• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Bilimde Cins Ayrimi

  • Konuyu açan Konuyu açan r0se
  • Açılış tarihi Açılış tarihi

r0se

Forum Onuru
Özel üye
Giris

Bilim, tanimi ve gelenekleri geregi, tumuyle nesnel ve tarafliliktan uzak bir aclisma alani olarak kabul edilmistir. Ancak bu, bir gerceklik degil, ozlenen bir erek olarak karsimiza cikmaktadir.
Bilimle ugrasanlarin etkinlikleri ve bilimsel kuramlarin olusturulmasi, her tur turlu etkiden uzak bir bosluk icinde gelismemektedir. Bunlar kurulu duzenin icinde var olan her turlu egilimle karsilasmak durumundadirlar; bu egilimler bilim adamlarinin vargilarini etkilemekte, bazen de carpitmaktadirlar.
Onyargilarin etkileri, ozellikle insan yasamina, insanin tarihine ve degerlerine en yakin olan bilim dallarinda daha guclu olma egilimi gostermektedirler. Bunlar arasinda dirimbilim, toplumbilim, insanbilim ve ayrica, toplumsal-dirimbilim ve maymunbilim (primatoloji) diye adlandirilan iki yeni bilim dali bulunmaktadir. Bu kitapta sozkonusu edilen bilim dallari bunlardir.
Kitaptaki incelemeler, bu degisik alanlardad calisan bilim emekcilerinin yaptigi gercek bulud ve ilerlemeleri kucuk gormemekte, onnlarin degerlerini yokumsamamaktadir. Amacimiz, bu bilim dallarinin icine sizarak icerdikleri hakikatleri yozlastiran, olgulari carptiran yapay-bilimsel kavrayislarin, hangi ozgun yonleriyle kendilerini gosterdigini ortaya koymaya calismaktir.
Son yillarda, dirimbilimin soyacekim dalinda varilan sonuclarda, bazi yazarlarin vargilarinda irkcilik goruldugu konusunda cok yazi yazildi. Bu kitapta ele alinan toplum bilimleriyle dirimblimlerindeki cinsci yaklasimlaraysa pek fazla onem verilmedi. Bu cinsci yaklasimlardan bazilari, onlara karsi daha duygulu olmak durumunda olmalari, ve hem bilimsel hakikatin gidisine hemde toplumsal gelismenin gerektirdigi mucadelelere getirdikleri zararin bilincinde bulunmalari nedeniyle kadin bagimsizligi hareketi savascilari tarafindan gun isigina cikarilmaktadir.
Bu kitaptaki ilk uc incelemede, gorece olarak yeni birer bilim dali olan toplumsal-dirimbilimle maymunbilim (primatoloji), son bes incelemedeyse insanbilim durumu ele alilnmaktadir. Hepsi de, benim temel yapitim olan Kadinin Evrimi’ni ortaya cikaran calismanin birer yan urunudurler; bu yazilar, Kadinin Evrimi adli kitabin bir devami ve eki olarak gorulebilir.


Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi
 
Disiler ikinci cins midir?

Erkeklerin disilere toplumsal acidddan ustun oldugu savi, iki biyolojik nedene dayandirilmaktadir: 1) Erkekler genellikle daha iri ve daha adalelidir; 2) disiler yavru yapar. Bu durumda disiler, cagdas insanlar dunyasinda oldugu gibi hayvanlar dun;yasinda da guclu kuvvetli ve de akilli erkeklerin destek ve korumasina bagimli, zavalli yaratiklar olarak gorulmektedir. Ne var ki, hayvanlarin yemlerini kendi baslarina sagladigi ve erkeklerin disilere yiyecek vermedigi konusundaki kanitlarin cogalmasindan sonra, bu savin kanitlari, erkeklerin yapisal olarak disilerden ustun oldugu cercevesine indirgendi. Erkekler disilere “egemen” ya da ustun olabilirdi.

Insanbilimci Linton, bu konuda sunlaari soyluyordu:”Homo Sapiens’lerin erkekleri, ortalama olarak disilerden daha iri ve agirdir, disiler uzerinde fiziksel ustunluk kurabililrler. Feministler ne derse desin, ortalama erkek , ortalama kadini dovebilir”. Bu oksayici oozelligin yani sira “etkin olarak butun disilere ilgi duyan ve durumun elverdigince cok sayida disiyi yakalayip bir araya getirme cabasi gosteren erkekler, surekli cinsel etkinlikte bulunabilirler”. Rakiplerini kiskanan erkekler, “disilerinin ilgilerini, salt kendilerine cekebilir, onlarin ilgi alanlarini kendileriyle sinirlandirabilirler”. Yazar, sonuc olarak egemenlik altinda bulunan disilearin, “bu konuda hicbir sey yapacak durumda” olmadiklarini, bu durumun “belki de maymunlara duzeni kadar eski” oldugunu soyluyor.

Konunun kurgusal yanini bir yana birakirsak, Linton’in hircinlasmasini anlayisla karsilamak gerekir. Linton’in kitabini yazmasindan (1936) dokuz yil once, Robert Briffault, anitsal yapiti The Mothers (Analar) i yayimladi ve toplumlarin ilk olusumunda anaerkil dizgenin uygulandigi kuramini ortaya atti. Briffault anasal islevlerin bir engel olmak soyle dursun, yuksek maymunlarin insanlar subesini emek etkinliklerinde bulunma ve toplumsal yasam kurma yeatileriyle donatarak yukselten en temel biyolojik etkenlerden biri oldugunu gosterdi.

Linton da icinde olmak uzere anaerkillige karsi olan tum insanbilimciler, Briffault ve onu destekleyenlere kapilarini kapadilar. Erkek adelelerinin toplumsal tarihte belli basli gucu olusturmadigi ve kadinlarin oteden beri erkekler tarafindan yonetilmedigi, onlara gore yanlis bir dusunceydi. Linton, dusuncelerini soyle dile getirdi:

Insan erkeginin fiziksel ustunlugu;, toplumsal kurumlarin gelismesinde, genellikle sandigimizdan daha buyuk bir etki gostermistir. (…) Insansi maymunlarda, erkek bir disiler kumesine egemendir, cunku bu disiler, kendi aralrinda orgutlenme yetisinden yoksundurlar. Erkek, olarla ayrintili bir sekilde ilgilenir, onlari duzene sokar”.

Bu kaba erkek bakis acisindan yansitilan savin tersine, maymun erkekleri disileri dovmez, bunlarin “haremleri” yoktur ve disilerin cinssel etkinliklerilni denetlemezler. Disiler daha ustun konumdadir, cunku maymun surulerinde, sayilari erkeklerden fazladir, birbirleriyle isbirligi yapma yetisine sahiptirler. Bir erkegin bir terslik yapmasi halinde, disiler bir araya gelerek ona iyi bir ders verirler.

Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s. 38-39
 
Erkek ustunlugu savinda one surulen “harem” kurami, maymun surulerinde disilerin erkeklerden genellikle yari yariya ya da daha buyuk olcude fazla olmasi olgusuna dayandirilmaktadir. Oysa bu durum, disilera herhangi bir erkek bireryinin adelelerindekinden cok daha buyuk bir toplu guc kazandirmaktadir. Washburn ve De Vore’nin anlattiklarina gore, babuin surulerinde disilerin sayisi, erkeklerin iki katidir; Shirley Strum ise, bu orani ucte bire cikarmaktadir. Bir al yanakli maymun kumesinde alti erkek ve otuziki disi bulunmaktaydi; bir baska surude yirmi sekiz disiye karsi yedi erkek bulunuyordu. Bir orumcek maymunu kumesinde sekiz erkek onbes disi goruldu. Uluyan maymunlarda disi sayisi erkeklerin iki katiydi. Butun bu durumlarda, bebek ve cocuklar, suru icinde ayri bir kume olarak bir arada bulunan disilerin sayisini kabartmaktadir.

