• Merhaba Ziyaretçi.
    "Minimalist Fotoğraflar" konulu yarışmamız başladı. İlgili konuya BURADAN ulaşabilirsiniz. Sizi de yarışmada görmek istiyoruz...

Bir Avuç Leblebi

Kamçili köyünden Ali, köyünden bir kızı deliler gibi sever. Evlenmek ister, kızın babası bir türlü izin vermez. Sonunda nasılsa birileri araya girer, kızın babasını razı ederler. Evlenirler. Bir oğulları olur. Sevinçleri sonsuzdur. Fakat bir gün "SEFERBERLİK" ilan edilir. Ali askere çağırılır. Çanakkale'ye gitmeden önce Ali, köy muhtarı olan amcasına:

"Karımı sana emanet ediyorum. Eğer namusuna bir zarar gelirse, çek vur. Gözüm arkada kalmaz. Yoksa emanete iyi bak. Emanetimi kolla!."

der ve

" Doyamadım... Doyamadım... Karıma, oğluma doyamadım’’

diye yakınarak gider.

Bir süre sonra Alinin şehit olduğu haberi köye gelir. Evin korunması tarlaların sürülmesi, hayvanların bakılması geçimin sağlanması, daha çok küçük olan şehit çocuğuna baba gerekir. Ali'nin karısını köyün çobanlığını yapmakta olan Şevket ile evlendirirler. İki çocuk da ondan olur. Şevket bir süre sonra Milli Mücadeleye katılır. İstiklal Harbi sonunda bir İstiklal Madalyaso ile köye geri döner. Cephede her ne yapmışsa, köyde de "Deli Pasa" diye anılmaya başlanır. Ama günlerden bir gün... Ali köyüne çıkar gelir. Esaretten dönmüştür. Önce kahveye gelir. Herkes şaşırır. Bir tuhaf olurlar. Kimse ne yapıp, ne söyleyeceğini bilemez. Bin bir güçlükle:

"Senin ölüm haberin gelmişti..."

derler. Oda :

"Doğrudur. Pek çok arkadaşa öyle yanlış haber gitmiş. Ama ben esirdim, ancak dönebildim ..."

der.

Herkesle kucaklaştıktan sonra amcasına sorar:

"Benim karım ne oldu? Sana emanet etmiştim.. Sağ mı hala?"

Amcası bir süre konuşamaz...

"Oğlum, bu işlerde darılma olmaz. Senin şehit oldu haberin resmen şubeden bildirilince karına ve oğluna sahip çıksın diye köyün çobanı Şevket'le evlendirdik. İkide çocukları oldu..."

Ali büyük bir yıkılmışlık içinde ayağa kalkar ve adeta fısıldayarak:

"Ama ben bu kadar sene sadece onlara kavuşmak için yaşamıştım..."

Beyninden vurulmuş gibidir. Ne yapıp ne söyleyeceğini bilemez. Uzun bir süre sessiz kalır. Çocukların yanına gider eğilir , oğlunu kucaklar. Öper. Koklar... Okşar... Sonra cebinden itinayla çıkardığı esaretten getirdiği belki de cebinde kalan son kurusuyla edindiği bir avuç leblebiyi oğlunun cebine doldurur.

Yavaş yavaş kalkar, hiç kimseye hiçbir şey demeden göz yaşlarını sile sile köyden ayrılır. Bir daha Ali'den hiç haber alınmaz...
 
Geri
Top