Akut Alkol Zehirlenmesi

ZeyNoO

V.I.P
V.I.P
Akut Alkol Zehirlenmesi

Akut alkol zehirlenmesi hem önemli organik bozukluklara, hem de kendine özgü davranış biçimlerine yol açar.

Alkollü içki üretiminde etil alkol (etanol) kullanılır. Etil alkol içkilerin sarhoşluk verici temel bileşenidir ve kısaca alkol olarak anılır. Akut alkol zehirlenmesi, içen kişinin bedensel dayanıklılığına ve kandaki alkol düzeyinin yüksekliğine göre değişen çeşitli belirtilere yol açar. Alkol her şeyden önce beyinde baskılayıcı, çöküntü yaratıcı bir etki gösterir. Ama kişinin içinde bulunduğu onama, ruhsal durumuna ve aldığı alkolün dozuna bağlı olarak çok farklı sonuçlara ve çok çeşitli tepkilere de yol açabilen bir maddedir.

Alkollü içki tüketiminin artması hem sosyoekonomik açıdan, hem de sağlık açısından önemli bir sorun oluşturmaktadır. Uyuşturucu bağımlılarında görülen bütün özelliklere alkoliklerde de rastlanır. Vücudun kaldırabildiği alkol miktarı gittikçe artar, ruhsal ve fiziksel bağımlılığın ardından yoksunluk sendromu ortaya çıkar. Hasta yemek yemez.

İçki içmeyen bir insan bir alkolikle aynı miktarda alkol aldığında ondan çok daha fazla etkilenir. Alkoliklerde aynı etkinin çok daha yüksek dozlarda ortaya çıkması insan vücudunda alkole karşı bir dayanıklılık (tolerans) oluştuğunu gösterir.


Alkol zehirlenmesinin derecesi ve belirtilerin şiddeti şunlara bağlıdır:

• Alkollü içkinin türü (bira şaraptan, rakı da cinden daha yavaş emilir).
• Midenin doluluk oranı (midede yemek varsa boşalma zamanı uzar).
• Mide-bağırsak hareketlerini ve mukozalardaki kan akımını etkileyen ilaçların alınması ya da başka maddelerin varlığı.
• Alkollü içki içme hızı (ne kadar hızlı içilirse kandaki alkol oranı da o kadar hızlı yükselir).
• Merkez sinir sistemini etkileyen ve alkolün zehirleyici etkisini artıran ilaçların alınması (bu açıdan özellikle kısa etkili barbitüratlar önemlidir, çünkü alkolikler çok yüksek dozda barbitürat ve barbitürat kullananlar çok yüksek dozda alkol kaldırabilir; ikisi birlikte alındığında öldürücü doza yaklaşılabilir).

Zehirlenme derecesinin belirlenmesinde alınan alkol miktarı kadar hastanın diğer özellikleri de önem taşır. Hastanın alkole bağımlı, alışkın ya da çok seyrek içen biri olması sonucu etkiler.

Alkolün Metabolizması
Alınan alkolün yüzde 20'si midede, yüzde 80'i de bağırsaklarda emilir. Alkol, alındıktan beş dakika sonra kana geçmeye başlar. Kan plazmasıyla taşınarak çeşitli dokulara ulaşır. Her gramının 7 kalorilik enerji verdiği bir yükseltgenme (oksijenle birleşme) süreciyle metabolik değişikliğe uğrar. Solunum, böbrek ve ter aracılığıyla yalnızca yüzde 2'si vücuttan atılabilir. Yükseltgenme temelde karaciğerde gerçekleşir.

Alkolün Etkileri
Alkolün en önemli etkileri merkez sinir sistemi üzerinde gözlenir. Alkol beyin üzerinde yatıştırıcı etki gösterir. Başlangıçta uyarıcı bir etkisi olduğu sanılırsa da bu yalnızca görünüştedir.

Alkolün etkileri bütün hareketlerde, konuşmada, görmede, her türlü zihinsel işlevde görülür. Bazı insanlarda saldırgan ve düşmanca davranışlara, taşkınlığa ve şiddet eğilimine yol açabilir.

Kandaki Alkol Yoğunluğunun Beyindeki Etkisi
Kandaki Alkol (mg/100 ml) Etkisi
50-100 Öfori: Aşırı zindelik ve keyiflilik, denetimsizlik, yüksek sesle ve bazen anlaşılmaz biçimde konuşma.

150-200 Orta şiddette zehirlenme: Görme bozuklukları, duyu azalması, uyaranlara geç yanıt verme, dengesiz yürüme.

