Zonguldak Antik Kentleri (Karadeniz Bölgesi)

  • Konuyu açan Konuyu açan ZeyNoO
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Zonguldak Antik Kentleri (Karadeniz Bölgesi)

Kinolis (Çatalzeytin) Antik Kenti

Kinilos, Kuzeyde kıyı kesimden Filyos-Hisarönü’nden başlayarak Bafra’ya kadar, Güneyde iç kesimlerde Gerede’den başlayarak Çankırı’ya denk uzanan ilk çağ Anadolu’sunda adına Paphlagonia denilen bölgenin içinde yer almaktadır.
Strabon, Karambis/Kerempe Burnundan sonra Sinop yönünde kıyı boyunca giderken, Abonou Teikhos/İnebolu’dan önce Kinilos adlı bir yerleşim yerinden söz etmektedir. Ancak, İlkçağ kentçiği Kinolis’in bulunduğu alan, İnebolu’nun kıyıdaki ana yol üzerinden 41 km. doğu ilerisinde, bugün Ginolu denilen bir yarımadanın üzerindedir.
Yarımada üzerindeki İlkçağ ve Ortaçağ kentçiği, surlarla çevriliydi. Surların anıtsal bir propylonlu (ön kapılı) girişi bulunmakta idi. İlkçağ surlarından ve propylondan günümüze gelebilen temel üstü kalıntısı bulunmamaktadır. Kent alanında bol miktarda keramik parçaları görülebilmektedir. Bizans döneminde yarımada kentini çeviren, toplama taşlarla örülmüş sur duvarlarının bazı kısımları ile yine aynı dönemde yapıldığı sanılan, aynı teknikteki kare planlı küçük bir yapının temel üstü bölümleri günümüze kadar gelebilmiştir. Burada, sur dışı nekropoliste, İÖ.6.yüzyıla tarihlenen arkaik bir mezar steli bulunmuştur.
 
Tios, Tion (Filyos, Hisarönü) Antik Kenti

xQYLE.webpTios, Billaios/Filyos ırmağının batı yakınındaki, Zonguldak İline bağlı Hisarönü’nün bulunduğu yerde idi. Tios’un tarihçesi, İÖ.4 yüzyıl sonuna, 3.yüzyıl başına kadar uzanmaktadır.

Byzantion’lu Stephanos’a göre, kenti Miletos’lu bir rahip olan Tios kurmuş ve kente de Tion adı verilmiştir. Ancak, Prof. Bilge Umar’a göre ise, bu yöredeki Miletos kentleri İÖ.7.yüzyılda kurulduğunda ve İÖ.7.yüzyılda Miletos bir Helen kenti olduğundan, o dönemde bir rahibin, Hellen dilinde anlamı olmayan tios diye bir ad taşıması mümkün değildir.

Tios antik kentinden günümüze oldukça sağlam bir durumda ulaşan kale ortaçağda yapılmıştır. Kalenin kitabesi günümüze gelemediğinden yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Kale moloz taş ve tuğladan yapılmış olup, günümüze oldukça iyi bir durumda gelmiştir. Ortaçağ’da yapılan bu kale çevresinde Roma dönemine tarihlenen mabet, tiyatro ve büyük bir yapıya ait olduğu sanılan üç kemerli bir duvar günümüze gelebilmiştir. Ayrıca yakınındaki Çayır Mağarası’ndan kaleye ve kente su taşıyan su kemerleri kalıntıları da günümüze gelebilmiştir.

Kale ve yanındaki tiyatro 2001 yılından itibaren başlayan çalışmalar sonucunda kısmen restore edilmiş olup, çalışmalar halen sürdürülmektedir.

Mezarlık bitişiğindeki İlkçağ amphitheatron’u alanında, vomitorium’un tonozlu üst bölümüne açılan bir parça ve izleyici sıralarından birkaç taş parçası görünmektedir. Ayrıca büyük bir yapının, üç kemerli duvarı da bugün hala ayaktadır. Bunun güneybatı yakınında bir tapınak bulunmaktadır. Bu kalıntıların çevresinde çok sayıda İlkçağa ait çanak-çömlek kırıntılarına rastlanmaktadır ki, bu da İlkçağ kenti çok geniş bir alana yayılmıştır.

