68 - Aksaray

YoRuMSuZ

Biz işimize bakalım...
Aksaray

Aksaray, İç Anadolu Bölgesi'nde Niğde'nin batısında, Konya'nın doğusunda, Ankara'nın güneyinde bir ildir. Yaklaşık 400.000 nüfusa sahip ve yüzölçümü olarak 7.626 m² dir. 6 İlçe, 48 Belediye ve 146 Köy'e sahiptir.

300px-Latrans-Turkey_location_Aksaray.svg.png

Aksaray ili


300px-Aksaray_districts.png

İdarî Teşkilat

İsmin kökeni

Selçuklu Sultanı İzzettin Kılıçarslan, şehirde camii, medrese, kümbetler ve büyük ve beyaz bir saray yaptırdı. Şehir “Aksaray” adını işte bu beyaz saraydan aldı.


Tarih

İlkçağ'da Arkhelais adını taşıyan kenti, son Kapadokya kralı Arkhelaos'un Garsuara adlı yerleşmeyi geliştirerek kurduğu sanılmaktadır. Roma İmparatoru Cladius I kente koloni ayrıcalığı tanıdı. Ayrıcalık, Anadolu'daki birçok önemli yolun kavşak noktasında bulunan kentin daha da gelişmesine yol açtı. Bizans ile müslüman Araplar arasında birçok kez el değiştiren şehir Malazgirt Savaşı'nın (1071) ardından Türkler'in egemenliğine girdi. Kılıç Arslan II (1155-1192), yıkık durumdaki Aksaray'ı bir İslam kenti olarak yeniden kurdu, kentin çevresini surla çevirdi, camii, medrese, çarşı, hamam vb. yaptırdı. Azerbaycan'dan getirdiği din bilgini, zenaatkâr ve tüccarları kente yerleştirdi. Ticaret yolları üzerinde bulunan Aksaray, Anadolu Selçuklu Devleti'nin önemli merkezlerinden biri olarak gelişti. Selçuklu'lardan sonra Karamanoğulları'nın eline geçti. Bir süre Eretna Beyliği'nin egemenliğinde kalan kente (1341-1365), Karamanoğulları yeniden egemen oldu. 1396'da Yıldırım Bayezid tarafından ele geçirildiyse de Timur istilasından sonra yeniden Karamanoğulları'nın eline geçti. 1467'de Fatih Sultan Mehmet, Aksaray'ı kesin olarak Osmanlı topraklarına kattı. Aksaray Cumhuriyet döneminde 1924'te il durumuna getirildi. 1933'te ilçe olarak Niğde'ye bağlandı. Ancak 1989'da yeniden il oldu.

İbn-i Battuta'nın Büyük Dünya Seyahatnâmesi'nde Aksaray;

14.yy İbn-i Battuta'nın kaleminden kayda geçen bilgiler:
Sultan Bedreddin'in yanında çok kısa süre kalarak Aksaray'a hareket ettik. Burası Bilâd-ı Rûm'un en güzel ve sağlam şehirlerindendir. Her yandan akarsular ve bağlarla çevrilidir. Şehirden üç kanal geçer ve bunlar evlerin içinden akar. Şehrin içinde üzüm bahçeleri, bağlar ve bostanlar vardır. Aksaray'ın koyun yününden üretilen zarif halı ve kilimlerinin dünyada bir benzeri daha yoktur. Bunlar, Şam, Mısır, Irak, Hindistan, Çin ve diğer Türk ülkelerine ihraç edilir.
Aksaray, Irak Sultanı'nın idaresi altındadır. Burada Eretna Beğ'in naibi Şerif Hüseyin'nin zaviyesine indik. Eretna Beğ, Irak hükümdarının Bilâd-ı Rûm'daki genel valisiydi. Şerif Hüseyin ise Ahiler'den olup, beldede yoldaşları pekçoktur. Bize son derece ikram ve izzette bulunarak aynen diğerleri gibi dostça davrandı.

Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme'sinde Aksaray;

17. yüzyıl Evliya Çelebi'nin kaleminden kayda geçen bilgiler
Bor kalesinden Aksaray'a gitmemiz;

İlk durağımız Ortaköy oldu. Aksaray Sancağı'nda yüzelli akçe payesiyle ayrı bir kazadır. Geniş ve ürünü bol bir kaza olup bağ, bahçe, cami ve mescidi olan gelişmiş bir köydür. Bu köye bağlı otuzaltı adet nahiye köyleri vardır. Buradan kuzey tarafa doğru gidip köylerden geçtik. Bir menzilde Harvadalı Köyü'ne geldik. Burası da meyvesi bol, verimli, güzel, hanı, hamamı ve camii olan bir Müslüman köyüdür. Aksaray nahiyeleri köylerindendir. Buradan da kuzeye doğru giderek Aksaray şehri vardır.


Beyaz Saray

Bu şehrin Şem'un Safâ'nın isteği ile yapıldığını söylerler. Hükümdardan hükümdara geçtikten sonra Herakl adlı kıralın oğlu Helena'nın elinde iken, adı geçen kıral, Arap kavminin üzerine sefer açmıştır. Binlerce pis askeri ile Şam üzerine giderken, Safraz denilen yerde yenilgiye uğramış ve kendisi de ölmüştür. Yerine, oğlu Mikale kıral olmuştur. Sonra bununda elinden Melik Mesud'un oğlu İzzeddin Kılıç Arslan 569 tarihinde burayı almıştır. Fetihten sonra bu şehirde nice büyük evliya oturduklarından, bu şehre birçok tarihçiler "Sâlihler yeri" demişlerdir.

Aksaray denmesinin sebebi de şudur;

Kılıç Arslan'ın taht merkezi olması dolayısı ile ona büyük bir saray yaparlar. Saray giriş kapısının sağında ve solunda tunçtan iki adet heybetli arslan heykeli varmış. Bu saraya bir kötülük yapılmak istense, yapmak isteyen kişi, bu arslanların ağızlarından saçtığı kıvılcımlardan helâk olurmuş. Bu saray uzaktan bembeyaz göründüğünden, bulunduğu şehire de Aksaray demişler. Rumlar bu şehre halen Pegahelna derler.
Şehir, sonra Karamanoğlu Yakub Bey'in eline geçmiş ve O'ndan da Yıldırım Beyazıt Hân'ın eline geçmiştir. Hâlen Osmanlı Devleti'nin elinde olup, Gâzi Süleyman Hân kaydı üzere Karaman Eyâleti'nde sancakbeyi merkezidir. Kanun üzere, yılda beyine yirmi kese gelir olur. Beşyüz askere sahip bir tuğlu mirlivadır. Alaybeyisi, çeribaşısı ve yüzbaşısı vardır. Kanun üzere cebeliler ile bin askeri olur. Yüzelli akçelik şerif kazadır. Kadısına senede beş kese gelir olur. Müftüsü, nakîbi, kethüdâ yeri, yeniçeri serdârı, kale dizdârı, muhtesibi, şehir subaşısı, âyân ve eşrâfı, saygın zâtları vardır.


Aksaray Kalesi

Geniş bir alanda, büyük bir ırmak kenarında dört köşeli, taş yapılı, sağlam yapılı bir kaledir. Tâ şehrin ortasında yapılmıştır. Burç ve kuleleri o kadar yüksek değildir. Bütün burçları, dişleri ve bedenleri ile mazgal delikleri, hesaplı olarak düzenlenmiş kuleleri hep birbirine bakar. Kuşatma sırasında, her kulenin güçlü savaşcıları tüfek ile kuleleri korurlar. Hisarları tarafında beş kapısı vardır. Küçükkapı batıya bakar. Demirkapı kıbleye açılır. Keçikapısı da kıbleye doğru açılır. Ereğlikapısı güneye doğru, Konyakapısı da batı tarafına açılır. Bu kapıların nöbetçileri, vergi alan muhtesib kimselerdir. Kale içinde isyancılar zamanında buğday saklamak için ambar yapılmıştır. Cephaneliği yoktur. Ramazan ayında ve başka şenliklerde atılan büyük topları vardır.