Erkekler tarafindan, carpitilmis gorus acisindan bakildiginda, erkek cinsli hayvan sayisinin az olmasi, her erkegin, uzerinde egemenlik ve ustunluk kuracagi cok sayida disiye sahip olmasini olasi kilmaktadir. Bu durumda hayvan surusu, her biri birer ataerkil sahip’in yonetiminde bulunan bir “haremler” kumesi olarak gosterilmektedir. Carpenter’a gore, “Buyurgan bir erkek babuinin, her an icin, araliksiz olarak bes alti disisi vardir,” ve langurlarda “tek bir buyurgan erkek, on, on iki disiyle onlarin cocuklarindan olusan koca bir hayvan kumesini yonetebilir; bu arada tum oteki yetiskin erkekler, kume icinde bulunanlarla herhangi bir iliski icine giremezler.” Bu yazara gore bunlar, “kumelesme kaliplarini” etkileyen “buyurgan erkek ustunlugunun” canli kanitlaridir.


Aslinda, Carpenter’in “buyurgan” diye adlandirdigi davranis, oteki erkek hayvanlar uzerinde egemenlik kurmak ve disilerin bulundugu kumeye rahatca katilma olasiligi elde etmek cabasi icinde bulunan tek bir erkegin saldirgan davranisindan baska bir sey degildir. Maymunlar surusunde yetiskin erkek sayisinin az olmasinin nedeni budur; baskalari uzerinde egemenlik kurabilenler, oteki erkekleri surunun disina cikarmis ya da kendilerine boyun eger duruma getirmistir. Ancak bu bireyci saldirganlik, egemen erkegi bile, oteki erkeklerin saldirilarina acik hale getirir; “buyurganlik” tahtina uzun sure oturabilen erkek sayisi cok azdir. Bir surude bulunan buyurgan erkek, surekli olarak degisir.

Erkeklerin disileri ve yavrularini tehdit ettigi, yaraladigi ya da oldurdugu durumlar da gorulmustur. Ancak bu olaylar, kapali yerde bulunan ya da olagan yasantilarini surduremeyecek denli kalabalik olan hayvanlar kumesi icinde gorulmustur. Buna en unlu ornek, Solly Zuckerman tarafindan aktarilan ve 1925- 30 yillari arasinda gerceklestirilen Londra Hayvanat Bahcesi deneyidir; bu deney felaketle sonuclanmistir. Az sayida disi babuin, erkeklerden olusan bir kume arasina salinmistir. Disilerin sayisi erkeklerden azdir ve disiler icin gizlenecek barinak ya da siginaklar saglanmamistir. Bu durumda disilerin kacmasi, bu hayvanlarin ve yavrularinin sozcugun tam anlamiyla yok olmasiyla sonuclanmistir.

(…) Hall, olayla ilgili goruslerini soyle ozetlemektedir: “Olagan tutsaklik kosullari altinda yapisal ve toplumsal alanin dogaldisi kisitlanmasi halinde, oldurucu saldirganligin goruldugu cok iyi bilinen bir olgudur.”

Bu durumlar, yabanil alanlarda yasayan hayvan arasinda gorulmemektedir; dolayisiyla, bu ornekleri, olagan babuin davranisinin belirleyicisi olarak ele almak, yanlis sonuclar doguracaktir. Irven DeVore, bu alandaki soz sahibi yazarlardan alintilar yaparken, Zuckerman’in anlattiklariyla ilgili olarak sunlari soylemektedir: “Bir alana kapatilmis hayvanlar uzerinde yapilan davranis gozlemleri cok yaniltici olabilir; nitekim; babuinler uzerinde dogal cevrede yapilan arastirmalarda, serbest dolasan surulerde cinsel kiskanclik ya da savas gorulmemistir.

Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s. 39-42
 
Yabanil yasamda, disiler kendi cinsel etkinliklerini kendileri denetlemekte, erkeklerse disilerin kizgin donemlerine kendilerini uyarlamaktadirlar. Disiler yavrularina baktigi uzun donemlerde, cinsel iliskide bulunma istegi sergilememekte, erkekler de onlara yaklasmamaktadirlar. Phyllis C. Jay bu konuda sunlari yazmaktadir: “Disi hayvanin kizgin doneminde olmadigi durumlarda, erkek ona karsi cinsel ilgi gostermez. Cinsel etkinligi baslatan yalniz ve yalniz disi hayvandir; disi, erkegin dikkatini uzerine cekmedigi surece yanina yaklasan olmaz”.

Disi, cinsel olarak alici durumunda bulundugunda erkekten daha siddetli bir istek sergiler; cinsel iliskisini tek bir erkekle kistlamak bir yana, cevrede bulunan bir cok erkekle birlikte olur. Erkegi bir ataerkil buyurgan olarak goren Carpenter bile, su olguyu onaylamaktadir; “Maymunlarin dogal cevrede dogal olarak kumelendigi durumlarda cinsel tepkiyi baslatan ve saldirgan konumda gorulen, genellikle disi cinstir. (…) Kizginlik doneminde, bir disinin ciftlesme yetisi, herhangi bir erkeginkinden cok daha fazladir. ‘Kendi’ disisinin cinsel ilgisini kendisiyle kistlayan hic bir erkek, hatta egemen erkek gorulmemistir. Cogu raporlar, disiye yaklasmak icin sessiz, sakin, sirasini bekleyen erkeklerden soz etmektedir”.

(…) (George Schaller) Bu yazar, annelerle yavrulari arasinda yakin bir bagin varligindansoz etmekte, bu baginsa, dort yil ya da daha uzun bir sure –ananin yavrulari koruma ve doyurma gorevini tamamalamasindan cok sonraya dek- korundugunu belirtmektedir.
Disilerle yavrulari arasindaki iliskinin uzun sureli olmasina karsin, yetiskin erkeklerle disiler arasinda iliski gecicidir.
(…)Shirley Strum, su gozlemiyle maymun cinselligiyle insan cinselligi arasindaki carpici karsitligin altini cizmekte: “Disi babuinler, yasam surelerinin yuzde doksaninda cinsel olarak duyarsizlar; erkeklerde bu sure cok daha az. Insan zihninin cinsellikle ugrasmasi olgusundan cok farkli bir durum bu”.
Goruluyor ki, maymunlarin ‘kumelesme kaliplari’, disilerle erkekler arasinda gecici cinsel iliskilere degil, disilerle yavrulari arasindaki cok daha uzun sureli baglara dayanmaktadir. Hayvan ‘kumes’ si, babanin egemenligi altinda bulunan bir aile degildir. Erkegin genellikle aralarinda bile bulunmadigi, ana ve yavrularindan olusan bir surudur bu kume. (…) Disiler, maymunlar kumesinde, merkezi cekirdegi olustururlar.
Shirley Strum, maymun davranislarinin erkek yanli bir egilimle carpitan gorusleri irdeleyen genc maymunbilimcilerdendir:

Yetiskin erkekler, surunun cekirdegi olarak gorulmekte, bunlarin koruma sagladigi, duzeni korudugu ve onculuk yaparak birligi korudugu belirtilmektedir. Disilerin rolu, uretkenlikle sinirlandirilmaktadir. (...) ancak, maymunlarla ilgili olarak dunyanin dort bir yanindan gelen bilgileri inceledigimde, babuinlerin bile boylesine kolaylikla aciklanabilecegi konusunda zihnimde kuskular belirdi. Surude kucuk bir azinligi olusturan yetiskin erkeklerin, surunun toplumsal yasamindan sorumlu olabilecegini aklim almadi”.
Strum, iki yil sonra incelemelerinin sonucu olarak bu sorularin yanitini soyle veriyor:

