• ÇTL sistemimiz sıfırlandı ve olumlu değişiklikler yapıldı. Detaylar için: TIKLA

Bilimde Cins Ayrimi

  • Konuyu açan Konuyu açan r0se
  • Açılış tarihi Açılış tarihi
Erkek Bakisli Insanbilim

Ne varki Wilson, insanbilimde yararlanacagi ipuclarini. Anaerkillige karsi olan be baba-ailesiyle erkek ustunlugunun oteden beri var oldugunu savunan bilimsel okullardan saglamaktadir. Bu durum onu, hayvan davranislarini ataerkil terimlerle aciklamak durumunda birakmakta, bu terimlerse, kendi anaerkil terimleriyle celismektedir. Bunun sonucu olarak yazar hayvan vr boceklerdeki uretici cinsleri, salt baba ve analardan degil, dayi teyze, hala, kuzen, yegen gibi akarabalrdan olusan bir ailesel ‘akrabalar’ kumesi olarak ele almaktadir. Bu, onun, “hemen hemen tum insan toplumlarinin temel tasi” olarak kabul ettigi ‘cekirdek aile’ nin, bilinmeyen zamanlardan beri var oldugu ve hayvanlar dunyasinda da yasadigi gorusuyle cakismaktadir.

Yazar ayni nedenlerle, cins ayiriminin insan dunyasinda oldugu gibi hayvanlar dunyasinda da var olan bir evrensel ozellik oldugunu savunmaktadir. Gunumuzde erkeklerin kadinlara ustun oldugunu belirlemek icin kullanilan ‘kendiliginden saldirgan machismo* nun varligindan soz etmektedir. Aslinda Wilson, disilere karsi gosterilen bir erkek tutuculugunu degil, erkeklerin, ustunluk saglamak icin oteki erkeklerle yapmak durumunda oldugu korkunc savasimlari betimlemektedir.
(...) Erkekler arasindaki bu savasimlarin disiler uzerinde ustunluk saglamakla hicbir ilgisi yoktur. Boyle bir ustunluk degil disilerin oneminin son derece belirgin oldugu hayvanlar dunyasinda, anaerkil toplumda bile yoktu.

(...) Wilson’u rahatsiz eden sey, Tiger ve Fox’taki bazi acemiliklerin, Elaine Morgan’in yazdigi The Descent of Woman (Kadinin Dogusu) (1971) adli kitapta dile gelen bir karsit ‘disici kuram’ in dogusuna neden olmasidir. Morgan’in suda yasayan hayvanlarla ilgili kurami, disilerin baslangictan beri erkeklerin esiti oldugunu gostermek icin insan disileriyle balinalar ve denizde yasayan oteki memeliler arasinda bir benzerlik kurmaktadir. Bu bayanin kitabi da en cok satan kitaplar listesine girdiginden, Wilson, ‘bilim’in artik “onune gelenin bir zar attigi acik bir kumar masasi” haline gelmekte oldugundan yakiniyor.

(...) (Wilson) disilerle yavrulari ve bir de damizlik erkek hayvandan olusan suruleri, erkek bir efendi ve aganin egemenligi altinda bulunan ‘haremler’ olarak betimliyor. Bunu, ‘tekeslilik’ le ayni teraziye koyarak ‘cokeslilik’ diye adlandiriyor, bu ikisinin de , gunumuzdeki ataerkil evlilik kuramindan gerilere, hayvanlar dunyasina yansidigini one suruyor.

Ne var ki Wilson, bu evlilik bicimlerini garip bir bicimde tanimlayarak oyunu yitiriyor. “Tekeslilik” diyor Wilson, “bir erkekle bir disinin en azindan bir yavru yapmak uzere bir araya geldigi durumdur. Bu bir mevsim boyu, ve bazi durumlarda, az sayida turde, bir yasam boyu surer. 'Cokeslilik’ se, genis anlamda her turlu cok esle ciftlesme durumunu icerir”. Hayvan iliskileri soz konusu oldugunda, bu tanimlarin ikisi de yanlistir.

Evlilik kurumu son yillarda ne denli sarsilmis olursa olsun, tekeslilik, kadin es ve cocuklar icin yasam boyu mulkiyet hakki taniyan bir yasal terim olma ozelligini korumaktadir. Hayvanlar arasindaki serbest ve rastlantisal cinsel iliski, herhangi bir mulk ya da iktisadi yukumluluk ya da yasalliktan bagimsiz olarak surdurulmektedir. Ilk erkli atalarin cokesliligine gelince, ‘cok sayida else evlenme’ yalnizca erkeklere taninmis bir hakti. Kadinlarin ne bosanma hakki, ne de erkek sahiplerinden bosanma ya da herhangi bir baska yolla kacma, kurtulma hakki yoktu.

Dogada Tekeslilik yoktur

Tekeslilik ve cok eslilik terimlerini, hayvan , kus ya da boceklerin cinsel edimlerini betimlemede kullanmak yanlistir. Bazi kus ya da bir kac baska hayvan turu ciftlerinin otekilere kiyasla daha uzun sureler bir arada bulunmamasina karsin, turlerin buyuk bir cogunlugunda, cinsler cinsler arasinda cinsel birlesme edimi vardir, ancak bir arada yasama diye bir sey yoktur. Cinsler arasi ayirim, gecici beraberliklerinden cok daha belirgindir.
(…) Wilson soyle bir gozlemini aktariyor: “Sempanze disileri, temelde , ciftlesecekleri erkekler arasinda ayirim yapmiyorlar. Genellikle, birbiri ardina birden fazla erkekle ciftlesiyorlar; cevredeki erkekler, bu davranis karsisinda tepki gostermiyorlar”. Siki ataerkil evlilik kurallarinin gecerli oldugu durumda, boylesine istekli bir disi agir bir sekilde cezalandirilir.

Wilson, ataerkil ve ozel mulkiyet iliskilerini hayvanlar dunyasina mal etmekle bocek ve hayvan davranislari uzerine yaptigi oteki yorumlara da golge dusurmekte, onlari kusku uyandirici kilmaktadir.
(...) Surasi bir gercek ki, butun hayvanlar, yasadiklari dogal cevrede, ya da uyarlandiklari, yyecek ve ciftlesme esi bulduklari ‘bolgede’ bulunurlar. Ama onlarin dunyasinda, tasinmayan mallarin bolusulmesi, ve ister analardan kizlara ister babalardan ogullara olsun, bir mulkun miras birakilmasi diye bir sey yoktur.

