri bilinecektir.
- Topyekun saadet nedir hala bilmiyorsak da, hepimizin perakende saadetlerimiz olduğunu inkar edemeyiz.
- Meğer İstanbul'un en büyük cazibesi, istediğim zaman seni görebilmek imkânını bana bahşetmesiymiş.
- "Birer ağaç altında sevgilimiz, annemiz Gece değmemiş sema, dalga bilmeyen deniz."
- Ziyacığım, Hayatı sevmekle geçiyor ömrüm, az daha gençliğim diyecektim, gene de diyebilirim, zira yaş oldu otuz. Desene ki Dante gibi ortasındayız ömrün. Fakat bu an ne güzel!
- Zira ölüme doğru giderken içimiz belkilerle doludur.
- Düşman gelir dost gider kapımızı çalanlar.
- Her gün yediğim yemek,susayıp içtiğim su, Kolundan tutup gitmek istediğim kadın. Ziya Osman
- Bil ki yüzünü buruşturmadan sevmek lazım Yoksulu,huysuzu,densizi,salağı Baudelaire
- Bense hep istemediğim hayatı yaşaya yaşaya istediğim hayatın nasıl bir şey olduğunu unuttum gitti.Yarınıma dair hiçbir şey bilmiyorum.Üstüne eğildiğim mühim bir mazim de yok.
Ziya'ya Mektuplar İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Edebiyatımızın en aşık ve hassas şairlerinden cahit sıtkının Ziya Osman Sabaya yazdığı kendisi gibi hassas ve güzel türkçeli mektuplarını bitirmiş bulundum. Kendisi hakkında meşhur şiirler dışında çok bir malumatım yoktu ama dizelerinden dolayı ruhen yakın bulduğum biriydi. Karakter olarak hassas, işkolik ve yaşama sevdalısı bir adam olduğunu mektuplardan anlıyoruz.Şiir poetikasının ve nelere dikkat ettiğini dize dize analizler yaparak belirtmiş. Ziya osman sabayı başka türlü seviyor.Küçük kızlara olan sevdası bariz şekilde görünüyor ama herşeyi sevip yaşama arzusuyla beni etkiledi.Rakı merakı zaten erken yaşta ölmesine sebep olmuş. Şiir konusunda şekil hassasiyeti ve şairlere ve şiirlere olan düşünceleri açısından her şiir sevdalısının ve şair olmak isteyenlerin okuması gereken bir kitaptır. En çok ziya osman sabanın şu dizesini över bu mektuplarda ve söyleyiş bakımından mana bakımından bu güzelliği arar mısralarda Eski bir evde olmak ,orda, Eyüpsultan'da (Vural Öztürk)Yazarların anılarını, mektuplarını okumayı pek severim. Bu alemden göçmüş gitmiş insanların gamları, hüzünleri, mutlulukları, hevesleri, bekleyişleri kendi göçebeliğimizi hatırlamamıza vesile olur. Cahit Sıtkı, saf şiirin bizdeki başarılı temsilcilerindendir. Otuz beş yaşı yolun yarısı sayan (belki de hayatındaki tek iyimserliği de buydu) şairin lise yıllarından beri en yakınında duran kendisi de şair olan Ziya Osman'a mektupları onların ilişkilerini görmekten ziyade bana yukarıdaki hisleri uyandırdı. Belki de kelimelere bu kadar önem veren şairin son iki senesinde büyük gayretlere ancak yirmi kelimeye kadar konuşabilmesi imtihan örneği olarak karşımızda durmalıdır. Keşke kitabın mektupların cevaplarıyla hazırlanmış bir baskısı olsaydı. Kitabın keyfi katlanırdı... (Asuman MERCAN)
" Zaman bir kuşak gibi / Sarıl sarıl bitmiyor" cümlesi aklıma kazınmış olsa gerek ki hayatın gerçekliği yüzüme çarpıyor bu cümle ile. Cahit Sıtkı Tarancı ve Ziya Osman Saba, iki büyük yazar, eşsiz şiir ve öykülerin yanında uzun yıllara yayılan hayranlık verici dostluklarıyla da Türk edebiyatının unutulmazları arasına isimlerini kazıdılar. İki şairin lise yıllarından başlayan arkadaşlıkları, Cahit Sıtkı’nın ölümüne kadar sürdü. Hatta Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı ile arasındaki dostluğu anlatmak için şu satırları söylüyor kitapta " Tahinhelvası olduğu günler o bana helvasını verirdi, ben de ona portakal günleri portakalımı..." belki de sırf arkadaşım seviyor düşüncesi ile sevdiklerini yememeyi göze alacak kadar naif bir kalp. Bir şair. Ziya’ya Mektuplar, Cahit Sıtkı’nın Diyarbakır’dan, Paris’ten, Burhaniye’den, Ankara’dan Ziya Osman Saba’ya yazdığı mektupların bir araya getirildiği değerli bir eser. İki şairin birbirlerinin şiirlerine eleştirilerini, Cahit Sıtkı’nın şiir dünyasına ve dönemin edebiyatçılarına dair görüşlerini içeren bu mektuplar bence hazine niteliğinde. Cahit Sıtkı'nın şiir ideolojisini anlamak adına çok kıymetli bir eser. Mektuplarında aşklarından, hayatından kesitler ile karşılaşacaksınız. Bana göre bu değerli şairlerin hayat hikayelerini anlamak ve onlara dair şiirlere bir nebze olsun şahit olmak için okunması gereken bir eser. Çünkü şiir ; daima en ummadığımız yerdedir... (Nur ŞAHİN)
Ziya'ya Mektuplar PDF indirme linki var mı?