Camileri

Karamanoğlu İbrahimbey Camii
Eski bir ibâdet yeridir. Dört kemer üzerine kargir kubbeli bir camidir. Cami içinde oniki adet sütun ile iki adet sanat eseri kapı vardır. Minberi, müezzinler yeri sade ve güzeldir. Yuvarlak minaresi camiden uzak olup, cami kubbeleri kireçle örtülüdür.

Şeyh Hamid Veli Camii
Şeyhler Mahallesi'nde, kubbeli, bir minareli camidir.

Debbağlar Camii
Kireçle yapılmış, cemaati bol bir camidir.

El-Hac Seyyid Hasanefendi Camii
Başköprü yanında güzel bir camidir. bunlardan başka doksansekiz adet mescidi vardır.


Medreseleri

Yılancık Medresesi
eski bir yapıdır.

Sulu Medrese
çeşitli bilimler yeridir.

Karamanoğlu Camii Medresesi
bu medresenin öğrencilerine ve hocalarına vakıf tarafından aydan aya aylık ve erzakları verilir. Ayrıca parasız görev yapan dersiâmları da vardır. Halkı fıkıhçı olup ferâiz ilmini atalarından beri okuya gelmişlerdir.
Bu şehirde özel Kur'ân okulları yoktur. Fakat Kur'ân hâfızları pek çoktur. Şehir onyedinci örfi iklimdedir. Ortasından akan Uluırmak, imâreleri sulayıp Alâaddin köprüsünden geçer. Bursa gibi her evden su akar.


Ziyaret yerleri

Bu şehirde yedi binden fazla büyük evliyânın yattığı söylenmektedir. "Dâr'ül-ervâh" denilen bu yere nice defalar nur inmiştir. Üzüntülü olan bir kimse burayı ziyaret etse üzüntüsü gider.
  • Şeyh Hamid Veli; Rum diyarı irfân ehlinin başıdır. Üstü açık bir kubbede medfûndur. Çoğunlukla saralı kimseler ziyaret ederler. Buna yakın
  • Şeyh Kemal Sultan olgunluk yolunda tamama ermiş büyük bir zattır. Bunun yanında
  • Şeyh Pertevi Sultan, Yesevî tarihinde yahşi bir erdir.
  • Kırkkızlar; çoğunlukla kadınlar ziyaret ederler.
  • Şeyh Necmeddin Kibri,
  • Bedreddin Sultan Veli,
  • Hımarlı Dede Sultan şehir içindedir.
  • Şeyh Gaznevî Sultan ve
  • Şeyh Hakîkî bin Şeyh Hamid Veli:El-hac Bayram Veli öğrencilerinden olup, Ankara'da ledün ilmini tamamlayıp Aksaray'da Bayramî tarikatinde öncü olmuştur.
  • Şeyh Butak, Taşpazarı Mahallesi'nde medfûn olup gönül erbâbının ziyaret yeridir. Cennetderesi semtinde Çelebilik ziyareti ve bunun üst yanında Hızırlık ziyareti vardır. *Kılıç Arslan Sultan'ın kabirleri de Hızırlık ziyaretgâhındadır. Bu Hızırlık'a yakın
  • Şeyh Hamza, Bayrami tarikatinin büyük zâtlarındandır. Bir de
  • Şeyh Hızır Efendi ziyareti vardır.
Aksaray'dan bir menzilde Sarıatlı Köyü'ne, oradan Ürgüp kazası içindeki Dübani'ye geldik. Halkı Müslümandır. Oradan Muşkara'ya ve sonra da Kayseri Kalesi'ne geldik.


Aksaray'ın Vilayet Oluşu

H. 1336 M. 1920 yılında Aksaray Vilayet olmuştur. 1933 yılına kadar 13 yıl vilayetlik yaptıktan sonra vilayetliği lağvedilmiştir. 20 Mart 1933 tarihinde 2197 sayılı kanunun 3. maddesi ile Niğde’ye ilçe olarak bağlanmıştır.
1989 yılının 15 Haziran gününe kadar 56 yıl kaza olarak kalmış olan Aksaray, bu tarihte eski hakkı iade edilmek suretiyle tekrar vilayet olmuştur.


Aksaray nüfusu

Aksaray nüfusu 2008 yılına göre 366.109dur 1973'te 35.000 olan nüfusu 1990'da 90.698'e, 2000'de 129.949'a, 2007'de 151.164'e, 2009'da 280.000'e çıkmıştır.


Arkeoloji ve mimarlık

İl sınırları içinde bulunan Aşıklıhöyük yenitaş dönemi kültürüne ışık tutarken, Acemhöyük ilk tunç çağda Asur ticaret kolonileri dönemini aydınlatır. İle 46 km. uzaklıktaki Ihlara Vadisi'nde hıristiyanlık dönemi dinsel mimarlık ve resim sanatını yansıtan önemli örnekler bulunur. Selime Kasabası yakınındaki küçük kilise ve katedral, Helvadere'deki yunan haçı planlı Kemerli kilise de bu dönemdendir. Anadolu Selçukluları zamanında önemli bir üs olan ilde, Kılıç Arslan II zamanında yaptırılan Aksaray Kalesi'nden (1170) yalnızca sur kalıntıları görülebilir. Eğri (Kızıl) Minare (13. yüzyıl) kırmızı tuğladan, silindir gövdeli bir yapıdır. Gövde ince bir silmeyle iki bölüme ayrılmış, altı zikzak, üstü yeşil mavi çinilerle bezenmiştir. Karamanoğulları döneminden Ulu Camii (1431), dörtgen planlı mihrap duvarına dikey 5 sahınlı bir yapıdır. Mihrap önü kubbe, sahınlar tonoz örtülüdür. Yazılı kaynaklardan bilinen medreselerin bugüne ulaşan tek örneği Zinciriye Medresesi'dir (1336). Karamanoğulları döneminden olan yapı, tek katlı, dört eyvanlı planı, revaklı avlusu, çin mozaik bezemeli ana eyvanıyla, açık avlulu medreselere örnektir. Ana eyvanın yanlarında kubbeli odalar vardır. Kervan yolları üstündeki ilde, sultan hanlarının önemli örnekleri bulunur. Aksaray-Kayseri yolundaki Alay Han, Selçuklu sultan hanlarının ilk örneklerindendir (1192). Konya-Aksaray yolundaki Sultanhan (1229), bu yapı türünün klasikleşmiş bir örneği olarak nitelenir. Aksaray-Nevşehir yolundaki Ağzıkarahan (1231,1237) da anıtsal taçkapısı ve kuleleriyle kale görünümündedir.


Tarihi ve turistik zenginlikler

Müzeler ve ören yerleri

  • Aksaray Müzesi
  • Aşıklı Höyük
  • Acemhöyük
  • Antik Nora Şehri
  • Manastır Vadisi
  • Ihlara Vadisi
  • Musular
  • Ziga Kaplıcaları (Güzelyurt)

Camiler, türbeler, kiliseler
  • Ulu Cami (Karamanoğlu Cami-Merkez)
  • Eğri Minare (Kızıl Minare-Merkez)
  • Şeyh Hamid-i Veli (Somuncu Baba)
  • Yunus Emre Türbesi (Reşadiye Köyü-Ortaköy)
  • Kaya Cami (Güzelyurt)
  • Selime Sultan Türbesi (Selime Köyü)
  • Kilise Camii (Aziz Gregorius Kilisesi) (Güzelyurt)
  • Aziz Anargiros Kilisesi (Güzelyurt)
  • Sivişli Kilise (Güzelyurt)
  • Selime Katedrali (Selime)
  • Kale Manastırı Kilisesi (Selime)
  • Yüksek Kilise (Merkez)
  • Kızıl Kilise (Sivrihisar)
  • Pürenli Seki Kilisesi (Ihlara)
  • Kokar Kilise (Ihlara)
  • Eğritas Kilisesi (Ihlara)
  • Sümbüllü Kilise (Ihlara)
  • Yılanlı Kilise (Ihlara)
  • Saint Georges Kilisesi (Kırkdamaltı Kilisesi-Belisırma)
  • Bahattin Samanlığı Kilisesi (Belisırma)
  • Direkli Kilise (Belisırma)
  • Ala Kilise (Belisırma)
  • Karagedik Kilisesi (Belisırma)
  • Ziga Kaplıcaları (Güzelyurt)