Ek Bilgi:

Karadeniz’in bozulmamış tek antik kenti özelliğini taşıyan Filyos Antik Tios’da 2 yıldır süren kazı çalışmalarına bu yılda Temmuz ayında başlanılması planlanıyor.

Trakya Üniversitesi ve Ereğli Müzesi tarafından yürütülen kazı çalışmalarının bu yıl Temmuz ay ortalarında yine start alması hedefleniyor.

Kazı Başkanı Prof Dr. Sümer Atasoy Başkanlığı’nda yürütülen kazı çalışmalarında, kentin mimari yapısı ve tarihi kalıntıları yönünde önemli buluntulara ulaşıldı.

Büyük bir yerleşim yeri tespit edilmesi üzerine bölgenin tüm ilgileri üzerine topladığını kaydeden Filyos Belediye Başkanı Hilmi Uzun, kazı çalışmalarının Temmuz ayı ortasından Ağustos ayı sonuna kadar olan 1.5 aylık süreçte yapıldığı söyledi.

Zamanın yetersizliğinden yakınarak yıl boyunca çalışmaların yapılmasını isteyen Uzun, “Çok önemli buluntular ortaya çıktı. Kamuoyuna zaman zaman anlatıldı. Ortaya çıkarılan eser ve buluntular bizi heyecanlandırıyor. Ama bir sıkıntımız var. Üniversiteler kapandığında kazı çalışmalar başlıyor. Okullar açıldığında bitiyor. Yani Temmuz ortasında başlayıp, Ağustos ayı sonunda bitiriyor. Yaklaşık 1.5 aylık süreçte yapılıyor. Bizim için zaman çok kısa oluyor. Zaman, çalışmalarında ileri boyutlara ulaşmasına yeterli olmuyor” dedi. Çalışmaların tüm yıla yayılması için Zonguldak Valisi Yavuz Erkmen ve milletvekilleri, ZKÜ Rektörü Prof. Dr. Bektaş Açıkgöz’ün yoğun girişim ve çabalarının bulunduğunu anlatan Uzun, “Kazı çalışmalarının tüm yıla yayılabilmesi için öncelikle ZKÜ’ de arkeoloji bölümü açılabilmesi için çaba sarf ediyoruz. Rektör Bektaş Açıkgöz’de konuya çok hassas davranıyor. YÖK’ten bölüm açılabilmesi için onay çıktı. Açılabilmesi için öğretim görevlisi gerekli. Kadroyu tamamlama uğraşını sürdürüyoruz. Bu konuda da aşama kaydedildi. Öğretim görevlisi sorunu çözüldüğünde arkeoloji bölümü, resmen açılacak. Bu bölüm açıldığında buradaki çalışmalar tüm yıla yayılır. Uygulamalı olarak eğitim verilir. Çok güzel neticeler ve gelişmeler olur” diye konuştu.

ÖNEMLİ BULGULAR

İstanbul Üniversitesi Mühndislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Öğretim görevlisi Yar Doç. Dr. Fethi Ahmet Yüksel ve Trakya Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Sümer Atasoy’un Zonguldak-Çaycuma-Filyos Arkeolojik çalışmalarla ilgili hazırladığı raporda da, yerleşim alanının tarihi ve mimari yapısı hakkında önemli bulgulara rastlanıldığı belirtiliyor.

