Zor zamanlardan geçen herkesin eskiye göre daha güçlü, daha tecrübeli olacağını ya da yeteneklerinin daha gelişmiş bir hale geleceğini söyleyemeyiz. Çünkü bu tür durumları yaşayan insanların büyük bir çoğunluğu başlarından geçen fırtınaların etkisini uzun süre hissederler. Direnç, otomatik olarak ortaya çıkan bir özellik olmadığı için bu özelliği nasıl geliştireceğimizi bilmemiz gerekir.
Yaşadığımız zorluklar bizi her zaman daha güçlü ve dirençli bir hale getirmez. Günümüzde dirençli olma kavramı insanların gözünde o denli parlak ve göz alıcı bir hale dönüşmüştür ki, çoğu zaman bu algının gerçeklikten uzak olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu bağlamda, zorluklar ve engellerle karşılaşan ve bunları aşan herkesin bu harika özelliği, yani direnci otomatik olarak kazandığını söyleyemeyiz. Kimi zaman zor günlerimiz bizi iyice dibe batırır. Elbette yaşanabilecek bu tür bir durumun da son derece doğal olduğunun altını çizmek gerekir.
Her anlamda değişim ve dönüşümün tecrübe edildiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Belki de bu yüzden en olumlu yaklaşımlar bile önceki yıllarda olduğu kadar etkili görünmüyor. O nedenle, Brian’ın Hayatı adlı yapımda söylenen klasik “Hayatın her zaman olumlu yönlerini gör.” şarkısı günümüz koşullarında sanki geçerliliğini yitirmiş gibi duruyor.
Artık hayatın her alanında önümüze çıkan zorluklar ve riskleri görmeye zorlanıyoruz. Yani yüzümüzü başka yöne çevirip kendi kendimize sadece “her şey güzel olacak ve bu durumdan da daha güçlü bir biçimde çıkacağız” demek yetmiyor. Bu nedenle günümüzde diğer olasılıkları da düşünmek, zorlukları, olumsuz duyguları ve hayatın daha az keyifli yönlerini anlayıp bunları içselleştirmek gerekiyor.
Elbette direnç adını verdiğimiz kavram geçerliliğini korumaya devam ediyor. Ancak bu özelliğin otomatik olarak edinildiğini söylemek yanlış olur. Yani bu kavram kendi kendini aktive etmez ve ayrıca en ihtiyacımız olduğunda her zaman yardımımıza koşmaz. İşte bu nedenle bu çok değerli psikolojik özelliğin gerçekte nasıl işlediğini anlamak oldukça önemli bir ihtiyaçtır.
Çünkü her birimiz istikrarı, rahatlığı, günlük yaşantıdaki uyumun keyfini ve hiçbir şeyin yolundan çıkmadığı, her şeyin dengeli bir biçimde ilerlediği bir normalliği tercih ederiz.
Ancak beklenmedik gerçekleştiğinde, problemler ortaya çıkmaya başladığında ve her türlü zorluk baş gösterdiğinde kişinin kendini bloke etmesi çok sık rastlanan bir durumdur. Bu tür fırtınalı bir ortamda kişinin nefes alması güçleşir ve karşılaştığı bu zorlu durumun üstesinden gelmek için ihtiyaç duyacağı psikolojik gücü kendinde bulamaz hale gelir.
Karşılaştığımız zorluklar bizi her zaman dirençli birer insan haline dönüştürmez. Çünkü herkes bu özelliğin nasıl aktive edileceğini bilmez. Bunun da ötesinde, hayatta insanın karşısına öyle zorluklar çıkabilir ki, herkesin bunları aşması mümkün olmayabilir. Şimdi konuyu biraz daha derinlemesine inceleyelim.
Aslında direnç konusundaki bu metafor yanlıştır. Bunun yerine daha az kahramansı, daha az gösterişli ve ilham verici bir vizyon düşlemek gerekir. Bunun için en uygun seçenek “denizdeki dubaları” ele alabiliriz. Çünkü dubalar aşağıda sıralanan şu özellikleri içerirler:
Şu konuda açık olalım: Bunların her ikisi de son derece kabul edilebilir ve saygı duyulması gereken insan türleridir. Her durumda da temel amaç zor ve karanlık günler geldiğinde, bu dönemi hem fiziksel hem de mental anlamda sağlıklı bir biçimde atlatmaktır. İşte gerçek başarı ve kovalamamız gereken esas hedef budur.