Wilson’in, dirimbilimcilik ve insanbicimciligindeki acemiligin bir ornegi de kopek basli babuinler konusunda yaptigi ataerkil yorumda sergilenmektedir. “Bir rakibiyle cekisen disi, suruye agalik eden erkegin yanina siginir; boylece rakibini sindirmek ve saldiriya karsi koymak icin daha iyi bir durum kazanmis olur.Disinin tehlikde olmasi halinde, erkek disiyi cezalandirmaktan cok, rakibini uzaklastirmak icin caba gosterir. Bunun sonucu olarak, disi, daha ustun bir toplumsal konum edinir”.
Kopek basli babuiinler de icinde olmak uzere hicbir maymun turunun disilerinin basinda, onlari disi ‘rakipler’ inden koruyan ya da bu hayvanlara daha ustun konum ya da rutbe kazandiran ‘aga’ ya da sultan yoktur. Wilson, kopek basli maymun topluluklarinda ‘en az bir, en cik on yetiskin disi” bulundugunu, bunlara da ‘harem’ denildigini yazmaktadir.
Yari dogal ya da tutsaklik kosullari altinda, tek basina kalmis disi oteki erkelere karsi koyan savasci bir erkegin korumasini kabul edebilir. Ama – harem denilen kumelerde oldugu gibi – disilerin erkeklerden sayica ustun olmasi halinde, disiler, kendilerini koruma ve erkekleri hizaya getirme gucune sahiptirler. Disilerin dogum yapmak uzere erkeklerden ayrildigi ve uzaklastigi durumlarda erkekler onlarin pesinden gitmezler.

Disilerin karsilasacagi en buyuk tehlikeler, dussel disi ‘rakipler’ den degil, disilerin sayisal guc bakimindan zayif ve erkeklerden gizlenecek siginaklardan yoksun birakildiklari tutsaklik kosullari altinda kendilerine saldirabilecek erkeklerden kaynaklanmaktadir. Bu olgu, cinsel iliskilerdeki davranislarini incelemek uzere, az sayida disinin erkek hayvanlardan olusan buyuk bir topluluga katildigi Londra Hayvanat bahcesi deneyinde yasanmistir. Bu deney, disiler ve yavrulari acisindan buyuk bir felaketle sonuclanmistir.


*Machismo: Ispanyolca kokenli olan bu sozcuk, erkeksilik, yureklilik, saldirganlik, v.b. gibi ozelliklerle belirlenen guclu ya da etkin erkeklik anlamina gelmektedir.


Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s.67-72
 
Wilson, bu deneyin onemini gormezlikten gelmektedir:
“Londra Hayvanat bahcesinde, buyuk bir kapali alana kopek basli babuinler ilk kez salindiginda toplumsal iliskiler buyuk olcude degisti, duzensiz hale geldi ve erkekler disilere sahip olmak amaciyla buyuk bir hirsla, bazen olesiye ssavastilar”.

Bu sozler dogruluktan uzak, yetersiz bir aciklamayi olusturmaktadir. Erkek hayvanlardan bazilari oteki erkekler tarafindan oldurulmekle kalmamis, sozcugun tam anlamiyla butun disiler ve yavrulari yok olmustur. Soz konusu ‘duzensiz iliskiler’ bes yil surmus, bu sure icinde suerkli olarak olen disi kumelerinin yerine yenileri getirilmis, sonuc degismemistir. Sonunda, deneyin basarisizlikla sonuclandigi aciklanmistir.
Wilson, Londra Hayvanat Bahcesi deneyinden alinmasi gereken son derece ogretici dersi bir kenara itmektedir, cunku deneyin sonucu, kendisinin, hayanlar dunyasinda yakin ciftlesme ve aile ‘akrabalik’ baglarinin goruldugu savini desteklememektedir. Yanlis ataerkil goruslerini israrla one surerek, disiler karsisindaki evrensel ustunlukleri acisindan insanlarin hayvana, hayvanlarin da insana benzedigini soyleyebiliyor Wilson. Soyle yaziyor:”Ilkel insanlarin kucuk bolgesel kumeler halinde yasadigini, bu kumelerde erkeklerin disilere egemen oldugunu, az cok kesin bir bicimde soyleyebiliriz”.

Yazar, Parisli profesor Levi-Strauss’a siginarak sunlari yaziyor: “Insanin toplumsal evriminde buyuk onem tasiyan ilk adimlardan bir de, kadinlarin degis-tokusta kullanilmasidir. Erkekler, disileri denetlediklerinden toplumsal konum sahibi olmus ve kadinlari, baglasmalarin olusmasinda, akrabalik baglarinin genisletilmesinde birer degis-tokus nesnesi olarak kullanmislardir”. Oldurucu yuksek maymunlarla degis-tokus yapan insanlar arsinda uzanan milyon yilda neler oldugunu belirtmiyor Wilson.

Wilson’in, ‘toplumsal-dirimbilim’i, bilinen dirimbilimcilik kalibindan da oteye bir adim atmaktadir. Ayni konunun – toplum ve kulturun genlerle belirlenmesi konusunun – daha hafif bir cesitlemesiyle karsimiza cikiyor ve toplumsal evrimi, ozgecilik ve bencillik arasinda bir yarisma olarak goruyor; bu iki nitelemeyi daha once isbirligi ve rekabet diye adlandirilan edimlerin yerine koyuyor. Nitekim kitabi, ‘Gen ahlakliligi’ baslikli bir bolumle basliyor. Genlerde ozgecilik oldugunu saptiyor ve – toplumsal gelismeyle degil de - genetik ayiklamayla ozgeciligin insan iliskilerine egemen olacagina inaniyor.

Aslinda ozgecilik ve bencillik yalniz ve yalniz insan iliskilerine ve tarihsel surec icinde insan davranislariyla ilgili ahlaksal degerlendirmelere ozgu ozelliklerdir.Hayvan rekabetciligi ya da ‘bencillik’, ilkel insanlarin dunyasinda, kadinlarin anaerkil, ortaklasmaci toplumlar kurmasiyla asilmistir. Ozgecilik, insanlarin kardesce bir arada yasama ve calismayi ogrenmelerinden, yasamin gereklerini ve kolayliklar getiren ogelerini aralarinda degis-tokus etmeye baslamalarindan sonra ve bu surec icinde varlik kazanmistir.