Hanlar

  • Ağzıkara Hanı
  • Alayhanı
  • Öresin Hanı
  • Sultanhanı
  • Yerköyhanı

Kuş gözlem alanları
  • Eşmekaya Sazlığı Kuş Alanı
  • Tuz Gölü Kuş Alanı

Gezilecek yerler
  • Nakkaşlı Camii Minaresi
  • Eskil Ulu Camii
  • İbrahim Bey Medresesi
  • Akhan avlulu kervansaray
  • Hacı Şükrüllah Hanı
  • Hoca Mesud Kervansarayı
  • Sünnetli Han
  • Öresinhan
  • Kılıçarslan Türbesi
  • Bekar Sultan Türbesi
  • Saint Michel Kilisesi
  • Manastır
  • Çömlekli
  • Nazianze Kilisesi
  • Ihlara Vadisi
  • Ulu Cami
  • Sultan Hanı
  • Eğri Minare
  • Fatih Mahallesi
  • Kırkkızlar Tepesi

Kaynak

  • Büyük Dünya Seyahatnamesi, İbn-i Battuta, Üçdal Neşriyat
  • Seyahatnâme, Evliya Çelebi bin Derviş Mehmet Zillî, Üçdal Neşriyat
  • Büyük Larousse, Milliyet, Grand Dictionnaire Encyclopédique Larousse (GDEL) 1986
 
IHLARA

Aksaray, Hristiyanlığın daha ilk yıllarında önemli bir din merkezi olmuştur. Kayseri'li Basilus ve Nazianzos'lu Gregorius gibi mezhep kurucuları 4.yy. da burada yetişmişlerdir. Mısır ve Suriye sisteminden ayrı bir manastır hayatının kurallarını bunlar tespit etmişlerdir. Böylece Yunan ve Slav sistemi doğmuştur. Mısır ve Suriyeli rahiplerin dünya ile olan ilişkilerini kesmelerine rağmen Basilus ve Gregorius'un rahipleri dünya ile olan ilişkilerini kesmiyorlardı. Bu yeni anlayışın yeri Belisırma idi.

Gregorius, teslis inancına yeni bir izah getirerek Hz. İsa'nın Tanrılığı tartışmasında İznik toplantısı görüşlerine kuvvet kazandıran fikirler ileri sürdü.Böylece Hristiyanlık tarihinde öncü Gregorius'un yetiştiği kayalık bölge (Belisırma,Ihlara,Gelveri) Manastır ruhuna uygun,kayalara oyulan kiliseler topluluğu halinde geldi. Arap akınlarına karşı, Hasandağı' ndaki müdafaa kaleleri karşı koyunca bu kiliseler faal ibadet merkezi durumlarını devam ettirdiler.Ihlara vadisindeki kayalara oyulmuş bu freskli kiliseler, korunarak yeryüzünde eşine rastlanmayan bir tarih hazinesi olarak zamanımıza kadar gelmiştir.Hristiyanlığın ilk yıllarından itibaren kayaların rahatlıkla kazılmasıyla meydana getirilen bu freskli kiliseler ve iskan yerleri 14 km. boyunca Ihlara'dan Selime'ye kadar devam eden "IHLARA VADİSİ" içerisinde yer alırlar.

Vadi içinde akan melendiz çayından görünüm

İlk çağlarda Kapodokya Irmağı anl¤¤¤¤¤ gelen Patamos Kapadokus ırmağının ortasında tabiatla tarihin birarada bulunduğu Ihlara Vadisindeki kiliselerin ilk örnekleri MS. 4 yy.a kadar inmektedir. Ihlara vadisindeki kiliselerin resim tekniği iki kısma ayrılır.

Ihlara civarındaki kiliseler Kapadokya tipi diye bilinen sanatı gösterir.

Orta kısmında Belisırma bölümünde bulunanlar ise, Bizans tipi resimlerle süslüdürler. Böylece iki bölgeyi ayıran kaynaktan doğan iki ayrı tip saymak gerekmektedir. Birinci gruptakiler;Eğritaş,Ağaç altı,Kokar,Pürenliseki ve Yılanlı kiliselerdir.

İlk Hristiyanlık dönemine yakın olan bu kiliselerde; incil sahneleri, Aziz Basilus ve Gregorius'un anlayışlarına göre çizilmişlerdir. Uzun metinler verilmiştir.

Teferuatta Mısır ve Suriye etkileri görülmektedir. Ağaçaltı kilisesi son dönem Roma ve Sasani etkisindedir ve daha fazla doğu havası taşımaktadır

Ağaçaltı Kilisesi

Aziz tasvirleri Kapadokya ve Bizans tipinden çok ayrıdır. Plan V. ve VI. yy. yapılarına uygundur. Bu bölgedeki diğer üç kilise ise, ayrı bir gruptur.Azizler diğerlerine benzer, fakat ortaçağ özelliğine kaymıştır. İncil'den az metin verilmiştir. Bunlarda da Suriye etkisi açıktır. Göreme ve diğer kiliselerde rastlanmayan özellikler ve ifadeler vardır. Bütün resimlerde İncil sahnelerinin sembolik bir üslupla gösterildiği dikkati çekmektedir.

Kötülük kaynağı olarak şeytan ve kadın bu sahnelerde yer alır. Elbiseler Suriye ve İran tipindedir. IX. ve X. asırlarda İslam halifelerine bağlı bölgelerde kullanılan cinstendir. İsa'nın yemek masasındaki eşyası, bindiği hayvan hepsi de Bizans ve Kapadokya tipinden uzak,Mısır Hristiyan sanatı ve romanesk resim özellikleri taşır.

Sümbüllü Kilise

Belisırma bölümündeki kiliseler açıkça Bizans tipindedir. Bazı küçük ayrıntılar yerli veya daha doğudan gelen etkilere örnek ise de genel üslup Bizans'tır.

Bütün bu kiliselerden sadece ikisinin tarihi tespit edilmiştir. Direkli Kilise (976-1025), Saint Georges Kilisesi ise (1283-1295) yıllarına aittir. Sonuncusu çağının sanatının tipik bir örneğidir.Bir Selçuk Sultanının elbisesini gösteren resim, Türk hükümdarının himaye ve yardımı ile bu kilisenin yapıldığına belge teşkil etmektedir.

X.yy.ortasında Bizansın Toroslar ve Klikya Bölgelerini geri almasıyla Ihlara bölgesinde de yeni kiliselerin yapıldığını görmekteyiz. Bahaddin Samanlığı Kilisesi, Sümbüllü Kilise ve Direkli Kilise resimleri bu yüzyılda işlenmiştir. Ala Kilise, Akhisar'daki Çanlı Kilise ve Karagedik Kilisesi XI. yy. başlarındaki Bizans sanatına örnek teşkil eder. Eski kiliselere sonradan bazı Bizans tipi resimler de ilave edilmiştir. Bu davranış, XI. yy. da Selçuk Türklerinin bölgeye gelmesiyle son bulur. Fakat bölgedeki dini hayat devam eder. Bölgenin kilise hayatı 1924'deki nüfus mübadelesiyle son bulur.