Cahit Sıtkı Tarancı - Ziya'ya Mektuplar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ziya'ya Mektuplar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Cahit Sıtkı Tarancı Kimdir?
Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en önemli şairlerinden birisidir. En ünlü şiirleri "Yaş Otuz Beş" ve "Memleket İsterim"'dir.4 Ekim 1910’da Diyarbakır’da dünyaya geldi. Babası, Diyarbakır'da ticaret ve ziraatle uğraşan köklü Pirinçcizadeler ailesinden Bekir Sıtkı Bey; annesi, babasının amca kızı Arife Hanım'dır. Ailesi, ona dedesinin ismi olan “Hüseyin Cahit” adını verdi. Akrabaları 1934'te Soyadı Kanunu ile “Pirinççioğlu” soyadını aldığı halde aynı yıl pirinç ekiminden çok zarara uğrayan babası Bekir Sıtkı Bey, bu duruma kızarak “çiftçi” anlamına gelen “Tarancı” soyadını almıştır.
Diyarbakır'da başladığı ilk eğitimin ardından aile geleneğinden ötürü orta öğrenim için Kadıköy Fransız Saint Joseph Lisesi'ne gönderildi. Lise öğrenimi için 1927 yılında Galatasaray Lisesi'ne geçti. Fransızcayı çok iyi öğrenerek Baudelaire, Rimbaud, Mallarme'yi özümsedi. Şiir yazmaya lise yıllarında başladı. İlk şiirleri Galatasaray Lisesi’nin “Akademi” isimli dergisinde ve Servet-i Fünun dergisinde yayımlandı. Ömürboyu yakın dost olacak Ziya Osman ile 1928-1929 yılında okulda tanıştı.
1931’de girdiği Mülkiye Mektebi'nden ikinci senenin sonunda atılınca Yüksek Ticaret Okulu'na girdi ancak memuriyet sınavını kazanıp Sümerbank’ta çalışmaya başladıktan sonra bu okuldan da ayrılmak zorunda kaldı. “Ömrümde Sükût” adlı ilk şiir kitabı henüz Mülkiye Mektebi’nde iken yayımlandı.
Çalıştığı pozisyonun Zonguldak, Karabük’e atanması üzerine Sümerbank’ta başladığı memuriyetten ayrıldı; çalışma hayatını öykülerini yayımlamakta olduğu Cumhuriyet gazetesinde sürdürdü.
Cumhuriyet Gazetesi sahipleri Nadir Nadi ile Doğan Nadi'nin desteği ile Üniversite yüksek öğrenimini tamamlamak üzere Paris'e gitti. 1938-1940 yılları arasında Sciences Politiques'e devam etti. Paris'te iken Paris Radyosu'nda Türkçe yayınlar spikerliği yaptı; bir yandan da gazeteye öyküler göndermeye devam etti. Paris’teki öğrenciliği sırasında Oktay Rıfat ile tanıştı.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman uçakları 1940 yılında Paris’i bombalamaya başlayınca öğrenimini tamamlayamadı; bisiklet ile kaçarak Lyon ve Cenevre yoluyla Türkiye'ye geri döndü.
12 Mart 1941'de askerliğini yapmak için hazırlık kıtasına katılmış, nisan ayı sonlarına doğru Ankara Yedek Subay Okulu'nda altı aylık döneminin ardından 10 Kasım 1941'de piyade asteğmeni olarak Burhaniye II. Tabur 5. Kıta Bölük Komutanlığı emrinde kıta hizmetine başlamıştır. Ünlü “Haydi Abbas” şiiri, askerlik döneminin bir ürünüdür.