Ne yazik ki taninmis yazarlardan cogu (…) kitaplarinin satisini arttirmak kaygisiyla eldeki bilgileri yanlis uyguladilar. Hayvan davranislarini, yazarlarin insan davranislari uzerine dusunmeyi yegledikleri ozellikleri hakli cikarmak icin bir arac olarak kullandilar. (…) Insan ahlakindaki zayifliklari, kisliklerdeki bozukluklari hakli gostermek icin hayvan davranislarini ornek alamayiz, ve buradan ‘hayvan dogamizin’ denetlenmesi olanaksiz bir parcasidir gerekcesiyle siddet gostermeye, guc kullanmaya ya da erkek egemenligi altinda bulunmaya yazgiliyiz sonucunu cikaramayiz. Bunlar, yanlislara yol acan tehlikeli varsayimlardir.

Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s. 42-45
 
Strum, maymunlar uzerine yapilan arastirmalara daha nesnel bir yaklasim getirmistir. Kendisiyle bir gorusme yapan Arnold Shapiro’ya gore, Strum, maymunlarla insanlar arasinda ‘neyin ortak neyin ayri’ oldugunu gormek ve dirimbilimsel benzerliklerle salt insanlara ozgu ozellikler arasinda bir ayirim yapmaktadir.
Gunumuz toplumunda erkegin oncu konumlarda olmasi, durumun oteden beri boyle olageldigi anlamini tasimaz. Hayvanlar dunyasinda en belli basli liderlikler, erkeler degil, yetiskin disiler tarafindan uygulanmistir. Sanderson’la yaptigi bir kisisel konusmadan (1957) soz eden Hall, sunlari yazmaktadir:

Bati Afrika’da gordugu hayvan kumelerinde hemen hemen herzaman yetiskin bir disi, onculuk ediyormus. Bu incelemede, bu olguyu onaylayacak pek cok ornek bulunmaktadir. Pek cok durumda, ornegin agac tepesinde dinlenmek uzere kume durdugu zaman, agaca ilk tirmanan bir ya da daha fazla yetiskin disi oluyormus; bombos, ucsuz bucaksiz bir alanda, one atilan gene yetiskin disiymis. Boyle durumlarda yetiskin erkek, kumedeki hayvanlarin cogu ya da hepsinin oncu disiyi izlemesinden sonra peslerinden gidiyormus. Oncu disilerle yetiskin erkekleri ayiran uzakliklar, bazi durumlarda bir hayli buyuk oluyormus.

Ne olursa olsun, diyor Hall, “maymun surulerinin ‘yasli disiler tarafindan gudulen’ hayvanlar oldugunu soylemek, toplumsal duzeni gereginden cok basite indirgemek olur”. Oyle bile olsa, onyargilara degil, olgulara dayanan bir basite indirgeme bu.
Disi maymunlar arasindaki isbirligi bazen ‘dostluk’, ‘birlesme’ ya da ‘ortaklik’ diye nitelendirilmektedir. Bu isbirliklerinden bazilari sureklidir; bazilariysa kendilerini rahatsiz eden bir erkegi uzaklastirmak uzere yapilan gecici birlesmelerdir. Eaton, Japon makaklariyla ilgili olarak sunlari yazmaktadir:

Yetiskin disiler, aralarinda bir isbirligi olusturmaktadirlar; bu tur davranis aralarinda iliski bulunmayan erkekler arsinda pek gorulmemektedir. (…) Bir erkegin disiyle kavgaya tutusmasi halinde, oteki disiler genellikle onun yardimina gelirler, ote yanda yetiskin erkekler birbirlerine hic yardim etmezler. (…) Goruluyor ki, makaklarin toplumsal duzenindeki birlikteligi duzenleme acisindan, buturde mevsimsel ve gecici olan disi-erkek cinsel cekiciliginden cok disiler arasi isbirligi onemlidir.

Langur maymunlarini anlatan Phyllis Jay, soyle yaziyor:

(...) Tam alti ayri olayda, erkelerin, disi birliklerine boyun egdigi goruldu. Disiler, bos bulunup ta bir maymun yavrusunu urkuten erkegi kovaliyorlardi. Genelde, erke, disileri korkutma ya da onlara saldirma girisiminde bulunmuyor, kisa bir uzakliga kaciyordu. (...) Tek tek yetiskin disilerin, egemen bir yetiskin erkegi tokatladigi ya da dovdugu bes ayri olay gozlemlendi. (...) Genellikle, disinin saldiriya gecmesine neden olacak olay, bebeginin erkek tarafindan urkutulmesiydi. Yetiskin erkek, cogu durumda disinin kendisini kovalayacagindan habersizdi ve hicbir erkegin disiye el kaldirdigi gorulmedi.

Jane Beckman Lancaster, kuyruklu maymunlar uzerine sunlari yaziyor:

Erkek maymunlarin degerli bir yiyecegi tekeline almasi ya da bir yavruyu urkutmeleri halinde disilerin en egemen uc erkege karsi bir birlik olusturduklarina sik sik tanik oldum.

(…) Bir maymunlar surusundeki disilerin konumu, bir byurgan erkegin denetimi altinda bulunan ‘harem’ tutsaklarinin sinik, boyun eger durumundan cok uzaktir. Ne yazik ki, bazi kadin maymunbilimciler bile, disinin asagi ve ikincil konumda oldugu soylencesinin dogru olduguna inandirilmalarina goz yummaktadirlar. Jane Goodall, bu duruma dusmus maymunbilimcilerden olsa gerektir.
Goodall’in, Gombe Stream sempanzeleri uzerine verdigi bilgiler, erkeklerin disiler uzerinde ustunluk kurdugu kuramini hic bir sekilde guclendirmemektedir. Bununla birlikte, Maggi Scarf’in kendisiyle yaptigi ve New York Times Magazine’ de yayimlanan gorusmede, bir ogrenciye, boyle bir ustunlugun varligi konusundaki ‘duygularinin’ yerinde oldugunu, maymunlarin da erkekler tarafindan yonetilen kumeler halinde yasadiklarini soyledigini belirtiyor. Sonra – iki kadinin kahkahalari arasinda—Goodall, sunlari ekliyor: “Eger bu ogrenci ‘hayvanlar dunyasinda bir Kadin bagimsizligi Dernegi ariyorsa, disilerin egemenligi altinda bulunan sirtlangiller toplumuna gitsin”.
Gunumuz kadinlari icin cok onemli olan ciddi bir konuda boylesi sakalar yapmak ne Goodall’in verdigi bilgilere uymakta, ne de bilimsel nesnellige yakismaktadir.
Maymun ve yuksek maymunlarin incelenmesi bir bilim dali haline gelmeden once, bu garip, insansi hayvanlarla karsilasanlar tarafindan bir yigin dus urunu masal anlatildi.

(…) Maymunbilim, bilimoncesi donemini cok gerilerde birakti. Bununla birlikte, disi cinse karsi onyargilardan arinmasi ve insanin, hayvandan ayri ve basli basina bir tur oldugunu kabul etme yonundeki isteksizligini asmasi icin daha cok yol gitmesi gereklidir.


Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s. 45-49
 
TOPLUMSAL DIRIMBILIM VE YALANCIBILIM

Boceklerin ve ozellikle karincalarin incelenmesi alaninda uzmanlik kazanan Harvard Universitesi ogretim uyelerinden unlu hayvanbilimci Edward O Wilson, 1971 yilinda, konusuyla ilgili yetkin bir kitap yayinladi: Bocek toplumlari. Bu calismanin buyuk bolumu, daha sonra Toplumsal-dirimbilim: Yeni Biresim baslikli kalin bir kitabin bir parcasini olusturdu.

(…) Toplumsal-dirimbilim (sosyobiology) oylesine yeni bir deyimdir ki, on bes yil oncesinin sozluklerinde bu sozcugu bulmak olanaksizdir. Deyim, iki bilimin-toplumbilim (ya da insanbilim) ile dirimbilimin (biology) – kaynastigi bir alani ve insan toplumunun dogasini ve kokenini gun isigina cikarmak icin her iki daldaki ilgili bulgularin arasindaki ortak iliskiyi icermektedir.
Ne varki Wilson, bu iki daldaki ilgili bulgulari tek bir doku haline getirmemektedir. Yazar, saptayici bir oge olan ve insanlari hayvan yasaminin butun bicimlerinden ayiran cizgiyi belirleyen uretimsel, toplumsal ve kulturel etkinlikleri konu disi birakmakta ve dogal evrimi oldigu gibi, toplumsal evrimi de tumuyle dirimbilimsel gelismanin etkisiyle bicimlenmis bir olgu olarak gormektedir. Bu yorum, daha da dar bir cerceveye indirgenmis, ‘genetik evrim’ le sinirlanmistir. Bakteriden insanogluna dek tum yapisal yasam genlerden olustugundan, Wilson hayvan evriminden insan evrimine yapilan bir niteliksel sicramanin varligini tanimamistir.
(…) Ne var ki, mekanik zihinli dusunurler, insan yasamina yol acan dirimbilimsel ogelerin otesine gecememislerdir. Bunlar, insanlarda ve hayvanlarda ortak olan bazi ozellikleri sisirmisler, aralarindaki buyuk ayirimlari ortbas etmiS ya da defterden silmislerdir. Dirimbilimcilik okulu, iki dusunce egiliminin dogmasina yol acmistir: Bunlardan biri insandaki rekabetci ozelligi vurgulamis, oteki insana ozgu bir nitelik olan elbirligi etme yetisini hayvanlardaki isbirligi gudusuyle aciklama yonune gitmistir.

Insanlasmanin Onkosullari

Soz konusu egilimlerden ilki, bazen, “bir sey degil” okulu diye de adlandirilan ‘Toplumsal Darwincilik’ gorusunu benimsedi. Bu gorusun izleyicilerine gore insan, fazladan bir kac ustaligi olan bir hayvandan baska bir sey degildi. Hayvan ormanindaki iliskilerin cagdas anamalci ormana aktarildigi savini desteklemek icin, herkesin agzinda olan “yasmi surdurme savasimi” ve “guclunun yasam hakki elde etmesi” sozleri karsilikli atilip tutuldu. “Insan dogasi hic bir zaman degismez” onermesi, insan dogasinin hayvan dogasindan baska bir sey olmadigi anlamina alindi.

Ikinci egilim yanlilari, unlu kuramcilarin tek yanliligi karsisinda duyduklari ofkeyle, hayvan davranislarinda yalnizca rekabetciligin degil, isbirliginin de goruldugunu one surduler. “Toplumsal guduleri” de savlarini onaylamada kullandilar. Bu sav, Wilson’in Harvard’daki yerini alan W.N. Wheeler adli bir baska unlu bocekbilimci tarafindan yapildi.
(…) Wheleer, iyi niyetli bir bilim adamiydi. Bocekleri secmesinin nedeni olarak bu hayvanlarin “Dogada, akillara durgunluk veren bir ortak yasam orgutlenmesi kurma cabasi icinde bulunmalarini” gosterdi. Bu hayvanlar bu cabalarinin sonucu olarak, “oylesine eksizsiz bir ortaklasmacilik” gelistirmislerdi ki, “onlarin yaninda bizim en koktenci bolseviklerimiz bile asiri tutucu anamalci kalirdi”. Boceklerde boylesine bir “yapisal ortaklasmacilik” olduguna gore, insanlarda da kuskusuz gerceklestirilebilir gorusuyle, dunya capinda bir silahsizlanma cagrisinda bulundu. Wheeler, Rousseau’nun “soylu bilge” sinin yerine ustun insanlarin “soylu bocek” leri ornek alabilecegini savundu.

Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s. 50-52
 
Ancak ne olursa olsun, Wheeler’in bu guzel cabalari, dirimbilimciligin sinirlari icinde kaldi. Insanin hayvandan baska “bir sey olmadigi” kavrayisinin yerini, ayni gorusun daha hafif bir cesitlemesi aldi. Insan toplumu, bocek toplumunun bir uzantisindan baska “bir sey degil” denildi, ancak insan toplumunda bocekle toplumunda olmayan bir kac kulturel ozellik bulundugu da bu sava eklendi. Bunun uzerine baska uzmanlar da hemen bocekleri insanlastiran ve insanlari boceklestirenlerin arabasina biniverdiler.

Bazi unlu insanbilimciler, bu bocek dirimbilimciligini dadha da ileri goturduler. (...) “bazi bocek subeleri, bizden bizden cok daha yetkin bir bicimde toplumsallasmislardir”. Wilson, bugun ayni konuyu, Toplumsal-dirimbilim adli kitabinda islemektedir.
Ancak Wilson agina “toplumsal bocekler” den cok daha fazlasini almis bulunuyor. Onun “toplum’ lari en asagi turden en yuksek ture dek butun hayvanlari iceriyor.

(...)Bu “toplum”larin erdemlerini kiyaslarken de, Wilson en kusursuz olanin en yuksek degil en asagi tur oldugunu soyluyor. Tersine donmus bir evrimci degerler kurami ortaya atiyor. “Kusursuz toplumlar yaratmaya cok yaklasna tur” diyor, “omurgalilar degil, denizanasi gibi omurgasizlardir”. En az kusursuz olanlarsa insan tureyisi evresinde yer alan maymunlar da icinde olmak uzere memeliler, “Hekesce benimsenen egilim neden evrimin yukardan asagi gelistigi yonundedir?” diye soruyor, ama yeterli bir yanit bulamiyor.

Ne var ki, Wilson’a gore, insan toplumlari, “daha onceki milyar yillik yasam tarihinde kendini gosteren toplumsal evrimin yukardan asagi gelistigi egilimini ters cevirmislerdir”. Bu gelisimin nedeni, insanlarin sonunda “ortaklasmacilik ve isbirligi” acisindan daha cok bocek toplumlarina benzer hale gelmeyi basarmasinda yatmaktadir. Hatta insanlar, ‘haberlesme’ konusunda hayvanlari gecmislerdir bile. Iste, Wilson’in yasambilimciligi boyle bir nitelik gostermektedir.

Bizim turumuzu tum oteki turlerin ustune cikaran ozgun ozellikleri aciklamak icin dirimbilim sozcugune toplum ontakisini eklemek yeterli degildir. Insanlar salt dirimbilimsel ogelerle tanimlanamazlar. Salt insana ozgu bir gelismenin urunu olan toplum icin de ayni sey gecerlidir. Gerci insanlarda, hayvanlarla ortak bazi ozellikler korunmustur, ama onlar, kendi toplumsal ve kulturel kurumlarini yarattiktan sonra hayvan konumundan tumuyle ayrilmis, hayvanliktan cikmis, ya da insanlasmislardir. Bu olgu, kazibilim, tasilbilim, insanbilim ve toplum bilim gibi toplumsal bilimlerle ugrasan bilim adamlari tarafindan yeterince kanitlanmistir.