VADİNİN OLUŞUMU

Vadiye çok yakın Hasan Dağı ve çevresi, Neojen (Genç Tersiyer) ve IV. Zamanda oluşmuştur.Bu zamanda oluşan yükselmelere karşın havzalar oldukça düşük kalmıştır. Hasan Dağı volkanın püskürmesine neden olan tektonik hareketler sonunda çevre yüzeyini geniş bir volkanik tabaka kaplamıştır. Aynı hareketler sırasında kalkerin basınç ve sıcaklık etkisiyle yarattığı kırık hattan fışkıran doğal sıcak suyu, Yaprakhisar ve Ihlara arasında bulunan Ziga Kaplıcaları'nda görebilirsiniz. Çevrenin yapısal karakterini derinden etkileyen volkanik püskürme sonucu oluşan tüf taşları, rüzgar, erozyon ve diğer doğa etkenleri ile aşınmış, Selime ve Yaprakhisar'da karşınıza çıkan değişik görünüm ve renklerde Peri Bacaları'nı yaratmıştır. Tektonik hareketler, bazı yerlerde yumuşak tüfün, bazı yerlerde gri, yeşil ve kahverengi tonlarının hakim olduğu ve iri tanelerle ufalanan kayaların kapladığı alanları çöküntüye uğratmıştır. Ihlara Vadisi boyunca ilerleyen Melendiz Çayı da bu tür çökmenin sonucu oluşan kanyon vadinin tabanını oyarak daha büyük bir derinlik kazanmıştır. Yer yer 100 veya 120 metre derinliğe varan vadiyi ikiye bölerek akan Melendiz Çayı (ilk çağlarda bu ırmağa Kapadokya ırmağı anl¤¤¤¤¤ gelen Potamas Kapadokus denilirdi Aksaray yakınlarında Uluırmak adını alarak Tuz Gölü'ne ulaşır.

Doğa, insan, tarih ve sanat olgusunu bu denli bir araya getirebilen ve bu gerçeği ancak kendisine yaklaştığımız zaman simgeleyen Ihlara Vadisi sakladığı bu sırrı kendisiyle beraber olduğunuzda açıklayacaktır sizlere.

VADİ İÇERİSİNDEKİ KİLİSELER

Vadi içerisinde 105 kilise vardır.Bunlardan ziyarete açık olanlardan bazıları ise; Eğritaş Kilisesi, Ağaçaltı (Daniel)Kilisesi, Sümbüllü Kilise, Yılanlı Kilise, Kokar Kilise, Pürenliseki Kilisesi, Eskibaca Kilisesi, Saint Georges (Kırkdamaltı) Kilisesi, Direkli Kilise ve Ala Kilisedir.
 
Acemhöyük / Aksaray

Acemhöyük, Aksaray il merkezinin 18 km. kuzeybatısındaki Yeşilova ilçesinde yer alan bir höyüktür. Yayvan bir tepe görünümündeki höyüğün, çanak çömlek yayılımına göre 800 x 700 metre boyutlarında olduğu belirtilmektedir. Höyüğün MÖ 3.000 başlarından itibaren iskan edildiği, en parlak döneminin Asur Ticaret Kolonileri Çağı (MÖ 1.950 – 1.750) olduğu belirtilmektedir. Bu dönemde yerleşim höyüğün dışına, "aşağı kent"e yayılmış, ancak dönemin sonunda hem höyük, hem de aşağı kent terk edilmiştir. Daha sonra Erken Helenistik Dönem ve Roma Döneminde yeniden iskan edilmiş, bu dönemlerin sonunda da terk edilmiştir.

Yerleşim, Asur Ticaret Kolonileri Çağı'nda önemli bir ticaret merkezidir. Birçok Asur uzmanına göre, Asur kayıtlarında adı Burushattum olarak geçen ticaret merkezinin Acemhöyük'tür. Bununla birlikte bugüne kadar yapılan kazılarda bunu gösteren bir belge bulunmamıştır.

Kazılar
Höyükte kazılar Ankara Üniversitesi, Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nden Prof. Dr. Nimet Özgüç başkanlığında 1962 yılında başlamış olup 1988 yılına kadar sürdürülmüştür. Daha sonra aynı fakülteden Prof. Dr. Aliye Öztan başkanlığında 1989 yılında başlatılan çalışmalar halen sürdürülmektedir. Bu dönemdeki kazı çalışmaları Ankara Üniversitesi, Kültür Bakanlığı ve Türk Tarih Kurumu desteğiyle yürütülmektedir.

Tabakalanma
Kazı çalışmalarında höyüğün Erken Tunç Çağı'ndan Roma Dönemi'ne kadar iskan gördüğü anlaşılmaktadır. Bu kültür evrelerinden MÖ 2. binyılı ilk çeyreğindeki Asur Ticaret Kolonileri Çağı, ünlü sarayları ve buluntularıyla önem kazanmış ve kazılar bu tabakalara ağırlık vermiştir. Dolayısıyla daha aşağı tabakalara fazla gidilmemiştir. Sadece doğu tarafta açılan bir sondaj, Erken Tunç Çağı tabakalarına ulaşmıştır. Öte yandan yüzey çalışmaları Geç Kalkolitik Çağ'dan bulgular vermektedir.

Buluntular
Erken Tunç Çağı

Erken Tunç Çağı yerleşimi, taş temel üzerine kerpiç duvarlardan, sıkıştırılmış toprak tabanlardan oluşan yamuk planlı yapılarla temsil edilmekte olup bir köy yerleşimidir. Bu yerleşimin gömü tarzında yerleşim içinde az sayıda toprak ve küp gömüt olduğu görülmektedir. Asıl mezarlık höyüğün Aksaray yönündedir. Ele geçen iki küp gömüt de çocuk ve yetişkin mezarıdır. Birinde gömüt hediyesi görülmezken diğerinde, iki bakır bilezik, altın saç iğnesi, küpe, küçük kaplar gibi gömüt hediyeleri bulunmaktadır. Bu kültür katında sadece Anadolu'ya özgü değil, Mezopotamya ve Kuzey Suriye malı çanak çömlek ele geçmiştir.

Asur Ticaret Kolonileri Çağı
Asur Ticaret Kolonileri Çağı (MÖ 1950 - 1750) katındaki en önemli mimari yapılar, yerel adlarla "Hatipler Sarayı" ile "Sarıkaya Sarayı"dır. Hatipler Sarayı'nda 76, Sarıkaya Sarayı'nda ise 50 oda bulunmaktadır. Benzer mimari özellikler gösteren her iki saray da 4 metre genişlikte iri taş temeller üzerinde 1,5 metre genişlikte kerpiç duvarlarla ve iki katlı olarak inşa edilmiştir. Sarayların yapımında Lübnan sediri, ardıç ve karaçam kullanıldığı ve bu ağaçların MÖ 1.753 – 1.829 yıllarında kesildiği anlaşılmaktadır. Sarıkaya Sarayı'nın üç tarafı, mermer kaidelerin taşıdığı ahşap sütunlu bir revakla çevrilidir.
 
Aşıklı Höyük / Aksaray

Radyokarbon örneklerinin sonuçlarına göre, Aşıklı Höyük’te yerleşiklik MÖ 9. bin yılda başlar ve MÖ 8. bin yıl sonuna dek sürer. Yerleşme yaklaşık olarak MÖ 8200-7500 arasına tarihlenmektedir. Aşıklı topluluğu, bu bin yıla yakın süreç boyunca yerleşimi hiç terk etmez. Bu kesintisiz iskan süreci, yerleşim düzeni ve mimaride radikal değişim ve dönüşümler ile ve aynı zamanda ekonomide ve teknolojide oldukça yavaş ve kademeli bir değişim ile birlikte takip edilebilmektedir. Bu bağlamda Aşıklılılar, bölgede yerleşikliğe geçen ilk avcı-toplayıcılardandır ve gerek ilk yerleşiklik süreçleri gerekse de bin yıllık iskan süreci içerisinde yerleşikliğe adaptasyon ile birlikte yaşam biçimleri teknik, sosyal, kültürel, bilişsel boyutlarda tümüyle okunabilmektedir. Kısaca diyebiliriz ki, insanlık tarihinin en önemli değişim ve dönüşüm süreçlerinden biri olarak avcı-toplayıcı ve göçer yaşamdan yerleşik yaşama geçiş süreci Orta Anadolu’nun Volkanik Kapadokya Bölgesi’nde Aşıklı Höyüközelinde izlenebilmektedir

Mimarlık tarihinin önemli gelişim ve dönüşüm süreçleri Aşıklı Höyük’te adım adım izlenebilmektedir. Mimaride saz ve ağaç gibi doğadan doğrudan temin edilebilen organik malzemelerin kullanımı, kerpiç üretimi ve kerpicin çeşitli şekillerde inşa malzemesi olarak tercih edilmesi, oval planlı kulübelerden dörtgen planlı konutlara geçiş ve yerleşme düzeninde dönüşüm gibi Yakın Doğu Neolitik Çağ mimarisini karakterize eden önemli dönüm noktaları ve değişim süreçleri Orta Anadolu Neolitiği bağlamında Aşıklı Höyük’te bin yıllık kesintisiz bir iskan sürecine paralel olarak takip edilebilmektedir.