Ilkel komunun tarih sahnesinden cekilmesi ve yerini ataerkil sinifli topluma birakmasiyla, ilkel insanlara ozgu ozgecilik ortadan kalkti ve ozel mulkiyet tutkusunun dogurdugu hirs sonucu yeni bir bencillik turu dogdu. Ancak bu basasgi edilmis insan dogasi, anamalciligin yerini yeni toplumsal dizgelere birakmasiyla bir kez daha degisecektir.

Wilson’in ‘Genetik Anamalciligi’

Ne var ki Wilson bu gorusu paylasmiyor. Anamalci toplumdaki toplumsal siniflarin genetik ayrilmayla olusmasini olanakli buluyor. “Insan dirimbilimiyle ilgili onemli bir soru da, belli siniflara girebilme ve belli roller oynamaya yonelik bir genetik egilimin var olup olmadigidir” diye yaziyor. “Boyle bir genetik ayrilmanin gerceklesebilecegi kosullar, kolayca olusturulabilir”. Yani, bir anamalcinin, anamalci rolunu oynamasi genetik olarak onceden spatanmistir, bir lagim iscisi, genetik olarak asagi ya da ikincil olmaya programlanmistir mi demek istiyor yazarimiz? Ve ayrica disi cinsin, ikincil cins olmaya genetik olarak programlandigini mi soylemek istiyor?

Wilson soruyu irdeleyip duruyor, ama aciklik getiremiyor. “Basariya ulasma ve toplumsal olarak bir ust dereceye yukselme yetisine sahip tek bir genin ortaya cikmasi halinde bu genin hizla, toplumsal ve iktisadi konumu en ust duzeyde olan siniflarda yogunlastirilabilecegini gosteren” Dahlberg, Wilson’in cok ilgisini cekmis. Genler ele alinip denetlenemeyecegine gore bu is ancak ciftlesmelerin denetim altinda tutulmasiyla, yani anamalcilarin zenginlerle lagim iscilerinin yoksullarla ciftlestirilmesiyle gerceklestirilebilir.

Bu genetik belirlenimcilerin yikici vargilari, daha once curutuldu. Hitler’den gunumuze dek, Ari olmayan ve oteki ‘yabanci’ genleri safdisi etmek ve ustun irk ve ustun sinif icin katiksiz ve birinci sinif bir irk uretmek amaciyla ciftlesmenin denetim altinda tutulmasi gerektigini savunanlar olmustur.

Wilson, boylesi bir sonuca varmaktan sakiniyor. Soyle yaziyor: “(Dahlberg) savinin genelde akla uygun olmasina karsin, toplumsal konumlarin kalitsal olarak bicimlendigini gosteren kanit hemen hemen yoktur”. Yazara gore “yukari tirmanmanin bir cok baska yolu vardir”. Ornegin, “asagi sinif uyelerinin kizlari, ust sinif uyeleriyle evlenme egilimindedirler”. Demek ki, yukari sinif genlerinin, zengin kocalarla evlenen yoksul kizlarin cocuklarinda surekli olarak yeniden uretilmesiyle yavas yavas anamalci toplumdaki esitsizlikler ortadan kalkacak.

(…) Aslinda soz konusu ‘baskalasma’ ilk insanlarin alet yapma ve emek etkinlikleri araciligiyla yeni bir gelisme ve yasamini surdurme bicimi edinmeleriyle ortaya cikan niteliksel sicramadan baska bir sey degildi. Bu yuzden toplum, yalniz ve yalniz insanlarin urunu olan bir olgudur.

Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s.72-76.
 
‘CIPLAK MAYMUN’ VE SALDIRGANLIK KONUSUNDAKI OTEKI KITAPLARA YANIT

1960’li yillarin baslarindan beri, yeryuzundeki en guclu silahlara sahip ulus olan Birlesik Devletler, kiyilarindan cok uzaklarda kucucuk bir ulus olan Vietnam’a lkarsi bir kiyim hareketini yonetmektedir.

(...) (Amerikalilar) Bu insanlar, bu tur savaslardan karli cikanlarin, kendi imparatorluklarini korumak ve bu savaslar sayesinde guclerini, kazanclarini ve ayricaliklarini arttirmak amaci guden tekelciler oldugunu gormeye basliyorlar.

(...) Ayni donemde kitaplari, duzenlenmis savaslarin nedenleri konusunda tumuyle degisik bir gorus yansitan bir yazarlar takimi ortaya cikti. Bunlar, savaslarin nedenlerini insanin dirimbilimsel mirasina ve ‘oldurme’ durtusune bagliyor, yagmaci anamalci dizgeyi, tum sorumluklarindan arindiriyorlar. Bu yazarlarin kitaplari, yuzbinler tarafindan alinmakta, en iyi satan kitaplar listesinde bas koseleri kapmaktadirlar.

(...) Yazarlar, ayri ulkelerden gelme, degisik gecmislere sahip kisler. Bunlardan biri olan Robert Ardrey, African Genesis (Afrika’nin Kokeni)in yazari, basarisiz bir oyun yazariyken saga sola insanbilim sacmaya basladi.

(...) Bu yazarlar, gecmisleri, egitim ve dogalari acisindan birbirlerinden ne denli farkli olurlarsa olsunlar, bir noktada birlesiyor ve cagdas savaslarin iktisadi ve toplumsal nedenlerden degil, insan dogasinda bulunan dirimbilimsel saldirganlik sonucu ciktiklarini savunuyorlar.

Yontemleriyse soyle: Insanlari hayvanlardan ayiran belli basli ozellikleri yok saymak ve insan yasaminda gudulerin oynadigi rolu buyuk olcude abartarak ve yanlis yorumlayarak, her iki turun davranislarini da bir digeriyle bir tutmak.

(...) Emperyalizm ve onun askeri mudahalelerinin nedeni olarak hayvan saldirganliliginin insandaki uzantisini one surmek, daha bastan sacmadir. Bu gune dek hic bir hayvan atom bombasi yapmis degildir ve bunlari atarak gezegeni havaya ucurmayi bekleyen maymun gorulmemistir. Nukleer silahlari denetleyen bir avuc saldirgan insan, hayvanat bahcelerinde ya da ormanlarda degil, Beyaz Sarayda ve Pentagon’da bulunmaktadir.