Bazıları bu eşiği daha iyi kaynaklar ve yeni kazançlarla aşmayı başaracaklardır. Diğerleri ise bu sis bulutunun içinden çıkınca sadece bir rahatlama hissedecek ve hayatlarında yeni bir aşamaya başlayacaklardır.
Bu iki durumun da normal ve olağan olduğunun altını çizelim. Yani önemli olan şeyin bu deniz yolculuğuna devam etmek ve umutlarla dolu ufuklara doğru ilerlemek olduğunu unutmayalım.
Yaşadığımız zorluklar bizi her zaman daha güçlü ve dirençli bir hale getirmez. Günümüzde dirençli olma kavramı insanların gözünde o denli parlak ve göz alıcı bir hale dönüşmüştür ki, çoğu zaman bu algının gerçeklikten uzak olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bu bağlamda, zorluklar ve engellerle karşılaşan ve bunları aşan herkesin bu harika özelliği, yani direnci otomatik olarak kazandığını söyleyemeyiz. Kimi zaman zor günlerimiz bizi iyice dibe batırır. Elbette yaşanabilecek bu tür bir durumun da son derece doğal olduğunun altını çizmek gerekir.
Her anlamda değişim ve dönüşümün tecrübe edildiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Belki de bu yüzden en olumlu yaklaşımlar bile önceki yıllarda olduğu kadar etkili görünmüyor. O nedenle, Brian’ın Hayatı adlı yapımda söylenen klasik “Hayatın her zaman olumlu yönlerini gör.” şarkısı günümüz koşullarında sanki geçerliliğini yitirmiş gibi duruyor.
Artık hayatın her alanında önümüze çıkan zorluklar ve riskleri görmeye zorlanıyoruz. Yani yüzümüzü başka yöne çevirip kendi kendimize sadece “her şey güzel olacak ve bu durumdan da daha güçlü bir biçimde çıkacağız” demek yetmiyor. Bu nedenle günümüzde diğer olasılıkları da düşünmek, zorlukları, olumsuz duyguları ve hayatın daha az keyifli yönlerini anlayıp bunları içselleştirmek gerekiyor.
Elbette direnç adını verdiğimiz kavram geçerliliğini korumaya devam ediyor. Ancak bu özelliğin otomatik olarak edinildiğini söylemek yanlış olur. Yani bu kavram kendi kendini aktive etmez ve ayrıca en ihtiyacımız olduğunda her zaman yardımımıza koşmaz. İşte bu nedenle bu çok değerli psikolojik özelliğin gerçekte nasıl işlediğini anlamak oldukça önemli bir ihtiyaçtır.
Zorluklar Her Zaman Bizi Dirençli Yapmaz Ancak Bu Özelliği Edinmeyi Öğrenebiliriz
Yaşadığımız tecrübeleri etiketlemeye, onlara -örnek olarak duygularımıza- “iyi” ya da “kötü” gibi tanımlamalar yapmaya alışmış durumdayız. Bu tür bir alışkanlık bir insanın hemen hemen her şeye karşı aşırı derecede toleranssız davranmasına yol açar. Aslında bu durum kendi içinde değerlendirildiğinde açık ve anlaşılır olduğu da görülecektir.Çünkü her birimiz istikrarı, rahatlığı, günlük yaşantıdaki uyumun keyfini ve hiçbir şeyin yolundan çıkmadığı, her şeyin dengeli bir biçimde ilerlediği bir normalliği tercih ederiz.
Ancak beklenmedik gerçekleştiğinde, problemler ortaya çıkmaya başladığında ve her türlü zorluk baş gösterdiğinde kişinin kendini bloke etmesi çok sık rastlanan bir durumdur. Bu tür fırtınalı bir ortamda kişinin nefes alması güçleşir ve karşılaştığı bu zorlu durumun üstesinden gelmek için ihtiyaç duyacağı psikolojik gücü kendinde bulamaz hale gelir.
Karşılaştığımız zorluklar bizi her zaman dirençli birer insan haline dönüştürmez. Çünkü herkes bu özelliğin nasıl aktive edileceğini bilmez. Bunun da ötesinde, hayatta insanın karşısına öyle zorluklar çıkabilir ki, herkesin bunları aşması mümkün olmayabilir. Şimdi konuyu biraz daha derinlemesine inceleyelim.
