Herakleia (Karadeniz Ereğlisi) Antik Kenti
Herakleia, MÖ.VI.yüzyılda Megaralılar tarafından kurulmuş bir koloni kenti idi. Büyük olasılıkla isminin Metropolis olduğu sanılmaktadır.
M.Ö. VI. Yüzyılda Frigler tarafından buraya Mariandyn ismi verilmiştir. Karadeniz kıyılarındaki ay sayıda doğal limanlardan biri de burada olduğundan tarihin her döneminde önemli bir yerleşim merkezi olduğu kadar gemicilerin sığındığı doğal bir limandır. Bu yerleşime sonraki yıllarda Yunan Mitolojisindeki Herakles’den esinlenerek Herakleia ismi verilmiştir. Anadolu’daki diğer Herakleia kentlerinden ayrılabilmesi için bu sözcüğe Pontika eklenmiş ve kentin ismi Herakleia Pontike olmuştur. Bununla beraber Megara yerleşiminden önce MÖ.2500 yıllarında Hititlerin, ardından Friglerin buraya yerleştiği, Troia Savaşı’ndan sonra da Trak kökenli Mariandylerin burada yaşadığı kaynaklardan öğrenilmektedir.
Herakleia İlkçağda önemli kentlerden biri olup, MÖ.546’da Büyük İskender’in eline geçti ve uzun dönem Tiranlarca yönetilmiştir. MÖ. 4.yüzyılda kent, en parlak dönemini yaşamıştır. Anadolu Birliği’nin bozulmasıyla Hıristiyanlığın ilk yayıldığı yerlerden biri olup, bu dönemde Hz.İsa’nın havarilerinden Andreas bugün de görülebilen Kutsal İbadet Mağaraları’nda ilk Hıristiyan ayinlerini düzenlemiştir.
Pontus Herakleiası’ndan antik çağlara ait eserler günümüze gelememiştir. Yalnızca Cehennemağzı Mağaraları ve Kutsal İbadet Mağaraları günümüze ulaşabilmiştir. Yöre halkının Kocayusuf Mağarası dediği Cehennemağzı’nda dağın içlerine doğru sürünerek girildiğinde yüksek ve geniş mağara boşluğuna ulaşılır. İki kaya, mağarayı bölümlere ayırır ve aynı zamanda da tavanı destekler. Mağaranın büyük bir bölümü göldür. Mitolojide Hades Mağarası olarak da geçmektedir. Hades yeraltı dünyasının ve ölüler ülkesinin tanrısıdır. Mağara mitolojide Tanrı Apollon’un kehanetgahı olarak da anılmaktadır.
Kentin İlkçağ yapılarına ait 1452’de Osmanlılar tarafından yerinden sökülerek Rumelihisarı’nın yapımında kullanılmak üzere götürülmüştür. Mermerden yapılmış İlkçağ liman taşları ise kumların altında kalmıştır. Yalnızca, kente ait bazı dayanak duvarları, eski surlardan parçalar dikkati çekmektedir. Kentte Ortaçağa ait bir kalenin kalıntıları görülmektedir.
Herakleia Pontike (Ereğli) Kalesi
Kaletepe Mahallesi’nde bulunan tepenin üzerinde deniz seviyesinden 150–160 m. yükseklikte Ereğli Kalesi bulunmaktadır. Bu kale W.Hoebfner tarafından incelenmiş ve bir de planı çıkarılmıştır. Denize dik yamaçlar üzerindeki bu tepede antik çağlarda MÖ. IV. yüzyılda Klearchos tarafından kurulan Herakleia Pontike şehrinin akropolü vardı.
Kale XIII. yüzyılın başlarında Bizans döneminde yapılmıştır. W.Hoepfner’e göre bu kalenin Cenevizliler tarafından yapıldığı ileri sürülmüşse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır.
Kale plan olarak düzensiz bir plan göstermekte olup, moloz taş ve tuğladan yapılmıştır. Yapımında tuğla ve harç dolgu ile birlikte gri tüf taşlarına da yer verilmiştir. Bunların arasında açık kırmızı tuğlalar, avlu kapısında da koyu kırmızı renkli tuğlalar kullanılmıştır.
Kale iç avluyu çevreleyen duvarlar ve onu takviye eden kulelerden meydana gelmiştir. Ön avlunun solunda bir kulenin kalıntıları görülmektedir. Sağ tarafta ise yine başka bir kule kalıntısı dikkati çekmektedir. Kalenin dış avlusunda mühimmat depolarına yer verilmiştir. Dış avludan iç avluya kemerli bir kapı ile geçilmektedir. İç avlunun büyük bir bölümünde de su sarnıcı bulunmaktadır. Buradaki sarnıç 8.00x40.00x6.10 m. ölçüsünde bir plan göstermekte olup, köşeleri yuvarlatılmıştır. Sarnıcın derinliği ise 5.00 m. dir.
Kalenin üst katında iki oda kalıntısı dikkati çekmektedir. Tuğladan yapılan bu odaların üst örtüsü ile duvarların büyük bir bölümü yıkılmıştır. Ancak bunların üzerinin tonozlarla örtülü olduğu günümüze gelebilen izlerinden anlaşılmaktadır. Bu odalara avlu yönündeki bir merdivenle çıkılmaktadır.
Şehir Surları:
Herakleia Pontike arazi konumuna uygun olarak surlarla çevrilmiştir. Şehrin ilk defa 1550 yıllarında kurulduğu dikkate alınacak olunursa ilk surların da bu dönemde yapıldığı sanılmaktadır. Bu surlar güneybatıya doğru, denize yönelik olarak tepenin dik yamaçlarını çevirmektedir. Buradan da kademeler halinde kıyı şeridine kadar inmekte ve sonra yeniden akropol tepesine yükselmektedir.
Helenistik dönemden kalan sur duvarları oldukça sert gri renkli kireç taşından bloklar halinde yapılmıştır. Büyük olasılıkla da bu teknik MÖ. III. Yüzyıla aittir. Sonraki dönemlerde, bu surların üzerine Roma ve Bizans döneminde surlar yapılmıştır. Helenistik dönem surlarına ait çok az kalıntı günümüze gelebilmiştir. Buna karşılık Roma devrine ait sur kalıntıları daha fazladır. Ne var ki bu surların bütünü yeterince korunamamıştır.
Günümüze gelen Roma suruna ait bir kulenin 10 m. genişliğinde olduğu sanılmaktadır. Bu kulenin 8.00 m.lik bir kısmı günümüze gelebilmiştir.