Hayvan davranislarini emperyalist savas edimleriyle bir tutmak yalniz hayvanlara degil, insanlarin baris icinde yasamaktan baska bir sey istemeyen buyuk bir cogunluguna iftira etmek olacaktir. (...) Siradan bir Amerkan erinde, bu uzak ‘dusman’ lara karsi oylesine az bir savasma istegi var ki, bu insanlara karsi saldirganlik sergilemesi icin ere cok buyuk bir baski yapmak, onun aklini celmek icin bitmez bilmez bir yurtseverlik egitimi gostermek gerekiyor.

Ne var ki bu yeni yazarlar okuluna gore savaslari cikaranlar, buyuk sermaye ve onun Washington’daki kollari degildir; asil suclu, insandaki maymun dogasidir. Soz konusu yazarlar, bu didrimbilimsel incir yapragiyla, emperyalistlerin suclarini ortmekte ve onlarin saldirganliginin sorumlulugunu genel olarak ‘insan’a yuklemektedirler.

Bu yazarlar su gercegi kabule yanasmiyorlar. Insan turu, hayvanlar dunyasindan gelmistir; ancak, bu tur, hayvanliktan siyrilmis tek turdur. Bir yigin ayirici ozellik, bizi tum oteki asagi turlerden ayirmaktadir. Yasamin gereklerini ve kolayliklar getiren araclari uretme yetisine sahip tek tur, insandir; konusma ve kultur, yalniz insanlarda vardir; dolayisiyla insanlar, kendi tarihlerini kendi yaparlar. Salt insanlik icin gecerli olan toplumsal evrim yasalari, doga icin gecerli olan yapisal evrim kurallarindan temelde ayrilmaktadir.

Unlu tasilbilimci G.G. Simpson, Evrimin Anlami adli kitabinda bu noktaya deginmektedir:

Insanin bir maymun oldugu olgusunun saptanmasi, ve evriminin gerektirdigi asamalar, daha bastan, artik hic bir bahaneyle aciklanamayan (ve onceden de gecerli nedenler sergileyemeyen) bir cok yanlis anlamanin ve yorumun dogmasina neden oldu. (…) Bu yanlislar Julian Huxley’in ‘Birsey degi’ diye adlandirdigi okuldan kaynaklaniyordu. Insan bir hayvan, bir maymun, v.b. olduguna gore hayvandan baska bir sey degil, ya da fazladan bir kac ustaliga sahip bir yuksek maymundan baska bir sey degil diye dusunuluyor, ya da boyle saniliyordu. Insanin bir hayvan oldugu dogrudur, ama hayvandan baska bir sey olmadigi dogru degildir. (...) Bu turden sozler, yalnizca hakikatten uzak olmakla kalmamakta, insanin gercekten de ne oldugu konusundaki arastirmalari bilerek yanlis yone cevirmeleri ve boylece kendimizi ve gercek degerlerimizi tumuyle anlamamiz yonundeki cabalari carpitmalari nedeniyle zarar getirmektedirler.

Insanin hayvandan baska bir sey olmadigini soylemek, insanin butun hayvanlarin sahip oldugu ozelliklerden baska temel ozellikler tasidigini yadsimak demektir. (…) Insan dogasinin essiz olmasinin tek nedeni, herhangi bir baska hayvanda bulunmayan bu ozellikleri tasimasidir. Dogadaki yeri ve bu yerin insanlar acisindan tasidigi onem, insanin hayvanligiyla degil, insanligiyla belirlenmektedir.

Simson’a gore, insanda oteki hayvanlara gore ‘gorece bir derece farki degil, kesin bir tur farki’ bulunmaktadir. Ardrey, Lorenz ve Morris, insanlarla hayvanlar arsinda niteliksel ayrimlar oldugunu belirten bu goruslere acikca karsi cikmaktadirlar.

Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s.77-81
 
Irkcilar ve cinsciler

(...)Insanligi hayvan konumuna indirgeyenler irkci ve cinsci bir dunya gorusune sahip olmalarina samamak gerekir. Andrey, erkek kus ve hayvanlarin disiler gibi onemsiz seyler icin dogustugunu yadsir ve salt tasinamayan mal kavgasi yaptigini one surerken, Lorenz, degisik bir yol izliyor. Yazar, disilerin “erkeklerden daha az saldirgan olmadiklarini” soyluyor ve – herhalde rekabetci anamalci toplumda kadinlarin yaptiklari gibi—disi hayvanlarin ozellikle kendi cinslerine karsi dusmanlik gosterdiklerini belirtiyor.

Bu genellestirme, yalnizca erkekleerin erkeklere dusmansi davranmakla kalmadigi, disilerin de disilere karsi dostluk gostermedigi Dogu Hindistan sari sihlidleri ve Brezilya’da yasayan sedef baliklari gibi bazi sik rastlanmayan balik turleri uzerine yapilan incelemelere dayandiriyor.
Cogu turde ve herseyden once memelilerde, disilerin kendi yavrularini savunmak icin savastigi cok iyi bilinmektedir. Ote yanda erkekler, disilerle cinsel iliski kurmak yolunda birbirleriyle savasirlar. Boyle bir olguya disiler arasinda rastlanmamaktadir. Bir erkekle cinsel iliskide bulunmak uzere disilerin birbiriyle savasmamasi hayvanlar dunyasinda cok belirgin ve dikkate deger bir olgudur. Suru halinde gezen turlerde, bir boga, disilerden olusan bir suruye fazlasiyla yetmektedir; ‘aslan surusu’ ise, genellikle tek bir yetiskin erkegin katildigi disi aslanlar surusunden olusmaktadir. Lorenz, hayvan cinslerinde gorulen bu turden saldirganlikla ilgili buyuk ayriliklar konusuna aciklik getirmemektedir.

Daha da kotusu, tolumumuzdaki kadinlar konusunda genis kapsamli yargilara varmada, dogadaki belirli siradisi gorunguleri temel olarak almaktadir.

(…) Lorenz, sinifsal ozelliklerin kosullandirdigi ofke ve anamalci toplumda bir kadinin hizmetcilerine karsi gosterdigi, ofkeli keyfi davranislarla dogada disilerin disilere karsi gosterdigi ve son derece seyrek rastlanan bir olgu olan saldirganligi birbirine karistirmaktadir.