O yıllarda ailesi artık İstanbul’a yerleşmişti; bir süre babasının Eminönü’deki ticarethanesinde çalıştı ancak içki sorunları yüzünden babası ile arası açılınca Ankara’ya gitti. Sırasıyla Anadolu Ajansı'nda, Toprak Mahsulleri Ofisi'nde ve Çalışma Bakanlığı'nda tercüman olarak çalıştı. “Otuz Beş Yaş” şiiri ile 1946'da CHP Şiir Ödülü'nde birincilik aldı ve yurt çapında tanınan bir şair oldu. Çalışma Bakanlığı'ndaki görevi sırasında tanıştığı Cavidan Tınaz ile 4 Temmuz 1951’de evlendi. Evlendikten sonra yazdığı şiirlerini “Düşten Güzel” adlı kitapta topladı.
1953 yılında geçirdiği bir krizden sonra felç oldu. Yatağa bağlı ve yarı bilinçli durumda olan şair; İstanbul ve Ankara’da çeşitli hastanelerde tedavi gördü; bir yıl kadar Diyarbakır’daki baba evinde bakıldı. Dönemin bakanı Samet Ağaoğlu'nun yardımıyla 6 Eylül 1956'da kardeşi Halit Tarancı refakatinde Viyana'da gönderilmiştir. Zatülcenp hastalığına yakalanarak 12 Ekim 1956’da Viyana'da vefat etti Cenazesi Ankara’da Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedildi. Arkadaşı Ziya Osman’a yazdığı mektuplar 1957’de “Ziya'ya Mektuplar” adıyla yayımlandı.
Kitaplarına almadığı şiirlerle şiir çevirileri ve kendisi için yazılanlar “Sonrası” adlı kitapta toplanarak 1957’de yayımlandı.
Ailesinin Diyarbakır’daki evi 1973 yılında "Cahit Sıtkı Müze Evi" olarak ziyarete açıldı.
Öyküleri, “Cahit Sıtkı Tarancı Hikâyeciliği ve Hikâyeleri" adıyla Selahattin Önerli tarfından 1976'da kitaplaştı.
Şairi anlatan kapsamlı bir araştırma, Prof. Dr. Ramazan Korkmaz tarafından 2002 yılında "İkaros’un Yeni Yüzü – Cahit Sıtkı" adıyla yayımlanmıştır.
Edebi yaşamı
Şiir yazmaya lise yıllarında başlayan Cahit Sıtkı’nın Fransız okullarında okumuş olmasının etkisiyle ilk şiirlerinde Fransız şairlerin üsluplarıyla benzerlikler görüldü.
Kimileri 'Muhit' ve 'Servet-i Fünun/Uyanış' dergilerinde yayımlanan ilk şiirlerini 1933 yılında yayımlanan Ömrümde Sükut adlı kitapta topladı. Otuz Beş Yaş şiirinin, 1946’da, Cumhuriyet Halk Partisi’nin düzenlediği, yarışmada birincilik kazanmasıyla ününü pekiştirdi ve Cumhuriyet Dönemi’nin önemli şairleri arasına girdi.
Sanat için sanat ilkesine bağlı kaldı. Ona göre şiir, kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır. Vezin ve kafiyeden kopmamış; ama ölçülü veya serbest, her türlü şiirin güzel olabileceği inancını taşımıştır. Açık ve sade bir üslubu vardır. Çoğu gerçeğe bağlı olan mecazları, derin, karışık ve şaşırtıcı değildir. Uzak çağrışımlara ve hayal oyunlarına pek itibar etmemiştir. Zaman zaman bazı imaj ve sembollere başvurmuştur.
Şiirlerinde en çok yaşama sevinci ve ölüm temalarına yer vermiş, nedense hep ölümün üstüne gitmiştir. Ayrıca yitik aşklar, mutlu sevdalar, yalnızlık, yaşadığı bohem hayatın buruklukları, çocukluk özlemi de şiirlerine konu olmuştur.