Konum ve Çevre

Aşıklı Höyük, Orta Anadolu’nun Volkanik Kapadokya bölgesinde bulunan bir höyük yerleşmesidir. Aksaray il merkezinin 25 km doğusunda Kızılkaya Köyü’nde, Melendiz Çayı’nın kenarında yer almaktadır.

Yaklaşık 4 hektar büyüklüğünde bir alanı kaplayan Aşıklı Höyük deniz seviyesinden 1119.45 metre yüksekliktedir. Höyüğün özellikle batısı Melendiz Çayı’nın sık sık yatak değiştirmesi nedeniyle aşınmıştır.

Yerleşmenin yer aldığı Volkanik Kapadokya Bölgesi ve Melendiz Vadisi, içerdiği farklı ekolojik nişler, su kaynakları, fauna ve florada çeşitlilik ve hammadde kaynakları açısından oldukça verimli bir bölgedir. Aşıklı Höyük, güneyinde Hasandağ ve Melendiz Dağ silsilesinin çevrelediği bir çanak içinde volkanik kayaçlar, tüflü araziler ile tanımlı bir bölgede yer alır. Bugün Karasal iklimin hakim olduğu bölgede ekonomi bağcılık, şarapçılık, buğday tarımı ve hayvan besiciliğine dayanır.

Kazı Tarihçesi

İlk kez 1963 yılında Hititolog Edmund Gordon tarafından saptanan Aşıklı Höyük’te ilk kapsamlı çalışma 1964-65’te Ian Todd tarafından gerçekleştirilen yüzey toplaması, kesit çalışması ve tarihlendirme çalışmalarıdır. Höyüğün yamaçlarından topladığı karbon örnekleri ile Ian Todd Aşıklı Höyük’teki yerleşimi günümüzden 9 veya 10 bin yıl öncesine tarihlemiştir.

Aşıklı Höyük’teki ilk arkeolojik kazı çalışmaları, 1989 yılında, Mamasun Barajı’nın su düzeyinin yükseltilmesine karar verilmesi dolayısıyla höyüğün olasılıkla su altında kalacağının anlaşılması üzerine İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı tarafından başlatılmıştır. Söz konusu kurtarma kazıları Prof. Dr. Ufuk Esin başkanlığında gerçekleştirilmiş, ikinci başkanlığı ise Dr. Savaş Harmankaya yapmıştır.

2000-2003 yılları arasında çalışmalar Prof. Dr. Nur Balkan Atlı başkanlığında devam etmiş; 3 yıllık bir aradan sonra ise 2006 yılında Prof. Dr. Mihriban Özbaşaran ve Dr. Güneş Duru tarafından yeni amaçlar ve yöntemler ile farklı ülkelerden uzmanların da katılımıyla disiplinlerarası araştırmaları kapsayan ikinci dönem kazı ve araştırma çalışmaları başlatılmıştır.


MÖ 9. Bin Yıl: İlk Aşıklılılar

Aşıklı Höyük’te ilk yerleşiklik, MÖ 9. bin yılda toprağa yarı-gömük, oval biçimli, kerpiç duvarlı kulübe benzeri binalarda barınan ve aynı zamanda saz örgü kulübeler de kullanan, besin ekonomisi koyun, keçi, sığır, kızıl geyik, tavşan, balık ağırlıklı olmak üzere yabani hayvan avı, hem yabani hem de kültüre alınmış tahıl ve baklagillerin hasadı ve ot, yemiş ve meyve toplayıcılığı ile karakterize olan, ölülerini hocker pozisyonunda (cenin pozisyonu, ana karnındaki pozisyon) binaların tabanlarına açılan çukurlara gömen ilk Aşıklılılar ile temsil edilmektedir.

Oval biçimli kerpiç binalarda yapı içi öğeler ateş yerleri, direk yerleri, kimileri çatıyı taşıyan direklere ait irili ufaklı çukurlar ve sekilerden oluşur. Öğütme taşları da yapı içi buluntulardandır. Tabanları sıvalı söz konusu yapılarda taban sıvasının kesilerek açıldığı mezar çukurları da mevcuttur. Ölüler yukarıda belirtildiği gibi hocker pozisyonunda gömülmektedir ve kimi çukurlarda iskeletler ile birlikte buluntular da mevcuttur.

MÖ 9. bin yıl yerleşmesinde toprağa yarı-gömük, oval biçimli kerpiç kulübeler, kullanımları bittikten sonra çöplük olarak kullanılmışlardır.

Aşıklılılar’ın ilk yerleşiklik süreçlerinden itibaren yerleşmenin sonuna dek öne çıkan en önemli unsurlardan biri, “süreklilik” olgusudur. MÖ 9. bin yılda bu durumu, yapı için açılan çukurun kullanımı devam ederken gerçekleştirilen duvar ve taban yenilemelerinden yani aynı alanda bina yapım ve kullanımının süreklilik içererek devam etmesinden ve de benzer şekilde ateş yerlerinin de süreklilik içerir şekilde aynı noktada konumlandırılmasından izleyebilmekteyiz.

MÖ 9. bin yılda günlük yaşam binaların arasında yer alan açık alanlarda geçmekte; pişirme, deri ve post işleme, obsidyen yongalama, kemik ve boynuz işçiliği, sepet ve boncuk yapımı gibi günlük faaliyetler birkaç direk yardımı ile üstü örtülen veya tamamen açık aktivite alanlarında gerçekleştirilmektedir. Açık alanlarda yer alan büyük pişirme çukurları, yine bu alanlarda bulunan hayvan kemikleri, bitki kalıntıları, bızlar çoğunlukta olmak üzere kemik aletler, obsidyen aletler ve yongalama artıkları günlük faaliyetlere dair bulgulardandır.

Yukarıda belirtildiği üzere avcılık ve toplayıcılık temelli besin ekonomisinin yanı sıra, yerleşiklik süreci içerisinde buğday ve arpa tarımı başlar ancak yabani türlerin tüketimi sürmektedir; çok çeşitli türleri içeren yabani hayvan avının yanında ise özellikle dişi koyun ve keçilerin yerleşmede veya yerleşme yakınında tutulmaya başlamasıyla ilk hayvan evcilleştirme uygulamalarından söz edilebilmektedir.

MÖ 8. Bin Yıl
MÖ 8. bin yılda Aşıklı sakinleri bitişik planlı, adeta birbirine eklemlenerek çoğalan, çoğunlukla tek veya iki, nadiren ise üç odalı ve girişlerin damdan gerçekleştirildiği dörtgen planlı kerpiç konutlarda yaşamışlardır. Bu konutların oluşturduğu yapı grupları, genellikle dar aralıklarla birbirinden ayrılır. Bu dar aralıkların haricinde ise kimi yapı grupları arasında çöplük ve işlik olarak kullanılmış olan açık alanlar mevcuttur. Sokak veya geçit olarak adlandırılabilecek olan aralıklar, bu çöplüklere açılır. Konutlar, yerleşmenin kuzeyinde yer alır ve yerleşmenin güneyinden çakıllı bir yol ile ayrılır. Yerleşme söz konusu çakıllı yol ile iki ana işlevsel alana bölünmüştür. Çakıllı yolun güneyi “Özel Amaçlı Yapılar Alanı” olarak tanımlanan ve konum, boyut ve plan açısından konutlardan farklılık gösteren iki özel binanın yer aldığı alandır.