Desmond Morris, kadinlara karsi, babayanli bir tavir icinde bulunan Lorenz’den daha buyuk bir dusmanlik sergiliyor. Kadinlar tarafindan satin alinan guzellik gereclerinin, disi hayvan atalarimizin ‘cinsel istek isaretleri’nin cagdas uyarlamalarindan baska bir sey olmadigini soyluyor bize. Yani demek ki, gerek hayvan gerek insan olsun butun disiler erkeklere gore cirkin ve cekicilikten yoksun ve bu yuzden cinsel tuzaklara basvuruyorlar.

(…) Dusuncelerini apacik soylemekten cekinmeyen bir soven olan Ardrey de ne oldugunu hic de gizlemeyen bir irkci ve cinscidir. Afrikalinin Dogusu adli kitabinin basligi, bilim adamlarinin saptadigi, insanoglunun kokeninin daha once sanildigi uzere milyon yil oncesinin Asya’sinda degil, Afrika’ya dayandigi olgusunu yayginlastirma amaci gutmektedir. Bu son derece onemli olgu, beyazlarin ustunlugunu savunanlar tarafindan yayilan Afrikalilarin asagi irk oldugu soylencesini sarsmaya yardimci olmada kullanilabilirdi. Eger insanoglunun kokenini tek bir cikis noktasi varsa ve burasi da Afrika’ysa, irk ya da ulusumuz ne olursa olsun hepimiz, insanligin ilk toplumsal orgutunun yaraticilari olan Afrikalilarin torunlariyiz demektir.

Ne var ki Andrey, bizim Afrika kokenimizi boyle yorumlamamaktadir. Ona gore biz ‘insanoglunun’ hic bir zaman kurtulamadigi ‘oldurgen maymun’ guduleriyle lekeleyen bu kalitin ta kendisidir. Bu, bildigimiz irkcilik yalanlarinin bir bakima degisik bir anlatimidir. Yazar, Kafkasyali olmayanlarin tam anlamiyla insan sayilmadiginii soylemek isterken, “Madagaskar'da bir ormanda yasayan makigiller surusunu’ Japonlarin Perl Harbor saldirisiyla ayni teraziye koymakla bu savimiz desteklemektedir.

(…) Ardrey’in erkeklerin ustun oldugu yolundaki inanci, beyazlarin ustun oldugu inanciyla cakismaktadir. Kadinlarin, yerli yerinde kalmalarini istemektedir; kadinlarin yeriyse, onun gorusune gore, orta sinif beyaz derilinin yasadigi, yuva ve aile yapisidir. Kendilerine ayricalik taninan bu evkadinlarinin neden mutsuz oldugunu anlayamamaktadir. Zor begenir bir tavirla, neden diye yakiniyor, “kadin kendisine yikimdan baska bir sey getirmeyecek olan kavgaci yaklasimi” benimsiyor; neden diyor, kadin. “Cocuk bakimini disi etkinliginde odak noktasini olusturmaya yetersiz bir ugras olarak kucumsuyor,” ve neden, yasamak icin “gudusel gerecler’den yoksun bulundugu toplumsal yasamda “erkeksi bir anlatima kavusma” istegi sergiliyor. Bu sorulara verdigi yanitsa konuya aciklik getirici nitelikte:

Her Amerikalinin ulkusune gore (...) kadin bir disi hayal dunaysinda yasamaktadir. Egitim gormustur. Kendisini toz bezine tutsak eden kafesten cikarilmistir. Oy verebilir, banka hesabi vardir ve tum ailesinin yazgisi, onun o guzelce manilurlenmis ellerindedir. Bununla birlikte kadin, primat dunyasinda gorulmus en mutsuz disidir, ve yureginin derinliklerindeki en buyuk erek, kocalarin ve ogullarin hadim edilmesidir.

Iste, apacik ortada. Insan, bir oldurgen maymun ve kadin, erkekleri igdis eden, icinden pazarlikli, huysuz bir primat.
Bu yeni toplumsal Darwinciler, sinifli toplumun en zararli, en tehlikeli onyargilarini, dirimbilimsel ve insanbilimsel ‘bilim’ kilifina sokuyorlar. Bu is gerek kendileri gerek yayincilari icin son derece kazancli bir is. Ama hazirliksiz okurlari, ancak bir kac olguyu iceren kutu icinde kendilerine yuksek dozda zehir verildigi konusunda uyarmak gerek.


Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s.98-102
 
LIONEL TIGER’IN ‘KUMELENEN ERKEKLER’ ADLI KITABI: BIR KADIN DUSMANININ KENDI PORTRESI


Ulkemizin cesitli yerlerinde yaptigim konusmalarda, sayisiz feministin, insanbilimci Lionel Tiger tarafindan ortaya konulan cinsci gorusler karsisinda buyuk ofke duyduklarina tanik oldum. Yazarin en unlu yapiti Men in Groeps (Kumelenen Erkekler), iyice incelendiginde, bu ofkenin sayisiz hakli nedenleri bulundugu gorulecektir.

(...) Tiger’in goruslerine odaklik eden sava gore yalnizca erkekler birbirleriyle baglilik kurma yetisine sahiptir; yazar bu ozellige ‘erkek baglasmasi’ adini vermektedir. Kendisi bu ozelligin salt erkek cinsin ‘dirimbilimsel altyapisinda’ bulundugunu, buna kosut bir ozelligin disilerde gorulmedigini belirtmektedir. Bir disi, kendi yavrusuyla anasal baglar olusturabilir, kendisini gebe birakan erkekle arasinda cinsel baglar olusturabilir, ama Tiger’e bakilirsa, oteki disilerle bir bag olusturma yeteneginden yoksundur.
Tiger erkeklerdeki bu ustun ozelligi, erkeklerin avci, kadinlarinsa salt yavrulayici olmasi olgusuna baglamaktadir. Erkeklere hayvanlari ‘ortaklasa’ avladiklarindan, yalnizca onlar, bu ugrastan kaynaklanan siki baglar olusturabilirler. ‘Kumelenen erkekler’ de gorulen sevgi ve hayranligin temeli budur. Kadinlar avci olmadiklarina gore, kendi aralarinda bu turden bir baglilik, guven ve sevecenlik olusturamazlar. Dolayisiyla kadinlar kumeler olusturamazlar. Dahasi, erkek baglasmasi, erkek iliskilerinin surekli bir ozelligi oldugu halde bir kadinla bir erkek arasindaki cinsel bag ‘gecici’ gunluk bir bagdir. Oncesiz erkek ustunlugunun temelinde yatan avlanma ve erkek baglasmasidir. Kadinlar kendi yetersizlikleri konusunda hic bir sey yapamazlar, cunku dirimbilimsel altyapilarinda bulunan Analik Dogasi onlari faka bastirmistir.