Cahit Sıtkı Tarancı Kitapları - Eserleri
- Otuz Beş Yaş
- Gün Eksilmesin Penceremden
- Ömrümde Sükut
- Ziya'ya Mektuplar
- Düşten Güzel
- Evime ve Nihal'e Mektuplar
- Avuçlarıma Sığmıyor Yıldızlar
- Yağmurdan Sonra Güneş
- Seçmeler
- Sonrası
- Yazılar
- Bütün Şiirleri
- Cahit Sıtkı Tarancı Evime ve Nihal'e Mektuplar
Cahit Sıtkı Tarancı Alıntıları - Sözleri
- Günlerden sonra bir gün, Şayet sesimi fark edemezsen Rüzgarların nehirlerin kuşların sesinden, Bil ki ölmüşüm. Fakat yine üzülme müsterih ol Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini Ve neden sonra Tekrar duyduğun gün sesimi gök kubbede Hatırla ki mahşer günüdür Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum (Seçmeler)
- Bugünkü modern hayat, sevdiğimiz, asırlardan beri tadageldiğimiz canım edebiyatı mahkûm mu ediyor? (Avuçlarıma Sığmıyor Yıldızlar)
- Ölümü ne güzel tasvirlemiş Cahit Sıtkı ; "Bi kere misafire çıkmış adın... İstesende gideceksin,İstemesen de."… (Gün Eksilmesin Penceremden)
- Bilmem ki hatıralar Ne istersiniz benden Gelir gelmez sonbahar (Bütün Şiirleri)
- Nedir ki eninde sonunda ölüm? Ayrı düşmek değil mi aşinalardan? (Sonrası)
- Sana ait olan her şeyde bir başkalık, bir sihir var gibi! (Evime ve Nihal'e Mektuplar)
- Affedin beni daldığım oluyorsa eğer, Neyleyim gönlümce değil bu olup bitenler. (Gün Eksilmesin Penceremden)
- ''...Öylesine karanlık ki gecemiz, Ha olmuş ha olmamış penceremiz..'' (Yazılar)
- Öyle eksildik ki yaşarken, Bize dokunan her şeyi eksiltiyoruz... Yalnızlığımızla çoğalıp kalabalıklığımızla eksiliyoruz. Ve öylesine kalabalık ki yalnızlığımız Ne yana dönsek kendimize çarpıyoruz .. (Sonrası)
- Ne yardan geçilir, ne serden; Korkuyorum bu gecelerden. Bel bağladığım tepelerden Gün doğmayabilir bir daha. (Seçmeler)
- ... halbuki kalemim yaşanılacak saatlerin müjdecisi olmak niyetinde... (Evime ve Nihal'e Mektuplar)
- "Ne doğan güne hükmüm geçer, Ne halden anlayan bulunur; Ah aklımdan ölümüm geçer; Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur... (Bütün Şiirleri)
- Benim için yaşamak bir saadet değil, mütemadi bir sa'y ve gayret demektir… Mektepteki sevmediğim derslere çalışmak değil, mefkûrenin esrarını anlayabilmek için sarf edeceğim gayrettir… (Evime ve Nihal'e Mektuplar)
- İyi geceler canım, derdin. Gecenin iyiliğinden çok, Canın olma düşüncesi Yeşerir dururdu içimde. (Gün Eksilmesin Penceremden)
- Söylemek istiyoruz, çıkmıyor ki sesimiz! Benim mi, onların mı, atan kimin kalbidir? Birbirine karışıp gidiyor nefesimiz! (Ömrümde Sükut)
- Öyle dalmışım ki bu akşamüstü, Komşu arsadır gözümde gökyüzü. Ben dünyadan bihaber bir çocuğum, Kayıp zıpzıplarımı arıyorum. Koşun çocuklar, koşun komşu kızlar, Avuçlarıma sığmıyor yıldızlar. (Avuçlarıma Sığmıyor Yıldızlar)
- Sanat eserinde dinî bir öğüt, ahlakî bir düstur, siyasî, içtimaî, iktisadî bir akide arayanlar, mesela Pascal'ı okuyup tanassur etmek, Gorki'yi okuyup komünist olmak safdilliğini gösterenler Goethe'nin Werther'ini okuyup intihar eden budala âşıklardan daha az gülünç değildir. (Avuçlarıma Sığmıyor Yıldızlar)
- İstanbul çok güzel Nihal... Fakat içinde doğup büyüdüğümüz Diyarbakır daha güzeldir... Oranın topraklarında bize yakınlık var. Oranın taşları bize karşı hissiz değildir. Oranın havası ciğerlerimizi iftiharla şişirecek ne de olsa temiz, öz havamızdır. Oranın suları ancak bizim hararetimizi söndürebilir. O muhit içinde ancak biz varlığımızı gösterebiliriz. Ancak Diyarbakır denen yerde, yaşamanın ulviyetini kavrayabiliriz... Velhasıl şekerim, Diyarbakır'ı sevmek bir vazife ve hem de ihmal edilmeyecek mukaddes bir vazifedir. (Evime ve Nihal'e Mektuplar)
- “kalemim yaşanılacak saadetlerin müjdecisi olmak niyetinde...” (Evime ve Nihal'e Mektuplar)
- Yar olsun, dost olsun, ne arıyorsun, Adresi belli mi vefasızlığın? (Sonrası)