zemheri
Usta
Efendi! Sen hiç âşık oldun mu? Bilir misin ne hastalık ve ne şifadır o!.. İşte bak ne diyor şair:
Ref oldu hicâb-ı şâhid-i râz
Aşk oldu melâmet ile demsâz
Yani 'Sır gelininin duvağı açınca aşk ile kınanmışlık birbiriyle aynı dilden konuştu' demeye getiriyor. Bunu açmak için 'aşk' ile 'kınanmışlık' sözcüklerinin birbiriyle ilişkisini bilmemiz gerekiyor. Ben âşık oldum, biliyorum insanların kınayışlarını. Hiçbir din yasaklamamış aşkı, hiçbir bilge yahut öğreti de. Ama biz kendimize yasaklamışız nedense. Aşka methiyeler düzenleyen şairler alkışlanırken, bizzat âşık olanlar ayıplanıyor. İşte bu yüzden, aşk ile melâmet (kınanmışlık) eski bir Şark töresidir. Buna göre âşık, önce aklından kurtulmalı ve gönlünü ön plâna çıkarmalıdır. Akıl henüz insana hükmederken aşkta yücelmenin yolları kapalı durur. Çünkü akıl insana dünya ilgilerini, sevgili dışındaki varlıklarla ilişkileri ve onları önemsemeyi telkin eder. Oysa âşık, sevgiliden başka en ufak bir şeyi önemsediği zaman gerçek aşka eremez. Sufiler bu yüzden önce nefislerini öldürürler, âşıklar da akıllarını. Aklın ve nefsin ölmesi için de âşığın ayıplanması gerekir. Çünkü insan egosuna en ağır gelen şey kınanmaktır. Melâmîler sırf bu yüzden, yani egolarından kurtulmak için kınanmayı isterler. İnsanların onları kınayacakları biçimde davranmaları da, kınanacak giysilerle dolaşmaları da bu yüzdendir. İnsanlar onları kınayarak kendilerinden uzaklaştırıp çevrelerinden kovdukça onlar yalnızlıklarını Tanrı ile paylaşırlar, yani seven, gerçek Sevgili'ye yönelir. Tıpkı bunun gibi, âşıklar da aşka yeteneği bulunmayanlar tarafından kınanırlar. Âşıkların akıl dışı hareketler yapmaları, aşk yüzünden çılgına dönmeleri, akıllarıyla değil de duygularıyla hareket etmeleri, tavırlarındaki değişim vs. insanlar tarafından kınanmalarına yol açar. Tıpkı bu öyküdeki Kays gibi. Hani Leylâ'ya âşık olunca deliriyor ya! O delirince halk onu dışlıyor da hani o da çöllere kaçıp gidiyor, bir dağ delisi gibi yaşıyor ya! Onu ayıpladıkları için Leylâ'yı vermiyorlar ya hani!.. İşte böyle bir şey melâmet. Kınanarak yüksek derecelere ermek. Öyle ki, Kays da delirerek yüce makamlara erişti. Onunkisi öyle bir delilik idi ki, binlerce akla bedel gösterildi''
Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk / İskender Pala
Ref oldu hicâb-ı şâhid-i râz
Aşk oldu melâmet ile demsâz
Yani 'Sır gelininin duvağı açınca aşk ile kınanmışlık birbiriyle aynı dilden konuştu' demeye getiriyor. Bunu açmak için 'aşk' ile 'kınanmışlık' sözcüklerinin birbiriyle ilişkisini bilmemiz gerekiyor. Ben âşık oldum, biliyorum insanların kınayışlarını. Hiçbir din yasaklamamış aşkı, hiçbir bilge yahut öğreti de. Ama biz kendimize yasaklamışız nedense. Aşka methiyeler düzenleyen şairler alkışlanırken, bizzat âşık olanlar ayıplanıyor. İşte bu yüzden, aşk ile melâmet (kınanmışlık) eski bir Şark töresidir. Buna göre âşık, önce aklından kurtulmalı ve gönlünü ön plâna çıkarmalıdır. Akıl henüz insana hükmederken aşkta yücelmenin yolları kapalı durur. Çünkü akıl insana dünya ilgilerini, sevgili dışındaki varlıklarla ilişkileri ve onları önemsemeyi telkin eder. Oysa âşık, sevgiliden başka en ufak bir şeyi önemsediği zaman gerçek aşka eremez. Sufiler bu yüzden önce nefislerini öldürürler, âşıklar da akıllarını. Aklın ve nefsin ölmesi için de âşığın ayıplanması gerekir. Çünkü insan egosuna en ağır gelen şey kınanmaktır. Melâmîler sırf bu yüzden, yani egolarından kurtulmak için kınanmayı isterler. İnsanların onları kınayacakları biçimde davranmaları da, kınanacak giysilerle dolaşmaları da bu yüzdendir. İnsanlar onları kınayarak kendilerinden uzaklaştırıp çevrelerinden kovdukça onlar yalnızlıklarını Tanrı ile paylaşırlar, yani seven, gerçek Sevgili'ye yönelir. Tıpkı bunun gibi, âşıklar da aşka yeteneği bulunmayanlar tarafından kınanırlar. Âşıkların akıl dışı hareketler yapmaları, aşk yüzünden çılgına dönmeleri, akıllarıyla değil de duygularıyla hareket etmeleri, tavırlarındaki değişim vs. insanlar tarafından kınanmalarına yol açar. Tıpkı bu öyküdeki Kays gibi. Hani Leylâ'ya âşık olunca deliriyor ya! O delirince halk onu dışlıyor da hani o da çöllere kaçıp gidiyor, bir dağ delisi gibi yaşıyor ya! Onu ayıpladıkları için Leylâ'yı vermiyorlar ya hani!.. İşte böyle bir şey melâmet. Kınanarak yüksek derecelere ermek. Öyle ki, Kays da delirerek yüce makamlara erişti. Onunkisi öyle bir delilik idi ki, binlerce akla bedel gösterildi''
Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk / İskender Pala