Tiger, kadinlari erkeklerden asagi insanlar haline sokma cabalari icinde avlanmayi, primatlardan baslayarak erkek baglasmasi icin gerekli bir onkosul olarak goruyor. Primatlarin et yiyecegi avlayan yaratiklar degilde sebze yiyen hayvanlar oldugu olgusuna karsin, bu gorusu benimseyebiliyor. Bazi babuinler oldurulmus hayvanlarin etini arada bir yerler, ama bu farkli bir durumdur; yabanda yasayan cogu primatlar et yemezler.

Yazarin, kendisi de, “et yemenin, babuin yiyeceklerinin cok kucuk bir parcasini olusturdugunu” itiraf etmektedir. Kendi rakamlarina gore bu hayvanlarin yuzde doksan ile doksan sekizi sebze yiyen hayvanlardir. Ayrica “et yemenin sonradan kazanilmis bir davranis oldugu” nu da belirtmektedir. Nitekim savinin tamamini dayandirdigi avlanma, ancak hominidlerin ortaya cikmasi ve etle beslenme edimini gelistirmeleriyle, asagi yukari bir milyon yil once baslamistir.

Bu Tiger’in avlanmanin on dort ya da daha fazla milyar yil oncesine dayanan ve insan oncesi yaratik olan primat evriminde belirleyici etken oldugunu ileri surmesini engellememektedir. “Savimin ozu, erkek baglasmasi kaliplarinin insanin avci tarihine yansittigi ve bu olgudan kaynaklandigidir,” diye yaziyor; “ve” diyor, “insanin evrimindeki en belli basli uzmanlasma, hayvanlari ortaklasa avlayabilme yetisi kazanmasidir”. Sozlerini soyle surduruyor: “Yani avlanma durumunda, yeniden uretmek zorunda olan tum tolulugun yasamini surdurmesini olasi kilan avlanma kumesi erkek-arti-erkek-arti-erkektir. Nitekim, yeniden uretme amaclari icin erkek-disi baglasmasi kadar avlanma amaclariyla erkek-erkek baglasmasi da o denli onemlidir ve bu, cinslere gore isbolumunun temelini olusturmaktadir.

Tiger’in savi acisindan ne yazik ki, hayvanlar dunyasinda ortaklasalik ya da ‘baglasma’ cevherini tasiyan erkekler degil, disilerdir. Bu olgu, kadinlarin anasal islevlerinin ve yavrularina yiyecek ve koruma saglama yukumluluklerinin bir sonucu olarak ortaya cikmistir. Bu anasal islevlerin gelismesi, hayvan disilerinin analardan olusan suruler ya da kumeler halinde bir araya gelmelerini olasi kilmaktadir. Ote yanda erkekler, birbirlerine egemenlik saglama rekabeti icinde olduklarindan, bu ortaklasalik saglama cevherinden yoksun bulunmaktadirlar. Erkeklerin kendi aralarinda bir dayanisma saglamasi, insansal ve toplumsal kosullarda kazanilabilecek, sonradan olusturulan bir ozelliktir. Yani Tiger, gercek durumu bas asagi etmektedir. Hayvan ‘baglasmasi’ erkegin degil, disinin ‘dirimbilimsel altyapisinda’ vardir.

Tiger, erkeklerin ustunlugu tezini ortaya atmak yolunda isi, dirimbilimi yalanlamaya oldugu gibi, insanbilimi carpitmaya dek vardirmaktadir. Insan evriminde iki belli basli donum noktasi olmustur: birincisi, primat atalarimizin insansi yaratiklar (hominidler) haline gelmesi, ikinciyse birkac bin yil once, ilkel anaerkil ortaklasaciliginin yerini ataerkil sinifli topluma birakmasidir. Tiger, insanin gelismesindeki bu niteliksel sicramalarin ikisini de tarihten silmektedir.

Gercek bilim adamlari, yapisal ya da dirimbilimsel evrimle insan yasamiyla ortaya cikan toplumsal/kulturel evrim arasinda acik bir ayirim oldugunu belirtmektedirler. Unlu tasilbilimci George Gaylord Simpson, The Meaning of Evolution (Evrimin Anlami) adli yapitinda insan evriminin, salt hayvanlara ozgu olan evrimden degisik turde oldugunu vurgulamistir. Hayvan dunyasina egemen olan dirimbilimsel etmenlerin buyuk bir cogunlugunun yerini, insanlar dunyasinda toplumsal etmenler ve kulturel kosullanmalar almistir.

(...) Tiger’a gore evrimin tumu bir cesittir: dirimbilimsel. Erkek temelde bir maymun – yalnizca bir baska primattir—kadin olsa olsa, daha da asagi konumda bir cesit alt-maymundur.

Insanlarla hayvanlarin ayni davranis kaliplari ile yonlendirildigi yolundaki yanlis gorus ‘toplumsal Darwincilik’ olarak bilinmektedir. Bu kuram, on dokuzuncu yuzyilin sonlarinda, ipini koparmis anamalci rekabetini hakli cikarmak amaciyla varliga kavusturulmustur. Daha sonra, gerek insan, gerek hayvan davranisini buyuk olcude carpitmasi nedeniyle degerini yitirmistir.

(...) Tiger, insanlari hayvana indirgemekle yetinmemekte, hayvanlari da insan konumuna yukseltmeye cabalamaktadir. Hayvanlarin yalniz toplumsal degil, ayni zamanda “kulturlu” varliklar oldugunu sanmaktadir.

(...) Bu yazara gore en ilkelinden gunumuze dek gelen butun toplumlar ataerkildir. Toplumsal ve cinsel esitligin korunmasina karsin kadinlarin ondegelen cins oldugu bir anaerkil cagin yasandigini kabul etmekten kacinmaktadir. Anaerkilligi, “soyun anayanina gore saptandigi bir kalip” tan baska bir sey olmadigi gerekcesiyle bir kenara atmaktadir. Ancak, toplumun her zaman icin ataerkil ve erkek egemenliginde olmasina karsin nasil olmustur da disi soyuna bagli bir “kalitsal ardillik ilkesi” varlik kazanmistir sorusuna yanit getirmeyi basaramamaktadir.