M.Ö 7. yüzyılda Miletos şehrinden gelenler tarafından kentin kurulduğu belirtilen raporda özetle, “Persler, Romalılar, Cenovalılar ve Osmanlılara kadar çok sayıda dönemde bölge yerleşim merkezi olmuştur. Burada modern yerleşim alanları antik kentlerin üstüne kurulmuştur. Roma dönemine ait toprak üstü kalıntılardan, liman surları, su kemeri, tiyatro, savunma kulesi ile antik liman ve mendireğiyle Filyos’daki antik kent bu açıdan bozulmamış tek yer konumundadır. Filyos’ta görülebilen ve kısmen de olsa korunabilmiş. Arkeolojik yapı kalıntıları, beldenin arkeolojik önemini ortaya koyan bir başka unsurdur. Burada bir sur duvarı yer almaktadır. Bu surun devamlılığı ve yapı temellerinin belirlenmesi durumunda surun özgün mimarisi ortaya çıkarılacaktır. Tiyatronun önemli bir kısmı tahrip olmuş ve taşları yapı taşı olarak sonradan kullanılmıştır. Oturma sıralarının bir bölümü ile skenesi, paradosları ve batıdaki Analemna duvarının bir bölümü korunmuş olan diazomalı tiyatro yapısıdır. Tiyatro binasının kuzeyindeki aguadak’ın(su kemeri) birkaç kemeri korunabilmiştir. Bu yapı, kentin suyunun uzak mesafelerden getirildiğini göstermektedir. Tiyatro çevresindeki taş yapının etrafından GPR ölçümleri yapılarak mimarisine ait bulguların saptanması hedeflenmiştir. Mağara olarak isimlendirilen yapı aslında dehlizli bir mimari yapı kalıntısıdır. Mağaranın iç duvarları harçlı ve derhizlidir. İçinde bir çok bölümler ve odalar bulunun bu yapının üzerinde jeoelektirik ölçümler yapılarak girişin uzanımı araştırılıyor. Denizin içine doğru uzanan ve sular altında kalan antik limana ait kalıntılar mevcuttur. Aynı zamanda, limanın varlığı antik çağlarda Filyos’un önemli bir yerleşim alanı olduğunun kanıtıdır” ifadeleri yer aldı

ZKÜ Rektörü Prof Dr. Bektaş Açıkgöz’de, üniversite bünyesinde arkeoloji bölümünün kurulduğunu fakat öğretim görevlisi bulunmaması nedeniyle açılamadığını kaydetti. Rektör Açıkgöz, bölümün açılabilmesi için tüm hızıyla çalışmaların sürdürüldüğünü belirtti.
 
Herakleia (Karadeniz Ereğlisi) Antik Kenti

Herakleia, MÖ.VI.yüzyılda Megaralılar tarafından kurulmuş bir koloni kenti idi. Büyük olasılıkla isminin Metropolis olduğu sanılmaktadır.

M.Ö. VI. Yüzyılda Frigler tarafından buraya Mariandyn ismi verilmiştir. Karadeniz kıyılarındaki ay sayıda doğal limanlardan biri de burada olduğundan tarihin her döneminde önemli bir yerleşim merkezi olduğu kadar gemicilerin sığındığı doğal bir limandır. Bu yerleşime sonraki yıllarda Yunan Mitolojisindeki Herakles’den esinlenerek Herakleia ismi verilmiştir. Anadolu’daki diğer Herakleia kentlerinden ayrılabilmesi için bu sözcüğe Pontika eklenmiş ve kentin ismi Herakleia Pontike olmuştur. Bununla beraber Megara yerleşiminden önce MÖ.2500 yıllarında Hititlerin, ardından Friglerin buraya yerleştiği, Troia Savaşı’ndan sonra da Trak kökenli Mariandylerin burada yaşadığı kaynaklardan öğrenilmektedir.

Herakleia İlkçağda önemli kentlerden biri olup, MÖ.546’da Büyük İskender’in eline geçti ve uzun dönem Tiranlarca yönetilmiştir. MÖ. 4.yüzyılda kent, en parlak dönemini yaşamıştır. Anadolu Birliği’nin bozulmasıyla Hıristiyanlığın ilk yayıldığı yerlerden biri olup, bu dönemde Hz.İsa’nın havarilerinden Andreas bugün de görülebilen Kutsal İbadet Mağaraları’nda ilk Hıristiyan ayinlerini düzenlemiştir.

Pontus Herakleiası’ndan antik çağlara ait eserler günümüze gelememiştir. Yalnızca Cehennemağzı Mağaraları ve Kutsal İbadet Mağaraları günümüze ulaşabilmiştir. Yöre halkının Kocayusuf Mağarası dediği Cehennemağzı’nda dağın içlerine doğru sürünerek girildiğinde yüksek ve geniş mağara boşluğuna ulaşılır. İki kaya, mağarayı bölümlere ayırır ve aynı zamanda da tavanı destekler. Mağaranın büyük bir bölümü göldür. Mitolojide Hades Mağarası olarak da geçmektedir. Hades yeraltı dünyasının ve ölüler ülkesinin tanrısıdır. Mağara mitolojide Tanrı Apollon’un kehanetgahı olarak da anılmaktadır.