Toplumsal-dirimbilim sozcugunun ortaya atilmasindan cok daha once, insanligi inceleyen bilim adamlari, dirimbilim ve toplumbilimle onlarla ilgili bilim dallarindaki ilgili bulgulari arasinda iliski kurmaya ve hayvanliktan insanliga gecisi gerceklestiren o buyuk degisikligin nasil, ne zaman ve nicin gerceklestigi konusuna isik tutmaya baslamislardi. Bunlardan biri, Man Makes Himself ve What happened in History adli klasik yapitlarin yazari Gordon Childe’dir.

Bu bilim adamlari evrimi, bakteri, denizanasi ya da sari karincalarla degil, insanlardan hemen once gelen maymunlarla baslatiyorlardi. (…) Yalnizca, milyar yil suren hayvan evrimi tarihinde en yuksek gelisme evresine erisen yuksek maymunlar, insanlarin dogusu icin gerekli dirimbilimsel onkosullari gerceklestirmisti.

Bu onkosullar arasinda iki ayak uzerinde dikine durma, cisimleri butun boyutlariyla gorebilme yetisi, el, beyin ve ses organlarinin varligi bulunmaktadir. Ancak, gecis sureci icinde tum oteki ozlelikler uzerinde yol gosterici yol oynayan onkosul, baska yone cevrilebilen bas parmagi da iceren serbest kalmis ellerin gelismis olmasidir. Alet yapma emek etkinliklerine yol acan ve boylece yuksek maymundan hominide gecisi saglayan oge, boceklerin alt cene ya da agzi, kopek baliklarinin yuzgeci ya da dort ayakli memelilerin penceleri degil, en yuksek maymun turunun elleridir.

Yasamin gereklerini ya da yeni gereksinmeleri uretmek icin gerekli aletleri insan duzeyinin asagisinda bulunan hic bir tur yapamaz.
(…) Ancak bunu basarmak icin ilk hominid suru ya da oymaginin urunlerini ortaklasa uretmesi, ve urunlerle bunlarin olusmasi icin gerekli bilgiyi paylasacak bir toplumsal orgut halinde bir araya gelmesi gerekliydi. Gordon Childe’in da tanimina uygun olarak toplum, kendisini yeniden uretmek, ve yeni gereksinmeler ortaya cikarmak icin gerekli olan seyleri saglayacak araclari ureten paylasmaci bir orgu’tur.

Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s. 52-56
 
Toplumu Paylasmaci Ureticiler Yaratmistir

Hayvanlar, bu yetilerindden yalnizca bir tanesini insanlarla paylasirlar: Kendilerini yeniden uretme yetisi. Ote yanda yasamin gereklerini ve yeni gereksinmeleri uretmek, yalnizca insanlara ozgu bir yetidir. Bu noktadan hareketle, uretimle, uretimin gerceklestirilmesi icin gerekli toplumsal orgutun, insanlarla hayvanlar arasindaki buyuk ayirici cizgiyi simgeledigini soyleyebiliriz. Dolayisiyla, tumuyle hayvanlari iceren milyar yillik evrim, ilk alet yapan hominidlerin yeryuzunde belirmesi ve kendilerine ait, tumuyle yeni bir gelisme olan toplumsal evrim evresini baslattigi milyon yil once tepe noktaina varmistir.
O andan sonra insanlar, kendi aralarindaki ve dogayla olan iliskilerini, hayvanlara kiyasla cok buyuk olcude degistirmislerdir. Hayvanlar, yasamlari belirli cevre kosullariyla sinirlanmis doga yaratiklaridir; bu kosullara ya uyarlanirlar, ya da yok olurlar. (…) insanlarssa dunyayi dolasabilir, cevrelerini ve bu cevrelerde bulunan nesneleri yeni gereksinmelere uyacak bicimde degistirebilirler.
Insanlar, birer toplumsal varlik olarak, dil, kultur, sanat ve bilimin yani sira akillarini ve akilsal yetilerini gelistirmislerdir. Dis dogayi giderek daha cok denetimleri altina almis, ona giderek, daha cok egemen olmus yaratiklar olarak, oteki hayvan dogalarini, insan dogasi haline getirmislerdir.
Insanin olusmasinda emegin oynadigi rolu gorme yetisinden yoksun olanlar, konusma, dil ve kulturun nasil basladigini aciklayamiyorlar. “Haberlesmenin evrimdeki buyuk ayirici cizgi, insanla geride kalan on milyon kadar organizma turu arasinda uzanmaktadir”, diye yaziyor Wilson. Hatta, ‘Hayvan haberlesme dizgelerinin en gelismislerinden biri olan bal arisi sallanma dansi’ ile, ‘salt bize ozgu sozcukle haberlesme dizgesi’ ni karsilastiriyor. Ancak bu salt insanlara ozgu yetenegin nasil kazanildigi ve dilin nasil varlik kazandigini aciklamiyor.
(…) Bizim haberlesme dizgelerimizin essiz oldugu dogrudur, anacak bizimle hayvanlar arasindaki ayirici cizgi, alet yapma ve emek etkinliklerinden kaynaklanmaktadir.
Wilson, alet yapimi ya da utretim konularini tartismaktan ozenle sakiniyor.Ancak, bu ozelliklerin, insan yasamindaki onemini ortbas eden maymunbilimcilerinyaninda yer aldigi acikca ortada. Bu uzmanlar, maymunlar da tipki insanlar gibi alet yaptigi ve kullandigina gore, alet yapimi, bu iki canli arasindaki belli basli ayriligi olusturmaz, diyorlar. Hayvanlarin alet yaptigina kanit olarak da, J. Goodall ve oteki bilim adamlari, bazi maymunlarin, bazenbir dalin uzerindeki yapraklari soydugu ve bu dali karinca ya da baska yenebilir bocekleri ele gecirmek uzere bir tasin altina soktugunun goruldugunu one suruyorlar.
Yabanil alanlarda yasayan maymunlar, yerden karinca cikarmak uzere arada bir, bir cubugun yapraklarini soyabilir ve her turden nesneyi ellerinde evirip cevirebilirler. Ancak bu, yasamin gereklerini uretmek icin emek etkinliklerinde bulunmak ya da alet yapmak demek degildir. Maymunlar, yiyecegi tutmak ve agizlarina iletmek icin her zaman bir cubuga degil, ciplak ellerine bagimlidirlar. Oysa insanlar, yasamlarini surdurmek icin, alet yapma ve uretimsel etkinliklerde bulunma yetilerine bagimlidirlar. Uretimleri durursa kendileri de yok olacaktir.
Maymunlarin cubuk ve sopalari kullanmalari, bizim de icinde bulundugumuz yuksek maymunlar subesindeki hayvanlarin alet yapmaya ve dizgeli emek etkinliklerinde bulunmaya basladigi o onemli donum noktasinda serbest kalmis ve esneklesmis maymun elinin ne denli onem tasidigi konusunda gercekten de bize ipucu vermektedir. Ne var ki, sozunu ettigimiz maymundan insana gecis olayi bu gezegende yalnizca bir kez, bir milyon yil once, maymunlarin ozel bir subesi tarafindan gerceklestirilmistir. O gunden sonra, insanlar, yeryuzunde alet ve uretim yapan tum oteki asagi turlerden niteliksel bir ayirim gosteren tek tur olma ozelligini korumustur. Baska bir deyisle, bir milyar yil suren ve tumuyle hayvanlarin gerceklestirdigi evrim, devrimsel bir degisiklik sonucunu dogurmus, tek bir tur, yani hominidler, eski hayvan konumlarini geride birakarak, varliklarini baska kosullarda da surdurebilme niteligi kazanmistir.
Wilson’in, insan toplumunun, haberlesme araclari gelistirmesi sonucu otekilerden ayrilan bir topluluk, bocek toplumlarinin azicik gelismis bir cesitlemesi oldugu fikri, temelden tumuyle yoksundur. Bocek topluluklari, tek bir amacla gudulmektedir: kendi turlerinin yeniden uretilmesi ve sureklilik kazanmasi. Kaldi ki, boceklerin yendien uretme yontemleri, memelilerden tumuyle ayri, ozgun bir yontemdir. Maymunlar da icinde olmak uzere memelilerde yavruyu doguran da besleyen ve koruyan da ayni anadir. Boceklerdeyse, butun bir bocek toplulugunu iceren bir islev bolumu vardir. Yumurtlama gorevini yuruten disi yumurta yapar, baska disiler kumesiyse yavrulari besler ve korur.
Ne var ki bocekler, insanin dogusuna yol acan yapisal evrim cizgisinde ayri bir dali olusturmaktadirlar – bu Wilson’in aciklayamadigi bir noktadir. (…) Memelilerden maymunlar ve yuksek maymunlar ortaya cikmis, yuksek maymunlarin en yuksek subesinden de ilk hominidler olusmustur. Kemikli baliklardan omurgali insanlara dek uzanan bu evrim cizgisinde boceklerin yeri yoktur.
(…) Wilson’in goruslerinin tersine, bocek topluluklari insan toplumunun bir on tipni olusturmamaktadirlar. Cunku eger insanlar yalnizca kendi turlerini yeniden uretmekle kalsaydi, insan olmayacak, sempanze ve goriller gibi hayvan olarak yasayacaklardi.
(…) Bazi ilkel halklar, kendilerine ok ve yay verilse, sigirlarin da ok atacagini sanirdi. (…) Ilkel halklar, yasamin biyolojik olgularindan habersizdiler ve bu nedenle hayvanlari insan duzeyine cikarma girisiminde bulundular. Harvard profesoruyse, insanlari niteliksel ayriliklarla donatan tolumsal etkenleri bir yana atmasi nedeniyle insanlari hayvan ve bocek duzeyine indirmeye calisiyor.
Charles Darwin’in zamaninda, karsi-evrimcilere karsi verilen savasimda, insan turuyle oteki yasayan doga arasinda bir sureklilik oldugunu vurgulamak zorunluydu. Simdiyse, Wilson da icinde olmak uzre, bagnaz bir dirimbilimcilik taslayan bilim adamlarina karsi, insanlarla hayvanlar arasinda bir sureksizlik bulundugunu vurgulamak gerekli oluyor.
(…) Dogal tarihi incelemek, insan yasami icin gerekli onkosullari aciklamaktan baska bir sonuca goturmez kisiyi. Insan yasam ve kulturunun kokenlerini ve yalnizca insana ozgu ozellikleri aciklamak icin toplumsal tarih ve toplumbilim alanlarini incelemek gereklidir.


Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s. 56-61
 
Bagnaz Bir Kaba Dirimbilim

Oteki bagnaz dirimbilimciler gibi, Wilson da, hayvan ve bocek yasamini tanimlamak icin cagdas sinif ve anamalcilik terimlerini kullanmaktadir. Wilson’in ‘toplumsal bocekler’i, ‘kastlar’a ayrilmistir, hepsinin basinda ‘iscileri’ ve ‘askerleri’ yoneten birer kralice bulunmaktadir. Bu yaklasim, ilk kez Wilson’in ortaya attigi bir yaklasim degildir; kendisinin ancak 1609 yillarina, Charles Butler’in Disi Krallik’ ina dek gitmesine karsin, bu boceklerde siniflarin varligi kavrami cok eski gecmise sahiptir. Asil sasirtici olan, genis kapsamli incelemeleri sayesinde ileri bocek bilimi alaninda dunyanin ondegelen yetkelerinden biri olan Wilson’in bilimin cocukluk evresinde uygulanan yanlis terimleri kullanmayi surdurmesidir.

Asagi yukari elli yil kadar once, Aristoteles, Pliny ve daha baskalarindan alintilar yapan Robert Briffault, bu yanlis anlamalara yol acan terimlerin kokenini ve evrimini acikladi. Eski caglarda yasayan insanlarin, yumurta yapan disiyi soylu bir erkek olarak gorduklerini ve ona ‘kral’ adini verdiklerini yazdi. Eski yunanlilarin siyasetlerine uygun olarak, arilar ‘soylular’ ve ‘asagi tabaka’ olmak uzere ikiye ayriliyorlardi. Daha sonra, boceklerin gercek cinsleri ogrenildikten sonra, yumurta yapan disiye ‘kralice’ adi verildi. On dokuzuncu yuzyila gelindiginde, ari kovani, rahatca anamalci sanayiyle kiyaslanmaya baslandi, ‘kovan sanayisi’ deyimi yayginlik kazandi.

Wilson’in dirimbilimciligi, bir alanda cogu dirimbilimcilerinkinden ayrilmaktadir. Anaerkillik terimini kullanmakta bir sakinca gormemekte ve baskalari gibi hayvan topluluklarinin tumunu ataerkil yapmak yerine, dogada ‘anaerkil toplumlar’in var oldugunu soylemeye razi olmaktadir.

Anaerkillik terimi, ait oldugu ilkel toplumla ilgili olarak kullanildiginda, gunumuzun cogu insanbilimcisinin tuylerini diken diken etmektedir. Ancak, bu sozcugun yanlis yerde kullanilmasina ve dogadaki ‘ananin kuluckaya yatmasi’ olayina yanlis olarak ‘anaerkillik’ denmesine kimse karsi cikmamaktadir. Dolayisiyla Wilson, bu analarin kuluckaya yatmasi sonucu cikardiklari yavru kumesine ‘anaerkillik’ demekte bir sakinca gormemis olacak ki, kendi hayvanbilimsel alanin tumunde bu yanlisi yinelemektedir. Bu temele dayanarak, karincadan file dek her duzeyde, anaerkillikler ve anaerkil toplumlar bulundugunu ortaya cikarmaktadir.

(...) Etoburlardan sonra maymunlar gelir. Wilson, makak ve sempanzelerin, yardimcilari secmede ‘anamerkezli’ davrandiklarini yaziyor. Disiler bir araya geliyor ve ve bebeklerini birbirlerine birakabiliyorlar. Al yanaklimaymunlarda “ananin tum disilere guvendigini, yiyecek aramaya ciktiginda bebgini onlara biraktigini” belirtiyor Wilson. Disiler arasindaki bu isbirligi karsisinda saskinligini gizlemeyen yazar, “Neden disiler baskalarinin yavrusuna baksin?” diye soruyor; “Neden analar boyle bir davranisi hosgoruyle karsilasin?”

Cinsler Arasindaki Esitsizlikler

Insanlarla hayvanlar arasindaki niteliksel tur farkliliklari konusunda bulanik gorusleri olan Wilson, dogadaki cins farkliliklari konusunda da ayni olcude netlikten uzak. “Neden” diye haykiriyor, “cinsler birbirinden bu denli farkli?”. Ve su gozlemini aktariyor:”Genellikle cinsler birbirinden o denli farkli ki, iki ayri turun hayvanlari sanirsiniz”. Karincalar ve oteki boceklerde, “disilerle erkeklerin gorunumu oyle carpici ayrilik gosteriyor ki, bu hayvanlarin ayni turden olduguna kesinlik kazandirmak icin, bunlari ciftlesme aninda gormek gerekiyor”. Bazi balik turlerinde, “erkekler, disilerin bedenlerine bagli birer asalak ek organa indirgenmis”.