Konutlar, plan, boyut ve yapı içi öğeler bağlamında neredeyse standarttır ve bu standart Aşıklılılar tarafından neredeyse yüzyıllarca korunmuştur. Yapı içi öğeler ocaklar, sekiler, çukurlar ve direk yerlerinden oluşur. Ocaklar genellikle mekanların güneyinde yer almaktadır. Çukurlardan kimileri yine mezar çukurlarıdır ve ölü gömme geleneği mekan içi taban altı hocker pozisyonunda gömütler ile MÖ 9. bin yıldan 8. bin yıla, aynı şekilde devam eder. Taban yenilemeleri ve ocak vb. yapı içi öğelerin konumlandırılması bağlamında süreklilik olgusu MÖ 8. bin yılda da baskındır.

MÖ 8. bin yılda günlük faaliyetlerin örüldüğü yaşam alanı, ortak açık alanlardan dam seviyesine taşınır. Girişlerin de aynı zamanda olasılıkla ahşap merdivenler ile damdan gerçekleştirildiği kerpiç konutlarda dam seviyesinde gerçekleştirilen günlük faaliyetlerin artıkları, faaliyet sonrasında yapı aralarındaki dar aralıklara atılmıştır ve bu sayede Aşıklılıların 8. bin yıl günlük faaliyetlerine dair bulgulara ulaşılabilmektedir.

Özel Amaçlı Yapılar
MÖ 8. bin yıl yerleşmesinde Aşıklılılar iki özel işlevli yapı inşa etmişlerdir. Bugün söz konusu yapıların yer aldığı alan, bir korugan altında sergilenmektedir. Konutların olduğu alandan bir çakıllı yol ile ayrılmakta olan “Özel Amaçlı Yapılar Alanı” yerleşmenin güneyinde yer alır. Konut alanındaki yapılardan boyut, plan, malzeme ve iç öğeler açısından oldukça farklı olan iki yapı ile söz konusu alanın, Aşıklı topluluğunun sosyal yaşamları ve inançlarıyla ilintili pratikleri bağlamında ortak kullanım gören bir “komünal alan” olduğu düşünülmektedir.

Yapılardan biri kuzey duvarı taşla örülü, iç avlulu ve tabanın bir kısmının iri kerpiç bloklarla döşendiği duvarları sıvalı ve kırmızı boyalı bir yapıdır. Alanın daha güneyinde yer alan bir başka özel amaçlı yapının ise planı kareye yakındır. Kerpiç duvarlı, tabanı defalarca yenilenmiş ve her yenilemede kırmızı, sarı gibi renklere boyanmış olan bu yapı kanal, seki vb. iç öğelere sahiptir.

Aşıklı'da İlkler
Aşıklı topluluğu, tahıl tarımının başlangıcı ve hayvanların yerleşmede tutulmaya başlaması gibi insanlık tarihinde önemli dönüşümlerin yanı sıra Anadolu özelinde birçok gelişmenin de ilklerine imza atmıştır diyebiliriz.

Taban ve duvarları kireç sıvalı özel amaçlı bir yapıda görülebileceği üzere, Aşıklılılar kirecin yakılması ve söndürülmesi işlemi olan ilk piroteknoloji uygulamasını gerçekleştirmişlerdir.

Bir diğer ilk, iki farklı mezarda ölülerin boyun ve kollarında bulunan bakır boncuklardır. Bakırı hem sıcakken hem de soğukken işleyerek söz konusu boncukları üreten Aşıklılılar, ilk madencilik faaliyetini de gerçekleştirmişlerdir denilebilir.

Aşıklılılar, ilk cerrahi müdahale ile birlikte de anılırlar. Yaklaşık 20-25 yaşlarında ölmüş olduğu saptanan bir Aşıklı kadınının kafatasında saptanan delik, bilinen ilk trepanasyon uygulamasıdır. Söz konusu müdahale esnasında kadının yaşamakta olduğu, operasyon sonrasında açılan deliğin çevresindeki hücrelerin kendini yenilemeye başladığı tespit edilmiş ve bu tespit kadının ameliyattan sonra bir hafta kadar daha yaşamış olabileceği şeklinde yorumlanmıştır.

Koruma ve Sergileme Çalışmaları

Aşıklı Höyük’te 1989 yılında Prof. Dr. Ufuk Esin başkanlığında başlayan ve 2000-2003 yılları arasında Prof. Dr. Nur Balkan Atlı tarafından sürdürülen arkeolojik kazıların ardından 2006 yılına dek ara verilen çalışmalara 2006 yılında Prof. Dr. Mihriban Özbaşaran ve Dr. Güneş Duru tarafından yeniden başlanmasıyla devreye giren yeni yaklaşımlar ve yeni araştırma soruları, hem koruma ve sergilemeye yönelik hem de bölge halkıyla etkileşimi öngören uygulamaya dayalı birtakım toplumsal projeleri de içermektedir.

Deneysel Tarih öncesi Aşıklı Köyü
Koruma ve sergileme çalışmaları dahilinde, höyüğün girişine yapılan deneysel kerpiç evler, Aşıklı topluluğunun yaşamış olduğu ve arkeolojik kazı çalışmaları ile ortaya çıkarılan MÖ 9. bin yıl ve MÖ 8. bin yıl yapılarının birebir kopyası olarak, tamamen deneysel yöntemler ile inşa edilmişlerdir.

Deneysel Aşıklı Köyü’nde MÖ 9. bin yıl yerleşmesinden bilinen toprağa yarı gömük, oval planlı, kerpiç evler ve MÖ 8. bin yıl yerleşmesinden bilinen dörtgen planlı kerpiç yapılar tüm yapı içi öğeleri ile birlikte görülebilmekte ve gezilebilmektedir. Aynı zamanda MÖ 9. bin yıl yerleşmesinden bilinen saz örgü bir yapı da yine deneysel yöntemlerle inşa edilmiş ve ziyarete açılmıştır.

Deneysel Tarih öncesi Aşıklı Köyü, höyüğün girişinde ziyaretçileri karşılayarak günümüzden 11 bin yıl önce Aşıklı’daki yaşamı somut bir şekilde tanıtır ve ziyaretçileri höyüğe davet eder.

Koruyucu Çatı Yapısı
Koruma ve sergileme amacıyla inşa edilen koruyucu çatı yapısı altında, özel amaçlı yapılar alanı ziyaret edilebilmektedir. Gerek kerpiç mimarinin korunması gerekse de en uygun çalışma koşullarının oluşturulması amacıyla inşa edilen koruyucu çatı yapısı içerisinde yer alan yürüme yolları ile ziyaretçiler, Aşıklı Höyük’ün özel amaçlı yapılar alanını yaz-kış ziyaret edebilmektedirler.

El Sanatları Atölyesi ve Çocuklar için Arkeoloji Eğitim Atölyesi
Proje kapsamında gerçekleştirilen bir başka toplumsal çalışma, Aşıklı Höyük’ün yer aldığı Kızılkaya Köyü’nden kadınlar ve çocuklar ile gerçekleştirilen el sanatları atölyesi ve arkeoloji eğitim atölyesidir.

Yerel halkla birlikte gerçekleştirilen atölye projeleriyle, üretilen bilginin paylaşımı, yerel halkın Aşıklı Höyük’te gerçekleştirilen çalışmalara aktif katılımının sağlanması ve Aşıklı Höyük vasıtasıyla kültürel miras ve kültürel bellek kavramlarının tanıtılarak farklı kültürlerin ve geçmişin sahiplenmesinin sağlanması hedeflenmektedir.

Kızılkaya Etnografya Merkezi
Aşıklı Höyük Kazı ve Araştırma Projesi ekibi tarafından oluşturulan Kızılkaya Etnografya Merkezi, Kızılkaya Köyü sakinleri ile Aşıklı Höyük ve kazı ekibi arasında karşılıklı bir ilişki ve iletişim ağı kurmak, Kızılkaya Köyü ve bölgedeki geleneksel köy yaşamına dair belleği sergileme yoluyla canlı tutmak amacı ile Gülağaç Kaymakamlığı tarafından hazırlanıp Ahiler Kalkınma Ajansı tarafından finanse edilen “Medeniyet Beşiği Aşıklı Höyük” projesi kapsamında ziyarete açılmıştır. Merkez Kızılkaya Köyü’nde yer almakta olup, yıl boyunca ziyarete açıktır.
 