Tiger’in disilerin asagiligi konusundaki savlariyla erkek ustunlugunu goklere cikaran sozleri, iste boylesine derme catma bir yontembilimsel yapiya dayanmaktadir.


Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s.103-107
 
Disilerin Ikincilligi uzerine

Tiger ‘kumelenen erkekler’ den soz ederken, yogun cagdas isci sinifini olusturan orgutlu orgutsuz dev erkek kumelerini anlatiyor degildir. Boyle olsaydi, giderek artan sayilari, ayni is gucu kolunda erkeklerin hemen hemen yarisina varan ‘kadin kumeleri’nden de soz etmek durumunda kalacakti. (...) Gene boyle bir anlatim, yazarin, kadinlarin parasal destek, cinsel iliski kurma acisindan ve uretkenlik icin gerekli es olarak erkeklere son derece bagimli olduklari, oyle ki, oteki kadinlara karsi kolaylikla birer ‘grev kirici’ rolunu yuklendikleri savinin dogru olmadigini ortaya koyacakti.

(...) Insanbilimci Tiger, avlanma-toplayicilik caginin sekiz bin yil kadar once sahneden cekilmeye basladigi ve o evrede avciligin ‘zorunlu’ bir ugras olma niteligini yitirdigi ve sonunda birakildigi olgusunu kurnazca bir kenara atiyor. Tarim ve hayvanciligin gelismesiyle insanlar daha ust duzeyde ugraslar edinmis, ciftcilik, cobanlik ve el zanaatlari uretimiyle ugrasmaya baslamislardir. Artik hayvanlarla yeni bir ‘ortakyasama’ baslamistir; yemek uzere hayvan avlama, bir spora indirgenmistir.

(...) Hayvanlar dunyasinda cinsler arasindaki en belirgin ayriliklardan birinin erkek hayvanin saldirgan ve egemen olma egilimi gosterme ozelligi tasimasi oldugu ve bunun salt babuinlerle oteki primatlarda degil, tum memeli turlerinde gorundugu dogrudur. Ancak bu, Tiger’in sundugu gibi gecerli bir ozellik degildir. Doganin kor yasalarina gore erkekler, oteki erkeklere karsi kavgaci bir davranis sergilemekte, disiler kumesinde egemen bir konuma sahip olma yolunda birbirleriyle rekabet icinde bulunmaktadirlar. Boyle bir rekabette yalnizca bir kac erkek basari saglayacagina gore, geri kalanlar cok kisa omurlu ve gereksiz yaratiklar olmaktadir. Bazilari soz konusu savasimlarda oldurulmekte, bazilariysa baglanabilecekleri bir kume arayisi icinde ordan oraya dolasan soyutlanmis ‘bekarlar’ olarak kalmaktadirlar.


Sonradan kazanilmis bir ozellik

Erkek cinsin bu ozelligi, bizim de icinde bulundugumuz kuyruksuz maymunlar sinifinin insan yasamina kavusmasindan sonra asilmistir. Insanlar, yeni edindikleri emek ve kultur etkinlikleri sayesinde, saldirgan bir bicimde birbirlerini yok etmek yerine, bir arada avlanmayi ogrenmislerdir. Nitekim hayvanlar arasinda gorulen cinsel ‘ikisekillilik’ erkeklerin degil, disilerin yararina sonuclanmaktadir; cunku dogal ortaklasma ozelligine ve yetisine sahip cins, disilerdir. Erkek baglasmasi, erkek cinsin kuyruksuz maymundan insana gecis sureci icinde edindigi sonradan kazanilmis bir ozelliktir. Ve bu davranis, disi cinsten ogrenilmistir.

(...) Insanbilimsel belgeler bunun nasil gerceklestigini gostermektedir. Kadinlar tarafindan ortaya konulan toplumsal kurallar araciligiyla, anaerkilligin erkek kosutu olarak ‘kardeserklilik’ ortaya cikmistir. Bu anaerkil kardesler birligi, erkekler icin oldugu kadar, yaratilmasinda basi ceken kadinlar icin de yararli, esitlikci, ortaklasmaci bir toplumdu.

Ilkel erkekler kadinlara egemen olmak ve onlari asagilamak bir yana, disilere cok onem veriyor, onlara buyuk saygi duyuyorlardi. Kadinlarin, egemenlik altinda ve ikincil konumdaki cins olmasi olgusu, anaerkil dizgenin ortaklasmaci klan kardeslerinin, ataerkil dizgenin mulk sahibi babalari tarafindan alt edilmesinden sonra gerceklesmistir.

(...) Ancak, ilkel kadinlarin uretimsel islevleri, yazarin belirttigi gibi onemsiz degil, cok onemlidir. Kadinlar yalnizca yasamin yaraticilari degil, yasamin gereklerinin ve yasami kolaylastirici ogelerin de bas ureticisidirler.

Erkekler avcilikla ugrasirken kadinlar yiyecek toplayiciligi yapmakta, topragi islemekteydiler; yiyecekleri pisiren, gelecekte kullanmak uzere onlari cesitli yontemlerle saklayan kadinlardi. Kadinlarin sanayileri, sepetcilik ve deri yapimindan canak yapimina, mimarlik v.b. islere dek uzaniyordu. Disi cins, calismalari sureci icinde bilim, tip, sanat ve dilin ozlerini gelistirdiler. Yabanil bitkileri ekip bicmeyi ogrendiler, hayvanlari evcillestirdiler ve kultur yasaminin varolmasi icin kacinilmaz kosul olan yerlesme yerlerini kurdular. Ilk arabulucu ve baris saglayici kadindi. Butun bunlar, anaerkilligin ataerkillikten once yasandigini gosteren sayisiz kanitlari olusturmaktadir.

Tiger’in da bu kanitlarin varligindan haberli oldugu anlasilmaktadir. (...) Yazar daha sonra su goruslere yer veriyor: “Disilerle erkeklerin hunerlerini karsilastirmaya yonelik bir tartismaya girmekten kacinmaktayim. Burada, ortak yasamin cok onemli sorunlarinin cozumlenmesinde disilerin daha buyuk katkida bulunmasi sonucu olusan alkislanasi ya da aglanasi etkilerden de soz etmeyecegim, cunku bu konu, kuramsal cozumu safdisi birakmaktadir”.