Direnç Zorluklarla Yüzleşmez, Onlarla “Birlikte Varlığını Sürdürür”
Dirençten bahsedince deniz feneri metaforu sık sık kullanılır. Gözümüzde hemen son derece dalgalı ve azgın bir denizin, direnci sonsuz gibi görünen bu yapıyı sürekli olarak dövmesini canlandırırız. Rüzgarlar ne kadar kuvvetli olursa olsun, fırtınalar ve okyanus dalgaları ne denli vahşi bir halde ortaya çıkarsa çıksınlar bu deniz feneri her türlü zor koşula karşı ayakta kalmaya devam eder.Aslında direnç konusundaki bu metafor yanlıştır. Bunun yerine daha az kahramansı, daha az gösterişli ve ilham verici bir vizyon düşlemek gerekir. Bunun için en uygun seçenek “denizdeki dubaları” ele alabiliriz. Çünkü dubalar aşağıda sıralanan şu özellikleri içerirler:
- Dalgalarla (zorluklar) savaşmak yerine tıpkı dubalar gibi onlarla birlikte kendinizi harekete bırakmanız gerekir.
- Dubaların su üzerinde durmaya devam etmeleri gibi bir insan olarak mental açıdan sağlığınızı korumalı ve fırtınalı günler arasında ruh halinizi düzenleme konusunda becerikli olmalısınız.
- En önemli nokta, tutunulacak bir şeye (bir çapaya) sahip olmaktır.
- Bu içsel çapa ise aslında düşüncelerimiz, davranışlarımız ve tavırlarımızdan meydana gelir. İşte tüm bunlar bizi tutan, bir yere bağlayan ve zor günleri aşmak için bize yardımcı olan özelliklerimizdir.
Zorluklar Bizi Her Zaman Daha Dirençli Yapmazlar: Zaman Alan Süreçlerden Geçmek Gerekir
Zorluklar bizi her zaman daha dirençli yapmazlar. Bazen zor günler bir süreliğine hayatımızı daha karmaşık hale getiren ve bize herhangi bir şey katmadan geçip giden günlerdir. Diğer zamanlarda ise dirençli olma durumunu harekete geçiremeyiz. Bunun nedeni ise ihtiyacımız olan çapaların ve başa çıkma stratejilerimizin bulunmamasından kaynaklanır.- Bazı zamanlar zorlukların tam ortasında kendimizi dibe batmış gibi hissederiz. Aslında bu durum bizim düşündüğümüzden çok daha normaldir.
- Çünkü eğer öyle olmasaydı psikologlar, psikiyatrlar ya da her türlü zihinsel problemler konusunda uzmanlaşmış kişilerin bulunmasına gerek kalmazdı. Çünkü normal insanlar olarak hiç birimiz birer kahraman değiliz. Hiç birimiz her gün zorlu koşullara direnen bir deniz feneri de değiliz. Bizler normal birer insan olarak bazen tökezleyip düşen ve eksikleri olan varlıklarız.
- Bu nedenle canımızı yakan konularda uzmanlara başvurarak ihtiyaç duyduğumuz araçları aramak son derece normal bir durumdur.
Her Şeyi Yapıp Fırsatları Görenler ve Sadece Hayatta Kalmayı Amaçlayan Diğerleri: Hepsi Normal ve Kabul Edilebilir Örneklerdir
Zorluklar bizi her zaman daha dirençli yapmazlar; evet bu doğrudur. Bununla birlikte bu tür durumların üstesinden gelme konusunda inanılmaz derecede yetenekli ve başarılı insanlar vardır. Bu insanlar sadece bu tür zorlukları aşmakla kalmaz aynı zamanda yaşadıkları bu durumu bir avantaja çevirmeyi de bilirler. Bu arada diğer grupta yer alanlar ise konuya sadece hayatta kalma modunda yaklaşırlar. Diğer bir deyişle ne olursa olsun göğüs germeye ve yitip gitmemek için su üstünde kalmaya çaba gösterirler.Şu konuda açık olalım: Bunların her ikisi de son derece kabul edilebilir ve saygı duyulması gereken insan türleridir. Her durumda da temel amaç zor ve karanlık günler geldiğinde, bu dönemi hem fiziksel hem de mental anlamda sağlıklı bir biçimde atlatmaktır. İşte gerçek başarı ve kovalamamız gereken esas hedef budur.
Bazıları bu eşiği daha iyi kaynaklar ve yeni kazançlarla aşmayı başaracaklardır. Diğerleri ise bu sis bulutunun içinden çıkınca sadece bir rahatlama hissedecek ve hayatlarında yeni bir aşamaya başlayacaklardır.
Bu iki durumun da normal ve olağan olduğunun altını çizelim. Yani önemli olan şeyin bu deniz yolculuğuna devam etmek ve umutlarla dolu ufuklara doğru ilerlemek olduğunu unutmayalım.