Güvercinkayası Höyüğü

Gülağaçlı Höyüğü, Aksaray İl merkezinin doğusunda, Melendiz Çayı üzerindeki Mamasın Barajı Gölü kıyısında bulunan bir höyüktür. Tepenin diğer adı Porsuklu Tepedir. Günümüzde baraj gölü üzerine uzanan bir yarım ada şeklinde olup suların yüksek olduğu yıllarda ada haline gelmektedir. Barajdan önce Melendiz Çayı ve Karasu Çayı, tepenin güneydoğu yamaç açığında birleşmekteydi.

Kazılar
Aksaray - Niğde - Nevşehir illerini kapsayan alanda Ufuk Esin başkanlığında ve Doç. Dr. Sevil Gülçur yönetiminde 1994 yılında yapılan yüzey araştırmalarında saptanmıştır. Baraj gölünün vereceği tahribatın anlaşılması üzerine 1996 yılında Aksaray Müzesi ile ortak çalışma halinde kurtarma kazılarına başlanılmıştır. Kazılar, İstanbul Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri desteğinde ve Sevil Gülçur bilimsel danışmanlığında halen sürdürülmektedir.

Tabakalanma
Höyükte birbiri üzerine oturan yapı katları saptanamamıştır. Şu ana kadar elde edilen bulgulardan, çok sayıda yapı evresine sahip tek bir tabakanın olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte yerleşmedeki kazılarda hem Karaz malı benzeri çanak çömlekler, hem de Geç Obeyd – Erken Uruk mallarının buluntuları, birden fazla tabakaya işaret eder gibi görünmektedir.

Buluntular
Güvercinkayası, kentleşme öncesi, bitişik düzende, tasarım ürünü mimarisiyle dikkati çekmektedir. Hemen her konutta günlük kullanım için tahıl depolama alanları olduğu gibi kalın duvarlarla korunan özel yapılarda da daha büyük depolama alanları ortaya çıkarılmıştır.

Çanak çömlek buluntuları içinde yılan, domuz, köpek gibi çeşitli hayvan kabartmalı parçalar özellikle ilginçtir. Çanak çömlek buluntuları içinde ağırlıklı mal, depolama kaplarıdır.

Yerleşmenin iç içe iki sur ile çevrili olduğu anlaşılmıştır. İç surdaki bir kule özellikle ilginç bulunmuştur.

Ele geçen tüm yontmataş aletlerin % 99'luk kısmı obsidiyen aletlerdir. Bununla birlikte obsidiyen ya da kemik olarak hiçbir ok ucuna rastlanmamıştır. Av ya da silah olarak ok yerine, esasen göçebelerle ilişkilendirilen sapan taşlarının kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Değerlendirme

Niğde Köşk Höyük buluntularıyla yapılan karşılaştırmaya göre yerleşim Orta Kalkolitik Çağ'a tarihlenmektedir. Öte yandan kazılarda ortaya çıkan mimari yapı, yerleşmede bir plan dahilinde inşa işlemlerinin yürütüldüğü, erzak depolarının belirli bir düzenlenmeye uyduğu anlaşılmaktadır. Bu durum, Anadolu'da kentleşmeden yaklaşık 800 yıl önce, yani MÖ 5000 - 4800 yıllarında köy ya da toprak ağalığı tarzı bir düzenin ve sınıfın olabileceği yönünde yorumlanmaktadır. Artı ürüne el koyan ve bu düzeni surlarla çevrili bir yerleşmede sürdürebilen bir sınıfın varlığı halen tartışmaya açıktır.

Basit bir köy yerleşmesi olarak kurulmuş olduğu anlaşılmaktadır. Tarım ve hayvancılığa dayalı bu ekonomide zaman içinde artı ürünün depolanması ve kullanımına hizmet eden ekonomik ve politik gelişmeler gözlenmektedir. Yerleşmenin, giderek içe kapandığı ve savunmaya çekildiği anlaşılmaktadır. Kazılarda aşağı ve yukarı yerleşme olarak genişleyen yerleşmedeki iç kale eksiksiz olarak ortaya çıkarılmıştır. Orta Anadolu'da kale-kent yerleşme modelinin bilinen ilk örneklerinden birini oluşturmaktadır. Kazı çalışmalarının en önemli buluntularından biri, Güvercinkayası'nın MÖ 5200 – 4750 gibi erken bir tarihte aşağı ve yukarı yerleşme olarak ikiye bölünmüş olduğunun ortaya çıkarılmasıdır. Çok daha sonraları tüm Anadolu'ya yayılan bu yerleşme tipinin de ayrıca ilk örneklerinden biridir. Yerleşmenin bu tarzda bölünmesinin toplumda hiyerarşik bir yapılanma olmasını zorunlu kılmaktadır. Güvercinkayası, böylesi bir hiyerarşik yapılanmanın ilk somut örneklerinden birini vermesi yönünden de önem taşımaktadır.

Radyokarbon tarihleme yöntemine göre yerleşme MÖ 5200 – 4750 tarihlerini vermektedir.

Tahribat durumu
Baraj gölü dalgalanmaları, höyüğün kıyılarını önce aşındırmakta, ardından da tüm kalıntıları zaman içinde tahrip etmektedir. Yerleşmenin özellikle kuzey kesimi baraj gölü nedeniyle tahrip olduğu belirtilmektedir.
 
Mokissos / Aksaray

Mokissos ya da bir diğer adıyla Nora Aksaray ilinin, merkez ilçesinin 30 km güneyinde, Helvadere Kasabası sınırları içindedir. Hasan Dağı'nın (Argaios) eteğinde ve kral yolu üzerinde, Roma ve Bizans Döneminin önemli şehirlerindendir.

Kasabada bugün birçok kilise kalıntısı bulunmaktadır. Ayakta kalan yapılar Bizans devrine aittir. Bu kiliseler kısmen tahrip olmuşsa da çeşitli freskler halen göze çarpmaktadır.
 
Musular Düz Yerleşmesi / Aksaray

Musular, Aksaray İli, Aksaray İlçesi, Kızılkaya Köyü'nün yaklaşık 1 km. güneyinde, Musular Mekii'nde yer alan bir düz yerleşmedir. Hasan Dağı ve Melendiz Dağı'nın kuzeyine düşen volkanik bir arazide Ihlara Vadisi'nin verimli ovasında, Melendiz Çayı'nın batı kıyısındadır. Aşıklı Höyük'ün 300-400 metre batısında yer almaktadır.

Kazılar
Yerleşme, İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı'nın Aşıklı Höyük'teki kazıları sırasında 1993 yılında saptanmıştır. Daha sonra aynı Anabilim Dalı'ndan Sevil Gülçur tarafından yerleşmede 1994 ve 1995 yıllarında yüzey toplaması yapılmıştır. Kazılar ise 1996 – 2004 yıllarında Aksaray Müzesi Müdürlüğü başkanlığında İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı öğretim üyesi ve öğrencilerinden oluşan, bilimsel danışmanlığını Mihriban Özbaşaran'ın yaptığı bir ekip tarafından kazı yapılmıştır.

Tabakalanma
Kazılarda iki ana yerleşme evresi saptanmıştır. Ana kaya üzerinde yer alan beş tabakalı ilk yerleşme evresi Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ yerleşmesidir. Yakındaki Aşıklı Yerleşmenin en üst yapı evreleri ile çağdaş ve ilişkili görülmektedir. Çanak Çömleksiz Neolitik yerleşmesi iki evreli olarak değerlendirilmektedir. Üstteki evre taş temelli yapılar evresi, alttaki ise kırmızı tabanlı yapı evresi olarak tanımlanmaktadır. Çanak Çömleksiz Neolitik yerleşmenin üstündeki yerleşme evresi ise Çanak Çömlekli Neolitik Çağ yerleşmesidir.

