• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

21 Aralık Kopuyor Muyuz? Daha Neler...

****21 Aralık 2012****

08:00 elektrik kesilecek
10:30 hava kararacak
12:00 gökte cisimler belirecek
13:00 diğer gezegenler dünyadan çıplak gözle görünecek
16:00 güneşte devasa patlamalar yaşanacak
17:00 ay ikiye bölünecek
19:00 denizler fokurdayacak
21:00 hava aniden aydınlanacak 23:00 buzullar eriyecek
00:00 istiklal marşı ve kapanış
01:00 doktorlar (tekrar)
 


Kıyâmet Nedir?

Her şey'in bir ölümü olduğu gibi, dünyanın da bir ölümü vardır. Er veya geç, bir gün mutlaka bu dünyanın, yer ve göklerin düzeni bozulacak, yerde ve gökte olanlar hep ölecektir. İşte buna Kıyâmet denir.
Allah'ın emri ile İsrâfil (as) Sûr'a üfleyince yer ve gök yerinden oynayacak, herşey altüst olacaktır. Kıyâmetin zelzelesi öyle dehşet ve korku verici olacaktır ki, o gün herkes kendinden geçecek, sersemleyecek, yer yerinden oynayacaktır. Dağlar pamuk gibi atılacak, göktekiler darmadağın olacak, dünyayı ışığı ile aydınlatan güneş kararıp dökülecek, denizler kaynayıp birbirine karışacak, yerlerin altındakiler hep açığa çıkacak, kısacası, yerlerin ve göklerin düzeni tamamıyla bozulup herşey harâb olacaktır.
Kıyâmetin kopacağı, bütün dinlerin ve semavî kitabların beyanları ile sâbit olduğu gibi, aklen ve ilmen dahi sâbittir. Bugün dünyanın ve kâinatın yıkılıp harâb olması hususunda pek çok ilmî teoriler ortaya konulmuş, kesin hesaplarla er veya geç bir gün kâinatın sonu geleceği ve kıyâmetin kopacağı ispatlanmıştır. Bunlardan bir tanesine temas edelim:
Fizikçiler ve astronomlar, kâinatın entropisinin devamlı arttığını bildiriyorlar. Hareket olan yerde, çevrenin entropisi artar. Bu artış bir maksimumdan geçer ve nihayet artış miktarı sıfır olur. İşte o anda, bütün hareket durur. Bu ise kâinatın sonu demektir.
Öldükten Sonra Dirilme Ne Demektir?
Kıyâmet koptuktan sonra her şey yok olacak, hiçbir canlı kalmayacak, yalnız Allah bâki kalacaktır. Bu yokluk bir müddet devam ettikten sonra, Allah, İsrâfil'e Sûr'a ikinci defa üflemesini emredecek; Sûr'a üfürülmesini müteâkip de insanların cisim ve bedenlerini yeniden yaratıp ruhları o bedenlere geri gönderecek, böylece ölüleri ihya edip diriltmiş olacaktır.
Bütün semavî dinler, bu inanç esasında müttefiktirler.
Kur'an'da şöyle buyurulur:
"Kendi yaratılışını unutup, 'bu çürümüş kemikleri kim diriltecek', diyerek bize misal getirene de ki: 'Onu birinci defa kim yoktan vâr etti ise, işte yine O diriltecektir." (Yâ-sîn, 78-79).
Bu âyet, dirilmenin mümkün, hattâ ilk yaratılışa göre daha kolay olduğunu anlatmaktadır.
Şu âyetler de aynı mânâyı te'yid etmektedir:
"Biz ilk yaratışta acz mi gösterdik ki, ikinci yaratışta acze düşelim? Hayır, onlar yeni yaratılıştan şübhe içindedirler."
"Bir de şöyle dediler: 'Biz, kemik ve toz yığını olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz.' (Ey Resûlüm onlara) söyle; 'İster taş, ister demir olsun, yahut gönlünüzde büyüyen (dağlar ve gökler gibi kuvvetli) herhangi bir yaratık olsun, muhakkak öldürülecek ve dirileceksiniz'. Onlar şöyle diyeceklerdir: 'O halde, öldükten sonra bizi kim diriltip geri çevirecek?' Sen de ki: 'Sizi ilk defa yaratmış olan kudret sâhibi Allah diriltecek.'" (el-İsrâ, 49-51).

"Onlar: 'Allah ölen kimseyi diriltemez' diye en kuvvetli yeminlerle Allah'a yemîn ettiler. Hayır, bu ölüleri diriltmek Allah üzerine gerçekleşen bir vaaddir. Fakat insanların çoğu bilmezler." (en-Nahl, 38)
"Yağmur rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderen O Allah'tır. Nihayet bu rüzgârlar buhar ile yüklü, ağır ağır bulutları yüklendiği zaman, bakarsın ki biz, onları ölmüş (kurumuş) memleketere sevketmişizdir. Böylece o bulutla, o yere su indiririz de o su ile her çeşit meyveleri çıkarırız. İşte bu ölü araziden bitkileri (nebatatı) çıkardığımız gibi, ölüleri de böyle çıkaracağız (dirilteceğiz). Gerektir ki, düşünür ve ibret alırsınız" (el-A'râf, 57).
Kur'an'da haşirden bahseden âyetler, hep şu husus üzerinde dururlar: "Yoktan vâr etmeye, koskoca kâinatı yaratmaya ve kuruyan ölü toprağı canlandırıp yeşertmeye kadir olan Hak Teâlâ, hiç şübhesiz ölerek toprak olan insan bedenini de yeniden diriltmeye, ruhunu bedenine iade etmeye kadirdir."