(...) Karinca, ari ve esek arisi turlerinde, “erkekler genellikle bir kume halinde ayri tutulurlar. Isciler onlara daha az yiyecek verir. (...) yiyecek sikintisi cekildigi donemlerdeyse, genellikle yuvalardan atilir ya da oldurulurler”.

Boceklerle ilgili bu ve baska olgularin, Wilson’in bu hayvanlari ‘toplumlar’ olarak siniflandirma yanilsamasini yok etmesi beklenir. Erkekler kadinlarin bir uzantisi degildir, yararsiz, dollenmeden sonra olmeye mahkum yaratiklar degildir; disiler erkeklere karsi cins ayirimi gozetmez ve onlari yemezler. Tersine, erkekler, anaerkil donemde, kadinlarin egitimiyle uretimsel becerileri kazanmis, ataerkil toplumda, toplumsal, kulturel ve siyasal liderler olama durumuna dek yukselmislerdir.

(...) Insan oncesi cinslerin tek islevi, turlerin surekliligini saglamaktir. Erkegin rolu, disiyi dollemekle sinirlsnmistir. Dogurma ve yavruya bakma, onu koruma islevleri, turlerin ezici cogunlugunda, analik islevlerinin surdugu donemde, aralarinda kavga eden erkelerden kendilerini dogallikla ayri tutan disiler tarafindan yurutulmustur. Cinsler arasindaki bu esitlikten uzak gelisme, cinle analik arasinda bir celiski dogurmus, insan yasaminin ilk evresinde kendini gostermis olan bu celiski, toplumsal araclarin yardimiyla cozulmek durumunda kalmistir.

Wilson, dogada boyle bir celiski oldugunu cok iyi bilmektedir. Kendisi, hayvanlar dunyasindaki rekabetci egilimleri en aza indirgeyen Konrad Lorenz’e catmaktadir:

(…) Memeliler ve oteki omurgali turler arasinda oldurme ve yamyamlik uygulamasi bulundugunu gosteren kanitlar oylesine birikmistir ki, Konrad Lorenz’in, Saldirganlik Uzerine adli kitabinda gelistirilen vargilari tumuyle tersine cevirmemiz gerekmektedir.

Wilson’a gore, pek cok turun hayvanlari arasindaki siddet, gunumuz toplumundakiinsanlarda gorulen siddetten cok daha fazladir.

Baska bilim adamlari tarafindan coktan kabul edilen kanitlara dayanarak Wilson, “cins farkinin evrim sureci icinde toplumsalliga karsit bir guc olusturdugu” sonucuna variyor. “Bireyler arasindaki baglar, cins farki nedeniyle degil, bu farka karsin olusmustur” diyor. Daha genis bir acidan da su gorusu one suruyor: “Toplumsal evrim, cinsel uretimin destegiyle gelismis degil, onun gerekli kildigi ogelerle zorunlu hale gelmis ve bicimlenmistir”. Gariptir ki soz konusu yazar, bu olgunun, ornek olarak aldigi ortaklasmaci bocek ‘toplum’ larinda bile ayni bicimde isledigini itiraf ediyor. “Cinslikle toplumsallik arasindaki uzlasmaz celiski” diyor, “toplumsal boceklerde daha da carpici bir bicimde sergileniyor”. Burada dirimbilimcilikte, mantiksal bir tutarliligin aranmadigi da acikca goruluyor.

Disi cinsin dogada temel cins oldugu ve cinsler arasinda buyuk ayriliklar bulundugu, uzun yillar once, Briffault tarafindan, toplumsal kokenlerin anaerkilligi kuramiyla aciklanmistir. Erkeklerin, yavruya bakmada disiye yardim edecek duruma uyarlandigi bir kac tur disinda butun turlerde ve ozellikle memelilerde, yalniz disilerin yavrularini besledigi ve korudugu genel kural olarak benimsenmistir.

Nitekim Wilson da, “ana ve yavrular kumesinin, memeli toplumlarinda evrensel cekirdek birimi olusturdugunu” yazmaktadir. Nu yazarin anlayamadigi nokta sudur: Emek etkinliklerinin hayvanlardaki anasal islevleri insanlarda anasal klan dizgesini iceren toplumsal orgute donusturdugu tarihin o donum noktasinda, bu anasal islevler, disileri on saflara cikarmistir.

Wilson, disi cinsin dogada belli basli onemi tasidigini belli bir noktaya dek kabul etmekle birlikte, hayvan disilerini ’erkli analar’ ve onlardan olusan suruleri de ‘anayanli toplumlar’ olarak adlandirma yanlisina dusmektedir. Memeli disilerin bir araya gelmesi ve yavrularini ortaklasa emzirmeleri, --esneklesmis el ve oteki ic yapisal organlarin yani sira—insan yasaminin dirimbilimsel onkosullarinin neler oldugu konusunda bize degerli ipuclari vermektedir. Ancak anaerkilligi aciklayabilmek icin, insanlarin yasamlarini surdurebilmesi ve gelismesi icin gerekli kosullari ortaya cikarmamiz, bunun icin de insanbilim basta olmak uzere oteki bilim dallarina basvurmamiz gerekmektedir.

Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s. 61-67
 
Bagnaz Bir Kaba Dirimbilim

Oteki bagnaz dirimbilimciler gibi, Wilson da, hayvan ve bocek yasamini tanimlamak icin cagdas sinif ve anamalcilik terimlerini kullanmaktadir. Wilson’in ‘toplumsal bocekler’i, ‘kastlar’a ayrilmistir, hepsinin basinda ‘iscileri’ ve ‘askerleri’ yoneten birer kralice bulunmaktadir. Bu yaklasim, ilk kez Wilson’in ortaya attigi bir yaklasim degildir; kendisinin ancak 1609 yillarina, Charles Butler’in Disi Krallik’ ina dek gitmesine karsin, bu boceklerde siniflarin varligi kavrami cok eski gecmise sahiptir. Asil sasirtici olan, genis kapsamli incelemeleri sayesinde ileri bocek bilimi alaninda dunyanin ondegelen yetkelerinden biri olan Wilson’in bilimin cocukluk evresinde uygulanan yanlis terimleri kullanmayi surdurmesidir.

Asagi yukari elli yil kadar once, Aristoteles, Pliny ve daha baskalarindan alintilar yapan Robert Briffault, bu yanlis anlamalara yol acan terimlerin kokenini ve evrimini acikladi. Eski caglarda yasayan insanlarin, yumurta yapan disiyi soylu bir erkek olarak gorduklerini ve ona ‘kral’ adini verdiklerini yazdi. Eski yunanlilarin siyasetlerine uygun olarak, arilar ‘soylular’ ve ‘asagi tabaka’ olmak uzere ikiye ayriliyorlardi. Daha sonra, boceklerin gercek cinsleri ogrenildikten sonra, yumurta yapan disiye ‘kralice’ adi verildi. On dokuzuncu yuzyila gelindiginde, ari kovani, rahatca anamalci sanayiyle kiyaslanmaya baslandi, ‘kovan sanayisi’ deyimi yayginlik kazandi.

Wilson’in dirimbilimciligi, bir alanda cogu dirimbilimcilerinkinden ayrilmaktadir. Anaerkillik terimini kullanmakta bir sakinca gormemekte ve baskalari gibi hayvan topluluklarinin tumunu ataerkil yapmak yerine, dogada ‘anaerkil toplumlar’in var oldugunu soylemeye razi olmaktadir.