Buluntular
Çanak Çömlekli Neolitik yerleşim evresinin verdiği çanak çömlek buluntuları bu yerleşmenin Kalkolitik Çağ başlarına tarihlenmesi gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Çanak Çömleksiz Neolitik evre, anakaya üzerindeki çöplük olarak kullanıldığı anlaşılan sığ bir çukurla temsil edilmektedir. Çukurdan esas olarak çok iri sığır kemikleri çıkartılmıştır. Bu alanın kullanımı daha sonra bırakılmış, kalın bir toprak tabakasıyla doldurularak düzlenmiştir. Kısmen bu düzlemin üzerine taş temelli, kerpiç duvarlı bir yapı inşa edilmiştir. Ne için kullanıldığı anlaşılamayan yapının batısında işlik olarak kullanıldığı anlaşılan bir açık alan bulunmaktadır. Bu tabakanın üzerinde görkemli bir işçiliğe dayanan, muhtemelen üstü kapalı bir taş kanal, iki mekanlı, taş temelli bir yapı ve kırmızı renkli kireç tabanlı yapı kalıntıları vardır. Bu tabakanın da üstünde Neolitik sonu, Kalkolitik başı gibi tarihlenebilecek tabakalar yer almaktadır.

Neolitiğin erken evresine tarihlenebilecek olan çanak çömlek buluntularının bölgede henüz benzerlerine rastlanmadığı belirtilmektedir. El yapımı, kaba görünümlü ve istisnasız organik katkılı bu çanak çömlek dört mal grubu içinde toplanmaktadır. Birinci grup kırmızı astarlı, açkılı, bej rengi hamurlu, ikinci grup kırmızı astarlı, parlak açkılı, kırmızı renkli hamurlu, üçüncü grup gri, kahverengi ve siyah renkli hamurlu, dördüncü grup ise bej, pembemsi bej renkli hamurlu maldır.

Kazılarda ele geçen yontmataş aletlerin neredeyse tümü obsidiyendir. Obsidiyenin Nenezi Dağı ve Göllü Dağ'dan bloklar halinde getirildiği ileri sürülmektedir. Yontmataş işçiliğinde dilgi endüstrisinin hakim olduğu belirtilmektedir. Aletlerde ağırlığı kazıyıcılar oluşturmaktadır.

Çeşitlilik açısından zengin bir kemik alet endüstrisi gözlenmektedir. En çok üretilmiş olan kemik alet bızlardır.

Yerleşmede 1996 – 2001 yılları arasındaki kazılarda sekiz insan iskeleti parçalarına ulaşılmıştır. Bunlardan bir bireyinki sadece çene kemiğidir. Sağlam ele geçenlere bakılarak ölülerin hocker pozisyonunda (ana rahmindeki gibi) gömüldüğünü, gömüt armağanı bırakılmadı anlaşılmaktadır. Üçü kadın, üçü erkek, ikisi de çocuklara ait bu sekiz iskelet buluntusundan beşinin kafatasında patolojik bulgu saptanmıştır. Bir kadın kafatasında darbeden dolayı oluşan travmaya bağlı iltihaplanma, bir erkek kafatasında ise anemiden kaynaklandığı düşünülen porotik yapı belirlenmiştir. Aynı bireyin her iki orbit tavanında belirgin biçimde cribra orbitalia görülmüştür. Bu tip patolojik lezyonların demir eksikliğinden kaynaklandığı düşünülmektedir.

Kazılarda ortaya çıkarılan hayvan kemiklerinin % 42'si yabani sığır kemiğidir. Diğer hayvan kemikleri yabani türler olarak koyun, keçi, domuz, at ve geyikgillerdir. Bunların yanında köpekgiller ve tavşan kemikleri de bulunmaktadır.

Bitki kalıntıları az sayıda ele geçmiş olmakla birlikte buğday ve arpanın tarıma alındığı ifade edilmektedir.

Değerlendirme ve tarihlendirme
Musular Düz Yerleşmesi'nin, Aşıklı Höyük'te yerleşik topluluk tarafından, bu yerleşimin son evrelerinde, MÖ 7600'lerde kullanılmaya başlandığı öne sürülmektedir. Aşıklı halkının burayı bir av alanı, avla ilintili inançları yolunda bir tören alanı, av sonrası et, kemik ve derilerin işlendiği bir işlik olarak kullandıkları düşünülmektedir. Öte yandan av hayvanları içinde yabani sığırın ağırlıkta olması, seçici bir avlanmaya işaret etmektedir. Bölgede obsidiyen endüstrisine ilişkin buluntular arasında ön kazıyıcıların ve baskı düzeltili ok uçlarının çokluğu da av ve deri işleme yoğunluğunu göstermektedir. Höyüğün ayrıca Aşıklı halkı için sembolik ve işlevsel bir anlam taşıdığı düşünülmektedir. Çanak çömlekli Neolitik yerleşme ise küçük ve mütevazi bir yerleşme olarak görülmektedir.
 
Sırçan Tepe Höyüğü

Sırçan Tepe Höyüğü, Aksaray ilinin kuzeydoğusunda, Bebek Köyü'nün 500 metre kuzeyinde yer alan bir höyüktür. Tepe, 196 metre çapında ve 4 metre yüksekliğindedir. Höyük, eski bir krater ağzı olduğu düşünülen ovanın güneybatısını sınırlayan Kılavuz Tepesi eteğinde, Geçit Deresi alt sekisinde olup ufak ve yayvan bir höyüktür.

Araştırmalar
Sırçan Tepe, 1994 yılında araştırma başkanlığını İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı'ndan Prof. Dr. Ufuk Esin'in yaptığı Aşıklı Höyük / Aksaray Projesi kapsamında iki bağımsız çalışmadan biri olan ve aynı Anabilimdalı'ndan Prof. Dr. Sevil Gülçur yönetimindeki Aksaray, Nevşehir, Niğde İlleri 1994 Yüzey Araştırmaları sırasında saptanmıştır.

Tabakalanma
Bu yüzey araştırmaları sırasından oldukça yoğun biçimde Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ'a tarihlenen obsidiyen aletler, Kalkolitik Çağ ve Erken Tunç Çağı'na tarihlenebilecek az sayıda çanak çömlek parçaları toplanmıştır.

Buluntular
Yonga üzeri kazıyıcılar, sayı olarak en çok ele geçen yontmataş aletlerdir. Diğer aletler sırtlı dilgiler, kullanılmış / düzeltili dilgiler, kullanılmış / düzeltili yongalar, dilgi üzeri kazıyıcılar, çekirdek üzeri kazıyıcılar, çentikli dilgiler ve uçlardır. Obsidiyen yanı sıra çakmaktaşından bir çekirdek ve birkaç parça yumru da ele geçmiştir.

Değerlendirme ve tarihleme
Höyükte gözlenen yontmataş alet endüstrisi, civardaki Aşıklı Höyük, Musular Höyük ve Yellibelen yerleşmeleriyle paralellik göstermektedir. Byblos uçlarının benzerleri ve baskı tekniğiyle yapılmış ok uçları Aşıklı'dan daha geç bir evreye ait görülmekte fakat Musular ve Yellibelen'le denk düşmektedir. Diğer yandan Musular ve Yellibelen Aşıklı merkez yerleşmesine bağlı yerleşmelerken Sırçan Tepe bağımsız bir yerleşme olarak görülmektedir.

Günümüz Aksaray İli sınırları içinde Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem'i temsil eden bir dizi yerleşme ve bunların civarında çok sayıda obsidiyen işliği bilinmektedir. Bu işliklerde obsidiyen çıkarılıp, çoğu kez yarı işlenmiş hale getirilmektedir. Bu yarı işlenmiş malzemenin sadece yakın yerleşmelerle değil, uzak bölgelerle de takasa konu olduğu anlaşılmaktadır. Buluntular üzerindeki araştırmalar, Ürdün'deki Eriha yerleşmesinde de Aksaray civarından giden malzemeyi saptamıştır.
 
Geri
Top