300-500 Ağır zehirlenme: Yürüyememe, bulanık ya da çift görme, uyaranlara tümüyle ilgisiz kalma, ara sıra kasılma nöbetleri.

>500 Koma: Refleks kaybı, solunum güçlüğü, solunum yollarında tıkanma.

Akut Zehirlenmenin Evreleri
• Uyarılma evresi. Alkollü içeceklerin ölçülü düzeyde alınmasıyla ortaya çıkan bir durumdur. Bu evrede öfori adı verilen aşırı keyiflilik ve hareketlilik görülür. Sürekli bir coşku, duygusal değişkenlik, hareketlerde denetimsizlik, genel davranış kurallarına uymama, laf atma ve yüksek sesle konuşma gözlenir.

Kandaki alkol düzeyi 100 ml başına 100-200 mg arası bir düzeye gelince, konuşma ve yürümede aksaklıklar, zihinsel yeteneklerde ve tepkilerde yavaşlama başlar. Baş dönmesi ve kusmayla birlikte görme bozuklukları da ortaya çıkar.

• Hastalık ölçüsünde zehirlenme ya da alkole bağlı akut paranoya. Az görülen bir alkol zehirlenmesi türüdür. Düşük dozda alkollü içkiye bağlı olarak taşkınlık, zihinsel karışıklık, var sanılar, yönelim bozuklukları, saldırganlık ve sonunda bellek yitimi gibi belirtilerle ortaya çıkar. Nedeni bilinmemekle birlikte az miktardaki alkolün beynin şakak lobunu uyarmasıyla ortaya çıktığı sanılır. Benzer belirtiler sara nöbeti geçiren hastalarda da görülür.

• Ruhsal çöküntü (depresyon) evresi. Uyarıcı evreyi çöküntü evresi izler. Başlıca özellikleri hareketleri yönetememe, özellikle yürümede güçlük çekme, bulanık ve bazen de çift görmedir. Zaman zaman kasılma nöbetleri de görülebilir.

Bu belirtiler alkole alışık olmayanlarda kandaki alkol düzeyi 100 ml'de 200-250 mg'ye, alışık olanlarla alkoliklerde ise 100 ml'de 300-350 mg'ye ulaşınca ortaya çıkar.

Alkol koması kural olarak sessiz ve gevşek bir komadır. Kaslarda refleksler silinir, kan basıncı düşer, solunum ve dolaşım düzensizleşir, vücut sıcaklığı azalır. Bu belirtiler anestezik ve barbitürat grubu ilaçların belirtilerine çok benzer, ama bu tür ilaçlarda uyuşturucu dozla öldürücü doz arasındaki fark çok azdır.

Yapılması Gerekenler
• Hastadan ayrıntılı bir öykü alınarak içki içme alışkanlığı ve bununla ilgili olabilecek karaciğer, mide-bağırsak, sinir sistemi, sinir-ruh ve kalp hastalıkları konusunda bilgi edinilmelidir.

• Hasta alkolizm tanısı açısından incelenmelidir; soluğun alkol kokması, alkolik yüzü, titreme, morarma ve sinirsel bozukluk gibi belirtiler aranmalıdır.

• Alkol zehirlenmesinin ilk aşamalarında hastayı yalnız bırakmamanın ve otomobil kullanmasını engellemenin dışında alınacak özel bir önlem yoktur.

• Hasta aşırı hareketli, saldırgan ya da şiddet gösterme eğilimindeyse benzodiyazepin gibi yatıştırıcı bir ilaç verilir.

• Hasta ruhsal çöküntü evresindeyse hastanede titiz bir denetim altında tutulmalıdır. Durumu ağırlaşarak ağır bir komaya dönüşebilir.

• Zaman geçirmeden aşağıdaki kan incelemeleri yapılmalıdır:
- kandaki alkol düzeyi
- kan şekeri
- asit-baz dengesi
- elektrolitlerin ölçümü (Na-K-Cl).

• Kandaki alkol miktarı 100 ml'de 300 mg'nin çok üzerine çıkmadıkça olay tehlikesiz geçirilebilir ve özel girişimlere gerek kalmaz.

Dikkat: Mide ve incebağırsakta önemli miktarda emilmemiş alkol bulunabilir; bu nedenle de kandaki alkol miktarı gerçektekinden düşük çıkabilir.