Anaerkillik terimi, ait oldugu ilkel toplumla ilgili olarak kullanildiginda, gunumuzun cogu insanbilimcisinin tuylerini diken diken etmektedir. Ancak, bu sozcugun yanlis yerde kullanilmasina ve dogadaki ‘ananin kuluckaya yatmasi’ olayina yanlis olarak ‘anaerkillik’ denmesine kimse karsi cikmamaktadir. Dolayisiyla Wilson, bu analarin kuluckaya yatmasi sonucu cikardiklari yavru kumesine ‘anaerkillik’ demekte bir sakinca gormemis olacak ki, kendi hayvanbilimsel alanin tumunde bu yanlisi yinelemektedir. Bu temele dayanarak, karincadan file dek her duzeyde, anaerkillikler ve anaerkil toplumlar bulundugunu ortaya cikarmaktadir.

(...) Etoburlardan sonra maymunlar gelir. Wilson, makak ve sempanzelerin, yardimcilari secmede ‘anamerkezli’ davrandiklarini yaziyor. Disiler bir araya geliyor ve ve bebeklerini birbirlerine birakabiliyorlar. Al yanaklimaymunlarda “ananin tum disilere guvendigini, yiyecek aramaya ciktiginda bebgini onlara biraktigini” belirtiyor Wilson. Disiler arasindaki bu isbirligi karsisinda saskinligini gizlemeyen yazar, “Neden disiler baskalarinin yavrusuna baksin?” diye soruyor; “Neden analar boyle bir davranisi hosgoruyle karsilasin?”

Cinsler Arasindaki Esitsizlikler

Insanlarla hayvanlar arasindaki niteliksel tur farkliliklari konusunda bulanik gorusleri olan Wilson, dogadaki cins farkliliklari konusunda da ayni olcude netlikten uzak. “Neden” diye haykiriyor, “cinsler birbirinden bu denli farkli?”. Ve su gozlemini aktariyor:”Genellikle cinsler birbirinden o denli farkli ki, iki ayri turun hayvanlari sanirsiniz”. Karincalar ve oteki boceklerde, “disilerle erkeklerin gorunumu oyle carpici ayrilik gosteriyor ki, bu hayvanlarin ayni turden olduguna kesinlik kazandirmak icin, bunlari ciftlesme aninda gormek gerekiyor”. Bazi balik turlerinde, “erkekler, disilerin bedenlerine bagli birer asalak ek organa indirgenmis”.

(...) Karinca, ari ve esek arisi turlerinde, “erkekler genellikle bir kume halinde ayri tutulurlar. Isciler onlara daha az yiyecek verir. (...) yiyecek sikintisi cekildigi donemlerdeyse, genellikle yuvalardan atilir ya da oldurulurler”.

Boceklerle ilgili bu ve baska olgularin, Wilson’in bu hayvanlari ‘toplumlar’ olarak siniflandirma yanilsamasini yok etmesi beklenir. Erkekler kadinlarin bir uzantisi degildir, yararsiz, dollenmeden sonra olmeye mahkum yaratiklar degildir; disiler erkeklere karsi cins ayirimi gozetmez ve onlari yemezler. Tersine, erkekler, anaerkil donemde, kadinlarin egitimiyle uretimsel becerileri kazanmis, ataerkil toplumda, toplumsal, kulturel ve siyasal liderler olama durumuna dek yukselmislerdir.

(...) Insan oncesi cinslerin tek islevi, turlerin surekliligini saglamaktir. Erkegin rolu, disiyi dollemekle sinirlsnmistir. Dogurma ve yavruya bakma, onu koruma islevleri, turlerin ezici cogunlugunda, analik islevlerinin surdugu donemde, aralarinda kavga eden erkelerden kendilerini dogallikla ayri tutan disiler tarafindan yurutulmustur. Cinsler arasindaki bu esitlikten uzak gelisme, cinle analik arasinda bir celiski dogurmus, insan yasaminin ilk evresinde kendini gostermis olan bu celiski, toplumsal araclarin yardimiyla cozulmek durumunda kalmistir.

Wilson, dogada boyle bir celiski oldugunu cok iyi bilmektedir. Kendisi, hayvanlar dunyasindaki rekabetci egilimleri en aza indirgeyen Konrad Lorenz’e catmaktadir:

(…) Memeliler ve oteki omurgali turler arasinda oldurme ve yamyamlik uygulamasi bulundugunu gosteren kanitlar oylesine birikmistir ki, Konrad Lorenz’in, Saldirganlik Uzerine adli kitabinda gelistirilen vargilari tumuyle tersine cevirmemiz gerekmektedir.

Wilson’a gore, pek cok turun hayvanlari arasindaki siddet, gunumuz toplumundakiinsanlarda gorulen siddetten cok daha fazladir.

Baska bilim adamlari tarafindan coktan kabul edilen kanitlara dayanarak Wilson, “cins farkinin evrim sureci icinde toplumsalliga karsit bir guc olusturdugu” sonucuna variyor. “Bireyler arasindaki baglar, cins farki nedeniyle degil, bu farka karsin olusmustur” diyor. Daha genis bir acidan da su gorusu one suruyor: “Toplumsal evrim, cinsel uretimin destegiyle gelismis degil, onun gerekli kildigi ogelerle zorunlu hale gelmis ve bicimlenmistir”. Gariptir ki soz konusu yazar, bu olgunun, ornek olarak aldigi ortaklasmaci bocek ‘toplum’ larinda bile ayni bicimde isledigini itiraf ediyor. “Cinslikle toplumsallik arasindaki uzlasmaz celiski” diyor, “toplumsal boceklerde daha da carpici bir bicimde sergileniyor”. Burada dirimbilimcilikte, mantiksal bir tutarliligin aranmadigi da acikca goruluyor.

Disi cinsin dogada temel cins oldugu ve cinsler arasinda buyuk ayriliklar bulundugu, uzun yillar once, Briffault tarafindan, toplumsal kokenlerin anaerkilligi kuramiyla aciklanmistir. Erkeklerin, yavruya bakmada disiye yardim edecek duruma uyarlandigi bir kac tur disinda butun turlerde ve ozellikle memelilerde, yalniz disilerin yavrularini besledigi ve korudugu genel kural olarak benimsenmistir.

Nitekim Wilson da, “ana ve yavrular kumesinin, memeli toplumlarinda evrensel cekirdek birimi olusturdugunu” yazmaktadir. Nu yazarin anlayamadigi nokta sudur: Emek etkinliklerinin hayvanlardaki anasal islevleri insanlarda anasal klan dizgesini iceren toplumsal orgute donusturdugu tarihin o donum noktasinda, bu anasal islevler, disileri on saflara cikarmistir.

Wilson, disi cinsin dogada belli basli onemi tasidigini belli bir noktaya dek kabul etmekle birlikte, hayvan disilerini ’erkli analar’ ve onlardan olusan suruleri de ‘anayanli toplumlar’ olarak adlandirma yanlisina dusmektedir. Memeli disilerin bir araya gelmesi ve yavrularini ortaklasa emzirmeleri, --esneklesmis el ve oteki ic yapisal organlarin yani sira—insan yasaminin dirimbilimsel onkosullarinin neler oldugu konusunda bize degerli ipuclari vermektedir. Ancak anaerkilligi aciklayabilmek icin, insanlarin yasamlarini surdurebilmesi ve gelismesi icin gerekli kosullari ortaya cikarmamiz, bunun icin de insanbilim basta olmak uzere oteki bilim dallarina basvurmamiz gerekmektedir.

Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s. 61-67
 
Geri
Top