Tiger kadinlarin uretim ve kultur tarihini sovalyece bir tavirla bir kalemde sildikten sonra, kadinlarin oncesiz zamandan beri ikincil cins oldugu konusundaki kendi kuramlarini sunmaktadir. Bu kuramlarin bazilari dupeduz sacmadir. Ornegin yazara gore kadinlar “erkeklere gore sicaga daha az dayaniklidir” bu da Homo Sapiens’ in davranis kaliplarinin bicimlendigi “guney Afrika’daki tropik ulkelerde avlanan kadinlar icin bir sakinca olusturmaktadir”. Bir baska sacma kuram da, “disilerle erkeklerin cinsel uyarilma cevrimlerinin” ve “cinslik kimliklerinin gelismesinin” farkli oldugunu ve bu ayriliklarin da kadinlarin degil de, erkelerin avci olmasi sonucunu dogurdugunu savunan kuramdir.

Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s.107-112
 
Hormonlardan Genetik’e

Bu gibi savlari inandirici bulmayanlaricin Tiger’da baska savlar vardir. Kadinlarin avlanmayla ugrasmasi halinde insan turunun karsilasacagi felaketleri aciklamak icin cevik bir maymun gibi hormonlardan soyacekim bilimine atliyor yazar. “Erkeklerin avcilikta uzmanlasmasi” diye yaziyor, “disiler anasal etkinliklerle biraz sebze toplama isleriyle ugrasirken erkeklerin kumeler halinde, ortaklasa olarak avlanmalari icin gerekli ortami iceren ‘genetik kaliplarin’ isine yaradi. Erkeklerin bu iste uzmanlasmasina sekte vuracak herhangi bir sey, o ortami saglamis olan ‘genetik kaiplar’ a zararli olacakti ve herhalde bu kaliplari, avlanmayi is edinen disilerden cok hic bir sey bozamazdi.

Dahasi, ote yanda, avlanan kadinlar, “anasalliktan uzak disi davranisi sergilemis olacaklar”.

(...) Tiger’a gore kadinlarin avlanmasi, “kume erkekleri arasinda cinsel iliskide bulunma yonunde bir rekabet duygusu yaratarak, kumenin ortaklasmaci niteligine halel getirebilir”. Demek ki, Tiger’in erkek dirimbilimsel altyapisinda milyonlarca yildir var oldugunu savundugu- erkek baglasmasi, cok kirilgan temeller uzerinde oturuyormus.

(...) (Tiger) diyor ki: “Erkeklerle birlikte avlanana disiler, avlanmayan disiler kadar cok cogalamazlar”. Ve azarlayici bir havayla “Avrupa, Amerikakulturlerinin yarattigi kiz kurularina ya da Afrika ya da Assya kulturlerindeki kisir kadinlara” isaret ediyor.

(...) Tiger’a gore siyaset savastir, erkeklerse avci ve savasci-yetenekli, zeki, savas-cikaran cins ve toplumsal yasamin temel direkleridir. Yazar, “insanin dogasi” nin yapisi geregi “disilerin savunma, koruma, duzen saglama ve bunun dogal sonucu olarak yuksek siyaset islerine karismalari dogal degildir” der.

(...) Tiger belki simdi, bunlari yazdiktan yedi yil kadar sonra, kadinlarin erkek islerine alinmasina engel olan olgunun toplumsal konum ayirimi ve erkekyanli onyargilar oldugunu ogrenmistir.

(...) Kadinlara maledilen yetersizlikler dirimbilimsel degil, tumuyle ve yalniz ve yalniz toplumsaldir; cunku insan tarihinin en ilk ve uzun evreleri suresince bu turden yetersizlikler gorulmus degildir.


Erkek Ustunlugu Uzerine

(...) Erkek hayvanlarin, celiski ve soyutlanmaya yol acan saldirgan-egemen ozellikleri nasil olmustur da erkeklerin ortaklasmaci baglasma olusturarak birlesmelerini olasi kilan insansal yetiyi dogurmustur? Tiger’in bu soruya yaniti bir bakima sasirticidir.
“saldirganlik son derece ortaklasmaci bir surectir—bu davranis, erkekler arasindaki guclu bir etkileyicilige sahip baglarin hem sebebi hem de sonucudur”.

Ancak oyle goruluyor ki, bu “guclu bir etkileyicilige sahip baglar”, sinifsal ya da irksal engelleri asmiyor. (...) “erkekler, yuksek konumlardaki erkeklerle birlikte olmayi yegleyeceklerdir”. (...) Kisacasi, yuksek sinif erkekleri, asagi-sinif erkekleriyle aralarinda burnu buyuk ayriligi korurlar.

(...) Tiger, bu seckinler cercevesi icerisinde ortaya attigi sava su ‘mantigi’ yakistiriyor: “erkekler baglasmaya egilimlidir, erkek baglasimlari saldirganlikta bulunma egilimindedir, dolayisiyla saldirganlik erkek kumelerinde var olmasi gereken bir ozelliktir”. (...) Tiger’in gorusune gore hayvanlar oldurgen olduguna gore, insan erkekleri de ayni kalitsal davranis kalibiyla yonlenmek durumundadir.

Bu sav karsisinda urken erkeklere, Tiger’in bir uyarisi var: kendilerini verimsiz kadinlarin icinde bulundugu gucsuz, yeteneksiz durumda gormelilermis:

Baglasma ve saldirganlikta bulunma yetisinden yoksun erkekler, tam anlamiyla, cocuksuz disilerle birdir. Ne var ki cocuksuz disiler pacayi kurtarip yasamlarini surdurme yetisine sahiptir.

Savasin Yuceltilmesi

Tiger’in sundugu bu “baglasma -- ve de—saldirganlik” oykusu, birer erkek edimi olan savas ve siddeti yuceltmesine giden yolu acmaktadir. Savas, hemen hemen evrensel olarak salt erkeklerin ortaya attigi bir olgudur diye yaziyor. (...) Bu etkin gucler arasinda Nazilerle Ku Klux Klan’i da sayiyor.


Evelyn Reed, Kasim 1977, Bilimde Cins Ayrimi, s.112-117
 
Geri
Top