Kentin İlkçağ yapılarına ait 1452’de Osmanlılar tarafından yerinden sökülerek Rumelihisarı’nın yapımında kullanılmak üzere götürülmüştür. Mermerden yapılmış İlkçağ liman taşları ise kumların altında kalmıştır. Yalnızca, kente ait bazı dayanak duvarları, eski surlardan parçalar dikkati çekmektedir. Kentte Ortaçağa ait bir kalenin kalıntıları görülmektedir.

Herakleia Pontike (Ereğli) Kalesi

Kaletepe Mahallesi’nde bulunan tepenin üzerinde deniz seviyesinden 150–160 m. yükseklikte Ereğli Kalesi bulunmaktadır. Bu kale W.Hoebfner tarafından incelenmiş ve bir de planı çıkarılmıştır. Denize dik yamaçlar üzerindeki bu tepede antik çağlarda MÖ. IV. yüzyılda Klearchos tarafından kurulan Herakleia Pontike şehrinin akropolü vardı.

Kale XIII. yüzyılın başlarında Bizans döneminde yapılmıştır. W.Hoepfner’e göre bu kalenin Cenevizliler tarafından yapıldığı ileri sürülmüşse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır.

Kale plan olarak düzensiz bir plan göstermekte olup, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Yapımında tuğla ve harç dolgu ile birlikte gri tüf taşlarına da yer verilmiştir. Bunların arasında açık kırmızı tuğlalar, avlu kapısında da koyu kırmızı renkli tuğlalar kullanılmıştır.

Kale iç avluyu çevreleyen duvarlar ve onu takviye eden kulelerden meydana gelmiştir. Ön avlunun solunda bir kulenin kalıntıları görülmektedir. Sağ tarafta ise yine başka bir kule kalıntısı dikkati çekmektedir. Kalenin dış avlusunda mühimmat depolarına yer verilmiştir. Dış avludan iç avluya kemerli bir kapı ile geçilmektedir. İç avlunun büyük bir bölümünde de su sarnıcı bulunmaktadır. Buradaki sarnıç 8.00x40.00x6.10 m. ölçüsünde bir plan göstermekte olup, köşeleri yuvarlatılmıştır. Sarnıcın derinliği ise 5.00 m. dir.

Kalenin üst katında iki oda kalıntısı dikkati çekmektedir. Tuğladan yapılan bu odaların üst örtüsü ile duvarların büyük bir bölümü yıkılmıştır. Ancak bunların üzerinin tonozlarla örtülü olduğu günümüze gelebilen izlerinden anlaşılmaktadır. Bu odalara avlu yönündeki bir merdivenle çıkılmaktadır.

Şehir Surları:

Herakleia Pontike arazi konumuna uygun olarak surlarla çevrilmiştir. Şehrin ilk defa 1550 yıllarında kurulduğu dikkate alınacak olunursa ilk surların da bu dönemde yapıldığı sanılmaktadır. Bu surlar güneybatıya doğru, denize yönelik olarak tepenin dik yamaçlarını çevirmektedir. Buradan da kademeler halinde kıyı şeridine kadar inmekte ve sonra yeniden akropol tepesine yükselmektedir.

Helenistik dönemden kalan sur duvarları oldukça sert gri renkli kireç taşından bloklar halinde yapılmıştır. Büyük olasılıkla da bu teknik MÖ. III. Yüzyıla aittir. Sonraki dönemlerde, bu surların üzerine Roma ve Bizans döneminde surlar yapılmıştır. Helenistik dönem surlarına ait çok az kalıntı günümüze gelebilmiştir. Buna karşılık Roma devrine ait sur kalıntıları daha fazladır. Ne var ki bu surların bütünü yeterince korunamamıştır.

Günümüze gelen Roma suruna ait bir kulenin 10 m. genişliğinde olduğu sanılmaktadır. Bu kulenin 8.00 m.lik bir kısmı günümüze gelebilmiştir.
 
Geri
Top