Susuzluktan dili damağı kuruyan bir geyik, suya inmiş. Kana kana içmiş. Tam gidecek, sudaki yansımasını görünce durmuş. Aman Tanrım, o ne güzel boynuzlar, çatal çatal, ay ay. Geyikçik vurulmuş boynuzlarının güzelliğine, varsa yoksa boynuzlarım demiş, başka dememiş. Ama gözleri kalem bacaklarına erişince coşkunluğu duman olup uçuvermiş. Nerde ay çatalı boynuzlar, nerde o kalem gibi çırpı bacaklar ... Kahırlanmış, kararmış. Kös kös durmuş. O, öyle dururken köşelerden bir yerden bir aslan harr diye bir fırlamış üzerine: geyikçik, tez toparlanmış ok gibi ileri atılmış. Ağır vücutlu aslan ne yapsa, geyik kısmının koşmasına yetişemez. Geyik, göz açıp kapayıncaya kadar şu başından . ormanı buldurmuş. O korkuyla kaçarken ay çatalı boynuzları ağaç dallarına takılmış, yolunu engellemiş. Aslan da bir koşu yetişip geyiği oracıkta paralamış. Geyikçik son soluğunda: - Ah, ah! demiş. Bir de kalem gibi diye bacaklarımı karalıyordum, boynuzlarım gibi var mı diyordum. Karaladığımdan iyilik gördüm de, övdüğüm bana edeceğini etti işte! Ne demişler: . Ummadığın taş, baş yarar.