Kana geçen alkol miktarını azaltmak, akciğerlerde solunum güçlüğünü ve kusmayı engellemek amacıyla mide ve bağırsak sıvıları boşaltılmalıdır.

• Hasta uyuyorsa, yan yatırılmalı ve kusma olasılığına karşı dikkatle izlenmelidir; kusmuk soluk yollarında tehlike oluşturabilir.

• Hastanın özellikle barbitürat ve yatıştırıcı ilaçlar gibi maddeler kullanıp kullanmadığı araştırılmalı, bunların karşılıklı etkisi değerlendirilmelidir. Gerçekten de uyuşturucularla birlikte yüksek dozda alkol alınması sık rastlanan ve çok ağır sorunlar yaratan bir durumdur. Bu olgularda tedavi damar yoluyla nalokson verilmesine dayanır; ilacın etkisi tam olarak bilinmemekle birlikte yararı görülmekte ve bazı hastanelerde düzenli olarak kullanılmaktadır.

• Özellikle hasta bitkin ve kötü beslenmiş durumdaysa kan şekeri düşüklüğünden (hipoglisemi) kuşkulanılmalıdır.

• Kronik alkolizm durumunda, karaciğer işlevi testleri yapılmalıdır.

• Alkolle bağlantılı olan ya da olmayan bütün diğer hastalıklar da araştırılmalıdır.

• Solunum, kalp-dolaşım sistemi ve böbrekler incelenmelidir. Hastanın bilinç durumu yoklanmalı, özellikle sinir sistemi muayenesine önem verilmelidir.

Hastanın genel durumu ağırsa şu önlemler alınmalıdır:
a) Sıvı ve ilaçların verilmesi için bir toplardamar yolu açılmalıdır.
b) Sonda takılarak idrar çıkışı serbest tutulmalıdır.
c) Oksijen verilmelidir.

Vücut sıcaklığı düşmüşse, termofor ve örtü gibi araçlarla hasta ısıtılmalıdır. Kan şekeri düşmüşse, damardan sürekli olarak yüzde 5-10 oranında glikoz içeren sıvılar verilmelidir.

Asidoz gelişmesi (kandaki asitlik düzeyinin yükselmesi) durumunda kanın bikarbonat düzeyi 12 mEq/lt'yi geçene değin sodyum bikarbonat verilmelidir.

Bilinç kapalıysa ve solunum güçlüğü varsa, soluk borusu içine solunuma yardımcı tüp takılarak solunum düzenlenir.

Kan basıncı çok düşmüşse, binde 9 NaCl ya da yüzde 5 glikoz içeren 500 ml sıvı içine 200 mg dopamin konarak damardan verilmelidir (dopamin dozuna dakikada 2-5 (ig/kg ile başlanır ve gerekirse dakikada 10-20 p.g/kg düzeyine kadar çıkarılabilir).

Şiddetli Sarhoşluk Sonrası Sendrom
Ağır sarhoşluğu derin bir uyku dönemi izler. Yaklaşık dört saat sonra, aşırı uyarılmaya bağlı belirtilerin ortaya çıkmasıyla uyku bölünür. Hasta titreme, baş dönmesi, başta zonklama, halsizlik, kan basıncında artma ve azalmalar, kalpte çarpıntı, bulantı ve kusma, ağır olgularda ise aşırı sıvı yitimi ve asidoz (kandaki asitlik düzeyinin yükselmesi) belirtileriyle uyanır.

Bütün bunlar yüksek dozda alınan etil alkolün ve vücutta dönüştüğü aset dehidin beyin ve midedeki zehirleyici etkisinden kaynaklanır.

Sarhoşluk sonrası sendromu bir ölçüde de olsa tamamlanmamış bir yoksunluk sendromu olarak görülebilir. Hasta yeniden alkol aldığında iyileşir gibi olur, ama alkolün sağladığı bu yarar yalnızca görünüştedir ve birkaç saat sürer; üstelik sendromun daha da ağırlaşma tehlikesini yaratır.

Hastanın uyumasından önce bazı koruyucu önlemler alınabilir. Öncelikle kusması sağlanarak, henüz midede emilmemiş olan alkol vücuttan atılabilir. Ayrıca vücudun susuz kalmasını, gastrit ve asidoz gelişimini önlemek amacıyla hastaya sıvı, asetilsalisilik asit ve bikarbonat verilir.

Hastanın uyumasından sonra sendromun ortaya çıkması durumunda ise damar yoluyla sıvı, sodyum bikarbonat ve asetilsalisilik asit verilmesi gerekir.
 
Top