Görüldüğü gibi, Kur'an'da haşirden bahseden âyetlerde esas maksad, haşrin nasıl olacağını izah etmek değil, haşrin mümkün olacağını isbattır. âyetlerde haşrin nasıl olacağının sarih olarak zikredilmemesi, Kelâm ve İlâhiyat âlimleri arasında fikir ayrılıklarına yol açmıştır. Münâkaşa, bilhassa haşrin sadece ruhen mi olacağı, yoksa cismanî yani ruh ve beden birlikte mi gerçekleşeceği hususu üzerinde toplanmaktadır.
Ehl-i Sünnet îtikadı, haşrin cismanî olacağı üzerindedir. Haşrin cismânî oluş hikmeti şu şekilde îzah edilmiştir:
"Cisim dediğimiz madde, kendi âleminde yeknesak (monoton) bir durumda değildir. Biz, uzayda yer kaplayan ve ağırlığı olan her şey'e madde diyoruz, ama havaya göre su, suya göre de toprak daha sert ve daha katı bir cisimdir. Seyyareler arasını ve bütün uzayı dolduran, eskilerin havadan daha lâtif bir cisim olduğuna inandıkları ve esir dedikleri şey, eğer bir madde ise (çünkü esirin bir takım enerji dalgaları olduğu söyleniyor) hava buna göre çok katı bir cisim sayılır. Bütün madde cinsleri arasında çeşitli madenlerden meydana gelmiş olan toprak, Allah'ın Kudret, Hâlikıyet ve Rubûbiyet sırrına hepsinden fazla mazhar olmuştur. Bitkilerin hayatına menşe' olan toprak, Allah'ın en üstün mahlûku olan insan hayatına da sahne olmuştur. Böylece toprak, kendinden daha lâtif olan sâir madde cinslerinden daha çok İlâhî lütfa ermiştir. Yani, maddenin en katısı, en üstün durumdadır.
İnsanın mânevî hayata yükselmesine yardım eden duyu organları da maddî unsurlardır. Gözünü kaybeden, şekil ve renklerin güzelliğinden, kulağı işitmeyen de ses ve nağmelerdeki âhengin zevkinden mahrum kalacaktır. Güzel kokudan alınan tad, güzel sesten alınan tada göre daha maddî, yemek ve içmekten alınan lezzet de şekil ve renklerden aldığımız hazza göre daha maddî sayılır. Duyu organlarının sağlam ve sıhhatli olması, düşünceye güzel ve işe yarar malzeme hazırlar. Hasta duyular yanlış idrâklere, yanlış idrâkler de hatâlı düşüncelere yol açarlar.
Sağlam ve sıhhatli bir düşünce, mânevî hayatın temel unsurlarından biridir. Görüldüğü gibi insanın mânevî hayata yükselebilmesi, maddî duyulardaki kuvvet ve hassasiyete bağlı kalmaktadır. İnsanın maddî duyulardan ve kuvvetlerden tecrîd edilmesi, onun mânevî hayatta sür'atle yükselmesini te'min edecek yerde, mânevî hayata geçişi tamamen imkânsız kılmaktadır. İnsan vücudu, ruhu Allah'a götürecek bir enerji deposudur ve maddîdir.
Bu sebeble de, maddenin ruha zıd ve düşman bir şey olmayıp, ona zemin hazırlayıp destekleyen ve tamamlayan bir vasat olduğunu söyleyebiliriz. Ahiret hayatının cismen de mümkün olduğunu gösteren canlı misaller vardır. Bu dünya hayatı, ruh ile cismin müşterek bir hayatı değil midir?"
(Emin Işık, Kur'an'ın Getirdiği)

İnsan Ölünce Vücudunun Çürüyüp Toprak Olduğunu Biliyoruz. O Hâlde Cismanî Haşir Nasıl Gerçekleşecektir?
Bu hususta Peygamber Efendimiz şu açıklamayı yapmışlardır:
"Bütün âdemoğullarını toprak yiyecektir. Ancak insanın "acbüzzeneb" denilen uzvu bundan müstesnadır. İnsanoğlu ondan yaratılmıştır, yine ondan terkip olunarak vücûda gelecektir."
Hadîsin ifadesine göre, her insanda acbüzzeneb denen çürüyüp kaybolmayan temel bir parçacık vardır. O parçacık, tıpkı çekirdek ve tohum gibidir. Ağaç nasıl çekirdek üzerine inşa ediliyorsa, insan vücudu da acbüzzeneb tohumu üzerine inşa edilecektir. Bu ilk yaratılışta böyle olduğu gibi, diriltilişte de böyle olacaktır. Acbüzzeneb üzerine terekküb eden insan bedenine ruh iade edilecek, böylece o insan, ruh ve cesediyle birlikte diriltilmiş, yeniden yaratılmış olacaktır.

Bu hususu, Bediüzzaman şu şekilde ifade etmiştir:
"Nebâtâtın tohumları gibi acbü'z-zeneb denilen bir kısım zerreler, insanın tohumu hükmünde olup, haşirde o zerreler üzerine beden-i insanî, neşv ü nemâ ile teşekkül eder." (İşârâtü'l-İ'câz).



Mehmet Dikmen

 
Geri
Top